Kafirlerde Gökülen Hârikalar, Mucize Değildir :
Hadislerde haber verildiği üzere, Firavun, İblis, Deccal gibi Allah düşmanlarında görülen harikalara mucize adını vermeyiz. Bunlara, ihtiyaçlarının giderilmesi ismini veririz.
İblis'e yeryüzünde mesafe katetme yetkisinin verilmesi ve bu sebeple şarkta garpta bulunan kimselere kolayca vesvese vermesi, hâdis-i şerifte belirtildiği üzere insanoğlunun kanına girebilmesi, aslında Allah'ın huzurundan kovulduktan sonra Allah Teâlâ'dan istediği mühletin kendisine verilmesi ile izah edilir. Bu bir harika değildir. Allah Teâlâ'nın, insanları imtihan etmek içn bunda büyük hikmetleri vardır.
Fir'âvn da Nil'e emreder, dilediği tarafa doğru akardı. Nitekim Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerîm'de buna işaret, etmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Firavn kavminin içinde bağırıp şöyle dedi: Ey kavmim! Mısırın mülk ve saltanatı hana ait değil midir? Bu nehirler benim ayağımın altından akıyor.” 263
Hikâye edilir ki, Firavn, sarayına binek olarak çıkmak yahut inmek istediği zaman, atının ayakları arzusuna göre, uzayıp kısaldı.
Deccal'ın da bir insanı öldürüp dirilteceği rivayet edilmektedir, deccal'a ait bu harika istikbal ile ilgilidir. Bunlara mucize ve keramet adını vermiyoruz. Ancak Allah Teâlâ, kendilerine hikmeti icabı fırsat vermiştir.
Zira Allah Teâlâ, azaba sokmak için, bazen düşmanlarının isteklerini yerine getirir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Bizim âyetlerimizi yalanlayanları, bilmedikleri yönden azar azar azaba yaklaştırırız.” 264
Yani iman etmeyenlere, çok nimet ve uzun müddet verilir ki, azar azar Allah'tan bir ihsan ve yaklaşmadır sanarak helake uğrasınlar. Aslında bu, Allah'a yaklaşma değil, Allah'tan uzaklaşmadır; Allah'ın yardımı kesmesidir. Hâdis-i şerifte şöyle buyuruluyor.
“Allah Teâlâ'nın, isyana devam eden kişiye istediği nimetleri verdiğini gördüğün zaman bu istidraçtır. Yâni onu azaba ve helake sokmak içindir.” 265
Bu sözü buyrduktan sonra Hz. Peygamber şu âyeti okudu:
“Böylece ne zaman ki yapılan ihtarları unuttular, üzerlerine her türlü nimetin kapısını açtık.” 266
Yani kendilerini imtihan etmek ve sonunda azaba sokmak için her türlü nimetin kapısını kendilerine açtık.
“Nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahladıkları sırada, onları ansızın yakaladık.” 267
Yani hayretler içinde, her türlü hayırdan ümitlerini keserek onları ansızın, yakaladık. İşte bu sebeple görünüşte kendilerine yerilen nimetin çokluğu, ahirette azaba giriftar olmalarını gerektirir. İstidracın esas manası derece derece yükseltmek ve alçaltmaktır. Yani Allah Teâlâ böyle kişileri bir yükseltir, bir de alçaltır.
Kafirlerin Elindeki Hârikalar İsyan Ve Küfürlerini Artırır :
Allah'ın düşmanları, kendilerine verilen bu harikalar ve nimetler sebebiyle değişirler ve isyanlarını yahut küfürlerini artırırlar. Bunların hepsi caiz ve mümkündür.
Nitekim İblis'in dâvasında durum böyle olmuştur. İblis Allah Teâlâ'nın huzurundan kovulunca:
“İblis;Yâ Rabbi!Bana Kıyamete kadar mühlet ver, dedi, Allah da: Sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu.” 268
Şeytanın, imtihan için kullan hak yoldan saptırması murad edildiğinden, Allah Teâlâ tarafından duası kabul edilmiştir. Çünkü İblis, sapıklık ehlinin başkanıdır. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem ise hidayet ehlinin başkanıdır. Birincisi İblis Celâl sıfatının tecellisidir. İkincisi Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem ise Cemal sıfatının tecellisidir. Kemal sıfatının nuru görülmesi için ikisi de lâzımdır. Bu sebepten Şeyh Ebû Medyen el-Mağribi şöyle demiştir:
“Batıl, kendi halinde inkâr edilmez. Zira o, Allah'ın sıfatının, yaratılmışlar aynasındaki tecellilerinden bazısıdır.”
İmam Âzam'm iblis ile Fir'avn'ı bir arada zikretmesi şu hadis-i şerife dayanmaktadır:
“Süddî'den rivayet edildiğine göre, Cebrail aleyhisselâm, Resulullah sallellahu aleyhi vesellem'e şöyle demiştir: Allah'ın kulları arasında iki kişiye buğz ettiğim kadar kimseye buğz etmedim. Bunların biri cinlerden, diğeri ise insanlardandır. Cinlerden olan İblis'tir. Adem aleyhisselâm'a secde etmekten kaçtığı zaman ona buğz ettim. İnsanlardan olan Fir'avn'dır ki “Ben sizin en büyük rabbinizim.” dediği zaman ona buğz ettim.” 269
Ben derim ki; belki Firavn, iki yönden İblis'ten daha kötüdür. Birincisi insan neslinden olduğu halde kendisinden bu taşkınlığın zuhur etmesidir. İblis ise cinlerdendir. Cinlerden isyanın görünmesi uzak bir ihtimal değildir. İkincisi, İblis, küçük gördüğü için Allah'tan başkasına secde etmek istememiştir. Firavn ise, kendini büyük görerek Allah’lık iddiasında bulunmuştur. Ne gariptir ki şeytan, Allah'tan başkasına ibadet etmesi için insanoğluna vesvese verir, öğüt verir; fakat kendine ibadet edilmesini öğütlemez. Bu durum insanların kalblerinden tamamen uzaklaştığı ve Allah'ı tanıdığı için olsa gerektir. Ancak sonradan İblis Allah'ın İhsan makamından uzaklaştırılmıştır. Yani insanlar, ondan nefret ettikleri için O'na ibadet etmezler. Yine Allah'ı tanıdığı için kendine ibadeti emretmez.
Bu konudaki latifelerden biri de şudur: Sarayda Fir'avn'dan başka kimsenin bulunmadığı sırada İblis Fir'avn'ın sarayının kapısını çalmış. Fir'avn: Kim o? demiş. Bunun üzerine şeytan gülerek şöyle cevap vermiş: Allah’lık iddia eden adam, çenesinin dibindeki kapısı üzerinde bulunan halkından ve kulluk erbabından birini tanıyamıyor.
Bazen harikalar, isteğin hilâfına da cereyan ederek iddia sahibini alçaltır. Rivayet edildiğine göre, Müseylemetül-Kezzeb, bir gözü kör olan birinin gözünün açılması için dua etmiş, fakat sağlam gözü de kör olmuştu.
Bil ki, Allah’lık iddia edenin elinde, isteğine uygun olarak harikanın meydana gelmesi caizdir, fakat peygamberlik iddia edeninki caiz değildir. Zira, peygamber olmadığı halde yalancı olarak peygamberlik iddia eden kişinin elinde harikanın isteğine uygun olarak meydana gelmesi, gerçek peygamberle yalancı peygamberi birbirinden ayırd etmenin kapısının kapanmasını gerektirir. Fakat Allah’lık iddia edenin elinde bazı harikaların görünmesi Allah Teâlâ'yı tanımanın kapılarının kapanmasını gerektirmez. Zira akıl sahibi her insan, bilir ki, Allah’lık iddia eden kimse yaratılmışlık ve noksanlık işaretlerini taşımaktadır, dolayısıyla yaratılan kişi, bin tane harika da gösterse yine Allah olamaz.
Sonra adete muhalif iş, adetin dışında bir iş olabileceği gibi, mutad olan bir iş yapmaktan aciz bırakmak tarzında da olabilir. Meselâ; Zekeriyya âlehisselâm'ın, üç gün insanlarla konuşmaktan menedilmesi gibi. Mutad olan bir işten menetmek de adeti bozmaktadır. Çünkü bu herhangi bir hastalık sebebiyle olmamıştı. Bu sebeple Zekeriyya aleyhisselâm'ın işaretle konuşmaktan başka sükût ettmesi, Allah'ın kendisine bir çocuk verdiğinin tahakkukuna bir işaret olmuştur. Buna mucize adı verilir.
Dostları ilə paylaş: |