Allah Ezelde Yaratıcı Ve Rızık Verendir :
Allah Teâlâ, hiç bir şeyi yaratmadan evvel de yaratıcı idi. Kimseye rızık vermeden evvel de rızık verendi.
İmam Âzam rahimehullah'ın bu maksadı, halk için ve bilenler için tekrar edilmesi, havas ve avam herkesin inanması gerekli bir inanç olduğunu ifade etmek için olsa gerektir.
Zerkeşi bu konuda şöyle diyor:
“Her ne kadar fiili sıfatlar yaratılmıştır demişsek de vermeden Allah Teâlâ'ya yaratıcı ve rızık verici adını vermek hakikattir. Yine bu isme vermek mecaz olsa nefy edilmesi sahih olurdu. Halbuki Allah Teâlâ'nın ezelde yaratıcı ve rızık verici olmadığını söylemek müstehcen bir iştir. Bunun misli söylenmez.” Yaratıkları ezelde var etti dememiz, şeklinde reddedilmesi doğru değildir. Zira bu, yaratılmışların kadim olmasına sebep olur. Bunların arasındaki fark ise açıktır. Belki; “Yaratıkları sonuna kadar var etti” sözü kendi başına açık bir delildir, eşyanın yaratıldığına işaret ediyor. Ancak bu yaratıklar, mahallinde vaki değildir.
Allah'ı Görmek :
“Muhakkak siz, Bedir gecesinde ayı gördüğünüz gibi Kıyamet gününde rabbinizi göreceksiniz.” 270
Müminlerin Allah Teâlâ'yı dünya gözü ile görmeleri hususunda yine Hz. Peygamber sallalahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
“Cennet ehli Cennete girdiği zaman Allah Teâlâ, onlara şöyle diyecek: Bir şey istiyor musunuz? Size daha çok vereyim? Müminler de şöyle diyecekler: Bizim yüzümüzü ak etmedin mi? Bizi Cennet'e komadın mı? Cehennem azabından korumadın mı? Bunun üzerine Allah ile aralarında bulunan perde kalkacak ve müminler Allah Teâlâ'nın yüzünü görecekler. Müminlere Cennette Allah'ı görmekten daha iyi bir nimet verilmemiştir.” buyurduktan sonra Hz.peygamber şu âyeti okudu:
“İman edip güzel amel işleyenlere Cennet ile birlikte Allah'ın cemalini görmek var.” 271
Selefin çoğunluğunun görüşü de budur.
Müminler Allah Teâlâ'yı gördükleri zaman, yakınlık ve uzaklık bakımından bir sınır içinde bulunmayacak, bitişme ve ayrılma, bir şeye nüfuz etme gibi hallerle vasıflanmayacak. Bir şey ile birleşme durumunda da olmayacak. Vücudiye taifesi ise Allah Teâlâ'nın, başka bir varlık ne birleşerek cemalini göstereceği inancındadırlar. Allah Teâlâ'yı görmek Kitap ve Sünnetle sabittir.
Ancak, cihet keyfiyet ve kemiyet yönünden Allah'ı görme hâdisesi müteşâbihtir. Naklin ispat ettiği hususlar sabittir, aklın tenzih ettiği noktalar nefyedilmiştir. Şu âyet-i kerîme de bu mânaya işaret etmektedir:
“Gözler Allah'ı idrak etmez.” 272 Yâni Allah Teâlâ'yı gözler ihata edemez. Zira idrak görmekten daha hususi bir mâna taşır. Aklın menettiği vasıflarda benzeşme ve müteşabihlik nakle uygun olan asıl bilgiye zarar vermez.
İmam Âzam. “El-Vasıyye” adlı kitabında yine şöyle diyor:
“Cennet ehli için keyfiyetsiz, cihetsiz, teşbihsiz olarak Allah'a kavuşmak haktır.” Bunun mânası şudur: karşılıklı olmaktan, cihetten, keyfiyetten ve heyetten beri olduğu halde göze tam görünecek şekilde Allah'a bakmak olayı meydana gelecektir. Bu, ilim sıfatı üzerine zaid bir iştir. Zira bizler, baş gözümüz ile Aya (Bedir'e) baktığımız zaman, sonra da gözümüzü kapadığımız zaman, her iki halde de bize ayın durumu görünür; fakat gözümüz açıkken görmemiz daha mükemmel ve daha tam olur. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in:
“Haber, görmek gibi değildir.” 273 sözünün mânası budur, İbrahim aleyhisselam'ın Kur'ân-ı Kerîm'de hikâye edilen :
“İnandım, lâkin kalbimin tatmin olması için.” 274 sözü de bu mânadadır. Zira aynen bilmek, bizzat bilmek; mücerred olarak bilmekten daha yüksek bir rütbedir. Bu sebepten Musa aleyhisselâm:
“Rabbim, zatını bana göster, sana bakayım.” 275dedi.
Hülasa, Kıyamette Allah Teâlâ'yı görmek, karşılıklı olmaya itibar etmeksizin harikulade bir şekilde olacaktır. Nitekim Buharî ve Müslim'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem:
“Saflarınızı (tamamlayın, zira ben sizi arka taraftan da görürüm.” 276 buyurmuşlardır. Bu hadisi Buharî ile Müslim rivayet etmişlerdir. Yine ittifakla sabittir ki, Allah Teâlâ bizleri görür. Zira görmek gören ile görünen arasında hususî bir nisbettir ve her ikisinin görmesine tâalluk eden bir keyfiyettir.
Fahreddin er-Râzî diyor ki: Bu meselede bizim görüşümüz, şeyh Ebû Mansûr el-Mâtüridfnin tercih ettiği gibi, Mezhebimizi ispat etmekte haklı delillere dayanmaktadır. Zira bu, hasmı daha çabuk ilzam eder ve meseleyi halka daha açık bir şekilde ifade eder. Hasımlar bu nakli deliller üzerine şüphelerini beyan ettikleri zaman, aklî delillerle onları reddederiz.
Rüyada Allah'ı Görmek:
Allah'ı görmeyi ispat eden bir taife de rüyada Allah'ı görmenin mümkün olmayacağına meyletmişlerdir. Şeyh Ebû Mansur el-Mâtürîdi de bunlardandır. Muhakkikin diye isimlendirilen araştırıcı âlimlerin de bu görüşte olduğu söylenmektedir. Bunların dayandıkları delil şudur: Rüyada görülen, hayal ve gölgedir. Allah Teâlâ ise hayalden beridir.
Rüyada Allah Teâlâ'nın niteliksiz, cihetsiz ve karşılıksız olarak görülmesini bizim mezhebimizin mensubu bazı âlimler caiz görmüşlerdir. Bunlar Seleften rivayet edilen düşüncelere dayanmaktadırlar. Nitekim Ebû Yezîd'den şöyle rivayet edilmiştir:
“Rabbimi rüyada gördüm.” deyince kendisine:
“Bu nasıl olur?” denildi. Bunun üzerine Ebû Yezîd;
“Nefsini bırak ve gel.” cevabını verdi. Ahmed b. Hanbel'in de rüyada Allah'ı gördüğü rivayet edilmiştir.
Rivayete göre Ahmed b. Hanbel, rüyada Allah'ı görmüş ve kendisine :
“Yâ Ahmed! Bütün insanlar benden isterler. Ebû Yezîd başka. O yalnız beni ister.” buyurmuştur. Bunun sebebi de şu olsa gerektir: Ebû Yezîd'e :
“Ne istiyorsun?” denilince :
“İstememek istiyorum.” cevabını vermiş. Hamza ez-Zeyyat, Ebül-Fâris Şah b. Şucâ' el-Kirmani, Muhammed b. Ali el-Hakîm et-Tirmizi ve allâme Şemsül-Eimme el-Kerderi'nin de Allah Teâlâ'yı rüyada gördükleri rivayet edilmiştir. Bir tamamlama şeklinde bu meseleye tâalluk eden hususlar aşağıda gelecektir. Kâdıhan'ın:
“Bu mesele hakkında konuşmayı terk etmek güzeldir.” şeklindeki sözü güzel değildir. Zira sözü terk etmek bir maksat ifade etmez ve bir hüküm ortaya koymaz.
Sonra bil ki; İmam Nureddin el-Sâbunî ile Şeyh Reşidüddin arasında akli delillerin gereği olarak yok olan bir şeyin görülüp görüleni iyeceği konusunda uzun bir münakaşa geçmiştir. Sonunda Şeyh Reşidüddin İmam Nureddin'in görüşüne dönmüştür. Zira İmam Nureddin'in görüşü nakli delillerle de takyiye edilmiştir: Semerkand ve Buhara âlimleri yok olan bir şeyin görülemiyeceğine dair fetva vermişlerdir. İmam Zahid Saffar “Telhis” adlı kitabının sonunda, yok olan bir şeyin görülmesinin mümkün olmadığını zikretmiştir. Yine müfessirler de yok olan bir şeyin Allah tarafından görülmesinin kabil olmadığını söylüyorlar. Eş'arî ve Mâtüridilerden selef âlimleri varlığı muhal olanın, Allah Teâlâ'nın görmesine tâalluk etmeyeceği hususunda ittifak halinde bulunmakla beraber, bir şeyin varlığının, o şeyin görülmesinin illeti olduğu görüşündedirler.
Dostları ilə paylaş: |