Geleneksel aylik yemekli toplanti o (Kaset 2/A) İntes başkani m. ŞÜKRÜ koçOĞlu



Yüklə 139,55 Kb.
səhifə2/2
tarix08.01.2019
ölçüsü139,55 Kb.
#92887
1   2

(Kaset 2/B)

... tüketim harcamaları, kamu harcamalarına baktığımız zaman her şey bu rakamları desteklemiyor, hiçbir şey bu rakamları desteklemiyor. Dolayısıyla ortada bir düşüş var. Böyle bir çeşitli nedenleri belli olmayan, sebepleri belli olmayan bir büyüme ile karşı karşıyayız. Doktorlar zaman zaman bir hastalığa teşhis koyacakları zaman, eğer o hastalıkla ilgili bilgileri tam sağlayamazsa veya onunla ilgili halleri tam ortaya koyamadığı zaman bunun adına virütük diyorlar. Bugün Türkiye'deki büyüme de, sebepleri net olarak belli olmadığından, virütük bir büyüme diye belki değerlendirilebilir. Bunu söylerken, ben büyümenin kendisine karşı değilim, elbette ki Türkiye'nin sürdürülebilir bir büyümeyi yakalayabilmesi lazım. Ancak bu da, okumayla, üflemeyle olmaz. Bunun şartlarının ve gereklerinin yerine getirilmesi gerekir.

Bugünkü sosyal güvenlik sistemiyle, bugünkü sosyal güvenlik yükleriyle, bugünkü vergi sistemiyle, bugünkü zihniyetle, bugünkü bürokrasiyle asla bu büyümeyi sürdürülebilir hale getirmek mümkün değildir. Yani, ben sosyal güvenlik yüklerini size burada söylemek istemiyorum, her gün yaşıyorsunuz, vergi Türkiye'de harcamayı, tasarrufu, yatırımı engeller mahiyettedir. Bürokrasiyle her gün karşı karşıya kalıyorsunuz. Biraz evvel Sayın Başkan 276 imzadan bahsetti, keşke sadece problemler 276 imza ile olsa. Bakın bugün Türkiye'de öyle mevzuatlar, öyle eski kanunlar var ki, Türkiye bu mevzuatlarla yönetildiğini zannediyor.

Bugün size çok basit bir örnek vereceğim ve sizlerin sürekli karşı karşıya kaldığınız bir durum. Geçenlerde bir üyem getirdi, bir kurum ihaleye çıkıyor ve ihaleye çıkarken biliyorsunuz istemiş olduğu bazı evraklar var. İşte, sirketin esas mukavelesi, imza sirküleri, vesaire. İhaleye katılacak olan firmalardan 1999 ve 2001 yılları arasındaki vergi dairesine borcu olmadığına dair bir yazı isteniyor. Diyeceksiniz ki son derece doğal; yani, vergi borcu olmadığına dair vergi dairesinden bir yazı getirecek. Ama gelin komediyi görün, aynı ihale makamı diyor ki: İstekliler vergi dairesinden bu yazıyı alacaklar, ama bunu notere tasdik ettirip getirecekler! Bu bir komedi, bu bir tiyatro. Yani, böyle bir tiyatro olmaz. Siz, devletin Maliye Bakanı, ona bağlı vergi dairesi ve vergi dairesinin vermiş olduğu evraka itibar etmeyeceksiniz ve kalkacaksınız ve diyeceksiniz ki: Bunu getirin. Tabiî, çeşitli şeyler var.

Sayın Başkan, zannediyorum ki salon şeyden çıkmış, dinlemeye niyetleri yok salonların. Ben de böyle bir ortamda arkadaşlarımın konuşmasını bölmek istemiyorum. İzin verirseniz konuşmamı burada bitirmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz Sayın Başkanım.

Çok güzel bir konuşmaydı, fakat dinleyenler de bir hayli fazla, fakat tabiî genelde bu saatlerde bittiği için herkes randevusunu ona göre verdi ve ayrılmalar başladı. Onun için, ben de anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Fakat dediğiniz çok doğru, biz siyasetçi ve siyaseti tarif etmek gerekir dediniz. Onu devlet yapamadı, ama biz bugün inşaatçıyı ve inşaatı tarif ettik. Bunun altını bir sefer daha çizmek istedim.

Efendim, başka söz almak isteyen var mı?

BİR ÜYE – Sayın Başkan, eğer konuşmacı sözünü tam bitirmediyse, hazır tespiti... lütfen tamamlasınlar, çok önemli şeyler konuşuyor.

BAŞKAN – Yok, Sayın Başkan bitirdiğini söyledi. Zaten bugün fazladan konuştu, ana konuşmacı olarak sonra gelecek.

Ben, tüm misafirlere, tüm katılımcılara, basın mensuplarına ve inşaat sanayicisi meslektaşlarıma ve bu yemeği veren Yöntaş Firmasına çok teşekkür ediyorum, esenlikler diliyorum.

İyi günler efendim.

---------o---------


OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL TOPLANTISI

25 Eylül 2002-Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.00

DİVAN BAŞKANI: İdris YAMANTÜRK

---------o---------

DİVAN BAŞKANI – Efendim, böylece gündemimizin 2 maddesini yerine getirmiş oluyoruz.

GÜNDEM MADDESİ 3: Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı.

(Saygı duruşunda bulunuldu, İstiklal Marşı okundu)



GÜNDEM MADDESİ 4: İNTES Yönetim Kurulu Başkanının konuşması.

BAŞKAN - Efendim, programda Yönetim Kurulu Başkanımızın konuşması var.

Buyurun Sayın Başkan.

İNTES YÖNETİM KURULU BAŞKANI M. ŞÜKRÜ KOÇOĞLU – Sayın bakanlarım, sayın milletvekilim, çok değerli bürokratlar, basınımızın seçkin temsilcileri ve sevgili inşaat sanayicileri; hepiniz hoşgeldiniz.

Bugün hem Genel Kurulumuzu yapacağız, yapıyoruz, başladık hem de geleneksel yemekli toplantımızı yapacağız. Tabiî, devletteki kamu görevlilerinin çoğu saat 12.00’de gelecekler. Bu arada bunu da arz etmiş oluyorum. Ancak, sayın katılımcılara, sayın bakanlarım da başta olmak üzere, katıldıkları için tekrar teşekkür ediyorum.

Bugün umuyorum ki hep birlikte inşaat sektörümüzün gelişimi için çok önemli bir adım atacağız; ama, önce ve izninizle sizlere sektörümüzle ilgili açık ve özet bir diyalektik yapacağım.

Bizler, uzun ve ince bir yoldan geldik, geldik, devam da ediyoruz. Bu yolun ne kadar meşakkatli olduğunu ve giderek daha da zorlaştığını yaşayanlar çok iyi biliyor. Çamurda, karda, bataklıkta, güneşte, evden uzak, stresi, üzüntüyü, yanında sevinci de yaşayarak bugünlere gelindi.

20 sene önce bir ağabeyimden duyduğum bir söz vardı: “Sabahları en erken müteahhitler yataktan kalkar, işe başlar” diye. Tabiî, ben bunu biraz daha kamufle ederek anlattım, lafın tamamı böyle değildi. Böyle başlandı işlere. Belki ilerleyen zamanda sabah en erken biz sesimizi duyurmadık ama, uzun, ince ve stresli yol hep devam etti ve ediyor.

Para kazanılmaya başlandı, paralar kazanılınca önce mersedes alındı, sonra güzel ofisler kurulmaya başlandı. Hatta gece kulüplerini de bu mersedeslerle şenlendirdik. Rahmetli Fikret Kızılok’un dediği gibi, çiğ köfteyle viski de içildi ve daha neler neler... Ama, genellikle dışa dönük çalışıldı. İçler belki de boştu. Halen içi boş, dışı dolu müteahhidim diyenlerin sayısı o kadar fazla ki. Aynı ülkede, aynı insanlarla farklı insan profili ve hukuk anlayışı olmadı, olamadı. Çoğumuz bu hataları kısmen yaptık, ama halen yapmaya devam edenler de var. Giderek daha da fazla yapanlar var. Yolunun bu olduğunu sanan insanlar fazlasıyla mevcut ve artık, çok önceleri ortaya çıkan, dışın değil, için doldurulması gereği yerine getirilmeliydi. Tüm olumsuz görüşe, yaşama, ilişkiye dur denmeli.

Bizim müşterimiz genelde hep devlet oldu. Devlet ne kadar sözünde durduysa bizler de o kadar durduk. Devlet ne kadar dürüst ve doğru ise bizler de o kadar olduk. Her önüne gelen müteahhit oldu, hiçbir engel yoktu. Hatta, teşvik bile vardı müteahhit olması için. 90 bini karneli, yaklaşık 200 bin müteahhit olduğu sanılıyor. Bu envanter çalışmamız da daha bitmedi ve dünyada hiç benzeri olmayan bir çoğunluk oldu. 200 bine yakın bir portföyümüz oluştu ve bu sayı hiçbir vagona sığmayacak ölçeğe ulaştı. Dünyada sayısal örneği bulunmayan, sağlıksız bir kapasite yarattı. Bu sayının çok büyük kısmı mimar ve mühendis de olamadı. Sayısal cehalet, bilimin ve tekniğin üzerine çöreklendi ve gölgelemeye çalıştı. Biraz önce söylediğim sosyal ilişkilerin yanı sıra, kalitesizlik de dizboyu devam etti. Adımız, işte bunlardan dolayı kötü algılandı. Hem adalete hem sosyal adalete hem eşitliğe hem fırsat eşitliğine, hukuk ve insan saygısına, milliyetçiliğe ve Misakımilliye, çağdaşlığa ve demokrasiye, açıklığa ve aydınlık yarınlara giden son vagona tutunmalıyız. Evet, tutunmalıyız artık. Sektörümüz lokomotif, bizler de vagonlarıyız ve yolcularıyız. Bu lokomotifin hızı, güvenilir olması ve yoluna devam etmesi, hatta doğru olanların da bu vagonlara eklenmesi; işte bütün istediğimiz de bu. Bizim bu isteğimiz, tabiîdir ki, tek başına yetmeyecek. Sistemimizin de kendini eleştirip düzeltmesi ve bizlere öncülük etmesi gerekmektedir. Sistem yavaş da düzelse, biz hızlı gelişimi ülkemiz ve gelecek nesillerimiz için yapmaya kendimizi memur ve mecbur hissediyoruz. Doğruya, Batının geldiği teknik çizgiye bizler de geldik. Kafamız da geldi, sistem de geliyor. Sistem derken, bizimle ilgili biraz mikro ölçüde de bildiğiniz gibi, kamu ihale sistemi de değişti; bu ve diğerlerini de kastediyorum. Şimdi bizlerin örnek olma misyonunun da zamanı geldi. İşte, bunun için, yani gelişim için değişimi getiriyoruz. Ülkemiz ve gelecek için doğruyu getiriyoruz.

Yaşamın geçici, eserlerin kalıcı olduğu bilinci bizleri bir araya getirdi. Sektörümüzün niteliğini artırmak için artık hak edenlerin inşaat sanayicileri olarak adlandırılmasını ve anılmasını istiyoruz.

İNTES'in kurulduğu 1960’lı yıllarda yatırımcı kuruluşlar müteahhit bulamazken, zor bulurken, biz şimdi sağlıksız müteahhit enflasyonundan, sağlıklı inşaat sanayicisi ismini alıyoruz. Zira, bu işi günlük yapmıyoruz, ciddî boyutta istihdam ve sürekli istihdam yaratıyoruz, üretim yapıyoruz, teknolojiyi yakından takip edip transfer ediyoruz, döviz kazandırıyor, ülkemizi tanıtıyoruz, önemli eserler yaptık, yapıyoruz ve her şeyden önce ülkemizi seviyoruz, gelecek nesillere doğru bir anlayış, çocuklarımıza temiz bir isim bırakmak istiyoruz. Ayrıca, inşaat sanayicileri vagonuna yeni üyelerin girmesi için hedef ve yükselme basamaklarını işaret edip sektörün kalitesinin artmasına sebep olacağız.

23 Ocak 2002 tarihinde yine bu salonda düğmeye bastığım süreç, bugün sizlerle çok daha anlamlı ve önemli bir noktaya kavuşmuş olacaktır. Bizler, yaklaşık ikinci nesil inşaatçılarız. Türk müteahhitleri ve Türk inşaat sanayicileri olarak sektörümüze öncülük yapan, ebediyete kavuşmuş ve yaşayan büyüklerimizi, ağabeylerimizi şükranla anıyor ve teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bizlerin önünü açan ve dünyaya açılmamıza önayak olan, yaşayan ve yaşamayan tüm cumhurbaşkanlarımıza, başbakanlarımıza, bakanlarımıza ve değerli kamu yöneticilerine şükranlarımı sunuyor, bu süreci her türlü kişisel çıkar ve gayeden uzak tutacağımızdan emin olmalarını istiyorum.

Kurumsal tarihinde 38 yıl geride kaldı. İNTES, bugün kavuşacağını umduğum inşaat sanayicileri unvanı ile yeni bir gelişim çizgisini yakalayacaktır. Bu önemli günü bizlerle paylaşmak üzere burada bulunmanızdan ötürü tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Ayrıca, İNTES'in kurulduğu günden bu yana, çok özverili çalışmalarından dolayı İNTES profesyonel kadrosunu, Genel Sekreteryasını da tekrar kutluyor ve teşekkür ediyorum.

İNTES'in ve sektörel tarihimizin dönüm noktası olan bugün de verdiğiniz ve vereceğiniz desteğe şükranlarımızı sunar, beni dinlediğiniz için tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Başkan, ben de size teşekkür ediyorum.

Misafirlerin konuşmalarına geçmeden önce bir özür diliyorum; Sayın Nihat Gökbulut Bey burada olduğu halde, ben hitabımda anons etmemiş oldum; kendilerinden özür dilerim.

GÜNDEM MADDESİ 5: Konukların Konuşmaları.

BAŞKAN – Efendim, bana verilen listeye göre, konu konuşmacıların sırası: Sayın Nihat Gökbulut, Sayın Reşat Doğru, Sayın Faruk Bal şeklinde.

Başka bir talep yoksa, bu sırayı aynen uygulayacağım?.. Yok.

Buyurun Nihat Bey.

NİHAT GÖKBULUT (ANAP Kırıkkale Milletvekili) – Sayın Divan, değerli bakanlarım, hazırundaki çok muhterem zevat; bu önemli toplantıda hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, benim soyadım hep Akbulut diye söylenegelmiştir, herhalde eski Başbakanımız Yıldırım Akbulut’tan kaynaklanır. Bir de Nihat Gökyiğit ile karıştırılır; o da çok değerli bir meslektaşımız. Ben, her iki yakıştırmadan dolayı da ayrıca onur duyduğumu ifade ederim.

Değerli konuklar, 29 yıllık yüksek mühendisim. Kamuda ve özelde uzun müddet müteahhitlik yaptım. Siyasî geçmişim de, İstanbul Teknik Üniversitesine 1968 yılında girmemle ve 68 Kuşağı olarak anılmakla başlar. Siyasî geçmişimden de her zaman onur duydum. Siyasetin de çok erdemli bir meslek olduğu inancı içindeyim. Eflatun’un çok güzel bir sözü var: “Siyasetle ilgilenmeyen insanlar, bu ilgisizliklerinin cezasını kendisinden daha zayıf ve kalitesiz insanların kendisini yönetmekle çeker” der. İşte, siyasetteki erdem budur.

Diğer bir deyişle siyaset, inancımıza göre Peygamber mesleğidir. Siyaset, ince bir sanattır; ama, günümüz Türkiyesinde maalesef sapla saman karıştırıldığı için, siyaset dibe vururken, siyaset kurumlarını ve siyasetçileri de bazen insafsızca eleştiriyoruz, haksız bir şekilde eleştiriyoruz.

Sözlerime böyle başlamak istedim; çünkü, içinizden birisiyim, söylediklerinizin çoğunu yaşadım. Her zaman şunu söyledim,bizim meslek hayatımızdaki çarpıklığa örnek vererek... Çünkü, 1973 yılında kamuda, Bayındırlık’ta çalışırken fark ettim: İki husus bizim camiamızı dejenere etmiştir; birisi, pırasa gibi alınıp satılan müteahhitlik karnesi, ikincisi de, hem 2490 hem de 2886 sayılı Yasalarda iyi niyetle verilen takdir hakkının yanlış kullanılmasıdır. Hormonlu diyeceğimiz müteahhit kardeşlerimiz, maalesef bu iki çarpık faktörden ortaya çıkmıştır. Çünkü, pırasa gibi, her miktarda karneyi parayla satın almışlardır, siyasileri de arkalarına destek alarak o meşhur 44 üncü maddeyi kullanarak, bakmışsınız ki, hiç kifayeti olmayan, kifayetsiz insanları birinci derecede müteahhit olarak karşımızda görmüşüzdür.

Benim izlenimim, birikimim ve tecrübem, bunun delilidir. Kamu İhale Kanunu Tasarısı Mecliste tartışılırken veya Bayındırlık Bakanlığının bütçe görüşmelerinde tarihe bir iz atmak açısından, tutanaklara geçmesi amacıyla bunları hep belirttim. İnşallah, Kamu İhale Kanunu uygulanırken ve çıkarılırken yönetmeliklerle bu hususlara dikkat edilir.

Değerli konuklar, davetiyenizde bir şey dikkatimi çekti, övünç de duydum. “Vergi ödeyen, istihdam yaratan, yatırımları ekonomiye kazandıran üyelerimiz...” Gerçekten çok doğru bir ibare; çünkü, inşaatçılar, müteahhitler, mühendisler kadar zor bir mesleği ifa eden başka bir meslek yoktur. Çünkü, içinde yaşadım. Kamuda çalışırken bir büyüğümüz aynen şunu dedi: “Kamu müteahhidi bir kuş gibidir, avucunuzun içinde, fazla sıkarsanız ölür, bırakırsanız uçar” Ben, tabiî müteahhit arkadaşlarımı, o ismini hatırlayamadığımız büyüğümüzün deyimiyle kuşa benzetmek istemiyorum, bana göre hür bir kuş olsun, kendi iradesiyle kendi eserini meydana getirsin. Çünkü sizler, gerçekten vergi ödeyen, istihdam yaratan ve ekonomiye katma değeri bulunan çok onurlu insanlarsınız. Onun için, inşaat sanayicileri ibaresi, yerinde bir ibaredir ve sizi gerçekten bu değişiklikten dolayı, bir meslektaşınız olarak kutluyorum.

İçeride ve dışarıda bizi gayet güzel temsil ettiniz. Bakın, dışarıda bizi bir ihracatçılar, bir de müteahhitlerimiz temsil eder ve süper devletlerin her türlü yasal ve finansman desteğinde olan müteahhit firmalarını bile geride bıraktınız. Bu aslında, Türklerin genlerinde olan bir harekettir. Çünkü, biz Türkler, dışarıda değişik şartlara daha fazla adapte olma hasletine sahip olan bir ırkız, bir milletiz. Kendi içimizde birbirimize düşeriz; ama, dışarıda hasletlerimizi çıkarırız. Onun için, Türk müteahhitleri için gerçekten dış alanlar müsait alanlardır.

Değerli konuklar, aslında yaptığınız işin, Mimar Sinan’ın Süleymaniye’yi, Selimiye’yi yaparken yaptığı heyecandan farkı yok; çünkü, siz de bir eser meydana getiriyorsunuz. Mikelanj, elinde murçla beyaz bir mermer kütleden Davut’u çıkarırken duyduğu heyecanla, bir mühendis arkadaşımızın bivoyu kurup inşaatın kodunu verirken duyduğu heyecan arasında ancak olsa olsa, bir teknolojik fark var; çünkü siz de eser meydana getiriyorsunuz, siz de mimarsınız, mühendissizin, heykeltraşsınız. Her ne kadar mimar arkadaşlarımız kendilerini mühendislerden biraz daha sanatvari olarak farklı görseler de, aslında hepimiz aynıyız, eser meydana getiriyoruz.

Değerli konuklar, biraz da 4734 ve 4735 sayılı Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşme Kanunu üzerinde bazı şeyler söylemek istiyorum. Aslında, panellerde, oturumlarda çok şey söylendi, teknik detaya da inmek istemiyorum; ama, iki noktaya özellikle değinmek istiyorum. Mükemmel bir kanun olmamasına rağmen, şimdiye kadar bu konuda çıkarılan kanunların içerisinde en mükemmelidir. Çünkü, iki çarpıklığı ortadan kaldırmıştır. Yönetmeliklerle bu çarpıklıkların daha da aza ineceği kanaati içindeyim. Ama, bir husus var, kamuda ihale alan müteahhitlerle, devletle müteahhit hukuk önünde eşittir; ama, fiyat farkı verilirken –bakınız- taraf olan birine fiyat farkı verme hakkı veriliyor. Yani, siz alıyorsunuz, savcıyı yargıç haline getiriyorsunuz. Bakın, bunun çarpıklığı ve problemleri ileride kendisini hissettirecektir; çünkü, kamu ihalelerini kamu yapıyor, devlet adına belli kurumlar yapıyor. Orada taraf, devlettir; devleti ise, yaşayan süreç içerisinde Bakanlar Kurulu temsil eder. Siz Bakanlar Kuruluna fiyat farkı verme hakkını veriyorsunuz. Taraf olan kişi tarafsız olamaz. Dolayısıyla burada kanunda bu işin formüle edilmesi gerekir. Siz, sabit fiyatla anahtar teslimi iş diyorsanız ve yüksek enflasyonda maalesef belli bir müddet daha da yaşayacağına göre, siz bunu birtakım endekslere bağlı olarak formüle edebilirdik ve her sene tartışılacak ve sektörde rahatsızlık doğuracak bir tartışmanın baştan önüne geçerdik. Enflasyon oranında denilirdi, TEFE + TÜFE/2 denilirdi, sanayi indekslerine bağlanırdı. Başka cepheden bakalım; artı, tersi de doğru, siz büyük bir kütlesiniz, siyasal baskı yaparsınız, hakkınızdan fazlasını da alabilirsiniz, o zaman da kamunun aleyhine olur. En güzeli, formüle edilmesiydi.

İkinci bir husus ise, maalesef son 12 maddesi değiştirilirken, önerge de verilmesine rağmen, keşif artışlarının kaldırılmasıdır. Bir meslektaşınız ve bir siyasî olarak orada yaşadım; maalesef, milletvekili arkadaşlarımızın çoğu, keşif artışını, sanki müteahhide verilen bir ulufe gibi görüyorlar, farklı bir şey, ilave, fiyat farkı. Hayır değil. Dünyanın her yerinde keşif artışı olmuştur, mükemmeli yakalamak mümkün değildir. Siz hangi teknik kadroyla, bütün projeleri hazır olmasına rağmen, tam yaklaşık maliyeti tespit edebileceksiniz? Mümkün değil. Dolayısıyla bu keşif artışının olmaması, bu kanunun bir eksiği dahadır. İnşallah yeni yasama döneminde bunu değiştirirler. Çünkü, görünmeyen hadiseler ve görünmeyen kalemler olabilir.

Bir de, anahtar tesliminin yanında, teklif birim fiyat usulü getiriyorsunuz, yarım kalan işler için, idarenin tasarrufuna bağlı olarak. Orada da görülmeyen işler olabilir. Teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak bazı imalatlar değiştirilebilir. Çünkü, teknoloji hızla değişiyor ve buna bağlı olarak da keşif artışı olabilir. Siz yüzde 10’la işi bitirip teslim edecekken, yüzde 10’luk bir artıştan dolayı yeniden ihale, yeniden süreç, zaman ve para kaybı olacaktır. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Değerli konuklar, değerli Divan; bu konuda artık teknik detaya girmeye gerek yok; çünkü, şu anda irade Kamu İhale Kurumunda. Yalnız, Kamu İhale Kurumu Başkanlığı, yönetmelikleri hazırlarken tek zaviyeden değil, iki tarafın zaviyesinden; yani terazinin ortasından tutarak, bir tarafta devleti; ama bir tarafta da yapanları, müteahhitleri düşünerek, tarafsız, objektif davranması gerekir ve gerekeceğine de inanıyorum.

Geçmişten bir örnek vereyim; 2886 sayılı Yasa çıkarken, o günün şartlarına göre devrim niteliğinde olan uygun bedel kriteri getirilmiştir. Sonra uygun bedel kriteri tebliğlerle değiştirilerek, en uygun bedel en fazla tenzilattır şeklinde değiştirildi. Daha önce ortalama şeklindeydi. Dolayısıyla kanunun hiçbir anlamı kalmadı. Dolayısıyla ben Kamu İhale Kuruluna buradan bir gönderme yaparak, yönetmelik ve tebliğlerle kanunun özünü değiştirme cihetine gitmeyelim. Bakınız, Türkiye'de en verimli, en kaliteli inşaatlar uygun bedelin ortalama bedel olarak tespit edildiği 1980’li yılların sonlarına, yani 1983 ile 1990 arasındaki dönemlere denk gelir.

Değerli konuklar, değerli meslektaşlarım; gerçekten en zor, ancak en onurlu işi yapıyorsunuz, dış ülkelerde mucizelere imza atıyorsunuz, istihdam yaratıyorsunuz, vergi ödüyorsunuz, az önce de ifade ettiğim gibi, eser meydana getiriyorsunuz. Eser meydana getirirken de, başka mesleklerin duymadığı heyecanı duyuyorsunuz. Bu, mühendisin dünyasıdır, bu teknik elemanın dünyasıdır. Bakınız, bu dünyada, Türkiye'de modernleşme hareketini şekillendiren pozitivist geleneğin ağırlığı vardır. Bu dünyada liberal siyasetin mühendis pragmatisiyle siyasete damgasını vurması vardır.

Yine dikkat ediniz, yakın tarihimizdeki tüm önemli kırılmalar altında, biz mühendislerin, teknik elemanların imzası vardır. Dava adamı yerine teknik adamı tercih eden mühendis ideolojisi, saplantılar ve dogmalar yerine, icraata dönük pragmatik yaklaşımı benimsemiş ve ideolojiler üstü bir görünüm kazanarak siyasete de âdeta bir yumuşama getirmiştir. Türk mühendis ve müteahhitlerinin içte ve dışta başarılarının sırrı, bu uzlaşmacı anlayışı devam ettirmelerinde yatmaktadır. Unutmayalım ki, Türk siyasî hayatına damgalarını vuran ve silinmez izler bırakan, ister beğenelim ister beğenmeyelim, Sayın Demirel, Rahmetli Özal ve Sayın Erbakan da aynı zamanda çok iyi bir mühendislerdir.

Rahmetli İzzet Baysal’ın 10 emirlik manifesto niteliğindeki sözlerini size aktararak sözlerime son vermek istiyorum.

“Düşünmeye vakit ayır, çünkü düşünce güç için kaynaktır.

Eğlenceye vakit ayır, eğlence gençliğin sırrıdır.

Okumaya vakit ayır, okuma bilginin pınarıdır.

Duaya vakit ayır, dua güç anlarda insana direnç verir.

Sevmeye vakit ayır, sevgi yaşamı tatlı kılan şeydir.

Anlaşmaya vakit ayır, anlaşma yaşama güzel bir tat verir.

Gülmeye vakit ayır, gülme ruhun müziğidir.

Vermeye, hayra vakit ayır, hayır günün aydınlığıdır.

İşini yapmaya iyi vakit ayır, iyi kişiyi kendine saygılı kılar.

Teşekküre vakit ayır, teşekkür yaşam pastasının kremasıdır.”

İşte, ben de, bunun için Divana, Yönetim Kuruluna ve hazırundaki çok değerli zevata, özellikle teşekkür ediyorum, Genel Kurulunuza başarılar diliyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Gökbulut’a, ben de meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum. Deminki hatam da bir rahatlama verdi bana, çünkü Teknik Üniversiteye girişi yaş olarak kabul ederseniz, benden 22 yaş küçükmüş, bunu da öğrenmiş oldum.

Karne konusunda bir hususu da söyleyeyim, Sayın Gökbulut dediler ki: “Pırasa gibi satılıyor” Pırasa bir defa satılıyor, pişiyor, tüketiliyor. Halbuki müteahhitlik karnesi her üç senede bir manavın tezgâhına geliyor. Onun için, Türkiye'deki bu çarpıklık kısmen giderildiği için, buna katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum ve konuşmasından dolayı da Sayın Gökbulut’a bir kere daha teşekkür ediyorum.

Devlet Bakanımız Sayın Reşat Doğru, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI REŞAT DOĞRU – Sayın Divan, Sayın Bakanım, sayın milletvekillerim, çok değerli katılımcılar, Sendikanın çok değerli üyeleri, değerli basın mensupları; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti, her konuda olduğu gibi, ekonomik konularda da üstün hizmet ve başarısını dünyanın her yerinde göstermektedir. Kuşkusuz, ekonominin lokomotif sektörlerinden olan inşaat müteahhitlik sektörü de dünyanın her yerinde üstün başarılara imza atmaktadır. Türk müteahhitlik hizmeti sektörü, ortaya koyduğu teknoloji birikimi, istihdam, döviz girdisi ve ihracata katkısı açısından ülkemiz ekonomisine çok önemli katkılar sağlayan bir sektördür. Sektörün ödemeler dengesine doğrudan yaptığı katkıların yanı sıra, yurt dışında üstlenilen işlerde kullanılan malzemenin önemli bir bölümünün ülkemizden götürüldüğü de dikkate alınırsa, yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin ihracatımız içindeki önemi daha net olarak ortaya çıkmaktadır.

Türk müteahhitlik firmalarımızın 1970’li yıllarda Libya’ya açılmasıyla birlikte, sektörde önemli bir canlanma olmuştur. Bu dönemde teknoloji Avrupa'dan ithal edilmekte iken, bugün Türk müteahhitlik sektörü teknoloji ihraç eden bir konuma gelmiştir.

Müteahhitlik firmalarımız, 1980’li yıllarda eski Sovyetler Birliği ülkelerine, 1990’lı yıllarda ise Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerine doğru yönelmişlerdir. Bu dönemde yurtdışı müteahhitlik hizmetleri önemli ölçüde artış göstermiş, sektördeki bu artış diğer sektörlerde de büyük projelerin gerçekleşmesine yol açmıştır. Firmalarımız, otoyollar, tüneller, köprüler, barajlar, limanlar, boru hatları, prestij yapıları, oteller, kentsel altyapılar, endüstriyel tesisler gibi değişik alanlarda müteahhitlik hizmeti vermektedir. Dünyanın 50 ülkesinde yaklaşık 50 milyar dolarlık müteahhitlik hizmetlerimiz mevcuttur. Toplam proje sayımız ise, 1 200’ü geçtiğini memnuniyetle öğreniyoruz.

Türk müteahhitlik firmalarımız, müteahhitlik hizmetlerinde dünyada ilk 10 uncu sırada yer almaktadır. Ancak dünyanın yıllık müteahhitlik hizmeti payının sadece yüzde 2’si Türk müteahhitlerinin payına düşmekte olup, bu meblağ yaklaşık 50 milyar dolar civarındadır. Önümüzdeki dönemde pazar payımızı en az yüzde 5’lere ve yaklaşık olarak 100-150 milyar dolar civarındaki bir meblağa çıkarmak mecburiyetindeyiz.

Marmara Depreminden sonra sektörün gayrisafi millî hasıladaki payı yüzde 5’lere düşmüştür. Ekonomide yüzde 7’lik küçülme söz konusu iken, müteahhitlik sektöründe yüzde 13 oranında küçülme gözlenmiştir. 2000 yılında deprem konutlarının yapımıyla sektörde bir miktar canlanma görülmüştür; ancak, üst üste yaşanan Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri sektörü olumsuz yönde etkilemiştir. Yeni iş alamama durumuyla karşılaşan müteahhitlerimiz, işçi çıkarmak zorunda da kalmışlardır.

1990’dan sonra ise, Sovyetler Birliğinin çökmesiyle birlikte Türkiye için ekonomik, sosyal ve siyasal işbirliğinin kurulup geliştirilmesi bağlamında çok önemli bir bölge olan Avrasya Bölgesi ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeyi müteakip Türk işadamlarımız bölgeye çok süratli bir şekilde gitmişlerdir. Müteahhitlerimiz, son 10 yılda Avrasya Bölgesinde toplam 15 milyar dolarlık proje üstlenmiş olup, bunun 11,5 milyar dolarlık kısmı gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde Türk cumhuriyetlerine yapılan 9,8 milyar dolarlık ihracatın 3,5-4 milyar doları inşaat sektörüyle ilgilidir. Bunda, Türk cumhuriyetlerine tahsis edilen Eximbank kredilerinin büyük oranda müteahhitlik hizmeti sektöründe kullandırılmış olması da önemli bir faktördür.

Müteahhitlik firmalarımız yürüttükleri projeleri çok kısa sürede ve üstün kalitede gerçekleştirerek, dünyadaki Türk prestijini de yükseltmektedirler. Rusya ve Türk cumhuriyetlerinde iş yapan müteahhitlerimizin önemli sorunlarla karşılaşmış olduklarını biliyoruz. Nitekim, karşılaşılan sorunlar neticesinde, son 10 yıl içerisinde yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinde çalışan işçi sayımız 200 binden 17 bine düşmüştür. 57 Cumhuriyet Hükümeti, müteahhitlerimizin sorunlarını çözmede büyük gayret göstermiştir. Başta teminat mektubu sorunu olmak üzere, çalışanların sosyal güvenliği, sektörün yurt dışında sermayelerini siyasî risklere karşı sigorta ettirmeleri gibi sorunların çözümünde Hükümetimizce olumlu adımlar atılmıştır. Hiç şüphesiz ki, 1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girecek olan 4734 sayılı Kamu İhale Yasası, sektörün sorunlarını çözmede önemli kilometre taşlarından da biri olacaktır.

Kamu İhale Yasasının yürürlüğe girmesi, sektörün tüm sorunlarını çözmede yeterli olmayabilir. Hukukî eksikliğin bulunduğu durumlarda yine hükümetler gerekli yasal düzenlemeleri yapıp sorunlara çözüm getirecektir. Yeter ki, ortaya çıkan sorunların tespitini doğru yapalım ve sektör-hükümet elbirliğiyle samimi bir şekilde de çalışalım.

Bakanlığımın sorumlu olduğu Türk cumhuriyetleri ile akraba devlet ve toplulukları sahip olduğu zengin doğal kaynakları, köklü tarihi ve yetişmiş insangücünün ötesinde, Türkiye ile çok özel tarihî, kültürel ve duygusal bağları olmasıyla da müstesna bir yere sahiptir. Bu bakımdan, kardeş Türk cumhuriyetleri ve akraba topluluklarının sadece çıkar sağlanacak pazarlar olmayıp, daha ziyade kalıcı işbirliği için ortaklar olarak görülmesi gerekmektedir. Son dönemlerde yavaş yavaş bu anlayışa gelinmiş olması da, oldukça sevindirici bir tablodur.

Hükümetimiz ve Bakanlığımız da, Orta Asya ile olan ilişkileri, geçici çıkar ilişkisi olmak yerine, çok yönlü dış politikanın ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Bu anlayışla, bu bölgede son yıllarda kaybetmekte olduğumuz zemini tekrar yakalayabileceğimizi de düşünüyorum. Bu bölgede yaptığımız işleri, gelecekte yapacağımız daha büyük işlerin bir teminatı olarak da görmek istiyorum.

Değerli dinleyiciler, Türk dünyasında Türk müteahhitleri çok önemli işler yapmışlardır. Bazen devlet başkanları ile karşılıklı sohbet içerisinde bulunuyoruz. Türkmenistan’da özellikle Türkmenbaşı’nın Türk müteahhitlerini övmelerini gururlu bir şekilde ben görüyorum. Hakikaten diyor ki kendileri: “Gösterilen zamanın daha az bir bölümünde, daha az masrafla almış oldukları taahhüdü yerine getiriyorlar” Değerli konuklar, bu çok önemli bir hadisedir. Aynı tabloyu Kazakistan’da görebiliyorsunuz, aynı tabloyu Azerbaycan’da görebiliyorsunuz, Kırgızistan’da da görebiliyorsunuz. Yani, o Orta Asya coğrafyasındaki Türk devletlerinde yapılan inşaat hizmetlerinin veyahut da yapılan yatırımların büyük bir çoğunluğunda Türk müteahhitlerinin büyük rolü vardır. Dolayısıyla da biz sizlerle gurur duyuyoruz, bunu samimiyetimle söylüyorum. Yalnız, bazen ufak tefek bazı hadiseler oluyor, Kırgızistan’da alınan bir işin bitirilmemesi noktasında yapılan yanlışların hepimizi çok büyük sıkıntıya koymuş olduğunu da söylemek istiyorum.

Tabiî, bizler Türk dünyası olarak, Türk Milleti olarak yapmış olduğumuz işin 99 tanesini çok güzel yaparken, 1 tanesinde bir sıkıntının olması, o 99 tane işteki tüm insanlarımızın hepsini bir noktada sıkıntıya koyuyor. Özellikle sizden ricam şudur ki, almış olduğumuz işleri otokontrol sistemiyle, yani birbirimizi kontrol sistemiyle oralarda, özellikle Türk dünyasında geleceğimizin olduğu, hakikaten Türk Milletinin geleceğinin bulunmuş olduğu bu bölgelerde çok dikkatli bir şekilde kullanmak mecburiyetindeyiz. Bakınız, şu anda Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattının temelini attık. Bu temel, esasında, kim ne derse desin, Türk dünyasının aynı zamanda bağımsızlık temelidir. Tabiî, bu Türkiyemizi bir enerji merkezi yapacaktır, Türk dünyası tamamen enerji merkezleriyle birbirine bağlanacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bundan çok büyük kazanç sağlayacaktır. Bu, aynı zamanda Petrol Boru Hattı, bir İpekyolu Hattı olarak görülmektedir. Yani, bu aynı zamanda da bir Barış Yolu, yani doğuyu batıya bağlayan, Anadolu'dan geçen yıllardan beri oluşturulması istenen bir Barış Yolunu da oluşturacaktır. İşte, bu manada da siz müteahhitlerimize her noktada, her yerde çok büyük görevler düştüğünü bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Son olarak şunu da ifade etmek istiyorum ki, Bakanlığımızın Karma Ekonomik Komisyonu Eşbaşkanları olarak, özellikle 4 Uzakdoğu ülkesi olan Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Tayland ile toplam 22 adet projemiz vardır. Toplam işlem tutarımız ise 1 milyar 250 milyon dolar civarındadır. Ancak, burada dikkati çeken husus, bu 22 projenin 16’sının Pakistan’da olması ve toplam proje bedelinin, yaklaşık yüzde 98’ini (1 milyar 180 milyon dolar) teşkil etmesidir. Yani, adı geçen 5 Uzakdoğu ülkesindeki müteahhitlik hizmetlerimizin neredeyse tamamı Pakistan’dadır.

Özellikle Çin’de müteahhitlik hizmetleri konusunda hiçbir projemiz bulunmaması, Türkiye ekonomisi açısından büyük bir eksikliktir. Dolayısıyla sahip oldukları potansiyel açısından Çin ve Hindistan’da yoğunlaşmamız gerektiğini de belirtmek istiyorum. Dünya nüfusunun yüzde 55’ini barındıran, dünya ticaretinin yüzde 50’sinin gerçekleştiği bu bölge ile olan müteahhitlik hizmetlerimiz, olması gereken düzeyde değildir. En kısa zamanda bu ülkelerle ticarî ve ekonomik ilişkilerin artırılarak durumun lehimize çevrilmesi de gerekmektedir.

Müteahhitlik inşaat sektörünün anayasası durumunda olan 4734 sayılı Kamu İhale Yasasının, sektörümüze, ülkemize ve sektörde faaliyet gösteren tüm firmalarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Buna ilave olarak, sektör mensuplarının tanımlanmış olması, müteahhitlerimizin bir sendika etrafında toplanmış olmasının da güç birliği ve sorunlara toplu çözüm bulma açısından önemli olduğunu da belirtmek istiyorum.

Sözlerime son verirken, müteahhitlik sektörünü daha iyi noktalara taşımada karşılaşılan her türlü sorunlarınızın çözümünde Hükümetimiz ve Bakanlığımız olarak her zaman işbirliğine hazır olduğumuzu ifade ediyorum.

Ayrıca, bu Kongrenin ülkemiz ve milletimize, Sendika mensuplarımıza, tüm insanlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Son konuşmacımız Sayın Faruk Bal’ı kürsüye davet ediyorum.

DEVLET BAKANI FARUK BAL – Sayın Divan, Sayın Bakan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım, İNTES'in çok Değerli Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri, kamudan buraya teşrif eden kıymetli bürokrat arkadaşlarım ve sevgili inşaat sanayicileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sanıyorum bundan önceki Genel Kurulda idi, inşaat sanayicileri ilk defa telaffuz edildiğinde ben bir meslek hatıramı nakletmiştim; bugün o hatırayı tekrar duyanlar varsa özür diliyorum ama, anlatma ihtiyacındayım.

Genç bir avukat bir müteahhitten aldığı ev nedeniyle, müvekkilinin şikâyetlerini çok ince üslup içerisinde dilekçeye dökmüş, dilekçesinde pek çok şey dikkate, kayda değmezken, ısrarla bir Yargıtay içtihadından bahsediyor, “Davalı müteahhittir, Yargıtay içtihadına göre de müteahhit haksızdır, benim müvekkilim de haklıdır” demek istediği bu. Netice itibariyle Yargıtay içtihadını getirme ihtiyacını hissettik, getirdik. Baktık, hakikaten en son tarafta bir cümle var: “Davalı müteahhittir, haksızdır” diyor. Ama Bektaşi’nin hikayesi, cümlenin başına geçtiğimiz zaman, “Müteahhit, taahhüt edendir” diye bir cümle daha görüyoruz; “Taahhüt, iki taraflı bir akittir” diye bir cümle daha görüyoruz; “İki taraf da, bu taahhüt gereği üzerine düşeni yerine getirmesi gerekir” diye bir cümle daha görüyoruz ve “Taahhüdünü yerine getirmeyen taraf da tabiî ki haksızdır” gibi bir doğru karar varmış.

Evet, tabiî bu Yargıtay içtihadına da konu olduğuna göre, müteahhit arkadaşlarımızdan ben negatif bir görüntü vermekten endişe ederim ve öyle bir görüntü çiziyorsam da bağışlanmamı dilerim, ama sayı itibariyle, yaptıkları iş itibariyle bir fark oluşması lazım. Türkiye'yi, Sayın Bakanımızın çok ayrıntılı bir şekilde ifade ettiği, çok güzel rakamlarla sunduğu veçhile dünyaya taşıyan, dünyada yüzakımız olan işlerimizi yapan, Türkiye'de büyük projelere imza atan ve bunu modern teknolojiyi ülkemize taşımak, taşıdığı teknolojiyi de yurt dışına tekrar geliştirerek ihraç etmek gibi özellikleri olan sektörün temsilcilerinin artık inşaat sanayicisi sıfatını almış olmaları bize büyük bir mutluluk vermektedir. Tabiî, bu bir dönüşümdür, bu dönüşümden dolayı, başta Sayın Koçoğlu’nu ve Yönetimini tebrik ediyorum; inşallah, bu dönüşüm alınan sıfata uygun işler yapılmasına da vesile olacaktır.

Söz dönüşüme gelmişken, bugünlerde sıkça konuşuluyor, değişim, gelişim, dönüşüm...

(Kaset 1/A)

BAŞKAN – Sayın Bal’a, bu değerli konuşmalarından dolayı çok teşekkür ediyoruz.

Böylece konukların konuşmaları başlıklı gündem maddesini tamamlamış bulunuyoruz.

GÜNDEM MADDESİ 6: Gündemin Genel Kurulun onayına sunulması.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi Genel Kurulumuzun gündemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.



GÜNDEM MADDESİ 7: Genel Kurul Toplantı Tutanaklarının Genel Kurul Adına Başkanlık Divanı Tarafından İmzalanmasına Yetki Verilmesi.

BAŞKAN – Genel Kurul toplantı tutanaklarının Genel Kurul adına Başkanlık Divanı tarafından imzalanması için yetki isteniyor.



Yetki verilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

GÜNDEM MADDESİ 8: Ana Tüzük Değişiklik Önerisinin Genel Kurulun Onayına Sunulması.

BAŞKAN -
Yüklə 139,55 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin