‘60’lara kadar gençlik hareketi hep düzen içi olmuş, egemen sınıfların güdümünde kalmış, rejimin resmi ideolojisinin çerçevesini aşamamıştır. Bu durum ‘60’lı yıllardan itibaren değişmeye başlamıştır. Alt sınıflarda sosyal hareketliliğin başladığı bu yılların gençlik hareketinin devrimcileşmesi süreciyle üst üste gelmesi dikkate değer bir olgudur.
‘60’lı yılların ikinci yarısı, Türkiye’de gençlik hareketi için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bu tarihten itibaren ve 12 Eylül darbesine kadar, gençlik devrimci mücadelenin önemli bir dayanağı, tersinden olarak, düzenin önemli bir baş ağrısı oldu.
12 Eylül, öteki şeyler yanında, “gençlik sorunu”nu çözmek gibi temel bir hedefe sahipti. Bu doğrultuda siyasi, idari, iktisadi, ideolojik, kültürel, sözün kısası yaşamın tüm temel alanlarını kapsayan bilinçli politikalar izledi. Salt siyasal alanda yapılanları değerlendirebilmek için, tutuklanan ve işkenceden geçirilen yüz binlerce insanın ezici çoğunluğuyla gençlerden oluştuğunu hatırlamak bile yeter.
Bugünkü sonuçların ışığında bakıldığında, düzen “sorun”u bir anlamda ve belli sınırlar içerisinde çözmüş görünüyor. Hangi anlamda ve hangi sınırlar içinde? Bu sorunun yanıtına burada girmiyoruz. Zira elinizdeki kitapta, bu yanıt, az çok ayrıntılı olarak ve kendi karmaşıklığı içerisinde ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Burada şu kadarını söyleyebiliriz. Düzen gençliği kazanarak değil fakat onu politik yaşamın dışına itmeyi başararak yalnızca zaman kazanmıştır. Geçmişte güçlü bir gençlik hareketini yaratan tüm sorunlar, bugün geçmişle kıyas kabul etmez ölçüde ağırlaşarak yerli yerinde durmaktadır. Bu genel bir işçi ve emekçi hareketi için olduğu kadar bu alt sınıflara mensup ya da yakın(7)gençlik yığınlarının yeni bir devrimci hareketlenişi için de uygun bir maddi zemindir. Gençlik düzenin başını yeniden ağrıtacaktır, birçok veri bunu ortaya koymaktadır. Kürt gençliğinin ise sözünü bile etmiyoruz. Zira o bugünkü özgürlük mücadelesinin asıl yükünü çekmektedir ve Kürt halkının onuru olduğunu çoktan kanıtlamış bulunmaktadır.