Dolayısıyla bu kurumların devlet tarafından desteklenmesi yeni döneme ilişkin değildir. Fakat bugün bu gerici kurumlar öylesine yaygınlaştırılmışlardır ki, bizzat devlet temsilcileri sayılarını bilmediklerini söyleyebilmektedirler. Şu anda yeterli veri olmamakla birlikte, buralarda eğitilen gençlerin sayısının yüz binlerle ifade edilebilecek bir sayıya ulaştığı açıktır. Diyanet İşlerinin verdiği rakama göre (ki gerçeği yansıtmıyor), yalnızca İstanbul’da 232 Kuran kursu bulunuyor ve bu kurslarda 20 bin genç eğitiliyor. Yine açıklanan bir rakama göre, ‘90 yılında bu kurslarda “görev” yapan öğretmen sayısı 620 civarındaydı. (Bu kurslardaki gençlere indirimli yolculuk etmeleri için kolaylıklar sağlandığı bir dönemde, üniversite öğrencilerinin mediko hakları gasp ediliyor, orta öğretimde ise “eğitimde katkı payı” uygulaması gündeme getiriliyordu!)
Kuran kurslarına seçmeli derslerin konulması ise, zorunlu temel eğitime dahil edilebilmeleri için önden yapılmış bir hazırlıktır. Bugün yükselen tepkiler karşısında bunu gizlemeye çalışsalar da, asıl hedef budur. Nitekim Köksal’ın MEB olduğu dönemde, “Kuran kursları mezunlarına fark derslerini vermeleri halinde ortaokul diploması verilmesi” düşüncesi ortaya atılmıştı. Bu çerçevede hazırlanan yasa taslağına göre, “bu kurslar zorunlu eğitimden sayılacak” ve mezunları ortaokulu bitirmiş kabul edilecekti. Bu(200)yasa taslağı sonradan geri çekildi. Kuşkusuz bu muhalefet ve tepkileri yatıştırmaya dönük bir “geri adım” idi. Fakat bu adımın arkasında devlet kurumlarını Kuran kurslarına daha fazla açmak ve onlara yeni olanaklar tanımak yatıyordu. Nitekim yönetmelikte yapılan son değişikliklerle bunun önündeki yasal güçlükler de ortadan kaldırıldı. Artık Kuran kurslarında orta öğretim kurumlarında verilen dersler okutulacak. Ayrıca halk eğitim merkezleri kursların hizmetine sunulacak ve seçmeli derslerin okutulması için orta öğretim kurumlarındaki öğretmenlerden yararlanılacak.
Yönetmelikteki son değişikliklerle zincirin bir başka halkası daha tamamlanmış oluyor. İmam hatip okulları ‘70’lerde lise düzeyine çıkarılmışlardı. Şimdi de bunu tamamlayan bir başka adım atılarak Kuran kurslarının ortaokul düzeyine çıkarılmasının hazırlıkları yapılıyor. Geriye camilerdeki kursların ilkokul eğitimi olarak sayılması kalıyor! Bir dönem sonra cami imamları öğretmen, buradaki kurslar da ilkokul eğitimi haline getirilecek olmalı!
***
Eğitim sisteminin dini temeller üzerinde şekillendirilmesinde imam hatip liseleri de önemli bir rol oynamıştır. Bu yöndeki ilk adım ilk kez 1946’ların sonunda DP hükümeti döneminde atıldı. Din dersleri ilk olarak ilkokullarda “seçmeli ders” haline getirildi. ‘50’lerin başında ise “zorunlu ders” yapıldı. Din derslerinin orta öğrenimde zorunlu ders haline getirilmesi ise 12 Eylül rejimi dönemine rastlar. Bu aynı zamanda eğitim sisteminin “Türk-İslam sentezi” olarak adlandırılan karşı-devrimci ideoloji etrafında yeniden biçimlendirilmesini ifade etmektedir.
İmam hatip liseleri 1950’li yılların başında ilk olarak birkaç ilde açıldı. ‘71’de bu liselerin sayısı 72’ye çıktı. ‘70’li yılların sonunda sayıları artmaya başladı ve ‘80’li yılların başında bu liselerin sayısı 240’a yükseldi. Asıl patlama ise ‘80 sonrası dönemde yaşandı. ‘88 yılına gelindiğinde imam-hatip liselerinin sayısı 290’a, bu liselerde okuyan öğrencilerin sayısı 300 bine yükselmişti. ‘90’ların başında bu artış daha da hızlandı ve ‘94 yılında okul sayısı 426’ya, öğrenci sayısı ise 450 bine ulaştı.(201)
İslami ideolojinin devletin ideolojik temellerinden biri haline getirilmesini ifade eden bir diğer gelişme de imam hatip liselerinin eğitim kademesindeki yerinin sürekli yükseltilmesi olmuştur. Menderes döneminde ilkokul düzeyinde idiler. ‘60’lı yılların sonu ile ‘70’li yılların başında ortaokul, daha sonra da lise düzeyine çıkarıldılar. Ayrıca ‘80’li yıllara kadar imam hatip mezunları ya üniversiteye giremiyorlardı ya da bazı fakülteler için sınırlı bir hak tanınmıştı. ‘80 darbesi ile birlikte üniversitelere girmelerini sınırlayan engeller tümüyle ortadan kaldırıldı ve üniversitelere girmeleri özel olarak teşvik edildi. Bugün bütün yüksek öğrenim kurumları imam hatip mezunlarıyla doldurulmuş durumdadır. Ayrıca mesleklerinde nispeten başarılı olan öğretmenler bu okullara kaydırılmaktadırlar. Devlet liselerine MEB bütçesinden ayrılan pay ortadan kaldırılırken, bu okullara artan bir biçimde mali ve teknik olanak sunulmaktadır. Böylece imam hatip mezunlarının üniversitelere akışı büyük ölçüde kolaylaştırılmış bulunmaktadır. Devletin bu amacında başarıya ulaştığı açıktır.
Bu politikanın birbirini tamamlayan bir kaç amacı var. Birinci olarak imam hatip liseleri gençliği düzene bağlamanın ve böylece gençlik hareketini etkisizleştirmenin bir aracı olarak kurulup yaygınlaştırıldılar. Böylece devlete öğrenci gençlik hareketini daha rahat bir biçimde depolitize etme ve yeniden toparlanmasını engelleme olanağı sunuldu. Yüksek öğrenim gençliği içinde dinsel akımın ulaştığı politik etkinlik ile militan bir dinci-gerici gençlik hareketinin varlığında ifadesini bulmaktadır bu. Nitekim geçmiş devrimci öğrenci hareketinin merkezleri sayılan ODTÜ. İTÜ, SBF vb.’de bugün öğrenciler arasında dinsel gericilik önemli bir güce kavuşmuş bulunmaktadır.
Ayrıca bu okullar devlet bürokrasisini kadrosal bakımdan tahkim edip güçlendirmenin de bir aracıdırlar. imam hatip mezunlarının burjuva devletin çeşitli kademelerinde görev yapacak yönetici kadroları hazırlayan fakültelere girmesi de bunun bir ifadesidir.
Gerek Kuran kursları gerekse imam hatip liseleri şu açık gerçeği bir kez daha kanıtlamaktadır: Türk eğitim sistemi uzun bir dönemdir dinsel temeller üzerinde yeniden biçimlendirilmektedir.(202)Gelinen noktada bu doğrultuda oldukça önemli bir mesafe alınmıştır. Burjuva devletin toplumsal muhalefete ve gençlik hareketine karşı kullandığı etkili bir silah olma işlevini yerine getirmektedir. Devlet ve eğitim sistemi laik değildir. Din, inanç ve vicdan özgürlüğü yoktur. Eğitim bu alanda da zorbalığın ve eşitsizliğin bir aracı olarak kullanılmaktadır.