3- Peygamber'in İkrarıyla Muhalefet:
Peygamberimizin onayladıkları şeylerden biri de sünnetinin yazılmasına ve halk arasında yayılmasına izin vermesiydi. Ama Ebubekir, bunların yazılmasını ve söylenmesini yasaklayarak onları yaktırmıştı.
Bunlara ilave olarak, Kurân'ın birçok hükmünü de bilmiyordu. Nitekim Kurân'da hükmü geçen kelale245[245] meselesini sorduklarında şöyle demişti: "Ben kendi görüşümü söylüyorum; eğer doğruysa Allah'tandır, yanlışsa da ya benden ya da şeytandandır!"246[246]
Allah aşkına nasıl şaşırmayalım? Müslümanların halifesi, Allah-u Teala'nın kitabında beyan etmesine ve Peygamber'in (s.a.a) bizzat açıklamasına rağmen kendisine "kelale"nin hükmü sorulduğunda, kitabı ve sünneti bir kenara bırakıp kendi şahsî görüşüne dayanarak fetva veriyor! Üstüne üstlük, Şeytan'ın onun görüşlerinde etkili olduğunu itiraf ediyor. Müslümanların halifesi Ebubekir'in böyle bir sözü söylemiş olması aslında pek de şaşırtıcı değildir. Çünkü kendisi defalarca şöyle söylemiştir: "Benim bir şeytanım var; sürekli damarlarımda ve derimde geziniyor!"
İslam âlimleri, "Kurân karşısında kendi şahsî görüşleriyle konuşan kâfirdir" derler. Peygamberimiz dahi asla kendi şahsî görüşüne ve kıyasa göre konuşmamıştır. Bundan da öte, Ebubekir şöyle diyordu: "Beni sünneti uygulamak konusunda zorlamayın. Çünkü benim buna gücüm yetmez!"
Eğer Ebubekir'in sünneti uygulamaya gücü yoksa onun takipçileri ve dostları nasıl oluyor da sünnet ehli olduklarını iddia edebiliyorlar? Belki de Ebubekir, bu söylemiyle Peygamber'in sünnetinden ne denli uzaklaştığını itiraf etmiştir. Aksi taktirde Allah-u Taâla'nın şu sözünü nasıl tefsir edebilirdik ki:
"O, size dinde bir zorluk yüklemedi."247[247]
"Allah sizin için kolaylığı ister, güçlüğü istemez."248[248]
"Allah hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir şey yüklemez."249[249]
"Allah Resulü size ne verdiyse alın onu ve size neyi yasakladıysa sakının ondan."250[250]
Ebubekir'in "Benim Peygamber sünnetine gücüm yetmez!" sözü, aslında bu ayetlerin reddidir. Peygamber'in ilk halifesi Ebubekir, o günkü şartlar altında sünneti yerine getirememişse, bugünkü Müslümanların Kurân ve sünnette emredilen hükümleri yerine getirmeleri nasıl beklenebilir?
Bunca şeye rağmen görüyoruz ki, Ebubekir, cevabı çok kolay ve hükmü çok açık olan meselelerde bile, sıradan insanlardan geri kalıyor, bunu telafi etmek için Peygamber sünnetiyle muhalefet ediyordu. Hatta Ebubekir, Peygamberimizin yaptığı ve yapılmasını önemle tavsiye ettiği "hac mevsiminde kurban kesme işini" bile yapmıyordu. Hâlbuki bütün Müslümanlar bu mevsimde kurban kesmenin önemli bir sünnet olduğunu çok iyi biliyordu.
Peki Müslümanların halifesi nasıl oluyor da böylesine önemli bir sünneti yerine getirmiyordu?
Şafiî, Umm adlı kitabında, Ebubekir ve Ömer'in hacda kurban kesmediklerini yazmış, buna gerekçe olarak da "Halk eğer onlara katılacak olsaydı, bunun vacip bir amel olduğunu sanacaktı; o yüzden onlar bunu istemediler" demiştir. Aynı rivayete diğer hadisçiler de kitaplarında yer vermiştir.251[251]
Bu, yanlış ve delilsiz bir gerekçedir. Zira sahabeler kurban kesmenin vacip değil, sünnet olduğunu Peygamberimizden (s.a.a) öğrenmişlerdi. İnsanların kurban kesmeyi vacip sanacaklarını farz etsek bile, bunun zararı ne olurdu ki? O halde Ömer, teravih namazına (Peygamberimizin bu namazı cemaatle kılmayı yasaklamış olmasına rağmen) cemaatle kılma bidatini ilave ederken insanların bu namazın vacip olduğunu sanacaklarını neden hiç düşünmemişti? Gelin, görün ki bugün Ehlisünnet'in çoğu, bu namazın cemaatle kılınmasının vacip olduğunu zannetmektedir.
Ömer ve Ebubekir'in kurban kesme konusunda Peygamberimizin sünnetini terk etmeleri ve önemsiz bir işmiş gibi davranmaları, belki de halka Peygamber'in her sünnetini yapmanın vacip olmadığını göstermek içindi.
Böylece Ömer'in "Kurân bize yeter!" şeklindeki sözüyle Ebubekir'-in "Allah resulünden hiçbir şey rivayet etmeyin. (Bundan dolayı) biri size bir şey soracak olursa, deyin ki: Allah'ın kitabı aramızdadır; helalini helal sayın, haramlarından da kaçının!" şeklindeki sözü, onların sergilediği bu tutumlarla tamamen bağdaşmış oluyor. Dolayısıyla kurban kesmek hususunda birisi Ebubekir'e Peygamberimizin sünnetinden delil getirecek olsa, Ebubekir'in cevabı şu olacaktı: "Sakın Peygamber'in hadislerinden bir şey nakletme ve kurban kesmenin hükmünü bana Allah'ın kitabından göster!"
Araştırmacı bir insan için Peygamberimizin sünnetinin neden meçhul kaldığı, neden terk edildiği, Allah'ın hükümlerinin şahsî görüşlere ve kıyaslara göre neden değiştirildiği artık daha net bir biçimde ortaya çıkmış oldu.
Aslında bunlar, Ebubekir'in sünnete karşı nasıl bir tutum sergilediğini, Peygamberimizin sünnetinin yakılmasına nasıl müsamaha gösterdiğini, hatta bizzat kendi eliyle nasıl aşağıladığını gözler önüne seren birkaç tarihî delilden ibarettir. Eğer bu konuları daha geniş bir şekilde incelemek istesek, başlı başına bir kitap bile yazabiliriz.
İlim seviyesi ancak bu kadar olan ve Peygamber'in (s.a.a) sünnetiyle işi olmayan bir insana Müslümanlar nasıl güvenebilir ve onun taraftarlarına "sünnet ehli" demek nasıl mümkün olabilir?
Gerçek sünnet ehli hiçbir zaman sünneti görmezlikten gelip onu hafife almaz. Aksine sünneti takip eder ve ona saygı gösterir. Nitekim Allah-u Taâla Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır.
"De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.' (Ve) de ki: 'Allah'a ve resulüne itaat edin!' Eğer dönerlerse muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez."252[252]
2- Ömer b. Hattab (Faruk)
Daha önceki kitaplarımızda da belirttiğimiz gibi Peygamber efendimizin değerli sünnetine muhalefet edenlerin önde gelenlerinden biri de Ömer'dir.
Allah-u Taâla'nın, "O heva ve heves üzere konuşmaz, ne söylerse vahiydir."253[253] ayetine rağmen Ömer, Resul-i Ekrem (s.a.a) hakkında hayâsızca "Allah'ın Peygamberi sayıklıyor, Allah'ın kitabı bize yeter!" demiş, böylece bu ümmetin gerçek sünnetten kopmasına ve yön değiştirmesine neden olmuştur.254[254]
Peygamberimizin sevgili kızı Hz. Fatıma'yı incitmiş, evine saldırmış ve Muhsin adındaki altı aylık çocuğunun düşük olarak dünyaya gelmesine sebep olmuştur. Ömer, Peygamberimizin yazılmış olan hadislerini toplattırıp yakmış, insanların hadis nakletmelerini yasaklamış, hayatı boyunca sünneti çiğnemiş ve Peygamberimize muhalefet etmiştir. Örnek verecek olursak.
1-Peygamberimiz, Usame'nin ordusuna herkesin katılmasını emrettiği halde Ömer katılmamıştır.
2-Kurân'da belirtilen Müellefetü'l-Kulûb'un hakkını sahiplerine vermeyerek Kurân ve sünnete muhalefet etti.
3-Hac mutası ve Nisa mutası konusunda Kurân ve sünnete muhalefet etmiştir.
4-Aynı mecliste üç kez boşamada bulunmak doğru olmadığı halde Kurân ve sünnete muhalefet ederek bunu doğru kabul etmiştir.
5-Teyemmümün farz olduğu durumlarda Kurân ve sünnete muhalefet ederek şöyle demiştir: "Su olmadığı zaman namaz vacip değildir!"
6-Müslümanların özel işlerinde casusluk yapmama konusunda Kurân ve sünnetle muhalefet etmiş, bu bidati dine ilave etmiştir.
7- Ezanın bir bölümünü azaltmış, kendi yanından eklemeler yapmış, bu konuda sünnete muhalefet etmiştir.
8-Halid b. Velid'i adam öldürme ve zina suçlarından cezalandıracağını söylediği halde cezalandırmamış, Kurân ve sünnete muhalefet etmiştir.
9-Peygamber efendimizin, nafile namazlarını cemaatle kılmayı yasaklamasına rağmen o, teravih namazının cemaatle kılınmasını emretmiştir.
10- Devletin Beytü'l-Mal'dan bağışta bulunması konusunda sünnetle muhalefet etmiş, halk arasında alt ve üst tabakaların oluşmasına sebep olmuştur.
11-Yine Peygamber sünnetinde değişiklik yaparak Yüksek Şura Meclisi oluşturmuş, bu şuranın başına da Abdurrahman b. Avf'ı getirmiştir.
Şaşılacak şey budur ki, bütün bunlara rağmen Ehlisünnet ve'l-Cemaat onu masumluk derecesine kadar çıkarır, adaletin onunla birlikte öldüğünü savunur ve şöyle der: "Ömer'i mezara koydukları zaman sorgu sual melekleri gelmiş, (ona rabbinin kim olduğunu sorduklarında) Ömer sinirlenmiş ve öfkesinden, '(Benim değil,) sizin rabbiniz kimdir?' diye bağırmıştır!"
Ehlisünnet'e göre Ömer, Faruk'tur; yani Allah onunla hak ile batılın arasını ayırmıştır. Her zaman Peygamber'in sünnetine muhalefet eden, sinirliliği ve kabalığıyla meşhur olmuş birisi için bu tür faziletleri yamamak, Emevîlerin Müslümanlarla alay ettiklerinin bir işareti değil midir?255[255]
Emevîler, Kurân ve sünnete muhalefetleri ile adeta şunu ima etmeye çalışıyorlardı: "Artık Muhammed'in devri sona erdi, bizim devrimiz başladı. Din ve sünnet adına istediğimiz kuralı koyabiliriz. Ne istersek söyleriz. Sizlerin ve peygamberinizin hoşuna gitmese de artık bizim kölemiz oldunuz!"
Acaba bu tavırlar intikam değil midir? Böylece Ümeyye oğullarının komutanlığında Kureyş'in hâkimiyeti yenilenmiş olmadı mı?
Eğer Ömer b. Hattab Peygamber sünnetini ortadan kaldırmaya çalışıyor, onu alaya alıyor ve Peygamber'in (s.a.a) huzurunda dahi onunla muhalefet ediyor idiyse, doğal olarak Kureyş'in Ömer'i önder seçmesine ve onu üstün tutmasına şaşmamak gerekir. Çünkü o, İslam'ın zuhurundan sonra muhalefet kahramanı ve Kureyş'in sözcüsü olmuştu. Peygamberimizin vefatından sonra sürekli arzuladıkları eski cahiliyet adetlerine geri dönebilmek ve yönetimi elde ederek istediklerini yapabilmek için Ömer'i ön plana çıkardılar. Bu da gösteriyor ki, Ömer'in, hilafeti döneminde Peygamber'in sünnetine muhalefet etmesi bir tesadüf değildi.
Ömer, Makam-ı İbrahim'i cahiliyet döneminde bulunduğu yerden daha da geriye çekmişti. İbn-i Sâd, Tabakatü'l-Kübra'da ve tarihçiler kendi kitaplarında şöyle yazmışlardır: "Resul-i Ekrem (s.a.a) Mekke'yi fethettiği zaman Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (a.s) zamanında olduğu gibi Makam-ı İbrahim'i Kâbe ile birleştirdi. Zira Araplar cahiliyet döneminde onu Kâbe'den geriye çekmiş ve bugünkü yerine koymuşlardı. Ömer de hilafeti zamanında onu tekrar cahiliye zamanındaki yerine çekti. Oysaki Peygamberimizin ve Ebubekir'in zamanında Kâbe'ye yakındı.256[256]
Allah aşkına siz söyleyin; Ömer'in, Peygamber sünnetini terk edip cahiliyet geleneğini geri getirmesi için gerekçesi neydi? Bildiğiniz gibi Kureyş, Peygamberimize çok muhalefet etmişti. Peygamberimizden sonra cahiliyet kurallarını geri getirmek ve nebevî sünneti yok etmek için neden Ömer'i başa getirip onun için fazilet üstüne fazilet uydurmasınlar ki?
Ebubekir'in bizzat kendisi onu hilafete getirmesine rağmen sünnete muhalefet etme konusunda Ömer'e yetişememiş, ona oranla daha zayıf kalmıştı. Nitekim Buharî de bu konuya değinmiştir. Ama Ömer hilafete geçtikten sonra sünnete muhalefet etme konusunda büyük başarılar göstermiş, üstün zekâsını gözler önüne sermişti.
Bunlar Ömer'in bidatlerinden sadece birkaçıydı. Eğer Ömer'in bidatlerini, şahsî görüşleriyle ortaya koyduğu hükümlerini ve insanları nasıl bu hükümlere uymaya zorladığını yazacak olursak, yine başlı başına bir kitap yazmamız gerekecektir. Ancak biz, sadece özetle bazı konulara değindik.
Belki bazıları, "Nasıl olur da Ömer Allah'ın kitabına ve Peygamber'in (s.a.a) sünnetine muhalefet eder? Halbuki Allah, Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."257[257] diye düşünebilir.
Evet, bugün insanların çoğu böyle diyerek Ömer'in sünnete muhalefet ettiğine inanmamaktadır. Ancak biz şöyle diyoruz: Bunlar Ömer'i sevenlerin ve farkında olmadan onu Peygamber'den üstün tutanların itirazlarıdır. Eğer bizim söylediklerimiz yanlışsa, o zaman Ehlisünnet'in sahih bildiği hiçbir kitaba itibar etmemeleri gerekir. Bu da Ehlisünnet inançlarının hiçbir delile dayanmadığını gösterir. Çünkü burada ne söylenmişse hepsi onların güvenilir olarak addettiği kitaplardan alınmıştır.
Tarihî olayların çoğu, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in iktidarda olduğu dönemlerde kaydedilmiştir. Hiç kuşkusuz, o dönemin Ehlisünnet'i Ömer'i çok seviyor ve ona saygı duyuyordu. Tarihî olayları anlatan bu kitaplar doğru ise ki, doğru olduğunu iddia ediyorlar, o zaman Ömer'in sünnete karşı muhalefetlerini ve uygulamalarını da kabul etmek zorundadırlar.
Günümüzde hadis ve tarih âlimlerinin kabul ettiği tarihî olayları anlatan rivayetlere bir çare bulamıyor ve çözemiyorlar. Bundan dolayı hiçbir delile dayanmayan basit gerekçeler getirerek Kurân ve sünnete karşı yapılmış olan muhalefetleri savunmaya gayret gösteriyorlar. Hatta bazıları daha da ileri giderek bütün bu muhalefetleri ve bidatleri sanki bir faziletmiş gibi anlatıyor. Sanki hâşâ Allah ve Resulü Müslümanların faydasına olan şeyleri bilmiyorlardı da, Ömer b. Hattab onları keşfetti ve kendi hilafeti döneminde ortaya çıkardı!
Bu, Allah ve resulüne yapılabilecek en büyük ihanettir ve asla kabul edilemez. O yüzden Allah'tan isterim ki, beni peygamberlerin sonuncusu ve resullerin efendisi Hz. Muhammed'in (s.a.a) sünneti ve onun pak Ehlibeyti'nin yolu üzere ruhumu alsın.
Dostları ilə paylaş: |