Allah-u Taâla Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"İnananlardan iki grup, birbiriyle savaşa girişirse hemen aralarını bulun, bir bölüğü, öbürüne saldırırsa o saldırganlarla, Allah'ın emrine itaat edinceye dek savaşın."391[391]
Peygamberimiz de (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Sen benden sonra biatlerinden dönenler (nakisîn), zalimler (kasitîn) ve isyancılarla (marikîn) savaşacaksın."
Abdullah b. Ömer Kurân ve sünnete açıkça muhalefet etmiştir. Hatta muhacir ve ensardan oluşan ve İmam Ali'nin yanında yer alan ümmetin icmaına da muhalefet ederek, "Ben fitneler anında savaşmam ve savaşı azgın biri de kazansa, arkasında namaz kılarım!" demiştir.392[392]
İbn-i Hacer der ki: "Abdullah b. Ömer, kimin hak, kimin batıl olduğu bilinse bile fitne anında savaşmamak gerektiğine inanıyordu."393[393]
Ne kadar da ilginç! Abdullah b. Ömer kimin hak, kimin batıl olduğunu bildiği halde yerinden kıpırdayıp da hakka yardım etmekten çekiniyor ve batılı yok ederek Allah'ın emirlerini yerine getirmiş olmak istemiyor. Bu da yetmiyor, batıl da olsa, galip gelenin arkasında namaz kılınabileceğini söylüyor. Zaten kendi de pratikte bunu göstermişti. Muaviye galip gelip İslam ümmetine musallat olduğunda Abdullah b. Ömer, Muaviye'nin bütün cinayetlerini ve günahlarını bildiği halde ona biat etti ve arkasında namaz kıldı.
Batıl ehli hak ehlini, yani Ehlibeyt imamlarını zulümle ortadan kaldırmaya çalışmış, onlarla savaşmıştır. Abdullah b. Ömer de hakkı tamamen boşlamış, hayatı boyunca beş Ehlibeyt imamının döneminde yaşamış olmasına rağmen onlardan hiçbirinin arkasında namaz kılmamış, onlarla oturmamış ve onların fazileti hakkında bir tek hadis bile nakletmemiştir.
Biz, daha önceki konularda Abdullah b. Ömer'in görüşüne göre 12 imamın kimler olduğunu yazmıştık. O, şöyle diyordu: "Ebubekir Sıddık, Ömer Faruk, Osman Zinnureyn, kutsal toprakların padişahları Muaviye ve oğlu (Yezid), Seffah, Selam, Mensur, Cabir, Mehdi, Emin ve Emir-i Usb. Bunların hepsi Benî Kâb b. Luvî kabilesindendir ve hilafete layık kimselerdir. Onlar gibi kimse bulunmaz!!"394[394]
Acaba bu kimseler arasında Peygamberimizin Kurân'la aynı safhada gösterdiği ve kurtuluş gemisi olarak addettiği Ehlibeyt imamlarından (a.s) birinin adını görebiliyor musunuz? İşte, bu yüzdendir ki sizler, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in peşinden gittiği imamlar ve halifeler listesinde Ehlibeyt imamlarından (a.s) birini dahi göremezsiniz. Bunlar Abdullah b. Ömer'in Kitap ve sünnetle olan muhalefetleriydi. Onun cehaleti hakkında da söylenecek çok şey var. Mesela; Peygamber efendimizin, kadınların ihramdayken dikilmiş ayakkabı giymelerinin caiz olduğuna dair emrini bilmiyor, bu yüzden de onun haram olduğuna dair fetva veriyordu.395[395]
Bir diğer konu da sahip olduğu tarlaları kiraya vermesi konusuydu. Tarlalarını Resul-i Ekrem (s.a.a), Ebubekir, Ömer, Osman ve Muaviye döneminde kiraya verirdi. Bir gün sahabelerden biri ona Peygamberimizden hadis naklederek bu işin haram olduğunu söyleyinceye kadar buna devam etti.396[396]
Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in bu fakihi, o zamana kadar tarlayı kiraya vermenin haram olduğunu bilmiyormuş. Demek ki, Peygamber (s.a.a) döneminden Muaviye dönemine kadar geçen 50 yıl içerisinde Abdullah, bu eylemin caiz olduğuna dair fetva vermiştir.
Ayşe, öpmenin abdesti bozduğu konusunda onunla muhalefet etmiştir. Ayrıca Abdullah b. Ömer, ailelerin ölen yakınlarına ağlamasını hoş karşılamıyor, bunun, ölen kimsenin azabını artıracağını söylüyordu. Sabah ezanı, bir aylık sürenin 29 gün olduğu ve daha birçok konuda Ayşe'yle muhalefet etmiş, onun görüşünü kabul etmemişti.
Buharî ve Müslim, Sahih'lerinde, kendi senetleriyle şöyle rivayet ederler: Birileri Abdullah b. Ömer'e, "Ebu Hureyre, Resulullah'ın (s.a.a) 'Kim bir cenazenin arkasından yürürse, bir kırat397[397] sevap alır' buyurduğunu söylüyor" deyince Abdullah, "Ebu Hureyre çok konuşuyor!" diye karşılık verdi. Ayşe de Ebu Hureyre'nin sözünü onaylayarak "Ben de Peygamber'den böyle işittim" dedi. Bunun üzerine Abdullah şu cevabı verdi: "Desenize; o zaman biz çok kırat kaybetmişiz!"398[398]
Ömer b. Hattab'ın, oğlu Abdullah için söylediği şu söz, sanırım onun nasıl biri olduğunu anlamamız için yeterli olacaktır: Dalkavuğun biri Ömer'i ölüm döşeğinde ziyaret ederek "Oğlun Abdullah'ı halife olarak tanıt!" diye bir teklifte bulundu. Bunun üzerine Ömer şu cevabı verdi: "Karısını dahi nasıl boşaması gerektiğini bilmeyen birini yerime nasıl bırakabilirim?"
Evet, Ömer, oğlunu işte böyle tanımlıyor. Kimse onu babasından daha iyi tanıyamaz. Efendisi Muaviye'ye hizmet etmek için çok sayıda uydurma hadis rivayet etmiştir. Örnek olarak şu rivayetine değiniyoruz:
Abdullah b. Ömer der ki: "Peygamberimiz bir gün şöyle buyurdu: Birazdan cennetliklerden biri gelecek. Bir süre sonra gördük ki Muaviye geldi. Ertesi gün Peygamberimiz yine "Birazdan cennetliklerden biri gelecek" dedi. Yine Muaviye geldi. Bir sonraki gün de aynı sözü tekrarladı ve yine Muaviye geldi!"
Abdullah b. Ömer, başka bir rivayetinde de şöyle demiştir: "Ayetel Kürsî nazil olduğunda Resul-i Ekrem (s.a.a) Muaviye'ye bunu yazmasını emretti. Muaviye, "Eğer yazarsam ödülüm nedir?" diye sordu. Peygamberimiz de, "Onu kim okursa sevabından sen de alacaksın" buyurdu.
Abdullah, bir başka rivayetinde de Peygamberimizin şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Biliniz ki kıyamet gününde Muaviye, bedeni iman nuruna bürünmüş bir şekilde haşredilecektir!"
Ehlisünnet ve'l-Cemaat, önderleri olan Muaviye'yi cennetle müjdelenen on kişinin arasına neden almamışlar, bilemiyorum. Hâlbuki bir diğer öncüleri olan Abdullah b. Ömer, üç gün peş peşe cennetlik olarak Muaviye'nin geldiğini iddia ediyor ve fazileti hakkında birçok hadis rivayet ediyor.
Kıyamet gününde insanlar çıplak ve yalın ayak bir şekilde haşredil-diklerinde güya herkesten üstün olan Muaviye nurdan bir deriyle dirilecekmiş! Gel de inan!
İşte Abdullah b Ömer ve işte onun ilmî konumu; işte onun fıkhı ve işte onun Kurân ve sünnetle olan muhalefeti… Bir yanda Müminlerin Emiri ve pak Ehlibeyt imamlarıyla (a.s) olan düşmanlığı, bir yanda da Allah, Peygamber ve insanlık düşmanlarıyla olan dostluğu…
Acaba Ehlisünnet ve'l-Cemaat, bugün bu gerçeğin farkında değil mi? Muhammedî (s.a.a) sünnet sadece Peygamber'in tertemiz Ehlibeyt'ine bağlı kalan İmamiye Şiîlerindedir.
"Ateş ehliyle cennet ehli bir değildir; asıl kurtuluşa erenler cennet ehlidir."399[399]
Dostları ilə paylaş: |