Dans Antropolojisi
Dans artropolojisi insanın dansla ilgisini inceleyen antropolojinin bir dalıdır. İnsanın dansı niçin ve nasıl ürettiğini, nasıl dans ettiğini, dans kültürünü; dansın yapısını, morfolojisini ve işlevlerini inceler.
“İnsanoğlunun dili kullanmadan önce gövdesini kullanarak içinde yaşadığı coğrafyayı ve insani ilişkileri, anlattığı, yansıttığı, öykündüğü büyülediği birçok bilim adamı tarafından saptanmış bir gerçektir. Dans, sözlü kültürden de önce insanın ilkel tepkilerinin toplumsal bağlamda kendini ortaya koyduğu ilk olgulardan biridir. Vahşi doğa karşısında insanın hayat kalabilmesi ancak diğer Antropolojik çalışmalarda dansla ilgili yaklaşımlar kronolojik olarak şöyledir;
-
Evolution (evrim) yaklaşımı
-
Kültürel iz yaklaşımı
-
Kültür ve kişi ve kültürel konfigürasyon
-
Kompleks ve çoklu toplumlardaki problem merkezli yaklaşım
-
Dansa eşsiz bir olgu olarak bakan yaklaşım
Dans sanatların en eskisi olarak adlandırılır. İnsan vücudunun zaman ve mekânda şekiller ve modeller yaptığı tek sanatın dans olduğu ve bunun onun evrenselliğini ve eskiye ait olduğunu açıklamak için yeterli olduğu ifade edilmektedir. Bunları dans fenomeni sınırları içine çekenler için iki problem vardır:
-
Dans tamamıyla insanlar tarafından mı oluşturulmuştur; yoksa nesneler-eşyalar veya hayvanlarda da dans var mıdır; insanlar dansı insan olmayanlara aktarabilir mi?
-
Bu etkinlikler dansla yakından ilişkili olan diğer etkinliklerden nasıl ayrılabilir?
Dansın insan veya insan dışı olması karışıklığına ek olarak başka bir ayrımı daha var: Sanatsal bir aktivite olan dans ile amacı ritüel olan dans arasındaki fark.
Araştırıcılar içerisinde sanat dansı hakkında araştıran-yazanlarla halk dansı hakkında araştıran-yazanlar da ayrılmıştır. Bu ayrım aslında çok küçük bir amaca hizmet eder; o da, insan davranışı bakımından düşünüldüğünde birlikteliği ortadan kaldırır. Mesela halk dansı ile doğrudan dans kompozitörleri (dans bestecileri)nin yazdığı-ürettiği danslar arasındaki farklardan tutun da “Dansın, tasvir gücüyle, dansı üretenlerin tasvir gücünün doğrudan politik ve sosyal hareketi etkileyip etkilemeyeceği”65ne varıncaya kadar birçok husus tartışılmaktadır.
Ayrıca dans konusunda bir önemli husus da analistlerin görüşü ile halkın görüşünün farklılığıdır. Evrensel olarak bakıldığında ise halkın bakışı da birbirini tutmaz. Doğal toplumların dansa bakışı ile kent toplumlarının dansa bakışı farklıdır. Ayrıca araştırıcıların veya analistlerin dansa bakışı da tekdüze veya üniversal değildir. Bu da doğaldır.
Dansın araştırıcıları olarak dansla ilgili karmaşık veya sofistike tanımlar yapabiliriz. Ancak bu, analitik çalışmalar için kullanışlı olur. Antropolojik yaklaşımda dans fenomenini daraltılmış tanımların içine sokmak hatadır.
Biz tanımlama yaparken hem halkın dünyasını (özel evrenini) anlayıp, açıklamalarını ve hissettiklerini düşünmeliyiz, hem de evrensel bir tanım peşinde olmalıyız.
Bazı kültürlerde dans kelimesi hem hareketi hem müziği ifade eder. Bazılarında genel olarak oyun, dans ve müzik kastedilir.
Mesela Amerika‘da “dansa gitmek” tabiri dans etmek dışında birçok aktiviteyi anlatır. Bazı kültürlerin kullanım şeklinde ritüelle ilgili olan dansla, diğeri ayrı ifade edilir.66
Türk kültüründe oyun oynama, oyuncu, oyun (kam) gibi kelimeler hep aynı şeyi çağrıştırır. Bunlardan hangisi batıdan alınma dansı ifade eder? Eskiden raks kelimesi karşılıyordu ama kelime yine dışarıdandır. “Dans edelim veya raks edelim” dendiğinde, halk da elit de halk dansını anlamaz veya anlatmaz. Tek bir terim, tek bir ifade ile dansın diğer unsurlarını, şekillerini yakalamak, onlara ulaşmak zordur. Türk kültüründeki sema- semahı Batı’daki gibi “Dans” olarak adlandırmanın sıkıntılı olacağı gibi.
Kabul edilebilir iki tanım; biri halkın tanımı, diğeri bilim insanlarının tanımı olur. Biri halk için anlamlı, diğeri bilim insanları için.
Dans ederek dansı anlamak mümkün değildir. Yani her dansçı, her halk oyuncunun dans araştırıcısı, dans analisti olması mümkün değildir. Keza böyle bir gereklilik de yoktur. Dans analizi yapanların dans etmesi bir avantaj olabilir ama günümüzde bu konunun okulları, kurumları, kuralları ve metodları vardır. Dolayısıyla dans etmek yetmez. Dans etmek yerine konuya dans fenomeni açısından yaklaşmak gerekir. “Dans analizcisinin görevi dans olayı vasıtasıyla yaratılan anlamların görüntüsünü gösterme yollarını ve anlayışını bulmak.”67 olmalıdır.
Eğlence dansı ile sanat dansını ayırmak gerekiyor.
Ana rahminde atılan ilk tekmeden, son "Yıldönümü Valsi"ne... Bedenimizin ritmin ve çevremizdeki seslere uyum gösteriyor ve her zaman dans ediyoruz. İnsanlar sözcükleri yazıya dökmeden önce vücut diliyle konuşuyordu. Aslında sadece bedenimizi kullanmıyor, dansa yüreğimizi de katıyoruz. Antropolog Judith Lynne Hanna, "Dans, bedenin ifade tarzı," diyor. Onunla sevgi ve nefretimizi, neşe ve kederimizi dışa vuruyoruz.
-
Dostları ilə paylaş: |