GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (4) Hz. MÛSÂ-Kelîmullah


**********  (Fe tevellâ fir’avnu fe cemea keydehu summe etâ.)



Yüklə 1,81 Mb.
səhifə9/28
tarix18.01.2018
ölçüsü1,81 Mb.
#38792
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   28

**********





(Fe tevellâ fir’avnu fe cemea keydehu summe etâ.)

(Tâ-Hâ-20/60) “Böylece firavun döndü (gitti). Arkasından hilelerini topladıktan sonra geldi.”



**********

Bilindiği o devirde mısırda sihirbazlık oldukça büyük bir alâka görmekteydi. Ve bu ilimde ileri gitmiş olan

145

sihirbazlarını, nefs-i emmârenin bütün hayal ve vehim güçlerini toplayarak geldi.



Bir rivâyette Fir’âvn göre o günün ülkenin en meşhûr 72 sihirbazını toplamıştır.

**********





(Kâle lehum mûsâ veylekum lâ tefterû alallâhi keziben fe yushıtekum bi azâbin, ve kad hâbe menifterâ.)

(Tâ-Hâ-20/61) “Mûsâ onlara şöyle dedi: “Size yazıklar olsun! Allah'a yalanla iftira etmeyin yoksa sizi azâbla yok eder ve (O'na) iftira eden(ler) hebâ olmuştur.



**********

Göstereceğiniz görüntüler asl olmayıp uydurma ve yanıltma olacağından, böylece halkı aldatmış ve güya bunlar Hakk’ın kuvvetiyle oluyormuş gibi olacağından “Allah’a iftira” etmeyin yani onun gücü ile oluyormuş gibi göstermeyin. Eğer nefs-i emmâre’den korkup böyle davra-anıyorsanız ahirette hebâ olmuş olursunuz.



**********





(Fe tenâzeû emrehum beynehum ve eserrûn necvâ.)

(Tâ-Hâ-20/62) “Böylece işlerini (hilelerini), kendi aralarında görüştüler (tartıştılar) ve gizlice konuştular.”



**********

Mûsâ (a.s.)’ın bu kadar ağır konuşması karşısında sihirbazlar tereddütte kaldılar ve aralarında konuyu görüştüler.

146

**********





(Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni en yuhricâkum min ardıkum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ.)

(Tâ-Hâ-20/63) “Bu ikisi gerçekten iki sihirbazdır. Sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve üstün olan tarikâtınızı (yolunuzu, dîninizi), yok etmek istiyorlar.” dediler.”



**********

Nefs-i emmâre yani Fir’âvn taraftarı olan hayal ve vehim. Akıl ve fikir hakkında “bu ikisi,” kendi zanları üzere hayal etikleri, akıl ve fikir hakkında kendi hayal ve vehim halkına, sizi beden yurdundan çıkarmak istiyorlar bunlar gerçekten sihirbazdır dediler.



**********





(Fe ecmiû keydekum summe’tû saffen, ve kad eflehal yevme menista’lâ.)

(Tâ-Hâ, 20/64) “(Fir’âvn şöyle dedi): “Artık hilelerinizi (sihirlerinizi) toplayın. Sonra saf saf (sırayla) gelin. Ve o gün üstün gelen, felâha (kurtuluşa, zafere) ulaşmış olur.”



**********

Fir’âvn olan, nefsi emmâre, taraftarları olan, Kahhar ve cebbar taraftarlarına, bütün hayal ve vehim hilelerinizi, bunların yapımı için âletlerinizi toplayıp gelin. Onlara-akıl ve fikre üstün gelin, dedi.

147

**********





(Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkıye ve immâ en nekûne evvele men elkâ.)

(Tâ-Hâ-20/65) “Ya Mûsâ, (asânı) sen mi atarsın yoksa önce atan biz mi olalım?” dediler.”



**********

Ya Mûsâ (asânı-aklını) senmi? Atarsın yoksa! Bizlermi atalım? Dediler.



**********





(Kâle bel elkû, fe izâ hıbâluhum ve ısıyyuhum yuhayyelu ileyhi min sıhrihim ennehâ tes’â.)

(Tâ-Hâ-20/66) “(Mûsâ (a.s.)): “Hayır, (siz) atın!” dedi. Böylece (onları attıkları) zaman onların ipleri ve asâları, kendisine, onların sihirlerinden dolayı “hızla hareket ediyor” gibi göründü.”



**********

O gün madenlerinden civa gibi madenler ile çeşitli sihirbazlık örnekleri göstermişler. Cıva sıcaklığın tesiri ile genişlediğinden, dışarıdan bakanlar hareket ediyor zannettiler. Bilindiği üzere her peygamber kendi döneminde hangi ilim ileri düzeyde ise o ilmin en kemâlli hali ile ortaya çıkmaktadır ki o mevcut ilmin beşer ilmi olduğunu, idrâk ettirerek o ilmin üzerinde, ilâh-î bir ilim olduğunu ortaya koymaktadırlar. Mûsâ (a.s.) döneminde sihirbazlık en ileri düzeyde imiş.

148

**********





(Fe evcese fî nefsihî hîfeten mûsâ.)

(Tâ-Hâ-20/67) “Bu sebeple Mûsâ , kendinde bir korku hissetti.”



**********

Düşmanını küçük görme, denir, işte Mûsâ (a.s.)’da karşısında bu kadar çok rakip görünce bir an bu şekilde hissetti. Kendisinde bulunan az da olsa vehim duygusu harekete geçmişti. Bu yüzden biraz tereddüt geçirdi.



**********





(Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’lâ.)

(Tâ-Hâ-20/68) “Korkma! Muhakkak ki sen, sen üstünsün.” dedik.



**********

İşte bu yüzden o anda “bizde” orada olduğumuzdan kelâm sıfatı ile “Korkma! Senin hakikatin bizim hakikatimiz olduğundan “sen, üstünsün.” dedik.



**********





(Ve elkı mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhırin, ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ.)

(Tâ-Hâ-20/69) “Ve sağ elindekini (asânı) at, onların yaptığı şeyleri yutacak. Onların yaptıkları sadece sihirbaz hilesidir ve sihirbazlar, nereden gelirse gelsin ler, felâha (kurtuluşa) eremezler.”

149

**********

Daha evvelce yere attığın gibi gene asânı yere at, Akıl Mûsâsının nûr-u ile onların yaptıkları hayali gösterileri bitki asıllı olan asân, Hakikatinde “Hay” ismini taşıyan bir kemâle erişerek onların nefs-i emmâreleri ile ürettikleri hayallerini gene aynı yoldan ortadan kaldıracaktır. Hangi kaynaktan gelirlerse gelsinler, hilelerle ürettikleri o oyunları ile “felâha-kurtuluşa” eremezler.



**********





(Fe ulkıyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ. )

(Tâ-Hâ, 20/70) “Bunun üzerine sihirbazlar secde ederek yere kapandılar. Biz: “Hârûn ve Mûsâ'nın Rabbine îmân ettik.” dediler.”



**********

Mûsâ (a.s.)’ın asâsını yere attıktan sonra onların yaptıkları bütün sihirlerini yutunca sihirbazlar bu işin beşer işi olmadığını anlayarak secdeye kapandılar. Ve yakîn imânı ile “Hârûn ve Mûsâ'nın Rabbine îmân ettik.” dediler.”

Nasıl ki, Allah’ın tecellisi Mûsâ (a.s.) a ağaçtan görünmüştü, sihirbazlara da bu tecelli Mûsâ’dan görünmüş oldu, bu hakikati anlayan sihirbazlar, meslekleri icabı asâ’nın yılan olmasını ilâh-i bir hâl olduğunu halktan daha evvel anladılar.

**********





150








(Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihra, fe le ukattıanne

eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ.)

(Tâ-Hâ-20/71) “(Fir’âvn): “Size izin vermemden önce ona îmân mı ettiniz? Muhakkak ki o, gerçekten size sihir öğreten, sizin büyüğünüzdür (ustanızdır). Bu durumda mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çap-razlama keseceğim. Ve sizi mutlaka hurma ağacına asacağım. Ve böylece hangimizin azâbı daha şiddetli ve daha kalıcı (imiş) gerçekten bileceksiniz.” dedi.”



**********

Nefs-i emmâre, (Fir’âvn)u hayal ve vehmin, tabileri olan sihirbazlara “Size izin vermemden önce ona îmân mı ettiniz? Fir’âvn bu sözüyle kendinin hâlen daha beden mülkünde gerçek hâkim olduğuna inanmaktadır ve kendinden başkasına inanmalarına tahammülü yoktur. Olağan dışı hadiselerin sadece sihir ile yapıldığını zanneden Fir’âvn, Mûsânın akl-ı külden gelen aklını ve kudret elini kullanarak Cenâb-ı Hakk’ın oradan kudret zuhuru yaptığını anlayamadığından ondan meydana gelen hadiseyi de sihir zannederek sizin ustanız, diyerek sihir ilmini tasdik etmiş olmaktadır. Bu yüzden, Fir’âvn kendisine tabi olmayan eski sihirbazların el ve ayaklarını kendilerine daha büyük azab olması için çapraz olarak yani sağ ayağını kestirirse sol kolunu kestirmiştir. Âyette ifade edilen hurma ağacına asmak ise onlara daha dünyada iken rahmettir. Çünkü hurma kesrette vahdeti ifade ettiğinden daha burada dünya da, iken kesret yoluyla vahdete erdiler demek olur.



**********

151








(Kâlû len nu’sireke alâ mâ câenâ minel beyyinâti vellezî fataranâ fakdi mâ ente kâdin, innemâ takdî hâzihil hayâted dunyâ. )

(Tâ-Hâ, 20/72) “Bize gelen mûcizeler karşısında asla seni tercih etmeyiz (üstün tutmayız). Çünkü bizi, O fıtratlandırdı. Bu durumda sen, yapacağını yap. Fakat sen, ancak bu dünyâ hayatında yaparsın.” dediler.”



**********

Bu mûcizeler herkese geldiği halde eski sihirbazlar “Bize gelen mûcizeler” demektedirler, çünkü bu mûcizeler onlarda karşılığını bulduğundan ve faaliyete geçtiğinden onlara gelmiş oldu. Diğerlerine ise lâfzen geldi ise de içlerinde yer etmediğinden geldiği gibi gitmiş oldu. Kim onları kabul etmiş ise, kabul edenlerin o mûcizeler burhanı-delili oldu. Bu yüzden eski sihirbazlarda meydana gelen yakîn imanının meydana getirdiği irade ve kararlılık ile seni (üstün tutmayız) dediler. Çünkü bizi, O fıtratlandırdı. Yani bizim gerçek hakikatimizi bu yolla bize bildirmiş oldu, oda şudur. Her bir insanda esmâ-i İlâhiyyenin tamamı vardır, ancak bir terkip içindedir. Kişi bu terkibi kendi ihtiyaçlarına göre kullanması lâzımdır, nasıl kullanacağı da reçetesinde, Peygamber olan ma’nevi doktorlar tarafından bildirilmiştir, kim bunlara uyarak nefsi ile mücadele ederek nefsinin isteklerini bir tarafa bırakıp Hakk’ın isteklerine öncelik tanırsa ebedi hayatında da bu dünya hayatında da ruhen ve vicdanen huzur bulur. Ancak bu dünya da geçici olarak bazı bedeni ve diğer sıkıntıları olsa da ahirette ebedi rahat ve saadete ulaşmış olur. O anda bunları idrak etmiş olan eski sihirbazlar. “yapacağını

152

yap.” Diyerek Hakk’a olan güven ve imanlarını ortaya koymuşlardır. Senin hükmün ancak bu dünya da geçer, bu dünyanın tamamı da zâten geçicidir diyerek, Fir’âvn’a ve nefsi emmâreye tabi olmayacaklarını bildirmişlerdir.

**********





(İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfire lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihri, vallâhu hayrun ve ebkâ.)

(Tâ-Hâ-20/73)Muhakkak ki biz, hatalarımızı ve ona karşı sihirden bize zorla yaptırdığın şeylerden bizi, mağfiret etsin diye Rabbimize îmân ettik. Ve Allah, daha hayırlıdır ve daha bâkidir.”



**********

Eski sihirbazlar, sözlerine devam ederek, Mûsâ’nın delâletiyle biz Rabbimize îmân ettik.” Bu yüzden daha evvelce sihirden bize zorla yaptırdığın şeylerden bizi, mağfiret etsin” Gafur ve rahîm isimleri ile bizim günahlarımızı örtsün. Senin geçici hükümdarlığına göre Allah, daha hayırlıdır ve daha bâkidir.” Dediler.



**********





(İnnehu men ye’ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehenneme, lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ.)

(Tâ-Hâ-20/74) Muhakkak ki kim Rabbine suçlu olarak gelirse, o takdirde mutlaka cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar.”



**********

153


Kim Rabbine suçlu olarak gelirse,” yani dünyada iken yaptığı suç ve günahlarının ağırlığı ile Hakk’tan tamamen uzaklaşmış olarak kıyamet günü huzuruna gelirse, dünya da iken kendine yol ve azık hazırlığı yapmadığı için, Allah’ın rahmetinden gadabına, “cehenne-me” atılır. “cehennem onun içindir.” Mükellefiyeti ve süresi bittiği için, yeni bir ibadet üretimi yapamaz. Dünyada iken ruhani vasfını kaybettiğinden cehennemin malzeme-sinden olan maden sınıfına düşmüş olur, böylece insan-i vasıflarını kaybettiğinden, bir bakıma kurtuluş olan, insan-i olüm ile bir daha ölmez, yani maden mertebesinde madeni hayatı ile hayatına devam eder. Bu hayatada gerçek ma’nâ da hayat denemiyeceğinden, “Orada ne ölür, ne yaşar.” Burada belirtilen bu tablo aslında çok mühim bir hakikati de haber vermektedir.

Orada ne ölür, ne yaşar.” Denmek sûretiyle gaybi olan bir kimlikten bahsedilmektedir. Ancak bu kimliğin ne yaşaması ve ne ölmesi vardır, denmek sûretiyle de hiçbir kimliği olmadığı da belirtilmektedir. Bir bakıma ölüm, ihtiyari ve ızdırari de olsa gidiş üzere hâl değiştirmek olduğundan bir kemâlât demektir. Yaşam ise geliş olduğundan o da bir kemâlâttır. Bahsedilen hâl üzere “ne ölüm, ne yaşam” “ne geliş ne gidiş” olmadığına göre, bu kemâlâtlar yoktur. Ve bu durağan bir haldir, bu hâl ise yokluktur. Ancak o varlığın bünyesinde evvelce dünya da iken nefsi yönden bir varlık var olduğundan yaşamını sürdürmeye başladığı bu mertebede gerçek kimliği olan cennet kimliğini oluşturamadığından bu kimliği yok hükmündedir. İşte esas ızdırap da budur.



**********





(Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ.)

154


(Tâ-Hâ-20/75) “Ve kim salih ameller yapmışsa ve O'na (Allah'a) mü'min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır.”

**********

Daha yukarıda bahsedilen Âyet-i Kerîme hükmünün dışında, sâlih amel işleyerek Hakk’a iman etmiş olarak gelenlere ise, çalışmalarının neticelerine göre yüksek dereceler vardır.”



**********





(Cennâtu adnin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ.)

(Tâ-Hâ, 20/76) “İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların mükâfatıdır.”



**********

(20/74) Yukarıda gördüğümüz, “Orada ne ölür, ne yaşar.” Hükmüne karşılık, burada “İçinde ebedî kalacakları,” diye gerçek bir hayattan bahsedilmektedir. Orada altından nehirler akan” Bu Âyet-i Kerîme’de bahsedilen ifade cennet ehlinin hâl ve irfaniyyetine göre değişen bir ifade tarzıdır. Yani cennet ehlinin ilim ve amellerinin sûretlerine göredir. Eğer kişi nimet cennetle-rinde ise bu nehirler nimetler ve hayat suyu olarak hiç kesilmeden akışlarına devam eder.

Eğer o kişi irfan ehli isealtından nehirler akan” bu akış, zâhiren su gibi gözükse de aslında irfaniyyetlerinin daha dünya da iken feyzi akdes’ten gelen, “feyzi mukaddes” bilgi ve tecellileridir. Ve her tecelli yeni bir hayat ve her hayatta yeni bir doğuş olduğundan onlar ölümsüz hep yeni, yeni doğuş içindedirler ki, buda o günün hayat nehrinin devamlı akışı, ve yeni mertebelere bakışıdır.

155


işte bu, tezkiye olanların mükâfatıdır.” Nefsi tezkiye-temizleme’nin değişik mertebelerde değişik idrak ve tatbikatleri vardır. Genelde şeriat, mertebesinde günahlar dan ve mâsivadan çekinip onlardan uzak kalarak yaşamak zâhiren-sûreta “nefis teskiyesi”dir.

Tarikat, mertebesinde olan “nefis tezkiyesi” ise farzlara ilâveten nafilelerle ve zikirle de meşgul olarak günahlardan sakınma şekliyledir.

Hakikat, mertebesinde ise kişinin gerçekten kendine dönerek kimlik tespitinde bulunması ve kendisinin hakk’ın isimlerinden başka bir şey olmadığını anlaması ile bu yoldan hareketle varlığını hakk’a vermesi ve kendinde, kendine ait bir şeyin olmadığını anlaması onun nefsiyle aslının değişmesi o mertebenin “nefis teskiyesi” dir.

Ma’rifet, mertebesinde ise kişinin izâfi beden varlığının da aslında tamamen Hakk’a ait olduğu ve kendinde bulunan “nefs-i benlik, izâfi benlik, ve İlâh-î benlik” lerin aslında hepsinin kendi mertebelerinde geçerli olduğu ancak bunların tamamı ile Hakk-el yakîn olarak gerçek ,ilâh-î kimliği-benliği ile yaşamaya başladığında işte o zaman hakikati üzere nefsine ârif olduğundan orada ise Hakk’tan başka bir şey bulunmadığından gerçek ma’nâ da “nefis teskiyesi” ni bu makamda yapmış olmaktadır.

**********

Mısırdan çıkış kızıl denizden geçiş.

(Tâ-Hâ-20/77-79)









(Ve lekad evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadrib

156


lehum tarîkan fîl bahri yebesen, lâ tehâfu dereken ve lâ tahşâ.)

(Tâ-Hâ-20/77) “Ve andolsun ki Biz, Mûsâ’a vahyettik ki: “Kullarımla gece (yola) çıkıp yürü! Sonra da (asânla) vurarak onlar için kuru bir yol aç! (Fir’âvnun size) yetişmesinden korkma ve (suda boğulmaktan da) endişe etme!”



**********

Fir’âvn ve taraftarlarının bu gösteride Mûsâ (a.s.)a yenik düşmelerinden sonra Mûsâ (a.s.) artık bir şeyler yapma zamanının geldiğini hissediyor ve bekliyor idi. İşte bu hâl içinde. “evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî” “Kullarımla gece (yola) çıkıp yürü! Dedik. İşte böylece İshak (a.s.) dan başlayan “Benî isrâîl” in “esri-isr” gece yolculuğu, yani ma’nâ yolculuğu bir başka hâl üzere tekrar burada Tenzih-mertebe-i Mûseviyyetten, kaldığı yerden devam etmeye başlayacaktır.

Bir bakıma gece yolculuğu nefs ve beden zulmeti karanlığında Hakk’ın nurunu arama çalışmalarıdır. Bu da yapılan zikirlerle ve ibadetlerle olmaktadır. Ayrıca gece karanlığı, henüz daha yoğun madde-anasır beden elbisesi giymemiş olan ervah’ın batındaki lâtif varlıklarıdır. Onların vücûda-görüntüye gelmeleri için geçireceği yolları da “isr” dir.

Sonra da (asânla) vurarak onlar için kuru bir yol aç! Sana verdiğimiz asâ ve kol kudretiyle suya vurarak, senin suda başladığın “isr” gece yolculuğunun bir başka aşamasına gelmiş olmaktasın. O gün seni nasıl suda boğulmaktan kurtardığımız gibi korkma kavminle beraber gene kurtarırız. Kuru yol ise şeriat-ı Mûseviyye’dir. Ve o yoldan karşıya geçtiler.

**********




157





(Fe etbeahum fir’avnu bi cunûdihî fe gaşiyehum minel yemmi mâ gaşiyehum.)

(Tâ-Hâ-20/78) “Böylece Fir’âvn ordusuyla onları takip etti. Bunun üzerine deniz, onların üzerine öyle bir kapanışla kapandı ki, onları (tamamen) örterek kapladı (onları suda boğdu).”



**********

Nefsi emmâre ve askerleri, akıl Mûsâ’sı, fikir Hârun’u nu ve onların halkını, takib ederek kendilerini de aynı halde zannederek arkalarından denize girdiler. Bunun üzerine su onların üzerine kaparak bu su ile gark olmuş-nefesleri kesilmiş oldu. Benî İsrâîl-e kuru bir yol olan aynı geçit, onları boğan su oldu.



**********





(Ve edalle fir’avnu kavmehu ve mâ hedâ.)

(Tâ-Hâ-20/79) “Ve Fir’âvn, kavmini dalâlette bıraktı ve (kavmini) hidâyetten men etti.”



**********

Nefs-i emmâre kendi tâbilerini hayal ve vehimle aldatarak dalâlette bıraktı ve böylece hidayetten men etti.



**********

Aynı hadiselere benzer yönleriyle A’raf Sûresinden devam edelim. (A’raf-7/127-141)

**********



158



(A’raf-7/127) (Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nîsâehum ve innâ fevkahum kâhirûn.)



Fir’âvn kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Mûsâ'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Fir’âvn da dedi ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."

**********

Onların oğullarını, akl-ı külden gelen füyuzatı, öldüreceğiz. Kızlarını nefs-i külden gelen nefis duygularını sağ bırakacağız ki onları biz kullanalım.



**********







(A’raf-7/128) (Kâle mûsâ li kavmihisteînû billâhi vasbirû, innel arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdihî, vel âkıbetu lil muttekîn.)

Mûsâ, kavmine dedi ki: "Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş müttakilerindir."

Bizim beden arzımız Fir’âvn’un şirretli hâli içerisinde yaşarsa oranın hâkimi Fir’âvn olur, fakat Mûsâ Fir’âvn’u alt

159


ettiğinde oranın hâkimi Mûsâ olur, işte bu arza Mûsâ vâris olmuş olur. Muhammedîyyül seyirde Mûsevîyyet mertebesinde Mûsâ sahibi olunmuş olur kişi bu şekilde daha sonra Îsâ sahibi daha sonra Muhammed (s.a.v)’in hakîkati sahip olacak ki bu yol sonucu Mısır’dan çıkıp Kûdüs-ü Şerîf’e oradan da Mekke-i Mükerremeye ulaşılsın ve seyir tamamlansın.

Yeryüzünden kasıt esmâ-i ilâhîyyedir, yâni Cenâb-ı Hakk bedenlerimizden hangi esmâyı isterse onu zuhura getirir, çünkü esmâ-i ilâhîyye onun mânâ kullarıdır.

Sonunda kurtuluş ittika edenlerindir yâni kimler ittika etmişlerse onlar sona erer mânâsınadır, onun dışındakiler iyi akıbete uğrayamazlar. Her mertebeden yapılan ittika o mertebe kişiyi nereye götürüyorsa oraya ulaştırır.

**********







(A’raf-7/129) (Kâlû ûzînâ min kabli en te’tiyenâ ve min ba’di mâ ci’tenâ, kâle asâ rabbukum en yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fîl ardı fe yanzure keyfe ta’melûn.)

Kavmi de dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de eziyet gördük, sen geldikten sonra da." Mûsâ dedi ki: "Umulur ki, Rabbiniz düşmanlarınızı helâk edip de sizi yeryüzünde hâlife kılacaktır ve sizin nasıl işler yaptığınıza bakacaktır."



Yüklə 1,81 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin