Soru 2. Hangi mertebedendir?
a. Zâti mertebedendir.
b. Konumuzda, HAKK makamından ikram edilen mülhime mertebesindendir.
Soru 3. Eğer başka türlü resimler “insân veya doğa’’ olsaydı, hangi mertebelerden olurdu?
Yüce Allah bu yaratılışı İnsân ve Doğa (Kâinat) olarak takdir ettiğine göre, her ikisini de ayrı ayrı ele alamayız. “… olsa idi…’’ diyemiyoruz; Yüce Rabbimiz’in ‘’KÜN’’ emridir. Bu da “Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemin.’’ Âyet-i kerîmesinde Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimiz âlemlerle birlikte zikredilmiş.
d. Doğa, dört anâsırıyla ve cemâdat, nebâtat ve hayvânât olarak,
zâten Âdem’de (insânda) mevcuttur.
Soru 4. Ressamın resimlerin içini doldururken renk ve düzenleme seçeneği var mıdır? Yoksa boyamakta mecbur mudur?
İnsana bu seçim ihtiyârı verilmesi, seçimini hidâyet mi
yoksa dalâlet üzere mi yapacağıdır; bu Mülk Sûresi 67/2’de açıkça belirtilmiştir. Durum böyle olmakla birlikte, resimleri arzu ettiğimiz renklerle boyarken, yine de bizlere verilen imkânları kullanmak mecburiyetindeyiz. Allah’ın maddî ve mânevî yarattığının dışında kullanacak hiçbir olasılığımız yoktur. Çünkü herşey, O’nun nâmütenâhi isimlerinin görünmesinden başka bir şey değildir. Bütün yaşananlar “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.’’ Âyet-i kerimesiyle ifâde edilmiştir.
Soru 5. Ressamın yaptığı işten kendisinin hangi mertebede olduğunu düşünebiliriz?
Burada ressamın bizleri yetiştirmeyi dilediği MÜLHİME mertebesi görünmektedir; zira ilham olmadan, zâti bir işaret, tetikleme olmadan bu boyamayı yapmak mümkün değildir; su içmek için bile susuzluğumuzu düşündürten O’dur. Bir bilgisayarı çalıştırmak için önce cereyan (CÂN), sonra program ve sonra da DATA (ilhamlar) yüklenmesi lâzım ki, program (Âdemiyyet programı) işlemeye başlasın.
Soru 6. Diğer mertebelerin birinde olan bir kimseye yukarıdan nasıl ve neler çizilirdi?
Bu sorunun cevabını Sadî Şirâzî’nin hikâyesinde tasvirci ressam veriyor, “Yukarıdaki çiziyor” diyerek. Yine bunun cevabı Yüce Yaratan’ın takdiri ilâhiyesinde gizlidir. “O’nun hikmetlerinden sual edilemez!’’ Bunun nasıl ve nerede hangi şartlarda ve hangi hikmetlerle gerçekleşeceğini kimse bilemez. “Kendi meydan olmuş, meydan içinde’’ deyişini hatırlayarak KAZÂ ve KADER de bütün muhtevâsıyla muhabbet ettiği irfaniyete târik olan Rabbanî sistemden görünen Allah-ü âzimüşşândır.
Yüce Rabbim’e İrfan-ı âli’inden bu noktada bizleri müstefid kıldığı için Elhamdülillahirabbülâlemin!
Allah razı olsun. Hürmetle ellerinizden operim.
Dostları ilə paylaş: |