*************
Rûmîlerle Çinlilerin nakkaşlık ve ressamlık-tasvir, san’atında iddiaya girişmeleri.
“Çinliler: Biz daha mâhir nakkâşız dediler. Rûmîler de: Biz daha Us-tayız da’vâsını ettiler.”
“Pâdişah dedi ki: Bu bahiste imtihan yapacağım. Bakalım sizden hangi taraf, iddiasında doğru ve üstün çıkacak.”
“Rûm diyarından ve Çin ülkesinden olan nakkaşlar bir araya geldi-ler. Rûmîler bu ilme daha ziyâde vâkıf idiler.”
“Çinliler: Bize mahsus olmak üzere bir oda veriniz. Bir oda da sizin olsun dediler.”
“Kapıları karşı karşıya iki oda vardı. Bunlardan birini Çinliler, öbürü-nü Rûmîler aldı.”
“Çinliler padişahtan yüz türlü boya istediler. O mes’ûd hükümdar da hazinesini açtırdı.”
“Her sabah Çinliler için hazineden müretteb boya ta’yini vardı.”
“Rûmîler dediler ki: Ne nakş ne boya lâzımdır. Bizim san’atimizde pası ve küdûreti def’etmekten başka bir şey işe yaramaz.”
“Kapıyı kapadılar ve duvarları cilâladılar. Felek kubbesi gibi nakşu elvandan-renklerden sade sâfi oldular.”
“İkiyüz türlü rengten rengsizliğe yol vardır. Reng bulut gibidir, bî rek-renksizlil ise aydır.”
“Bulutta ziya ve nûrdan her ne görürsen onu yıldızdan, güneşten ve aydan bil.”
“Çinliler işlerini bitirince sevinçten davullar çaldılar.”
“Padişah geldi Çinlilerin boyadığı odaya girdi. Orada öyle nakışlar gördü ki, onların inceliği ve güzelliği aklı ve Fehmi hayran ediyordu.”
“Sonra Rûmîler tarafına geldi. Ara yerdeki perdeyi kaldırdılar.”
“Çinlilerin yapmış oldukları resimler ve işler, o cilâlanmış ve safvet peyda etmiş duvarlara aksetti.”
“Padişah Çinliler tarafında ne gördüyse burada daha iyi ve parlak görünüyor, âdetâ nazarı gözden kapıyordu.”
“Rûmîlere gelince ey peder; onlar sôfilerdir ki işittiklerini hıfzetmek için tekrarlamaktan ve birçok kitab okumaktan müstağnîdirler. Sûreta hünersiz ve ma’rifetsiz görünürler.”
“Lâkin göğüslerini, ya’ni kalblerini zikrullah ile cilâlanmışlar, tama, haset, hırs, ve kîn gibi ahlâk-ı rezîleden temizlenmiştir.”
“O aynanın sâfî ve mücellâ olması kalbin vasfıdır ki, öyle bir kalb, nihayetsiz sûretlerin in’ikâsına-aksine mahal olur.” ……………..
“Gönül onunlamıdır, yoksa gönül o mudur? Diye akıl burada sus-muş, yâhud sapıtmıştır.” …………………..
*************
İşte Kâmil insân olmak için sâlik, evvelâ “nakkaş-tasvirci-ressam” olmalı daha sonrada kendisi “ayna” olmalıdır. Ressamlığında hangi mertebenin resimlerini yapıyor ise o mertebe hakkında tecrübesi oluyor demektir. Böylece mertebeleri katettikten sonra o mertebelerin bütün nakışları bâtınına intikâl etmiş olur. Bundan sonra resme ihtiyacı kalmadığından yeni ressamların resimlerini yansıtıcı-aktarıcı bir ayna olur.
Böylece bu özet yazılar ve gelen yazılarla hamdolsun bu kitabımızda tamamlanmış olmaktadır. Yazı göndererek katkıları olan bütün dostlarımıza ve evlâtlarımıza teşekkür ederiz ve daha nice idraklere ulaşmalırını rabb’ımızdan rica ederiz. Görüldüğü gibi bu çalışmalar herhangi bir imtihan değil sadece fikri gelişmelerimizi sağlamak için yapılan çalışmalardır. Belki aralarında birbine ters gibi gelen bazı düşünceler olabilir, ancak bu yazıların hepsi kişilerin kendi özel yaşantıları istikametinde olduklarından bulundukları hâl itibariyle, başka kişilere ters gelse de, hepsi o kişilerin kendi doğrularıdır.
Dostları ilə paylaş: |