*************
ÖLDÜRDÜLER-ÖLDÜLER-DOĞDULAR-YAŞADILAR
“Eğer siz olsaydınız, kendi hayat anlayışınız içinde kelimeleri nasıl düzenlendirdiniz?” sorusunun cevâbına mesned olacak husûsusiyetler olarak:
İlâhi hakîkatleri müteselsilen bizlere kadar ulaştıranlardan öncelikle, Allah (c.c) râzı olsun. Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hz.’lerinin Tedbirât-ı İlâhiyye adlı eserini şerh eden A. Avni Konuk Beyefendi kitabın bir bölümünde şöyle bir izahatla: ”Malûm olsun ki, her bir nefs kendi a’yan-ı sâbitesinin gölgesi ve o a’yan-ı sâbite dahi bir ism-i ilâhî’nin gölgesidir. A’yan-ı sabite hangi ilâhî ismin gölgesi ise o ilâhî ismin hazinesinde meknuz bulunan ahkâm ve asar bu âlemi kevn’de kendisinin gölgesi olan nefste zâhir olur. Ve kazâ-yı ilâhî abdin ayn-ı sâbitesinin lisan-ı istîdâd ile vaki olan talebi üzerine nâzil olur,” diyerek bizlere bir ve bir’e ait hakîkati ihbar etmektedir.
Küçük bir not; Zât’ın gölgesi olan a’yan-ı sâbite, 5 derya olarak tesmiye olunan Hazarât-ı Hamse’nin mücmel hâlidir. A’yan-ı sâbite’nin gölgesi olan nefs ise, 7 deniz olarak tesmiye olunan Nefs mertebelerinin mücmel hâlidir.
Eğer siz olsaydınız.......ifadesindeki (siz) bireysellik ve birimselliğin sahası, Rabb-ı has olan ism-i ilâhî’nin, gölgesinin gölgesi mesabesindeki nefs mertebesinin etki sahasına ait bir değerlendirmeye ait olduğu görülmektedir. Bu mertebede, hikâyeye konu olan; “Doğdular-Yaşadılar-Öldürdüler-Öldüler” kelimeleri ile ifade edilen idrâk yaşantısı ve oluşumlar, abdin/salikin lisân-ı istîdâd ile vâki olan talebi üzerine vücûd bulur.
7 denizi geçip, İbrâhîmiyet mertebesindeki, “Eslemtü lirabbil âlemiyn” teslimiyet idrâkiyle, 5 derya’ya yelken açan salik/abd bu idrâk ve yaşantıların şuurunu ancak kendi nefsinin, a’yan-ı sâbitesi mesabesindeki mürşidinin gönül ayinesinden alarak seyr-ü urûcunu yaşamaya başlar. Çünkü gerçek mânâda Hakk talibi sâlik, mürşidinin gölgesi mesabesindedir.
Tecellîyi ilâh-i olan celâli tecellîler ile öldürürler ve ölürler, cemâli tecellîler ile doğarlar ve yaşarlar. (O ki ölüm ve hayatı hanginizin daha güzel davranacağını denemek için halk etti.....67/2 Mülk Sûresi/2. âyeti) İlâhi tecellîler hiçbir an kesilmeden devam eder.
- Nefsani, bireysellik ve birimsellik anlayışlarını öldürdüler.
- Hakk’ın varlığında fâni olduklarını idrâk ederek öldüler.
- Fenâ ile Hakk’ın varlığında kendi hakîkatlerine doğdular.
- Hakk’ın varlığı ile bâkî olarak yaşadılar.
Bakâbillah yaşantısına ait bir husûsiyeti ilme’l yakîn olarak sizlerle paylaşmanın faydalı olacağı kanaatiyle arz etmek istiyorum. Gerçek yaşantısını ehli bilir.
Mahmûd Şebusteri’nin Gülşen-i Raz adlı eserin şerhinde şâri A. Avni Konuk bu hakîkati şöyle ifade etmektedir: (sayfa 132)
“Zât-ı, ef’al, esmâ ve sıfat ile bilmek isteyen kimseler rüyada vakı’a gayr-ı mutâbık bir takım hayâlât gören şahsa mümâsildir. Ef’al, esmâ ve sıfatı Zât ile bilen kimseler ise vakı’a mütabık olarak meşhud-i hakikiyi gören uyanık kimseye benzer.”
Allah doğruyu bilir ve doğruya iletir.
Hayat hikâyelerinden bir bölüm ile ilgili olarak da haddimiz olma-yarak ifade etmek gerekirse:
Bu fakîr için, fakîrin hayatına dair en önemli, en değerli ve kıymetdar oluşum: ”VE NEFAHTÜ FİHİ MİN RÛHİY” âyet-i celilesi sırrınca, venefahtü ile Cenâb-ı Hakk’ın ve venefahtünün zuhûr mahali olan Efendi Babam’ın hakîkatine seyr ile, onun paki gönlünden neş’et eden kendi hakîkatimize dair irfâniyete, kazây-ı ilâhîde takdir edildiği (A’yan-ı sâbite olarak lisân-ı istîdâdımızla taleb ettiğimiz) kadarıyla nasipdar ve tanış (arefe) olmamızdır.
El hamdülillahi rabbil âlemiyn. Hazâ min fadli rabbiy.
Doğru ise Rabbim’dendir. Yanlış, eksik, hata ve kusur nefsimdendir. Bende-i Kenz-i İr…….
Dostları ilə paylaş: |