Allah râzı olsun.
Hürmetle ellerinizden öperiz…
(71) Ve.. De…
Ve aleyküm selâm Terzi Babam,
Bismillâhirrahmânirrahîm
Terzi Baba’nın, lütfettiği “doğdular, yaşadılar, hikâyesinde” yaşlı padişah mânâda Efendi Baba, tatbîkatta Terzi Baba’nın pîriyet makâmına tenezzülü. Anlatım -4- safhayla, Tevhîd üzere -4- makamı “Lâ ilâhe illâllah hüve muhammeden resûlüllah” Kelime-i Tevhîd Kelimeyi Risâlet’i ile anlatmaktadır. Padişah atası itibârıyla tanım kazanmak ister. Arzu ilâhî beyan edilmiştir. Olay, irfân olunma muhabbetiyle başladı. Kendinden kendine ayna olması lâzım, bu da mülk âlemi denilen yerde yapılacaktır.
1) Doğdular ‘Şeriat Makamı’
2) Yaşadılar ‘Târîkat Makamı’
3) Öldürdüler ‘Marifet Makamı’
4) Öldüler ‘Hakîkat Makamı’
Tasavvufta biri beşerî, diğeri manevî olmak üzere -2- doğum vardır. Beşerî doğum insanın ebeveynin ürünü olarak dünyaya gelmesidir. Spermler, yumurtaya gelince yumurtanın salgıladığı asitle ölüyorlar. İçlerinden bir tanesi seçiliyor. (Spermlerin her biri ayrı fıtrat, hangisi ile ne olacağı bilinmiyor.) Seçici olan biri var. Müthiş bir plânın parçası olarak, sperm yumurtaya duhûl ediyor. Bir sperm, spermlerin hepsinin manevîyatını taşıyor. Cisim -40- haftada meydana geliyor. Göbek bağımız kesilene kadar Rabbimiz bizi besler.
Manevî doğum, mürşide intisapla başlayan süreçtir. Bu doğumla mürid, doğan bir çocuğun, ebeveyninin bir parçası olması gibi, âdeta halîfesinin bir parçası olur. O’nun ahlâk ve özelliklerini taşır.
Allah doğuma önce ölümle başlıyor, mevti halk etti sonra yaşam başladı. Zâhiren cismânî, manevîyatından dirilmiş doğdular.
Âl-i İmrân (3/59): “Doğrusu Allah katında İsa’nın ‘yaratılışındaki’ durumu, Âdem’in yaratılışındaki durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ( ol ) dedi, ( Kün feyekun ) O da oluverdi.”
İnsanın oluşumundaki “anasır-ı erba’a” -4- unsur.
1) Toprak (Türab) (Terebe)- Varlık, Nefs-i emmâre, (Lâ ilâhe illÂllah)
2) Su (Mayi) (Abuhayat)- Yokluk, Nefs-i levvâme (Allah)
3) Hava (Nefes) (Nefahtü)- Hüviyet, Nefs-i mülhime (Hu)
4) Ateş (Nâr) (Yanar/yakar)- Hakk, Nefs-i mutmeinne (Hakk)
Beşerî benlik, nefsî benlik, izâfî benlikten mânâya geçiliyor. “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi sevdim ve bu halkı halk ettim,” Hadîs-i Kudsî’sinde belirtilen, gizli hazine zuhûra çıktı ve bilindi, müşâhede edildi gaye tamamlandı.
Âdem (a.s.) ile başlayan Allah’ı bilme seyri, yavaş yavaş yükseldi. Mûsâ (a.s.) Tenzîh mertebesinde Allah’ı görmek istedi ise de, “sen beni göremezsin,” hitabı geldi. Mûseviyette firavundan kurtulurken mânâ şeriatı zuhûr ediyor. Âdem (a.s.)’da lâ iken Mûseviyete geldi mi ilâh, isimleri “esmâlar” çalışmaya başladı, ama şeriatı var. İsâ’yı çarmıha gerdiklerinden Hıristiyan olamadılar, tenzîhte kaldılar, teşbîh’e geçeme-diler. Mûsâ (a.s.), Muhammed (a.s.)’ı müjdelediğini anlatamadı, İsâ (a.s.)’ı müjdelerken aslında Ahmed’i müjdeledi.
İbrâhîm’de (a.s.) Tevhîd zevki için ölme hâli var. İsim olarak tektir, kesrettir. Görünmesi ve mânâsı itibârıyla vahdettir. Vahdetin görünmesi risâletin ortaya çıkmasıdır. Lâ âlemlerde kevniyet olarak görünür. İsâ (a.s.) Teşbîh mertebesinde, Allah onu kendi katına yükseltti buyurdu. İsa (a.s.) da Farisîler sinagogla Mûsâ (a.s.)’ın kötü taklidinde kaldılar. Musevi Hıristiyan karışımı bir şey oldular. Lâ ilâh levhini yapamazsan illâ’ya gelemezsin. Râzı olan arzu budur. Bir şeyin öldürülmesi için, yaşama geçmesi lâzım. Yaşama geçen mülk edinmeyi, risâlet öldürür. İsâ (a.s.), Âdem (a.s.)’da tasavvur edilen gibi yok hükmündedir, aslı â’mâ denilen noktanın görünmesidir. Nokta -6– yevm üzere çizgiyi meydana getirir. Hüviyet -4- noktadan gözükür, aslı yuvarlaktır. İblîs Âdem’e -4-noktadan tesir eder, hidâyet üzere ilerlememize hizmet eder. Secde hâlindeyken küfür, nifak, şirk, inkâr bir şey yapamaz. Secdeden kafayı kaldırınca etki başlar. Secde Âdeme değil, Âdem için yapılır. İrfân olunma programının aslı budur. Vücûdumuzda tenzîh ve teşbîh makamını yaşayarak, Muhammediyyet’e geçeceğiz.
İlim malûma tabidir, gizli olan görünür hâle geliyor. Dünya ahadiyetinin görünme yeri İnsân-ı Kâmil’in görünme yeridir. Cisim yönüyle ölmek ölüm değildir. Vücûd arzına inmiş olan Allah’ın halîfesi Âdem (a.s.) isimleri harekete geçirme noktasıdır. İkra tatbîkatı başlamıştır. Sözü dinlememe hâlinden, söz dinlemeye dönünce, öldürme olur. Kim ki bulunduğu mertebenin mânâyı hakîkatinden duyum alıyorsa, Hızır’dan (a.s.) alıyordur. Yapılan çalışmanın adı hamd’dır. Hızır (a.s.) tatbîkatını mânâyı Hızır yapmıştır. Her görünüm Muhammed’e aittir. Allah kendi ledün’ünden olana isim vermez. Muhammed’siz bir hamd olmaz. Muhammediyyet eğitimi yapılan her yerde görünen, Muhammedi- yettir. Lâ ilâhe illâllah = lâ ilâhe Mahammedün rasûlüllah, Allahın râzı olduğu arzusudur. Âdem diri, Allah bâkîdir. Biz diri ve bâkî olan Allah’la meşgulüz.
Mürşid ve mürid birbirlerinin elini öperek, mürşid ve mürid birbir-lerinde ifnâ oldular. Mürşid ve müridin birleşmesiyle, ne sen var, ne ben, var olan hakkın kendisidir.
Doğdular yaşadılar hikâyesindeki tefekkürümüzü, Yunus Emre’nin sözü ile bağlayabiliriz.
Sofiler Sohbet Gerek Doğdular,
Ahilere Ahret Gerek Yaşadılar,
Mecnunlara Leylâ Gerek Öldürdüler,
Bana Seni Gerek Seni Öldüler,
Dostları ilə paylaş: |