Soru: Eğer siz olsa idiniz kendi hayat anlayışınız içinde bu cümleyi nasıl düzenlerdiniz?
Yukarıdaki soruyu cevaplamadan önce bu cümlenin ve bu cümleyi oluşturan hikâyenin ne mânâya geldiğini anlamaya çalışmak gerekiyor.
DOĞDULAR
YAŞADILAR
ÖLDÜRDÜLER
ÖLDÜLER
LÂ
İLÂHE
İLLÂ
ALLAH
ŞERİAT
TARİKAT
HAKİKAT
MARİFET
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere bu konuyu çıkış noktası bir olan iki ayrı yönden beraberce incelemeye başlayalım:
(1) Doğdular:Doğmak Â’mâ’iyyet’te görünmez, bilinmez vücûd dalgaları hâlinde iken esfelde görünür, bilinir hale gelmek demektir. İşin başı, temeli olması yönüyle şeriatı, Â’mâ’iyyet’ten zuhûr olması yönüyle de Lâ’yı anlatmaktadır.
(2) Yaşadılar: Yaşamaya, hayatta üzerimize gelen sevinçli ya da üzüntülü hâdiseleri tecrübe etmek ve bu hâdiselerle başa çıkabilmek için çeşitli yollar geliştirmek olarak bir tanım getirebiliriz. Bu noktada edinilen tecrübeler ve geliştirilen yollar bizim put(lar) edinmemize ister istemez yol açacaktır. Bir işte başarıya ulaştıkça başarılan işi put ederiz. Bir kişiyi sevince, onu put ederiz. Manevîyatta ise makamın zuhûr noktası olan duruma göre halîfe, rehber, şeyh, efendi, mürşid, nebî, resul… tatbîkatının görünme noktası olan kişiyi put ederiz. O kişiyi put etme hâli arttıkça, onun her söylediğini ayrı ayrı put etmeye başlarız. Yani doğurgan olan ilâhenin yeni ilâh ve/veya iâheler doğurmasına yol açmış oluruz. Târîkat mertebesinin özelliği gereği bu put edinme hâli beşer putlardan manevî putlara dönüşür. Padişahın tatbîkatında “biraz kısaltın” hükmü ile ileri nesillere onu put edecek aynı zamanda da ona put olabilecek kalın kalın ciltlerin daha hafif hacimli hale gelmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Kesâfetten letâfete geçmeye başlamak da burada olmaktadır.
(3) Öldürdüler: Yaşadılar mertebesinde yaşanma esnasında edinilen putları yıkma yeridir. Her öğrenilen hakîkat yeni bir putun öldürülmesini sağlar. Bu husûsu padişah açısından ele alacak olursak; onunla ilgili önce ciltler dolusu yazı yazılmışken “kısaltın!” emrini vererek o yazılanların benliğinden kurtulma hâlini tatbik etmiştir. “Bana bir adım yaklaşana ben on adım yaklaşırım,” hükmü gereği onun “kısaltın!” emri ile o bir sürü cilt 1 cilde inmiştir. Yani Allah yazmakla görevli kişilere, yazmış olduklarını, padişahın O’ndan talebi üzere, 1 ciltte özetleyebilecek kadar ilham etmiştir. İşte “İllâ” yani “ancak” mertebesinin hükmü gereği teke inme hâli burada görülmektedir.
(4) Öldüler: Bu mertebeyi de önce padişah açısından ele alarak başlarsak; padişah bu 4 fiilden oluşan tek cümleyi görüp, “şimdi olmuş,” diyor. Burada padişahın hayatını anlatan bu cümlede padişah henüz ölmediği halde “öldüler” fiilini “şimdi olmuş” diyerek kabul ediyor. Demek ki buradaki ölme hâli ölmeden evvel ölmeyi (mutu kalbe ente mutu) anlatıyor. İşte marifet bu hâli giyinebilmektir. Bu hâli ise kişi “ben bunu giyiniyorum” diyerek giyinemez. Hakk kulda giyinir. Yani diğer bir deyişle, Ene’l Hakk sırrının kulda zuhûr bulmasıdır. Yani geriye ancak Allah kalır. Esasında zâten başından beri öyledir; ama biz bunun ne kadar bilincinde isek o kadar o hâli yaşarız.
Yukarıdaki anlayış dahilinde ele alındığında bu cümlenin Kelime-i Tevhîd’den başka bir şeyi anlatmadığı görülmektedir. O halde bu cümleyi düzenlemek demek Kelime-i Tevhîd’in doğru bir söz dizimine sahip olmadığını iddia etmek olur ki zâten böyle bir şey mümkün olamaz. O halde acaba bu soruyu soran makamın soruyu sormadaki arzusu bizim cümleyi kendi hayatımıza göre düzeltmemizden ziyade ekmel mükemmel düzenli olan cümleye göre kendi hayatımızı düzeltmemiz gerektiğine işaret etmek olabilir mi?