Adamın anlamadığı şey şudur: Allah, o kelebeğin kozadan çıkışı için verdiği mücadele ile onun kanatlarına bir sıvının gidişini sağlamakta böylece kelebek uçabilmekteydi.
İşte biz insanların durumu yukarıdaki kelebek hikâyesindeki duruma benzer. Sonuçtaki rahmeti bilsek, kötü ya da şer kelimelerini çıkarırız lügatimizden. Bazı Bektaşi dergâhlarında yazdığı gibi “Amentü” duasının sonunu “hayrihi ve hayrihi minellahi teâla” diye söyleriz.
Zelzele, toprak kayması, fırtına, yağmur, yıldırım çarpması, yangın, açlık, savaşlar, ırk ayrımcılığı, yoksulluk vb. bütün bunlar, “merkezinde mi” dir? Sorusunun cevabı yukarıda söylenenlerden farklı değildir. Mevlânâ hazretlerinin, Mesnevi’de bu konuya cevap niteliğindeki beytini hatırlayacak olursak,
“Nuh’un gemisinde hıfz cihetinden size o sabah yaptığım bir lütfu yâd et”
Yani Allahu Zü’l Celâl o gün koruduklarıyla onların nesillerini korumuş, o gün korumadıklarıyla da onların nesillerine imkân vermemiştir. Bunun anlamı şudur: Eğer Cenab-ı Hak Nuh tufanından beş yüz yıl sonra, kapısındaki kediye süt verecek bir insanın zuhuru söz konusuysa; bu insanı, yirmi-otuz (misalen) kuşak öncesinde, ceddinin ceddinin …… ceddini helâk etmeyerek korumuş demektir. İşte bütün mesele budur.
Bunun idraki için hâdiselere yatay değil dikey bir projeksiyon ile bakabilmek lâzımdır ki buna fırsat verecek olan da şüphesiz yine O ‘dur. Bakabilenlere ne mutlu.
Yukarıdaki cevap, hiçbir şey ayırmaksızın bütün enfüsi beden âlemi için de her yönden geçerlidir. Ancak insanoğlu şartlanmış yapısı, nefsî benliği ve sınırlı bilgisiyle bu hakikatin farkında olamayabilir. Bunun için olaylara farklı bakabilir, farklı davranabilir ki bu da onun üstlendiği rolün gereğidir. Kendi mertebesinden haktır ve doğrudur. Yani merkezde üstlendiği rolün zuhurundan başka bir şey değildir.
Hal böyle olunca karşımıza çıkan her türlü eksi ve artı diye ifade edilen hadiselerin hepsi merkezindedir. Neye göre? Sistemin tamamına yani Hakk’a göre. Eğer bize göre olanı söyleyecek olursak her nefis adedince bir şeyler söylemek gerekecek ki bu da abesle iştigal olacaktır.
Sonuç itibarı ile her şey merkezindedir ve ben de olsam her şeyi yerinde yani merkezinde bırakırdım derken, unutmamak gerekir ki merkez geometrideki ifadesiyle orta nokta demektir. Simetrik nesnelerin merkezi de köşegenlerin kesiştiği noktadır. İşte dengenin oluştuğu yer de burasıdır. Cisimlere nereden bakarsanız bakın onların merkezle olan irtibatını görürsünüz.
Öyleyse âlemde var olan her şeyde hakkı görebilmek gerekiyor. Çünkü nereden bakarsanız bakınız merkezde ve her yerde olan O.
“Lâ faile-Lâ mevcude-Lâ mevsufe-Lâ ma’bûde” illâ Allah dedikten/diyebildikten sonra merkezi ve merkezdekini yorumlamak ve onu değiştirmeye cüret etmek zor iş. Bütün bunlardan sonra söylenecek tek söz ise:
“Lâ ilâhe illâ Allah” tır. İdrâkini diliyorum.
Bizlerin düşünce ufkunu açmak için yapılan bu vb. çalışmalarda yolumuzu aydınlatan Terzi Babama şükranlarımı sunuyor, Nüket Annemin ve Babamın ellerinden saygıyla öpüyorum.
Al….. Sa…. Bu……
------------------------
Dostları ilə paylaş: |