(25) Mu..... Pa....
From: terzibaba13@hotmail.com
Subject: RE: merkez efendi odevi, 7 mart 2014
Date: Sat, 8 Mar 2014 10:52:13 +0200
Aleyküm selâm Murat oğlum yazını okudum dosyasınıda indirdim yerine ilâve ettim. Mailinide merkez dosyasına aktarıp oradaki sırasına girmiş olacak daha sonra hepsini düzenleyip dosya tamam olunca tekrar herkese göndereceğim bu vesile her kes herkesin fikirlerinden faydalanmış olacaktır inşeallah. Seninde yazın güzel olmuş eline diline sağlık Cenâb-ı Hakk daha nice tefekkürleri nasib eder inşeallah. İşlerin kolay gelsin. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
------------------------
Date: Fri, 7 Mar 2014 01:01:19 -0800
Subject: merkez efendi odevi, 7 mart 2014
To: terzibaba13@hotmail.com
Efendim selâmün aleyküm,
Bu yıl verdiğiniz Merkez Efendi hikâye konulu tefekkür çalışmasını nihayet tamamladım. Hem aşağıda hem de ek'te dosya olarak iletiyorum:
------------------------
Muhterem Efendim,
Bu yıl zarfında Hakk’ın her yerde olması meselesi zihnimi ayrıca meşgul etti. Çünkü sohbetlerinizde yer yer tefsir ettiğiniz “Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. (57/4)”, “Ne tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın vechi oradadır. (2/112)” gibi ayetler çarpıcı bir şekilde Hakk’ın var olan tek şey olduğunu ifade etmekteydi. Tabii yaşantı olarak bunu idrak ettiğimi söylemek mümkün değil. Merkez Efendi hikâyesindeki sorunuza da anlayabildiğim ölçüde bu çerçeveden yaklaşmaya çalışacağım. Yazdıklarımın sizin sohbet ve kitaplarınızı referans alarak bir anlama gayreti olduklarını en baştan ifade etmek istiyorum. Muhtemel hatalarım için affınıza sığınıyorum.
Madem var olan sadece Hakk ise ve yokluk bizim için büyük bir şeref ise ve Hakk’ın Hakk’lığını anlamak için kendi benliğimizin dışında gidebileceğimiz bir sığınak yok ise ‘merkez’ nedir? Varlığıyla yokluğu ilan etmenin Hakk’ın varlığından başka bir şey olmadığını kelime-i tevhid (lâ ilâhe illâ allah/Allah’dan başka ilâh yoktur) açık seçik ortaya koyuyor. Hakk’dan gayrısı yok ise “merkez” de yoktur. Dolayısıyla Zat mertebesi itibariyle ‘merkez’ diye bir şeyden bahsetmek mümkün görülmemektedir.
Ama ‘merkez’ kavramı, İbni Arabi hazretlerinin “Allah birdir, her mertebede O’nun tecellisi vardır ama mertebelere riayet şarttır.” kaidesince ef’âl mertebesinde bilmecburiye karşımıza çıkmaktadır. Çünkü âlem-i mananın âdeme giydirilmesi ile dünya dediğimiz oldukça kıymetli bir arazide çalışmaya başladık ve bir kesret deryasına dalmış olduk. Bu deryanın şeriat dediğimiz bazı kuralları var ki bu kurallar zahiri yaşantımızı düzenliyor. Kurallar üzerinden imkan dahilinde bir yolculuğa yani vahdet deryasına geçme şansımız var. Çünkü insanı insan kılan, aslında Allah’ın ruhumdan üflediğim dediği nefes’in ta kendisi olan cevherdir. Kesret deryası her halükarda ruhumuzun nihai tatmin duygusu yaşayamadığı bir mecra. Bedenimiz de kesret deryasında, dünya hayatı süresince ruhumuzun/nefes’in kafesi hükmünde.
Beden mülkümüzün zaviyesinden yorumlarsak dünya dediğimiz şeriat hükümlerinin de geçerli olduğu deryada ‘merkez’ kelimesi bir anlam ifade etmektedir. Kısaca kesret görünümlü vahdet deryasını yani alemi nasıl yaratırdın sorusu bütün ef’âl alemi için merkezinde bırakırdım cevabıyla karşılık bulur. Çünkü ef’âl aleminin referansı Zat mertebesidir. Zat mertebesi Uluhiyyet (Allah)’i içinde taşır. Uluhiyyet de Rahman ve Rahim isimlerini bünyesinde cem ederek bütün mertebelerin hakkını veren konumdadır. Bu sebeple her şey yerli yerindedir; hikmetlidir.
Zelzele, toprak kayması, fırtına, yağmur, yıldırım çarpması, yangın, açlık, savaşlar, ırk ayrımcılığı, yoksulluk gibi alemde tecrübe edilen zahirde kötü gibi görünebilen konular hakkında da merkezindedir ifadesi doğrudur. Çünkü Uluhiyyet/Allah’lık bunu gerektirmektedir. Ama şu şekilde düşüncemizi inceltebiliriz: Ölüm anına kadar kesretten kurtulmak mutlak anlamda mümkün olmadığına göre tevhidi prensibi idrak olarak benimseyip yaşadığımız dünyanın Hakk görünümlerini Hakk’a halel getirmeyecek şekilde kurgulamamız gerekmektedir. Bunun içinde iyi olan her şeyde Hakk’ı görüp teşbih yaparken kötü görünümlü meselelerde edeben tenzih ilkesiyle düşünüp kötüyü Hakk’a yakıştırmamak icap ediyor. Ama tabii burada da kalmayarak tevhidi prensiple bu iki düşünceyi birleştirmek, mezcetmek ve büyük resmi görmek gerekmektedir. Merkezindedir dediğimizde zuhura çıkan bütün fiillerin olması gerektiği gibi olduğunu idrak ediyoruz ki, doğru olan yaklaşım budur zannediyorum.
Yine benzer şekilde karşımıza çıkan her türlü olumlu veya olumsuz hadise için de merkezindedir diyebiliriz. Bu kısma şunu eklemek yerinde olacaktır. Şayet ef’âl mertebesi itibariyle merkezinde olmazsa o zaman Allah’ın Allahlığına zeval gelmesi gibi bir durum sözkonusu olacaktır. Bu, Zat-ı Mutlak Cenab-ı Hakk için sözkonusu olamayacak bir eksikliktir. Çünkü Allah, bütün varlıkların kendi mertebesi itibariyle hakkının gözetilmesi, muhafaza edilmesi ve korunması da demektir. Böylece her zuhur eden Hakk’dır, yerli yerincedir, merkezindedir diyebiliriz.
Merkezinde bırakırdım ifadesi enfüsi beden alemi için geçerli olmayabilir. Çünkü Divan-ı Kebir’de Mevlana hazretleri aşık olan nefis artık emmare olmaz demektedir. Buradan şunu anladım: Şayet nefis aşık olma kumaşını taşıyorsa Zat’ın hakim olduğu toprakların içinde yer alıyor demektir. Aşık olacağı mevki de bellidir. Burada merkez kelimesi geçerli olmaz çünkü merkezin olmadığı bir merkeze dahildir artık. Bunu idrak etmesi Mevlana hazretlerinin bahsettiği aşk anahtarını kullanarak nefsin terbiyesiyle mümkündür.
Hasılı merkez, ef’âl mertebesi itibariyle hükmü olan, Zat mertebesi itibariyle hükmü olmayan bir kelime anlayabildiğim kadarıyla. Merkezinde bırakırdım sözü ise Zat mertebesinden değil ama Zat mertebesinden haberdar olan bir mertebeden söylenmiş olabilir. Bu mertebe de sıfat mertebesi olabilir. Çünkü Zat mertebesine en yakın mertebe burası. Aynı zamanda esma mertebesi olabilir mi diye de düşünülebilir. Fakat esma mertebesi Hz Musa’nın mertebesi olduğundan akla Hz. Musa’nın Hızır (as) ile yaşadığı tecrübenin anlatıldığı kıssa geliyor. Burada Hz. Musa, önüne çıkan olaylar karşısında itirazlarda bulunmuş ve aslında her şey merkezindedir mantığına uygun hareket etmemiş, zuhurata tabi olmamıştır. Dolayısıyla ‘merkezinde bırakırdım’ cevabı esma mertebesinden değil sıfat mertebesinden verilmiş olabilir.
Merkez konusunu tefekkür ederken her an yenilenen ve yinelenen zuhurları da dikkate almak gerekebilir. Çünkü her an zuhur, her an yeni bir merkez ortaya çıkması demektir. Her zuhurda yeni bir merkez ortaya çıkıyorsa eski merkezler nasıl bir konumda kalıyor? Şöyle bir fikir yürütülebilir: Zat-ı Mutlak’da henüz bir zuhur yok. Zuhurun ortaya çıktığı yer Zat-ı Mukayyed alanı. Her şey merkezinde demek her zuhur eden kesret parçasına ferdiyet yüklemek demek olabilir. Tıpkı Süleymaniye camii’nin yapı unsurlarının caminin bütünüyle kurduğu ilişki gibi… Mesela Süleymaniye’nin mihrabı, kubbesi, minberi, hat yazıları ayrı ayrı ferdiyetlerini muhafaza ediyorlar; kendi zuhur mahallerine göre merkezde yer alıyorlar. Çünkü bu unsurlarla tekil olarak da muhatap olabiliyoruz. Fakat aynı zamanda bu unsurlar, tevhidi bir prensiple bir bütün olarak Süleymaniye camii yapısında eriyorlar. Süleymaniye camii merkezine göre herkes kendi merkezinde yer almış oluyor. Emin olmamakla birlikte şöyle bir sonuca geliyorum: Her şey tek merkeze göre merkezinde yer alıyor.
Bu cümleyi ben olsam nasıl kurardım? Halihazırdaki idrak seviyemi dikkate aldığımda bu cümleyi ‘merkezinde bırakırdım’ şeklinde kuramam. Çünkü başıma gelen her türlü akıbeti Hakk’dandır diyerek yorumlayabildiğim söylenemez. Lafız olarak yorumluyorum ama idrak ve fiil olarak ciddi eksiklerim var. Dilden kalbe inmediğinde bu cümlenin hakkını vermek de güçleşiyor haliyle. Ama cümle olarak ifade etmek gerekirse ‘her şeyi tek merkeze göre merkezinde bırakırdım’ diyebilirim.
Cevabi mektubumu bir kitabınızdan alıntı ile bitirmek istiyorum.
“Her nokta kendi varlığıyla hareket etmekte ve de hareket ettiği o mahalde sadece o nokta olarak değil Hakk’ın efali, esması, sıfatı ve zatıyla birlikte hareket etmektedir. Alemin neresine bakarsak bakalım orası merkezdir, belirli bir yerden idare edilen merkezi bir sistem yoktur, her taraf merkez, her taraf uç noktadır. Aklı küll her yerde sâri ve câridir, bu nedenle ne gerekiyorsa o zuhur eder, dolayısıyla orası merkezdir.” (Gülşen-i Raz Şerhi, Necdet Ardıç, sayfa 22)
Hürmetlerimle Efendim.
Mu.... Pa.....
------------------------
(26) Gö..... Ya.....
From: terzibaba13@hotmail.com
Subject: RE:
Date: Sat, 8 Mar 2014 12:03:48 +0200
Hayırlı günler Gö.... oğlum. Hamdolsun iyi sayılırız inşeallah sizlerde iyisinizdir. Gönderdiğin dosyayı indirdim okudum güzel olmuş değişik bir açıdan bakmışsınız. Kendi dosyasına diğerlerinin yanına aktaracağım. Ellerinize dilinize sağlık. Babana ablana herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
------------------------
To: terzibaba13@hotmail.com
Subject:
Date: Fri, 7 Mar 2014 22:27:59 +0200
-----------------------
Selâmün Aleyküm,
Efendi Babam, sizin ve Nükhet Anne’nin ellerinden öperim.
Merkez Efendi, adı üstünde kainat, zahiri ve batini bütün alemlerin tek efendisi ve çekim alanı evvel ve ahir olan tek noktasıdır. “MERKEZ” ( M ) hakikati mimi Muhammedi’de (R) Rahmaniyet hakikatlerinin (K) kün ol diyerek (Z) zâhir olup ortaya çıkmasıdır. (R) aklı kül olan Rahmaniyetin, a’mâ’ iyyet, ahadiyyet, vahidiyyet, ve uluhiyyetine kadar olan mimi Muhammedi hakikatlerinin Rahmaniyet mertebesinde aklı kül olarak zuhura çıkmasıdır. Sümbül Efendi, ise zat mertebesidir. (S) sin ey insan (MİMİ) Muhammedi ile (B) beraber (L) La, lahut aleminde oluşan hakikatlerin merkezi oluşturarak merkezde ayna olup yansımasıdır.
M:13 R:20 K:11 Z :7 --- 13+20+11+7= 51_51+42= 93-- 9+3=12
İNSANI
S:15 M:13 B:2 L:12---- 15+13+2+12=42 KAMİL
5+1=6
6+6=12
M: 13 4+2=6
E: 1
R: 20
K: 11
E:1
Z:7
13+1+20+11+1+7= 53 ………………… NECM YILDIZI
EFENDİ BABAM
Efendi Babam, ben bu şekilde yorumlayabildim.
Gö..... Ya......
------------------------
(27) Me.... Ak.... Ka....
From: terzibaba13@hotmail.com
Subject: RE: 86-6-Bir hikâye bir çok yorum
Date: Mon, 10 Mar 2014 00:35:13 +0200
Hayırlı akşamlar Me..... oğlum Aleyküm selâm. Gönderdiğin dosyanı indirdim aldım güzel değerlendirmişsin, bütün yazılar gelsin hepsini bir dosyada topluyorum daha sonra düzenleyip herkese tekrar göndereceğim o zaman sorduklarına daha geniş cevap bulabilirsin ayrıca herkes herkesin cevaplarından ve fikirlerinden yararlanarak görüş ufukları daha genişlemiş olacaktır. Her türlü işlerin kolay gelsin selâmlar hoşça kal Efendi baban.
------------------------
Date: Sun, 9 Mar 2014 17:55:06 +0200
Subject: Re: 86-6-Bir hikâye bir çok yorum
To: terzibaba13@hotmail.com
Selâmün aleyküm efendi babacığım,
Ekteki dosyada, kendi görüşlerimi koyu karakterlerle yazdım.
Aslında bu konu, benim bu yaşıma kadar, bütünlüklü olarak bir türlü çözemediğim bir konu oldu. Bunun rahatsızlığını hep hissettim. Yani, hangi durumları nasıl görmeli-algılamalı ve o duruma karşı nasıl bir anlayış- hareket tarzı geliştirip tepkide bulunmam gerektiği konusunu.
Açıkçası, bunu bana açıklayabilirseniz çok sevinirim.
Hayırlı günler diler, ellerinizden öperim.
Me.... Ka.....
------------------------
Şimdi gelelim bu hikâyede ki, soruya. “her şeyi merkezinde bırakırdım!” sözlerini “Eğer siz olsa idiniz o soru hakkında kendi hayat anlayışınız içinde bu cümleyi nasıl düzenlerdiniz.?”
Sizde aynı şekilde mi cevaplardınız yoksa kendi geliştireceğiniz bazı yeni kelimelerle mi! ifade etmeye çalışırdınız.? Bende size biraz yön gösterici olarak bu hususta birkaç soru oluşturayım.
-
Yukarıdaki cevap gerçekten hiçbir şey ayırmaksızın bütün “ef’âl âlemi içinde” her yönden geçerlimi’dir?
Bence, evet bütün âlemler toplu olarak bir mükemmellik arz ederler. Ne bir eksik ne de bir fazla düşünülebilir. Ama mertebeler itibariyle bakılınca, her bir mertebeye göre farklı durumlar ortaya çıkar. Ef’al âlemi özelinde düşünürsek, ‘her şeyi merkezinde bırakırdım.’ İfadesi bazı durumlarda yanlış olmalı. Günahkârların yaptıkları yanlış işler, zaten öyle olması gereken işler değildir. O işlerden Rahman olan Allah razı değildir. Dolayısıyla, Ef’âl âlemi mertebesinde bulunan birisi, şeriat’ın kötü ve günah olarak değerlendirdiği durumları merkezinde bırakmaması, onları ortadan kaldırmaya çalışması gerekir.
-
Zelzele, toprak kayması, fırtına, yağmur, yıldırım çarpması, yangın, açlık, savaşlar, ırk ayrımcılığı, yoksulluk v.b. bütün bunlar, “merkezindemi” dir?
Bence, Allah-u Teâlâ’nın sıfat ve isimlerinin ortaya çıkmaları itibariyle evet merkezindedirler. Allah-u Teâla’nın tecellisi olarak ortaya çıkan alemlerde, kendisinin razı olmadığını belirttiği durumlar için, Mutlak Zât mertebesinden onay verdiğini biliyorum. Allahlık mertebesinin de, tecelli eden her ismi kendi mertebesi itibariyle varlıkta tutmak olduğunu biliyorum. Dolayısıyla, uluhiyet mertebesinden bakıldığında, bizim iyi ve kötü diye tabir ettiğimiz her durumun, gerçekten merkezinde olduğu ve öylece kalması gerektiğini düşünüyorum.
-
Gene, Yukarıdaki cevap gerçekten hiçbir şey ayırmaksızın bütün “enfüsi beden âlemi içinde” de her yönden geçerlimi’dir?
Bence, bedeni bir bütün olarak düşündüğümüzde, evet her şey merkezindedir. Ama organları ve işleyişlerini ayrı ayrı düşündüğümüzde merkez diye bir şey olmadığını, göreceli şeyler olduğunu düşünüyorum.
-
Karşımıza çıkan her türlü eksi ve artı diye ifade edilen hadiselerin hepsi için onlarda merkezinde’dir diyebilirmiyiz?
Bence, eğer kâmil bir anlayışla olayları idrak edebiliyorsak, evet her şey merkezindedir, olması gerektiği gibidir. Ama, bu anlayışa gelene kadar, başımıza gelen olaylara hep, ‘aslında öyle değil de şöyle olsa daha iyi olurdu.’ mantığıyla bakarız. Bu ise, tamamen razı olma makamına ve Fenâ Fillah mertebesine gelinmemiş olduğunu gösterir. Dolayısıyla, kâmil hale gelmeden önce, iyi farz ettiğimiz şeyler dışındaki şeyleri merkezinde göremeyiz.
(5) karşımıza çıkan her türlü artı-iyi hadiseye merkezinde’dir, diyebilirmiyiz.?
karşımıza çıkan her türlü eksi-kötü hadiseye merkezinde’dir, diyebilirmiyiz.?
Ben, ‘merkezinde’, ifadesinden, ‘o şeyden memnun olunmuş’ anlamını çıkarıyorum. Buna göre, her türlü artı-iyi olarak görülen hadiseden memnun olunduğu için, o şeyler merkezindedir. Ama eksi-kötü olarak görülen hadiseler, o şeylerden memnun olunmadığı için merkezinde değildir. Ancak bu şekildeki bir anlayış, büyük resmi göremeyen, isimlerin rüzgarları arasında oradan oraya savrulan bir insanın anlayışıdır bence.
-
Merkez ne demektir.
Bence, bir şey tam orta noktası demektir. Yukarıda ifade içindeki anlamı ise, ‘ortaya çıkış halinin en iyi hal olması durumudur.’
-
“merkezinde bırakırdım!” sözü sizce hangi mertebenin sözü olabilir.
Bence, uluhiyet mertebesinin sözüdür.
------------------------
(28) Öm..... er....
Date: Wed, 12 Mar 2014 14:42:36 +0200
Subject: Bir hikâye bir çok yorum
To: terzibaba13@hotmail.com
Selâmünaleyküm
Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun, salât ve selâm efendimiz ve yegâne şefaatçimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) in ve âl ve ashabının üzerine olsun...
Cenab-ı Hakk sevdiklerinizle birlikte hayırlı ve uzun ömürler versin ve sizi başımızdan eksik etmesin.
Haddimiz olmayarak bu konuda yazmak cüretinde bulundum, affınıza sığınıyorum......
İşleri merkezinde bırakmak
Bu gün aynı soru bizlere sorulsa çok azımız müstesna hemen hemen hepimiz ben olsaydım şöyle şöyle yapardım diye cevap vereceğimizden hiç kuşkum yok. Bunun sebebi ise bugüne kadar almış olduğumuz dînî eğitimdir. Çünkü bugün bize anlatılanlarla Cenâb-ı Hakk’ı tanımak veya anlayabilmek çok zor.
Bugünkü anlayışa göre Allah (c.c.) her şeyi halk ettikten sonra bir kenara çekilmiş ve kıyâmet gününü bekliyor. O gün gelince kıyâmet kopacak ve herkese yaptığının karşılığını verecek. Yâni her şeyi âhirete bırakmış hiçbir şeye müdahale etmiyor. Bu dünyada herkesin yaptığı yanına kâr kalıyor. Ve insanları kendi haline bırakmış gibi bir inanç hâkim. Halkın %99’u böyle inanıyor. Tabi bu inananlar için geçerli. Bir de inanmayanlar var. Onlar ayrı. Bundan dolayı herkes kendi aklınca dünyaya çeki düzen vermeye kalkıyor. Ve her geçen gün daha kötüye gidiyor, insanlar önceki günleri özlüyor. Dünyayı yaşanmaz bir hale getiriyorlar.
Mesnevî-i Şerif’i okuyuncaya kadar bende aşağı yukarı böyle düşünüyordum. Mesnevî’yi okuduktan sonra bu güne kadar hiçbir şeyin farkında olmadığımı farkettim. Araştırmaya ve değişik kitaplar okumaya başladım ve araştırdıkça birçok güzellikle karşılaştım. Bu arada Fusus’ul-hikem’i de okudum ve internetten Terzi babamın bu konudaki birçok kitaplarını okudum, sohbetlerini de dinledim ve hâlâ dinlemekteyim. Bütün bunlardan sonra işlerin hiç de öyle olmadığını ve Cenâb-ı Hakk’ın bir an dahi olsa hiçbir şeyi başıboş bırakmadığını anlamaya başladım.
Kâinatta ne varsa her şey yerli yerindedir ve ne bir fazlalık ne de bir eksiklik söz konusu olamaz. Kâinatta lüzumsuz hiçbir şey yoktur. Çünkü Allah abesle iştigal etmez. Eğer falan şeyler lüzumsuz dersek Allah’a eksiklik isnat etmiş oluruz. Burada konu insan olduğuna göre şöyle söyleyebiliriz. İster Allah’a inansın isterse inanmasın herkes her an O’na yönelmekte ve O’na sığınmaktadır. İster farkında olsun ister olmasın bu böyledir. Herhangi bir insan hasta olduğunda ya hastaneye gider veya birtakım ilaçlarla tedâvi olmaya çalışır.
Aslında bu kimse bu hareketiyle Allah’ın eş-Şâfi ismine sığınmaktadır. Veya karnı acıkınca hemen bir şeyler yeme ihtiyacı hisseder bu ise Allah’ın er-Rezzak ismine sığınmaktır. Bir suç işlediğinde kimsenin bilmemesini ister bu da Allah’ın el-Settar ismine sığınmaktır. Çok çalışıp zengin olmak ve kimseye muhtaç olmamak ister bu da Allah’ın el-Ganiyy ismine sığınmaktır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bundan hiç kimse kaçamaz mutlaka O’na sığınır. İşte Allah (c.c.) bu ihtiyaçları kendisine perde yapmış ve kendisini gizlemiştir. Bunu da ancak ehl-i irfan yolunda gidenler fark edebilir. Yoksa şifayı doktordan veya ilaçtan bilirler, tokluğu yedikleri şeylerden bilirler, kazanmayı kendi çalışmalarından bilirler ve şirke düşmüş olurlar. Zâhire bakıp aldanırlar. O’nun mülkünün dışına çıkmaya imkân ve ihtimal yoktur. Çünkü Allah (c.c.) buyuruyor ki: “ona kendi ruhumdan üfledim” ve yine başka bir âyette de “insanları ve cinleri ancak ban kulluk etmeleri için halkettim”. Allah’ın sözünün hilâfı yoktur. O ne demişse öyledir. Herkes kendi istidadı neyi gerektiriyorsa onu işler. Ama farkında olur veya olmaz.
Burada Enes b. Mâlik (r.a.) efendimizin bir sözünü hatırlatmakta fayda var. Şöyle buyuruyor: “Tam on yıl Allah Rasülüne (s.a.v.) hizmet ettim. Bir gün olsun benim yapmış olduğum bir işten dolayı şunu niçin şöyle yaptın dediğini duymadım.” Çünkü Efendimiz (s.a.v.) Allah’ı ve işlerin merkezinde olduğunu en iyi bilen kimsedir. ve Efendimiz (s.a.v.)in bir duâsı şöyledir. "Ya Rabbi bana eşyadaki hikmeti olduğu gibi göster" demek ki bu hikmeti görmek o kadar kolay değil.
İşleri merkezinde bırakmak ;
Cenâb-ı Hakk’ın eşyadaki tecellilerini görmektir, eşyadaki hikmeti anlamaktır, hiçbir şeyin O’nun iradesinin dışına çıkamayacağını anlamaktır, O’nun işine karışmamaktır. Haddini bilmektir.
Hayır ve şerr her şeyin Allah’tan geldiğine inanmaktır. Her şeyin O’nun dilemesiyle olduğunu bilmektir. O’nun her an yeni bir işte olduğunu bilmektir. Ve bu konularda çok çok tefekkür edip düşünce ufkunu genişletmektir. O zaman hiçbir şeyin rastgele olmadığı daha net bir şekilde idrak edilecektir. İşlerin hepsi merkezindedir. İnsanoğlu onu merkezinden çıkarmaya uğraşıyor (tabi düzelteceğini zannederek). Fakat bu mümkün değil. Her şeye gücü yeten sadece Allah’tır (c.c.).
Kâinatta hiç bir şey tesadüfi değildir. Erzurumlu İbrahim Hakkı (k.s.) hazretleri şöyle buyuruyorlar:
"Deme Niçin Bu Böyle,
Yerindedir O öyle..
Var Sonunu Seyreyle..
Mevlâ Görelim Neyler,
Neylerse Güzel Eyler..."
Cenâb-ı Hakk cümlemize konuşmaktan çok, düşünüp tefekkür etmeyi ve seyredip ibret almayı, akıl, idrak ve gönül genişliği lütfetsin…. Âmin.
Hürmet ve saygılarımla ellerinizden öperim…..
------------------------
(29) Ek.... Ku.....
From: terzibaba13@hotmail.com
Subject: RE: Merekez Tefekkür
Date: Thu, 13 Mar 2014 23:33:05 +0200
Hayırlı akşamlar hayırlı cumalar, Ek.... bey kardeşim göderdiğiniz iki dosyayı da indirdim gözden geçirdim ikiside güzel olmuş ancak daha evvelcede bildirdiğim gibi sizin dosyanız gene oldukça uzun olmuş bu kadar yazı o kitabın hacmı için oldukça fazladır. Bu daha evvelki, doğdular, yaşadılar öldürdüler, öldüler, hikâyesine benzedi mümkün ise bu dosyanın aslı sizde kalsın ancak bana en fazla yarısı kadar büyüklükte bazı yerlerini çıkararak yeni bir dosya oluşturup gönderirseniz daha çok memnun olacağım. nasıl olsa yarısı kadar bir sahada da mevzuu anlatmak mümkün olacaktır. Zahmet olacak. Yazı gönderen bütün kardeşlerimize teşekkürlerimizi bildirirsiniz Cenâb-ı Hakk her türlü işlerinde kolaylıklar ve başarılar nasib etsin inşeallah. Herkese selâmlar hoşça kalın pazar günü inşeallah bekliyoruz. Terzi Babanız.
------------------------
To: terzibaba13@hotmail.com
Subject: Merekez Tefekkür
Date: Thu, 13 Mar 2014 14:11:18 +0200
Selâmün Aleyküm
Terzi Baba
14.10.2013 P.tesi tarihinde (86-6-Bir hikâye birçok yorum) serisinden
lutfederek, “bayram hediyesi” olarak evlâtlarınıza göndermiş olduğunuz “Merkez efendi Hazretleri-Osmanlı hikayeleri” konusuyla ilgili tefekkür çaılşmalarını
iki dosya halinde ekte gönderiyorum.
Bu vesile ile, tüm kardeşler olarak ellerinizden hürmet ve muhabbetle öperiz
ve daim himmetlerinize talepkarız.
Ek.....
------------------------
Ek….Ku…..
Ve aleyküm selâm Terzi Babam,
Bismillâhirrahmânirrahîm
14.10.2013 Pazartesi ve Arife günü gelmiş olan e-mail’de, Efendi Baba’nın her sene yapmış olduğu çalışmalara benzer evlatları olarak bizlere lutf-u ilahiyede bulundu. Allah razı olsun. Amin.
(86-6-Bir hikaye birçok yorum)
Merkez efendi Hazretleri-Osmanlı hikayeleri. (www.isimlopedi.com)
8 + 6 = 14 Hakikat-i Muhammed-i dolunay (BEDRİ MÜNİR)
8 × 6 = 48 (4+8) = 12 Hakikat-i Muhammed-î (Bütün âlemlerin zuhur yeri)
48 + 6 = 54 Piriyetin Halifelik makamı
54 (5 Hazaratı Hamse 4 İslamın remzı) (5 + 4) = 9 Tevhidi Esma
Osmanlı kelime anlamı, “Düşündüğünü çekinmeden, açıkça söyleyen, bulunduğu toplulukta yetki sahibi olan”
“Muslihiddin kelime anlamı, “Dini iyileştiren, düzelten, ıslah eden, dinin salahı için çalışan”
“Merkez” kelime anlamı, “Bir ülkenin, bölgenin veya kuruluşun yönetim yeri, Bir işin öğretildiği, bir işin yoğun olarak yapıldığı yer, Belirli bir yerin ortası, Kentin, ticaret ve işgörü etkinliklerinin toplandığı çekirdek kesimi, özbölge Bir dairenin veya bir küre yüzeyinin her noktasından aynı uzaklıkta bulunan iç nokta.”
Merkez, birşeyin veya 360 derecelik dairenin tam orta noktası; Bunu ikiye bölersek (360/2 = 180) zahir – batın, Şeriat hakikat, 18 alemdeki tam orta noktası diyebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |