Partiküllerin çoğu fagosite edilince, intrasellüler enzimler tarafından sindirilir: Bir yabancı partikül fagosite edildiğinde, lizozomlar ve diğer sitoplazmik granüller derhal fagositik vezikül ile temasa geçerler ve membranları vezikül membranı ile kaynaşarak çeşitli sindirim enzimlerini ve bakterisidal ajanları vezikül içine boşaltırlar. Böylece fagositik vezikül sindirim vezikülü haline gelir ve derhal fagosite edilen partikülün sindirimi başlar.
Nötrofiller ve makrofajlar, özellikle bakteriler ve diğer yabancı partikülleri sindirmeye yarayan proteolitik enzimler ile dolu bol miktarda, lizozoma sahiptir. Makrofajların lizozomları (nötrofillerin değil) ayrıca bazı bakterilerde bulunan kalın lipid membranı sindiren fazla miktarda lipazlarıda içerir.
Nötrofiller ve makrofajlar bakterileri öldürebilirler: Yutulan bakterilerin fagozomlarda sindirimine ek olarak nötrofiller ve makrofajlar lizozomal enzimlerin yetersiz kaldığı durumlarda bile birçok bakteriyi öldüren bakterisidal ajanlara da sahiptirler. Bu özellikle sindirim enzimlerinin yetersiz kaldığı bakteriler için önemlidir. Öldürücü etkinin çoğu, fagozom membranlarındaki enzimler veya peroksizom diye adlandırılan özel organeller tarafından oluşturulan çeşitli güçlü okside edici ajanların sonucudur. Bu okside edici ajanlar büyük miktarda süperoksit (O2-), hidrojen peroksit (H202) ve hidroksil iyonu (- OH-) nu kapsar, hepsi az miktarları ile birçok bakteri için öldürücüdür. Ayrıca lizozomal enzimlerden bir tanesi olan myeloperoksidaz, H2O2 ile klorür iyonu arasındaki reaksiyonu katalize ederek aşırı derecede bakterisidal olan hipoklorit oluşumunu sağlar.
Ancak bazı bakteriler, özellikle tüberküloz basili, lizozomal sindirime dirençli kılıfa ve bazende nötrofil ve makrofajların öldürücü etkilerine dirençli maddeler salgılar. Bu çeşit bakteriler sıklıkla çeşitli kronik hastalıklara neden olurlar.
MONOSİT-MAKROFAJ SİSTEMİ (RETİKÜLOENDOTELYAL SİSTEM)
Daha önce makrofajları dokular arasında gezebilme yeteneği olan hareketli hücreler olarak tanımladık. Ancak monositlerin çok büyük bir kısmı, dokuya geçtikten ve makrofaj haline geldikten sonra dokulara tutunmaya başlar ve özel koruyucu fonksiyonlarını sergilemek üzere çağrılıncaya kadar aylarca hatta yıllarca tutunmuş olarak kalırlar. Bunlar da büyük miktarda bakteri, virüs, nekrotik doku ve dokudaki diğer yabancı partikülleri mobil makrofajlarla aynı oranda fagosite etme yeteneğindedirler. Uygun şekilde uyarıldıklarında bağlı konumlarından ayrılırlar ve hareketli makrofajlar haline gelerek, kemotaksiye ve inflamatuar süreç ile ilgili diğer uyaranlara yanıt verirler. Böylece, vücudun tüm bölgelerinde geniş bir yayılımı olan monosit-makrofaj sistemi oluşur.
Monositler, hareketli makrofajlar, sabit doku makrofajları ve kemik iliği, dalak ve lenf düğümlerindeki az sayıda özelleşmiş endotel hücrelerinin hepsine birden retiküloendotelyal sistem denir. Bu hücrelerin hepsi veya hemen hemen hepsi monositik kök hücrelerden kaynaklanmıştır.
Deri ve derialtı dokulardaki doku makrofajları (histiyositler): Normalde deri, enfeksiyon ajanlarına geçirgen olmamasına rağmen cilt zedelendiğinde bu durum bozulur. Deri altı dokularda enfeksiyon başladığı zaman lokal inflamasyon gelişir. Doku makrofajları in situ bölünebilir ve daha çok makrofaj oluşur. Daha sonra, önceden anlatıldığı şekilde enfeksiyon ajanlarına tutunarak haraplayıcı normal fonksiyonlarını sergiler.
Lenf düğümlerindeki makrofajlar: Dokulara giren, bakteri gibi partiküler oluşumların hiçbiri gerçekte kapiller membrandan kana direkt olarak absorbe edilemez. Bunun yerine, partiküller dokuda lokal olarak harap edilmezse, lenfe girer ve lenf damarları yolu ile lenfatik akış boyunca aralıklı yerleşmiş bulunan lenf düğümlerine doğru taşınırlar. Yabancı partiküller, sinüslerin ağsı yapısında bulunan doku makrofajları tarafından tutulurlar.
Lenf düğümünün genel yapısına bakacak olursak; lenf, lenf düğümünün kapsülünden afferent lenfatiklerle girer. Ardından medüller sinüslere doğru akar ve son olarak hilustan efferent lenfatiklere geçer. Sinüsler çok sayıda makrofaj ile kaplıdır ve eğer herhangi bir partikül sinüslere girerse makrofajlar onu fagosite eder ve vücuda yayılımını önler.
Akciğerlerdeki alveoler makrofajlar: Yayılımcı organizmaların sıklıkla vücuda girdiği diğer bir yol da akciğerlerdir. Alveol duvarının yapısında çok sayıda doku makrofajı bulunur. Bunlar alveollere tutunmaya başlayan partikülleri fagosite edebilirler. Eğer partiküller sindirilebilirse; makrofajlar bunları sindirebilir ve sindirim ürünlerini lenfe salarlar. Eğer partikül sindirilemezse, yavaşça eritilene kadar geçen süre içinde makrofajlar partikül etrafında “bir dev hücre kapsülü” oluştururlar. Bu tarz kapsüller sıklıkla tüberkül basili, silisyum toz parçacıkları ve hatta karbon partikülleri etrafında oluşur.
Karaciğer sinüslerindeki makrofajlar (Kupffer hücreleri): Bakterilerin vücuda yayılmasında bir diğer yol da sindirim kanalıdır. Çok sayıda bakteri sürekli olarak sindirim sistemi mukozasından portal kana girer. Bu kan genel dolaşıma katılmadan önce karaciğer sinüslerinden geçer, sinüslerde Kupffer hücreleri denilen doku makrofajları bulunur. Bu hücreler o denli etkin bir partikül filtrasyon sistemi oluştururlar ki, sindirim kanalındaki bakterilerin hemen hemen hiç biri portal kandan genel sistemik dolaşıma geçmeyi başaramaz. Gerçekten de Kupffer hücrelerindeki fagositozun elektron mikroskobik incelenmesiyle 1/100 saniyeden daha kısa süre içinde bir bakterinin fagositozu gösterilmiştir.
Dalak ve kemik iliği makrofajları: Eğer yayılımcı organizma genel dolaşıma girmeyi başarırsa burada doku makrofaj sistemi savunmasının diğer elemanları özellikle dalak ve kemik iliği makrofajları ile karşılaşır. Her iki dokuda da makrofajlar bu iki organın retiküler ağına tutunmuşlardır ve yabancı partiküllerle temasa geçtiklerinde onları fagosite ederler.
Dalak, lenf düğümlerine benzer, yalnızca dalakta doku aralıklarından lenf yerine kan akar. Dalakta kapillerler çok porludur, tüm kanın kapillerlerden kırmızı pulpa kordonlarına geçmesine izin verirler. Kan kordonların trabeküler ağından geçerek sistemik dolaşıma döner. Kırmızı pulpanın sinüslerinde de yine çok miktarda makrofaj bulunur. Kanın, kırmızı pulpa kordonları arasındaki bu özgün geçişi, özellikle yaşlı ve anormal eritrositler dahil olmak üzere kandaki istenmeyen artıkların fagositozu için mükemmel bir olanak sağlar.
İnflamasyon, Nötrofil ve Makrofajların Fonksiyonu
İnflamasyon: Bakteri, travma, kimyasal maddeler, sıcaklık ve herhangi diğer bir olay nedeniyle yaralanan dokudan dokuda çarpıcı ikincil değişikliklere neden olan çeşitli maddeler salınır. Tüm doku değişiklikleri kompleksine inflamasyon denir.
İnflamasyonun özellikleri: 1- Lokal kan damarlarında vazodilatasyona bağlı kan akımı artışı, 2- Kapiller permeabilitenin artması ile büyük miktarda sıvının interstisyel aralığa sızması, 3- İnterstisyel aralıktaki sıvının, kapillerlerden sızan fazla miktardaki fibrinojen ve diğer proteinler nedeniyle pıhtılaşması, 4- Çok sayıda granülosit ve monositin dokuya göçü ve 5- doku hücrelerinin şişmesidir. Bu reaksiyonlara neden olan doku ürünlerinden bazıları histamin, bradikinin, serotonin ürünleri, kan pıhtılaşma sisteminin reaksiyon ürünleri ve duyarlı T hücreleri tarafından salınan lenfokin diye adlandırılan çeşitli hormonal maddelerdir. Bu maddelerin çoğu, makrofaj sistemini kuvvetle aktive eder ve bir kaç saat içinde, makrofajlar yaralanmış dokuyu parçalamaya başlar, hatta zamanla makrofajlar halen canlı olan doku hücrelerine de zarar verirler.
İnflamasyonun “duvar örme” etkisi: İnflamasyonun ilk sonuçlarından birisi, yaralanan bölge ile diğer doku arasında duvar örmesi dir. İltihaplı bölgedeki doku aralıkları ve lenfatikler fibrinojen pıhtısı ile bloke olur ve sıvı aralıklarda güçlükle akar. Bu duvar örme olayı bakteri veya toksik ürünlerin yayılımını geciktirir.
Açıktır ki; inflamatuvar olayın şiddeti doku yaralanmasının derecesi ile orantılıdır. Örneğin, dokulara yayılan stafilokoklar aşırı derecede öldürücü hücresel toksinler salar. Sonuçta inflamasyon, stafilokokun kendisinin çoğalıp yayılma hızından çok daha hızla gelişir. Bu yüzden lokal stafilokok enfeksiyonlarında tipik olarak hızla duvar örülür ve vücuda yayılım engellenir. Diğer yandan streptokoklar böyle lokal doku harabiyetine neden olmazlar. Bu yüzden duvar örme olayı yavaş gelişirken streptokoklar çoğalır ve hareket eder. Stafilokoklar dokularda daha tahrip edici oldukları halde streptokokların vücuda yayılım eğilimleri daha büyüktür ve stafilokoklardan daha çok ölüme neden olurlar.
İnflamasyon sırasında makrofaj ve nötrofil cevabı
Enfeksiyona karşı ilk savunma hattı doku makrofajıdır: İnflamasyon başladıktan sonra, dakikalar içinde dokuda var olan makrofajlar, deri altındaki histiyositler, akciğerlerdeki alveoler makrofajlar, beyindeki mikroglialar ve diğerleri hemen fagositik aktivitelerine başlarlar. İnflamasyon veya enfeksiyon ürünleri ile aktive edildiğinden ilk etki bu hücrelerin hızla genişlemeleridir. Sonra, daha önce sabit olan makrofajlar bağlarından ayrılarak hareketli hale gelirler ve ilk bir kaç saat içinde enfeksiyona karşı ilk savunma hattını oluştururlar.
İnflamasyon bölgesine nötrofil yayılımı ikinci savunma hattı: İnflamasyon başladıktan sonraki ilk saat içinde veya daha sonra çok sayıda nötrofil kandan inflamasyon bölgesine doğru yayılmaya başlar. Bunun nedeni inflamasyon bölgesinden açığa çıkan ürünlerin aşağıdaki reaksiyonları başlatmasıdır. 1- Kapiller endotelin iç yüzünü değiştirerek nötrofillerin inflamasyon bölgesinde kapiller duvarına yapışmasına neden olur. Bu etkiye marjinasyon denir 2- Kapillerlerin ve küçük venüllerin endotel hücrelerinin birbirlerinden ayrılmasına yol açarak, nötrofillerin doku aralıklarına diyapedez ile geçmesine yetecek büyüklükte açıklıklar oluştururlar. 3- İnflamasyonun diğer ürünleri önceki bölümde açıklandığı gibi nötrofillerin, inflamasyon bölgesine kemotaksisine neden olurlar.
Böylece doku yaralanması başladıktan sonra, birkaç saat içinde, bölge nötrofillerle dolar. Nötrofiller, olgun hücreler oldukları için, derhal bakterileri öldürüp yabancı oluşumları uzaklaştırıcı temizlik fonksiyonlarına başlamaya hazırdırlar.
Kandaki nötrofillerde akut artış “nötrofili”: Akut, ciddi inflamasyon başladıktan sonra, birkaç saat içinde kandaki nötrofiller dört-beş misli artarak, normalde mikrolitrede 4000-5000 iken, 15.000- 25.000’e çıkarlar. Bu duruma nötrofili denir. Kandaki nötrofil sayısının artması anlamındadır. Nötrofil kana geçen inflamasyon ürünlerinin kemik iliği kapillerlerine etki ederek depo nötrofillerin hızla dolaşıma katılması sonucu ortaya çıkar. Bu da iltihaplı doku bölgesinde daha çok sayıda nötrofil bulunmasına yol açar.
Üçüncü savunma hattı olarak, iltihaplı dokuya ikinci makrofaj yayılımı: Nötrofillerin yayılımı ile birlikte monositlerde kandan inflamasyonlu dokuya geçer ve genişleyerek makrofaj haline gelirler. Ancak, dolaşan kandaki monosit sayısı düşüktür ayrıca kemik iliğindeki monositlerin depo havuzu, nötrofillerden daha azdır. Bu yüzden inflamasyonlu doku bölgesinde makrofajların yerleşmesi, nötrofillerden biraz daha yavaştır, etkin olmaları için günler gerekir. Hatta inflamasyonlu dokuya yayıldıktan sonra bile monositler hala immatür hücrelerdir, daha büyük çapa ulaşıncaya kadar şişmeleri ve sayısız miktarda lizozom geliştirmeleri için 8 saat veya daha uzun süre gereklidir, ancak bundan sonra tam kapasite ile fagositoz yapabilirler.
Daha önce belirtildiği gibi makrofajlar nötrofillere oranla daha çok bakteriyi (yaklaşık beş katı) ve daha büyük partikülleri hatta nötrofillerin kendilerini ve büyük miktarda nekrotik dokuyu fagosite edebilirler. Ayrıca makrofajlar, antikor yapımının başlamasında önemli rol oynar.
Dördüncü savunma hattı olarak kemik iliğinde granülosit ve monosit yapımının artması: Dördüncü savunma hattı hem gronülosit hem de monositlerin yapımının artmasıdır. İliğin granülosit ve monositik öncül hücrelerinin stimülasyonu ile olur. Ancak yeni oluşan granülosit ve monositlerin iliği terk edecek evreye gelmeleri 3-4 gün sürer. Eğer inflamasyonlu dokudaki uyaran devam ederse, kemik iliği bu hücreleri aylarca hatta yıllarca fazla miktarda, bazen normalin 20-50 katı oranında üretebilir.
Makrofaj ve nötrofil cevabının feedback kontrolü:
İnflamasyon makrofaj-nötrofil cevabında iki düzineden fazla faktör işe karışmakla birlikte bunlardan beş tanesinin baskın rolü olduğuna inanılır.Bunlar: 1- Tümör-nekroz faktörü (TNF) 2- İnterlökin- 1 (IL-1) , 3- Granülosit- monosit koloni stimüle edici faktör, 4- Granülosit koloni stimüle edici faktör, ve 5- Monosit koloni stimüle edici faktördür.
Bu faktörler inflamasyonlu dokudaki aktif makrofajlar ve T hücreleri tarafından ve daha az miktarda da inflamasyonlu dokudaki diğer hücreler tarafından oluşturulur.
Granülosit ve monositlerin kemik iliğinde üretiminin artmasının nedeni başlıca üç koloni stimüle edici faktördür. Bunlardan biri olan GM-CSF hem granülosit, hem de monosit üretimini stimüle ederken, diğer ikisi; G-CSF ve M-CSF sırasıyla granülosit ve monosit yapımını stimüle eder.
TNF, IL-1 ve koloni stimüle edici faktörlerin bu bileşimi, diğer önemli faktörlerle birlikte doku inflamasyonu ile başlayan ve koruyucu lökositlerin oluşumu ile devam eden ve sonuçta inflamasyon nedenini uzaklaştıran güçlü bir feedback mekanizmada sağlar.
Püy (irin) oluşumu: Nötrofiller ve makrofajlar çok sayıda bakteri ve nekrotik dokuyu yuttuğunda, nötrofillerin tamamı, makrofajların bir kısmı sonuçta ölür. Günler sonra, inflamasyonlu dokuda içinde değişen miktarlarda nekrotik doku parçaları, ölü nötrofiller, ölü makrofajlar ve doku sıvısı bulunduran bir kavite oluşturur. Bu karışım genellikle püy olarak bilinir. Enfeksiyon bastırıldıktan sonra püydeki ölü hücreler ve nekrotik doku günler içinde giderek otolize uğrar ve son ürün genellikle doku harabiyetinin belirtilerinin çoğu kayboluncaya kadar çevredeki dokular tarafından absorbe edilir.
Eozinofiller
Eozinofiller normalde kandaki tüm lökositlerin % 2 kadarını oluşturur. Eozinofiller zayıf fagositlerdir ve kemotaksi gösterirler. Paraziter enfeksiyonlu kişilerde sıklıkla çok miktarda üretilirler ve parazitli dokulara göçerler. Parazitlerin çoğu eozinofiller veya diğer fagositik hücreler tarafından fagosite edilemeyecek kadar büyük olmasına rağmen eozinofiller özel yüzey molekülleri yoluyla parazitlere tutunurlar. ve birçoğunu öldüren maddeleri salgılarlar. Örneğin; dünyada ki en yaygın enfeksiyonlardan biri olan sistozomiyazis bazı üçüncü dünya ülkelerinde toplumun üçte birinde bulunan bir parazit enfeksiyonudur ve parazit vücudun herhangi bir bölgesini tutar. Eozinofiller kendilerini parazitin genç formlarına bağlarlar ve onların çoğunu öldürürler. Bunu çeşitli yollarla yaparlar 1- Modifiye lizozomlar olan granüllerinden hidrolitik enzimleri salarak, 2- Olasılıkla, oksijenin özellikle öldürücü olan yüksek derecede reaktif formlarını salarak ve 3- Büyük bazik protein diye adlandırılan yüksek derecede larvasidal polipeptidi salarak. Amerika Birleşik Devletlerinde eozinofiliye neden olan bir diğer paraziter hastalık trişinozistir ve pişmemiş domuz eti yedikten sonra trişinella paraziti (domuz kurdu) nin kaslara yayılması ile olur.
Eozinofiller özellikle allerjik reaksiyonların olduğu dokularda örneğin; astımlı kişilerde akciğerlerin peribronşiyal dokularında ve allerjik cilt reaksiyonlarından sonra deride toplanma eğilimindedirler. Bu durum kısmen mast hücreleri ve bazofillerin allerjik reaksiyona katılmaları nedeniyle olur.Mast hücreleri ve bazofiller, eozinofillerin inflamasyonlu allerjik dokuya göç etmesine neden olan eozinofil kemotaktik faktörü salarlar. Eozinofillerin mast hücreleri ve bazofillerden salgılanan inflamasyonu uyarıcı maddelerin bir kısmını detoksifiye ettiğine inanılır ve muhtemelen allerjen-antikor kompleksini yıkarak fagosite eder, böylece lokal inflamatuar sürecin yayılımını önlerler.
Bazofiller
Dolaşan kandaki bazofiller, vücuttaki kapillerlerin çoğunun hemen dışında yerleşik büyük mast hücrelerine benzer. Hem bazofiller hem de mast hücreleri kanın pıhtılaşmasını önleyen ve yağlı bir yemekten sonra yağ partiküllerini kandan hızla uzaklaştıran heparini salarlar. Mast hücreleri ve bazofiller, histamin ve az miktarda bradikinin ve serotonin de salarlar. Gerçekten de inflamasyon sırasında bu maddeleri serbestleten başlıca hücreler inflamasyonlu dokudaki mast hücreleridir.
Mast hücreleri ve bazofiller allerjik reaksiyonların bazı tiplerinde çok önemli rol oynarlar. Çünkü allerjik reaksiyona sebep olan antikor IgE mast hücreleri ve bazofillere özel tutunma eğilimindedir. Daha sonra özgül antijen antikor ile reaksiyona girdiği zaman, meydana gelen antijen-antikor bağlanması mast hücresi veya bazofilde yırtılmaya neden olur ve çok büyük miktarlarda histamin, bradikinin, serotonin, heparin, anaflaksinin yavaş tepkiyen maddesi ve birkaç lizozomal enzim salınır. Bunlar allerjik görünümün çoğunun değilse de bu bir kısmının nedeni olan lokal vasküler ve doku reaksiyonlarına yol açarlar.
Lökopeni
Lökopeni veya agranülositoz olarak bilinen ve nadiren ortaya çıkan klinik durumda kemik iliği lökositlerin yapımını durdurarak vücudu bakterilere ve dokuları istila eden diğer ajanlara karşı korunmasız bırakır.
Normalde insan vücudu birçok bakteri ile simbiyoz halinde yaşar çünkü vücudun bütün müköz membranları sürekli olarak çok sayıda bakteri ile karşılaşır. Ağızda hemen daima, çeşitli spiroket, pnömokok ve streptokok türü bakteriler bulunur ve aynı bakteriler, daha az miktarda tüm solunum yollarında vardır. Sindirim kanalı özellikle kolon basili ile doludur. Hatta gözlerde, üretra ve vajinada daima bakteriler bulunabilir. lökosit sayısındaki herhangi bir azalma, vücutta zaten var olan bakterilerin derhal dokulara yayılmasına yol açar. Kemik iliği lökosit yapımını durdurduktan iki gün sonra ağız ve kolonda ülserler görülebilir veya kişide ağır solunum enfeksiyonları gelişir. Ardından ülserlerdeki bakteriler hızla çevre dokulara ve kana yayılırlar. Tedavi edilmezse akut total lökopeninin başlamasından bir haftadan az bir süre sonra sıklıkla ölüm gerçekleşir.
Nükleer patlama nedeniyle vücudun gamma ışınları ile irradiyasyonu veya benzen veya antrasen çekirdeği içeren kimyasal maddeler veya ilaçlarla karşılaşma, kemik iliği aplazisine neden olur. Gerçektende bilinen ilaçların bazıları örneğin; kloramfenikol, tiyourasil (trotoksikoz tedavisinde kullanılır) ve hatta çeşitli barbitürat hiptonikler agranülositoz (veya kemik iliği aplazisi, kemik iliğinde hiçbir hücrenin eritrositler dahil üretilmemesidir.) nedenleridir, böylece bu hastalığın tüm enfeksiyon aşamaları gelişir.
Kemik iliğinin harabiyetinden sonra, bazı kök hücreler, miyeloblastlar ve hemositoblastlar ilikte zedelenmeden kalırlar ve yeterli zaman sağlandığında kemik iliğini rejenere etme yeteneğindedirler. Enfeksiyonları engelleyen antibiyotikler ve diğer ilaçlarla uygun şekilde tedavi edilen hastada, genellikle birkaç hafta ile birkaç ay içinde kan hücreleri konsantrasyonunu normale getirecek yeterli kemik iliği oluşur.
LÖSEMİLER
Lösemiler,lökositlerin kontrolsüz üretimi; bir miyeloid ya da lenfoid hücrenin kanseröz mutasyonu nedeniyle gelişir ve kan dolaşımdaki anormal lökositlerin sayısının çok artması ile karakterizedir.
Lösemi tipleri: Lösemiler iki genel tipe ayrılır. Lenfoid lösemiler ve myeloid lösemiler. Lenfoid lösemiler, lenfoid hücrelerin kanseröz üretimi nedeniyle olur, genellikle lenf düğümleri veya diğer lenfoid dokularda başlar ve sonra vücudun diğer bölgelerine yayılır. İkinci lösemi tipi olan miyeloid lösemi, kemik iliğindeki genç myeloid hücrelerin kanseröz üretimi ile başlar ve sonra vücuda yayılır. Öyle ki, lökositler çeşitli ekstramedüler organlarda özellikle de lenf düğümleri dalak ve karaciğerde üretilir.
Myeloid lösemide, kanseröz süreç arasıra, kısmi farklılaşmış hücreler üretir bunlar monositik lösemi olarak adlandırılabilir. Ancak daha sıklıkla lösemi hücreleri şekilsiz, değişikliğe uğramamış (andiferansiye) ve normal lokositlerin hiçbirine benzemeyen türdendir. Genellikle daha andiferansiye hücreler daha akut lösemiye neden olur ve eğer tedavi edilmezse birkaç ay içinde ölüme yol açar. Daha diferansiye (farklılaşmış) hücrelerde süreç oldukça kronik olabilir, bazen 10-20 yıla kadar yavaş yavaş gelişir.
Lösemik hücreler, özellikle andiferansiye hücreler, lökositlerin enfeksiyonlara karşı genel koruma sağlayıcı fonksiyonundan yoksundurlar.
Löseminin vücuttaki etkileri
Löseminin ilk etkisi, vücudun diğer bölgelerinde lösemik hücrelerin metastatik gelişimidir. Kemik iliğindeki lösemik hücreler o denli hızla çoğalabilir ki çevredeki kemiğe hızla yayılırlar, ağrıya neden olurlar ve sonunda kemik kırıklarına yol açarlar. Hemen hemen tüm lösemiler, löseminin kemik iliği veya lenf düğümlerinden kaynaklanmasına bakmaksızın dalak, lenf düğümleri, karaciğer ve özellikle damar bölgelerine yayılırlar. Bu dokuların metabolik elementlerini kullanır ve sonuçta doku harabiyetine neden olur.
Löseminin genel etkileri enfeksiyonların gelişmesi ağır anemi ve trombositopeniye bağlı kanama eğilimidir. Bu etkiler, normal kemik iliği ve lenfoid hücrelerin fonksiyonsuz lösemik hücreler ile yer değiştirmesi sonucudur. Sonuç olarak, löseminin vücuttaki belki de en önemli etkisi; büyüyen kanserli hücreler tarafından metabolik maddelerin aşırı kullanımıdır. Lösemik doku yeni hücreleri o kadar hızlı üretir ki, vücut sıvılarında besin maddelerine özellikle amino asitler ve vitaminlere gereksinim çok artar. Buna bağlı olarak hastanın enerjisi çok azalır ve amino asitlerin aşırı kullanımı, vücudun normal protein depolarının hızla azalmasına neden olur. Böylece lösemik doku büyürken, diğer dokular gerilemeye başlar. Metabolik açlık yeterince uzun sürerse tek başına ölüm nedeni olabilir.
Hazırlayan: Prof.Dr.Sena ERDAL
HEMOSTAZIN TANIMI VE OLUŞUMU
Hemostaz, kan kaybının önlenmesi anlamına gelir. Bir damar zedelendiği ya da yırtıldığı zaman çeşitli mekanizmalar harekete geçer ve kanın damar dışına çıkması engellenir. Bu mekanizmalar: 1- Damar spazmı, 2- Trombosit tıkacı oluşumu, 3- Kanın koagülasyonu sonucu, kan pıhtısı oluşumu, 4- Fibröz dokunun pıhtı içine doğru büyümesiyle damardaki deliğin kalıcı olarak kapatılmasıdır.
Dostları ilə paylaş: |