GİRİŞ
Batının Osmanlı Devleti karşısında güçlenmesi Osmanlı’ların bazı alanlarda
Özgün Baskı Resim Sanatı
Özgün Baskı Resim Sanatı ürünü eserleri resim sanatının bütününden ayrı göremeyiz. Bir sanatçının imzalayarak özgünlüğünü belgelediği özgün baskı tekniği ile yaptığı eser, onun sanatının bir ürünüdür. Sanatının geneli içinde onun boyama bir tablosu veya bir yonutu gibi yer alır.
Özgün Baskı Resim Sanatı ürünü bir eserin özgün bir tablo resim veya bir yonuttan ayrılığı yalnız resim pazarlaması için söz konusudur. Çünkü Özgün Baskı resimler çoğaltılabilmektedir. Aynı kalıptan yapılan özgün baskıların sayısı çoğaldıkça, tek resmin satış değeri düşer. Özgün bir tablo tektir, satış değeri aynı sanatçının çoğaltılmış özgün baskılarına oranla daha yüksek olmak durumundadır.
Sanata ilgili yazılarda ve sanat pazarında Özgün Baskı eserlerin özgün mü reprodüksiyon mu olduğu konusunda tartışmalar geçmiş yüzyıllarda sürmüştür. Ancak bugün Özgün Baskı bir eserin ne zaman özgün bir eser sayılacağı konusunda daha açık belgelenme kuralları saptanmıştır. Bütün bu ölçülere karşın, sanatçının kendisi, galeriler, baskı atölyeleri tarafından kural dışı baskılar, reprodüksiyonlar (benzer baskılar) pazara sürülebilmektedir. Benzeri sahtecilik özgün tablo resimlerinde yapılabildiğine göre, bu durumu özgün baskı sanatının olumsuz değerlendirme nedeni sayamayız.
Sanatçıları özgün baskı eserler vermeye çeken nedenler, genelde şöyle açıklanır:
Çeşitli Özgün Baskı teknikleri sanatçıya yeni görsel anlatım olanak ve tekniklerini sunarlar. Sanatçı böylesine zengin anlatım ve şekillendirme olanaklarını denemekten kendini alamaz. Bu denemeler ona hem kendi görsel anlatım dilini bulmasını sağlar, hem bu dili zenginleştirir. Bu tekniklerin görsel öğeleri oluşturmadaki zenginliği ve doğrudanlığı sanatçının kişiliğinin resimlere yansımasında da kestirme ve kısa yollar sağlar. Genelde öğesel ve anlatımcı denemelerin büyük önem kazandığı yüzyılımızda resim sanatının müze, saray ve konak duvarları dışına taşmasını sağlayacak toplumsal ekonomik ortam sanatının çoğalmasını ve yayılmasını gerektirmiştir. Bu gereksinim başlangıçta sanat eserlerinin reprodüksiyonlarının yayılmasına, giderek benzer baskı yerine özgün baskıların derlenmesine, duvara asılmasına neden olmuştur. Bu toplumsal istek oluşturduğu ekonomik etkenlerle, sanatçıyı özgün baskı eserler vermeye yöneltmiştir.
Özgün Baskı Terimleri ve İmleri:
Sanatçının yaratma olayı sürerken hazırladığı kalıba özgün baskı kalıbı, bu kalıptan yapılan baskıya özgün baskı, aynı kalıptan yapılan baskıların tümüne birden toplam baskı denir. Sanatçı baskının sınır sayısını kalıp üzerine değil, baskı yapılan kağıtlar üzerine, kendi yazısı ile imler. Bu yöntem 1880’den bu yana uygulanmaktadır. Sanatçı kendi imzasını genelde sağ alt köşeye grafit kalemi ile atar. İmza ve tarihin daha sağına veya sol köşeye yakın bir yere, gene grafit kalemle o yaprağın kaçıncı baskı olduğunu ve toplam baskı sayısını yazar. Baskının kaçıncı baskı olduğunu imlek, baskı yapıldıkça yıpranan kalıplarda özellikle önemlidir. Çünkü ilk baskılar sanatçının yaptığı özgün resme en yakın olanlardır; baskı sayısı çoğaldıkça, kalıp yıpranması nedeniyle, son baskılarda ayrıntılarda değişme ve kayıplar olabilir.
İlk baskıların son baskılara göre yeğ tutulan baskılar vardır:
-
Geleneğin başlama yıllarında, sanatçı çukur baskı resim kalıbını hazırladıktan sonra sanatçı ve resimle ilgili açıklamalar sanatçının kendisi veya özel yazı sanatçısı tarafından kalıba kazınırdır. İşte yazı kazınmadan önce yapılan baskılara yazı öncesi sözleri imlenirdi. Bu tür resimlere yazı ile beraber resmi çeviren çerçeve çizgiler de kazınabilir. Yazı öncesi baskılar da bu çerçeve çizgiler de bulunmazsa baskılar özellikle yeğ tutulurdu. Bu durumdaki baskıların her türlü basım çoğaltmasından önce basıldıkları belgelenmiş sayılırdı.
-
Çukur baskı kalıpları hazırlanırken, sanatçı kalıptaki asıl resmin dışına asitle yedirme veya kazıma kalemi denemeleri için bir şeyler çizebilir. Asitle yedirme işi bitince, asıl baskılara geçmeden önce bu deneme çizgileri silinir. İşte bu silinmeden önce yapılan deneme baskılar “Remarguen” sözcüğü ile imlenir. Türçe bunlara “Notlu Baskılar” diyebiliriz.
-
Bir kalıptan dizi baskıya geçemeden önce sanatçının kendisi için baskılar yapılabilir. Genellikle bunların sayısı 10 veya 20’yi geçmez bu sakıların üzerine resmin alt kenarı dış soluna gelecek şekilde grafit kalemle E.A. imlenir, veya E.preuved’Artiste sözleri yazılır. Türkçe anlamına göre S.B. veya Sanatçı Baskısı yazabilir. Bunlar deneme baskıları değildir. Diziye geçmeden önce sanatçının kendisi için basılanlardır. Dürüstlük bunların da sayılanmasını gerektirir. Örneğin S.B. IV veya E.A. IV gibi.
-
Baskı kalıbının tamamlanmasından önce, resmin oluşması sırasında, sanatçı deneme baskıları yapabilir. Bu baskılar Epreuved’Etat sözcükleriyle imlenirler. Türkiye’de biz bu tür baskılar için “Deneme Baskı” sözcüklerini kullanabilir. Deneme baskılar sırasında, kağıda yapılan bir deneme baskı o kağıttan başka bir kağıda baskı yoluyla aktarılabilir. Sanatçı kalıptan yapılan baskıda ters görünmesi nedeniyle, resmi kalıptaki gibi görmek, oluşmayı denetlemek için, bu aktarma baskıları yapar. Bu baskılara Contre Epreuve denir. Türkçe “Aktarma Baskı” diyebiliriz. Deneme baskılar doğal olarak sayıca azdırlar ve bir kalıptan yapılan deneme baskılarda her resim diğerinden ayrılıklar gösterir. Bu nedenle bu baskılar, özellikle sanatçısı ünlü ise, dizi baskılardan değerli sayılırlar.
-
Kalıp ve baskı aşamaları da baskılarda yeğ tutma ayrılıklarına neden olabilirler. Araştırmacılar dizi baskının ilk baskıları ile son baskıları arasında çizgi kopmaları, ton değişmeleri, ezilmeler, boya yayılmalarından ileri gelen ayrılıklar saptayabilirler. Bu durumda toplam baskı sayısına göre ilk baskılar., son baskılar gibi baskı aşamaları grupları oluşur. Bu durumda en az resim kaybı olan baskılar daha değerlidir.
Sanatçı önce kalıbı bitmiş sayıp bir dizi baskı yapar. Sonra aynı kalıp üzerinde yeni çalışmalar yapabilir. Rembrandt’ın başlıca özgün baskılarında bu tür değişmeler, resme yeni bölümler katmalar görülür. Bu değişikliklerden sonra da dizi baskılar yapılmıştır. Bu durumda gene aynı kalıbın bu değişiklik taşıyan baskıları da ayrıca değerlendirilirler.
-
Olağan dizi baskının dışında, bir özgün baskı kalıbından özel yüksek nitelikli kağıtlara, keten ve ipek kumaşlara, deriye de baskılar yapılabilir. Az sayıda yapılan bu baskılar da özel olarak imlenirler ve değerlendirilirler. Rembrandt’ın Japon kağıdına yapılmış özgün baskılarına çok yüksek değerler ödenmektedir. Kalıp ve baskı işlemleri malzeme ve sayı ayrılıkları nedeniyle yeğ tutulma niteliklerini açıklamış oluyoruz. Son yıllarda özgün baskı kalıplarından çok sayıda baskıların imsiz ve imzasız olarak sanat pazarına sürüldükleri görülmektedir. Bunlar düşük değerlerle satılmaktadırlar. Bu baskılara oranla imli ve imzalı, toplam sayısı sınırlanmış özgün baskı eserler her zaman yeğ tutulmaktadır.
ÖZGÜN BASKI ve REPRODÜKSİYON (Benzer Baskı) AYRILIĞI
Bir özgün baskı resmin özgünlüğü, sanatçısının o eserin kendi özgün baskı eseri olduğunun belgelemesi ile saptanır. Viyana’da 1960 yılında yapılan “Uluslar arası Güzel Sanatlar Kongresi”nde özgünlükle ilgili olarak aşağıdaki kararlar alınmıştır:
Özgün Baskılar:
-
Özgün baskılar yapan sanatçının, bakır kazıma, taş baskı ve diğerleri gibi çeşitli tekniklerle yaptığı eserlerinin her birinin ve toplam baskı sayısını saptamak hakkı ve görevidir.
-
Bir baskının Özgün sayılabilmesi için üzerinde sanatçının imzasından başka toplam baskı sayısı ve her yaprağın kaçıncı baskı olduğunu gösteren sayının imlenmiş olması gerekir.
-
Yukarıda belirtilen ilkeler, özgün kalıbı sanatçısı tarafından tahta taş ve diğerleri gibi tekniğe uygun malzemeyi işleyerek yapılmış eserlerin baskıları için gereklidir. Bu ilkelere uymadan yapılan baskı resimler reprodüksiyon sayılır.
Bu koşullara uyma yönünde hangi olanakların bulunduğunu inceleyelim:
-
Sanatçı baskı resmin kalıbını kendi, yaratıcı gücü ile özgün baskı tenkiklerinden birine uygun olarak yapar. Bu kalıptan kendisi toplam baskıyı yapar, imzalar, sayısal imleri koyar. Sonra kalıbı bozar veya yok eder. Özgünlüğü belgelemede en ideal durum budur. Ancak kalıbı ortadan kaldırma ilkesine çok az uyulmaktadır.
-
Sanatçı baskı kalıbını seçtiği tekniğe göre gene kendisi yapar. Ancak baskıları gözetim ve denetimi altında bu işi bilen bir ustaya yaptırır. Toplam baskı sayısını saptar, baskıları imzalar ve yöntemine uyarak sayılandırır. Toplam baskı sayısını saptar, baskıları imzalar ve sayılandırır.
-
Sanatçı kalıbı kendisi yapar, bir baskıcıya, kaç baskı istiyorsa o kadar baskı ısmarlar. Toplam baskı sayısını saptar, baskıları imzalar ve sayılandırır.
-
Sanatçı orijinal resmi özel aktarma kağıdına çizer, resmeder. Baskı atölyesinde başka ustalar bu resmi kalıba aktarırlar. Kalıp işlemlerini tamamlar ve baskıyı yaparlar. Bu yöntem daha çok taş basma ve serigrafi teknikleri için geçerlidir. Baskıların özgün sayılabilmesi için sanatçı tarafından imzalanmaları gerekir.
Buraya kadar saydığımız yöntemlerle üretilen baskılar özgün baskılar olarak nitelendirilmektedir.
-
Sanatçı bir çizgi veya boyama resim yapar. Bunları uzman bir baskıcıya verir. Baskıcı bu özgün resimlerin kendince kalıp ve baskılarını yapar. Örneğin renkli litoğrafi (taş baskı) veya serigrafi (elek baskı) tekniklerinden biri ile. Sanatçı baskıları imzalar. Burada sanatçının imzası, ortaya çıkan baskı sonucunu onayladığını gösterir; ancak baskılara özgün baskı niteliğini kazandırmaz.
-
Baskıcı bir sanatçının bir orijinal eserinin, örneğin yağlıboya, suluboya veya çizgi bir resminin, grafik üretim tekniklerinden biri ile kalıbını ve baskısını yapar. Bu baskılara atılan sanatçı imzasının eserin özgünlüğünü belgelediği söylenemez. Burada imzanın yalnız imza olarak değeri olabilir.
-
Uzman bir baskıcı, bir sanatçının var olan bir özgün bir baskısından fotomekanik yolla yeni bir kalıbını ve bu kalıptan yeni baskılar yapar. Bu baskıların böyle üretildiği, reprodüksiyon oldukları açıkca belirtilmemişse bir sahtecilik söz konusudur.
-
Bir basımevi, sanatçının özgün baskı veya özgün çizgi veya boyama resimlerinden birinden, fotomekanik reprodüksiyon yöntemlerinden yararlanarak aslının tıpkısı baskılarını yapar. Bu baskılar kopya veya faksim ile (tıpkı basım) olarak değerlendirilirler. Bunlar da bir tür reprodüksiyon (benzer baskı) olup, özgün baskı sayılmazlar.
GRAFİK NEDİR?
Grafik; yazmak, resim çizmekten ibaret desen. Özellikle çizgiye dayanan (grafik olarak) desen. Desen ile temsil edilen. Çizgiye ait ve ayrı ayrı, göze ait dokular ortaya koymaktadır ki, bu desenlerin ifade edilmeleri şarttır. Grafik Sanatlar desen, orijinal gravür, mizanpaj, hatta potoğrafa kadar, her türlü sanat işi demektir.
Bir başka deyişle; grafik kavramının sözcük olarak kökü eski Yunanca Grafayn sözcüğüdür.
Kazımak, resim çizmek, yazmak anlamları taşır. Grafik kavramı, Genel anlamı ile, tüm sanatsal, teknik ve endüstriyel resim ve yazı çizimleri, resim ve yazı baskısı ve çoğaltma tekniklerini, baskı için boyama ve çizim teknikleriyle yapılan resimleri kapsayabilmektedir. Bu nedenle “Grafik Sanatlar” denince yazılmış, çizilmiş baskı amacıyla resmedilmiş özgün resimlerle bunların üretilmişleri anlaşılmaktadır. Amblemden, afişe, kitap kapağından, illüstrasyona kadar tüm “Grafik Tasarımı” çalışmaları da bu geniş anlamın açısı içine girmektedir. Bu nedenle “Özgün Baskı Resim Sanatı” Grafik Sanatların geniş anlamı içine girer; ancak “Grafik Sanatı” diyerek yalnız özgün baskı resim sanatını anlatamayız.
Bugüne kadar başka dillerde de özgün baskı resim sanatı deyimi yerine Grafik Sanatlar, Baskı Sanatı, Çoğaltılmış Sanat, Elle Basılmış Resim Sanatı, Gravür Sanatı, Kazı Resim Sanatı deyimleri kullanılmıştır. Sonunda basılarak yapılmış özgün resim anlamını veren sözcüklerle oluşturulan deyimlerin tutulduğu görülmüştür.
GRAFİK SANATLAR denince yazılmış, çizilmiş, baskı amacıyla resmedilmiş özgün resimlerle bunların üretilmişleri anlaşılmaktadır. Grafik Sanatlar alanı çok çeşitli resim ve yazı çalışmalarını tekniklerini ve uygulamalarını kapsar. Özgün Baskı Resim de grafik kollarından biridir.
Grafik Sanatlar:
Grafik, 3000 ile 4000 sene evveline kadar, bu yusyuvarlacık dünyanın en eski san’atlarından biri olduğu gibi... Bizde de grafik sanatı asırlardan beri fevkalade mahir gravür üstadları yetiştirdi.
Bizim hattatlarımız ve hakkâklarımız en mükemmel grafik tekniğini ve bilhassa estetik bakımından dürüst bir armoniye çevrilmiş güzellikle çeşit çeşit... Fantezi dolu mühürler... Demir, bakır ve tahta üzerine kazınmış tuğralar... yazılar yapmışlardır. Hatta bu mesler o kadar sevilmiş ki tezyinat ve gündelik ev eşyasına kadar kullanılmamış mıdır? Nice bakır tepsiler üzerine oymalar, tahta... Altın enfiye kutuların üstüne mükemmel kazınmış çiçek ve yazılar...
Bizde her türlü bakır, tahta, gümüş mühürler kullanıla gelmekte iken, esas grafik mesleğinin her iki tertibi olan; asitlerle yedirilmiş (eau – forte), çelik iğne ile doğrudan doğruya kazınmış (pointe – seche) çalışmaları görüyoruz. Bu grafik sanatı Avrupa ve diğer memleketlerdeki gibi; umumi bir resim mevzuu zihniyetini, ancak pek yakın senelere kadar ve mukayese edilirse pek nadir bir inkişaf kaydedilmiştir.
Dünyanın her tarafında resim’e ait malzeme satan dükkanlarda grafik için hazırlanmış muhtelif ölçüde bakır, çinko plak satın alınabilir.. Çeşit çeşit elde yapılmış pahalı Japon ipek kağıdından tutun da, en ucuz “gravür”e mahsus kağıda kadar.. Bizde bunları bulmak çok zordur.
Şimdi hep bunlardan başka bir mesele daha var; “gravure” çizdikten sonra baskısını yapmak problemi (imtrimeur) dedikleri maalesef bizim memleketimizde böyle bir meslek henüz doğmamıştır. Avrupa’da bu meslek ile gayet kalabalık aileler geçimlerini sağlarlar. Eserlerin çoğaltılması görevi fotoğrafa verildikten sonra, çağımızda grafik teknikleri ve grafik sanatları büyük bir gelişme göstermişlerdir. Yalnız eskiden beri bilinen bakır çinko ya da tahta gravür yeniden hayata kavuşturulmamış ve diğerlerine oranla yeni bir baskı tekniği olan litoğrafi geliştirilmemiş aynı zamanda daha çok amatörler veya oynayan çocuklara mahsus olan linol oyma çağımız sanatçıları (picasso) tarafından adi bir durumdan grafik sanatlarının seviyesine yükseltilmiştir. Son yıllarda aynı zamanda baskı tekniklerinde metodlar keşfedilmiştir. Bunlardan serigrafi denilen ipek baskı, çoğaltma ihtiyacını karşıladığı gibi, doğru form diline de cevap vermektedir. Bunun yanında bir başka grafik de yalnız göze değil aynı zamanda dokunma duygusuna cevap veren, yeni bir iz bırakma ve rölyef baskısıdır.
Bütün teknikler virtüyoziteye varan bir beceriklilikle kullanılmış ve çağımızın çok kötülenmiş olan “izm”leri grafik sanatlarını eski katı kurallarından kurtarmıştır. Böylece bugün; baskı olayları, silmeler ve çeşitli tekniklerin karıştırılarak kullanılması ile elde edilmiştir. Halbuki eskiden ciddi bir çalışma ile kazanılan bir teknikle bugünkü sonuçları elde etmek mümkün değildi: Gravür ve litoğrafi birbirleriyle karıştırılarak yapılan bir baskıda akraba olurlar. Akoantina, rölyef baskı ile karıştırılınca yeni anlatım olanaklarına erişirler. Öyle ki, üzerine baskı yapılmış bir kağıt üzerinde hangi tekniklerin bulunduğunu saptamak zor olur. Anlatım biçimine ve kişisel yönteme göre belli grafik sanatlar, özellikle önem kazanmış, olanakları genişletilmiş ve aynı zamanda yeniden keşfedilmiştir. Eksprestyonistler geliştirilmiş biçime uygun halinde kullanan Brague ve Mannasier litoğrafiyi; Baumeister, ya da Vasarely gibi kat’i form dili olan sanatçılar ipek baskıyı; ve Avrupa raşizminin kurucusu Wols gibi bir sinir küpü, en ince damarları ve çizgi durumlarını mümkün kılan gravürü seçmişlerdir. Bununla birlikte bu hususları bir esas olarak genelleştirmemelidir. Çünkü değişik teknik olanaklar ve araçlar sanatçıları uyarırlar, bunları artislik temellerini genişletirler. Tahta, lito taşı, bakır ya da ipek baskı kasnağı üzerinde yapılan çalışma sanatçıya neşe verir, kendi oyun içgüdüsüne kapılır, araştıracağı sürprizler ve rastlantılar ortaya çıkar ve ona yeni bir el ve baskı olanakları hazırlar. Eğer burada grafik sanatlardan söz ediliyorsa, burada konu orijinal grafik olup çoğaltma (reprodüksiyon) söz konusu değildir. Orijinal bir grafik sanatçının işlediği baskı plağının, lito taşı olsun, metal olsun, tahta, linolyum, ipek baskı düzeyi olsun; bizzat kendi eliyle işlenmiş, kendi imzası ve sıra numaralaması ile dokunmante edilmiş ve baskı işleminin başında bulunmuş olanıdır.
En eski olarak bilinen baskı sanatı tahta gravürdür. 15. yüzyılda Avrupa’da dini resimler teknik ve sanat bakımından o kadar yüksek bir düzeydedir ki, insanın ilk baskı denemelerinin çok daha önceleri yapıldığını kabul etmesi gerekir. 15. ve 16. yüzyıllarda bir gelişme çağından sonra tahta gravür ilk olarak tekrar yüzyılımız başında Valloton, Munch ve Alman eksprestyonistleri tarafından ortaya çıkarılıp canlandırılmıştır. Bu bir yüksek baskı metodu olup, bunda desen, ağaç gövdesinden uzunlamasına kesilip alınan ve rendelenen bir tahta üzerine yapıştırılır. Keskin bir bıçakla, basılması istenmeyen kısımlar tahtadan çıkarılır. Basılması istenmeyen büyük kısımlar da iskarpela ile alınır. Tek tek baskılar arasındaki farklar, diğer grafik tekniklerinden daha fazladır. Çünkü, baskısı yapılan tahta plağa boya verilmesinde de kağıdın düzeltilmesinde rastlantılar ortaya çıkar. Yüksek baskının bir çeşidi de linolyum oymadır. Bunun yapılması tahta gravürden daha kolaydır ve büyük yüzeyler yumuşak olan bu materyalden kolayca çıkarılır. İnce çizgiler için linol çok yumuşaktır. Çünkü bırakılan çizgilerin yerleri kolayca kırılır. Resimlenmiş kitaplarda en çok kullanılan metal çinko klişe ile olan baskıdır. Bunda desenin bir asfalt lak ile üzerine geçirildiği çinko plak sulandırılmış nitrik asit içine yatırılır. Asfalt lakın korumadığı kısımlar aside yedirilir ve yüksek baskı için bir baskı plağı elde edilir. Son zamanlarda bulunan malzeme baskıları da yüksek baskıdırlar. Tabii örgü teli, kumaşlar, madeni paralar, nebatlar gibi her çıkıntısı olan maddenin üstüne boya sürüp baskısı yapılabilir. Norveç’te yaşayan ressam Rolf Nesch bu materyal baskılarına örnekler vermiştir. En yeni baskı tekniği ipek baskı (serigrafi)’dir. Bu, kumaş baskıda kullanılan şablon ilkesine dayanır.
Orijinal bir grafik, el ile basılmış ve baskıya sanatçı tarafından nezaret edilmiş olup yapının yaratıcı soluğunu duyuran ve böylece kendini reprodüksiyondan ayıran eserdir.
GRAFİK SANATLARI GÖSTERİR ŞEMA
Grafik sanatların çeşitleri, malzemeleri, Aletleri ve yaptıkları etkileri gösterir şema:
Yüksek baskılar:
Ağaç oyma, linolyum oyma, kontraplak oyma.
Aletler: Çeşitli düz ve oluklu bıçaklar. İskarpela vs.
Basılış: Baskı presi, perdahlanmış akik veya mermer taşı.
Olanakları: Siyah üzerine beyaz, beyaz üzerine siyah çizgiler. Aynı tonda siyah beyaz etki.
Kalıbın basan kısımları: Ağaçta oyulmayan yüksek kısımlar.
Çukur baskılar :
Asitle oyma, madenden talaşı çıkararak oyma, akuatinta, sivri çelik uçla madeni kazıma.
Malzemeler: Bakır, çinko, alüminyum, selüloit vb.
Aletler: Çelik iğne, oyma bıçakları, asit, vernik vb.
Basılış: Baskı presi ile (merdaneli).
Kalıbın basan kısımları: Oyulan çukur kısımlar.
Olanakları: Çizgiler ve griden siyaha kadar zengin tonlar.
Düz baskı (Litoğrafi) :
Kullanılan malzeme: Lito taşı, çinko (lito taşı hassasında hazırlanmış), lito kalemi, tuşe mürekkebi, matbaa mürekkebi, terpentin. Taşın boyundan uzun merdane.
Basılış: Lito presi.
Kalıbın basan kısımları: Taş üzerindeki resimli kısımlar.
Olanakları: Mürekkebin, kalemin, tuşe mürekkebinin açık koyu bütün etkileri.
Şablon baskı (İpek baskı) :
Malzeme ve aletler: İpek tül, organdi, naylon, film, zamk, tuşe ve dikdörtgen, ya da kare kasnak, boya sıyırıcı taş.
Basılış: Elle ve özel surette hazırlanmış çerçeve içinde.
Basan kısımlar: Bezin boyanıp kapatılmamış kısımlarından boya geçerek.
Olanakları: Siyah beyazdan renkli baskılara kadar bol olanak.
BÖLÜM II
BASKI RESMİN KISA TARİHÇESİ
Yazılı kaynaklara göre ilk baskı resim örnekleri, XV. yüzyılda Ren nehri kıyılarında ağaç üzerine oyulmuş figürlerdir. Avrupa’ya Doğudan gelen ağaç oyma tekniği önceleri salt kumaş üzerine baskı yapmakta kullanılmıştır. Albert Dürer’in ağaç oyma resimlerinde en yüksek düzeyine ulaşmış, anlatım, biçim zenginliği, yüksek bir teknikle birleşmiştir. XVI. yüzyılda bakır gravürün kullanılması ile ağaç baskıda bir gerileme görülür. Bakır oyma (gravür) önce süs eşyası ve metal eşyalar üzerine oymalar yapan kuyumcular tarafından yapılmış, çok daha sonraları bakır gravürle birlikte çinko, sac, alüminyum gibi diğer metal plakalar üzerine elle ve asitle oyma teknikleri doğmuş ve geliştirilmiştir. Baskı resim teknikleri içinde geçmişi ve yaygınlığının boyutları ile sanatsal kullanımı yönünden çukur baskının ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Endüstriyel basımcılığının başlangıcını oluşturan taş baskı 1796 yılında Alois Senefelder tarafından bir rastlantı sonucu bulunmuş, çok kısa bir sürede ünlü sanatçılar bu tekniği sanatsal amaçla kullanmışlardır. Taş baskıları ile tanınan Honore Daumier, yaşamı boşunca 4000 dolayında yapıt veren önemli sanatçılardan biridir.
Başlangıcı XVII. yüzyıla kadar uzanan ipek baskı (serigrafi) ilk kez uzakdoğuda uygulanmış, Avrupa’ya 200 yüzyıl gibi uzun bir süre sonra gelmiştir. 1950 yılından başlayarak Picasso, Leger, Dufy, Brague gibi büyük sanatçıların ilgisini çeken bu tekniği Vasarely kendi sanatına en uygun teknik olarak benimsemiştir.
Teknolojik buluş ve gelişmeler baskı resim tekniklerinin boyutunu şaşırtıcı biçimde değiştirdi. Hem baskı resim türleri çeşitlilik kazandı, hem de yeni yeni baskı resim türleri oluştur. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Fovlar, Die Brücke (Köprü) ve Der Blaue Reiter (Mavi At) sanatçıları ve daha sonra da eksprestyonistlerin, yaratıcılıklarını dışa vurmada kullandıkları ve yeniden canlandırdıkları baskı resim, teknolojik buluş ve gelişmelerle kullanılan tekniklerinin boyutunu şaşırtıcı biçimde değiştirdi. Yeni baskı resim türleri oluştu.
TÜRK ÖZGÜN BASKI RESİM SANATI
Mustafa ASLIER’in “Baskı Resim” olarak Türkçe’leştirdiği bu resim tekniği resim sanatının önemli bir dalıdır. Boya resmin tek olmasına karşılık baskı resim, çoğaltılabilirliliği, estetik anlatım içinde, kullanılan teknik zenginlikleri nedeniyle, dünyada olduğu gibi ülkemizde de sanatçıların ilgisini çekti ve uygulandı. Son 15 – 20 yılda gözlemlediğimiz kadarıyla bu alanda gerçekten önemli gelişmelere tanık oluyoruz. Bu gelişmeleri eleştirmen Turgay GÖNENÇ şöyle sıralıyor; son dönemde yeni genç ustalar oluştu. Baskı resim ikinci derecede bir resim görünümünden sıyrıldı. Eski ustalardan bu alanda ilk kez çalışmalara başlayanlar oldu. Salt baskı resim sergilerinin sayısı önemli ölçüde arttı. Baskı resim, dergi kapağı ya da şiir üstü çalışmasının ötesinde bir anlam ve içerik kazandı. Sanatçılar kendi baskı resim atölyelerini kurmaya yöneldiler. En önemlisi alıcı sayısı arttı.
Bugün baskı resim alıcı sayısının artışı pentür benzeri türlerini fiyat artışı ile de bağıntılı bir başka etken de konutların küçülmesi sonucu alıcının, evinin duvarlarını küçük boyutlu baskı resim asmaya zorlanmasıdır. Bunda televizyonun da özendirici rolünü unutmamak gerekir. Türkiye’de resim basma tekniği ilk kez 1730 yılında İbrahim MÜTEFERRİKA’nın bastığı “Tarih Hindi Garbi” adlı kitabında uygulanmıştır. Kitaptakı resimler şimşir kalıpla yüksek baskı tekniğinde, bir dünya haritası da bakır kalıpla çukur baskı tekniğinde basılmış. Yine İbrahim MÜTEFERRİKA’nın 1733 yılında bastığı Katip Çelebi’nin “Cihannuma” adlı kitabında bulunan haritalar bakır kalıpla çukur baskı tekniğinde çoğaltılmıştır. İlk taş baskı atölyesi 1831 yılında Henry Cayol tarafından Beyoğlu’nda kurulur ve burada Hüsrev Paşa’nın “Nuhbettütalim” adlı yapıtı basılır. Başlangıçta askeri eğitim amacıyla basılan kitap ve broşürlerde haritalar, şemalar, insan figürleri çoğaltılmış, bu teknik sayesinde yazı ve hat sanatının güzel örnekleri kitlelere ulaştırılmıştır. 1869’da da Antoine Zellich İstanbul’da kendi matbaasını kurar. Taşbaskı Türklerde uzun bir süre yaygın olarak kullanılmıştır. Türk baskı resim sanatının başlangıcı XIX.yüzyılın ilk yarısına kadar uzanır. Türk betim sanatının en önemli alanını oluşturan taşbaskısı resimler baskı resim sanatımızın öncüsü sayılabilirler. Orijinalleri günümüze kadar ulaşmamış bu taşbaskı resimler 30-40 yıl öncesine kadar kahvehanelerimizin duvarlarında, halk öykülerini anlatan kitaplarda halka ulaşan önemli belgelerdi. Halk öykülerinin basıldığı kitaplar o zaman insanın oldukça ilgi gösterdiği yayınlardı. Bu kitaplarda anlatılan öykülerin en can alıcı sahneleri çizilen resimlerle betimleniyordu. uLdukça basit, ayrıntısız çizilen resimler öykünün daha kolay anlaşılmasını sağlıyordu. Bu resimlerde doğa olduğu gibi betimlenmez, öykülerin kalıplaşmış manzaraları, çizilen insan figürleri ile özdeşleştirildi. Manzarada yer alan çiçekler, bahçeler, dağlar, ırmaklarla yeni bir düzen kurulurdu. Türk taşbasması resim sanatçılarının en başta geleni, II.Abdülhamit döneminde yaşamış Mehmet Hulusi’dir. İstanbul Kazancılar’daki matbaasında taşbaskısı resimler yapmış ve bu resimler imparatorluğun her yanına ulaşmıştır. Eski İstanbul ve Anadolu kahvehaneleri duvarlarına asılan resimler, yazılar ve duvar resimleri dönemin resim sergileri olarak kabu edilebilir. Kahvehaneleri süsleyen bu resimler müşterilerin niteliğine göre farklı konuları yansıtırlardı. Kız Kulesi, Hz. Ali’nin Devesi, Kan Kalesi, Güzeller Güzeli Fatma, Karagöz, Müflis Tüccar bunlardan birkaçı.
Baskı resim Türk Resim Sanatının oldukça yeni bir dalı. Taşbaskı tekniğini ilk kez, askeri okullarda resim öğretmenliği yapan Hoca Ali Rıza sanatsal amaçla kullanmıştır. 1915’lerden başlayarak çok az sayıda sanatçının taşbaskı tekniğini uyguladıkları 1950’li yıllarda bu ilginin arttığı ve giderek sanat ortamında yerini aldığı görülür. Kitleye ne denli kolay ulaşıldığı bilinci oluştukça, sanatçılar baskı resim yapmanın gerekliliğini hissettiler. Osman Hamdi Bey’in 1882’de kurduğu Sanayi-i Nefise Mektebi’nde kurulan Hakkaklık bölümünde yabancı öğretim üyeleri denetiminde bazı denemeler yapılmış, ancak somut bir sonuç alınamamıştır. 1927’den başlayarak Güzel Sanatlar Akademisi adı ile anılmaya başlayan bu okulda Leopold Levy’nin başkanlığını yaptığı resim bölümünde bir baskı atölyesi kurulur. Sabri Berkel’de bu atölyede onun asistanıdır. Çukurbaskı ve Taşbaskı tekniklerinin uygulandığı bu atölyede çok sayıda genç sanatçı çalışmıştır. Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Avni Arbaş, Selim Turan, Ferruh Başağa, Nuri İyem, Neşet Günal bunlardan bazıları.
1932 yılında açılan ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünde 1935 yılından başlayarak monotipi ve linolyum, tahta gibi gereçlerle yüksek baskı çalışmaları yapılır. Bu bölümün mezunlarından Ferid Apa, Adnan Turani, Mustafa Aslıer, Muammer Bakır, Mürşide İçmeli özgün baskı resimleri ile 1960’lı yıllarda kendilerini tanıtan sanatçılardır. 1957 yılında İstanbul’da Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nun kuruluşu ile Türk Güzel Sanatlar eğitiminde yeni bir dönem başlar. Sanat eğitimini Almanya’da tamamlayan Mustafa ASLIER bu okulda görev alır. 1960 yılında da baskı resim atölyesini kurarak öğrencilerin yanı sıra sanatçıların da kullanımına sunar. Bu atölyede günümüz baskı resim sanatçılarından Mustafa PLEVNELİ, Ali İsmail TÜREMEN, Ergin İNAL, Erol DENEÇ, Fevzi KARAKOÇ, Sema IRGAZ TEMEL, Kadri ÖZAYTEN, Filiz ÖZAYTEN, Sabiha ERENGÖNÜL, Uğur ÜSTÜNKAYA gibi sanatçılar çalışmışlardır. Öte yandan güzel sanatlar akademisi baskı resim atölyesi Sabri BERKER ve Fethi KAYAALP’in çabaları ile genişletilerek işlerliği artırılır. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü de atağa kalkarak Muammer BAKIR, Nevzat AKORAL, Nevide GÖKAYDIN, Veysel ERÜSTÜN’ün girişim ve çabaları ile çukur baskı resim çalışmaları başlatılır. 1970’li yıllarda Mürşide İÇMELİ ve daha sonra Hayati MİSMAN yeni donanımlarla baskı resim atölyelerini tam işler duruma getirirler. Aynı yıllarda İstanbul Atatürk, İzmir Buca ve Samsun eğitim enstitüleri resim-iş bölümlerinde de baskı resim çalışmaları başlar. 1985 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu baskı resim atölyeleri tüm teknikleri ve çağdaş donanımı ile Atilla ATAR tarafından kurulur. Bu atölyelerde Zaman zaman ünlü sanatçılar da özgün baskı resim yapmaktadırlar. Yükseköğretim kurumlarında süregelen bu çalışmaların yanı sıra kişisel baskı atölyelerini kuran sanatçıların sayısı da giderek artmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |