GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə9/34
tarix15.01.2019
ölçüsü2,09 Mb.
#96831
növüYazı
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   34

83

gelip onlar da suya vurup su içe içe hepsi boğuldular. Salih Paşa su içinde çok çabaladı, ama sonunda suya gömüldü. An­cak Hacızâde Efendi çıplak olarak güçlükle beri tarafa geçti.

Ama akıllı Samsoncubaşı Abdi Ağa köprü yanında kala­balığa uğramayıp köprüden aşağı kâfir çokluğuna bakmayıp atıyla suya vurup selâmete çıktı. Nice yayaları suya gömülüp niceleri kurtuldular. Derhâl kâfir bu hâli görüp,

"Bre fırsat bizimdir; İsa, Meryem Ana, Havariler, Sarı Sal­tık, İsvet Nikola, Hızır-İlyâs, Kasım ve Avustos Sultanlar bize yardım ettiler. Şimdengeri devlet, nusret ve izzet Mesih mil-letinindir" diye nice bin çeşit haçlı bayraklarını açıp askerle­ri bayrakları ardınca bölük bölük ve sürü sürü geldiler. Topla­rı ve hmto arabaları çekip erganun, trompete ve luturyan bo­ruları, çan ve davullarını çalarak ve irlanda ir ırlayarak acele-siz, yavaş yavaş yürüyüş ile sürü sürü domuz topu olup İslâm askerini takip ederek asla askerin kafalarından ayrılmayıp ta Raba Nehri kenarına gelip kat kat olup durdular.

Bu kere İslâm askerinin suda boğulduğunu gördüler. Bü­tün kâfirler parmak ısırıp güldüler ve su kenarına çıkıp kurtu­lan askeri [22a] görüp kurşunla vurup yıktılar.

Ve yere gelesi kâfirler gördüler ki at, katır ve insan bir­birlerine karışıp canlı macunu olmuşlar, köprüden asker ge­çerken kalabalıktan kana bulananlar o derin nehirde suya gö­müldüler. Kâfirler bu hâli görüp sapık inançlarmca İsa'ya te­şekkür edip kara şapkalarını kara saçlı başlarından çıkarıp nehir içinde kurtulmak için çabalayan insanların üzerine bir yaylım kurşun daha vurup sanki gökten lanet yağmuru ya­ğar gibi yağıp ve çömlek içinde sanki bulgur kaynar gibi kur­şundan su kaynayıp kurşun vızıltısından kulaklar işitmeyip bütün hayvanlar ve insanlar rahmet deryasına gömüldüler.

Karşı tarafta bütün Müslümanlar hayretler içinde kaldılar ve kâfire karşı taraftan bir top ve tüfenk atmaya iktidarları ol­mayıp kâfirden atılan top güllelerinden bir tane gelip Sadra­zam otağında Sadrazamın İmrâhor Ağası Şahin Paşa oğlunun boynu ve omuzlarından götürüp beri tarafta nice yüz insan da top sadmelerinden şehit olmaya başladı.

Ve kâfirlerin çoğu bu mahalde suyun karşı tarafında

edepte o has ve beyaz götlerini açıp suya gömülenlere ve bizim seyircilerimize,

"Hey Türk hey" deyip o pis elleriyle o çirkin dübürlerine vurup nice türlü herzelerini yerlerdi.

Ama sözün özü, ibretlik sonuç odur ki bu perişan hâlin sonucuna bakılsa, hak söylenilip hak görülse bu yenil­gi İslâm askerine Allah tarafından ihtardır, kulak çekmedir. Biz Yenikale'yi fethettiğimizde kâfirler kılıçtan kaçarlarken kâfirlerin de o gün Morava Nehri üzerinde köprüleri kırılıp bü­tün kâfirler suya gömüldüklerinde bütün askerler kâfirlere hey hey deyip suda yüzen kâfirlere kurşun yağdırıp bir kâfir kur-tulmayıp boğulanlara ve karşı taraftaki kâfirlere rağmen bizim asker hey hey diye bağırıp iki ellerini edepte dübürlerine vurup sanki şakalar ederlerdi. Ve bütün asker gururluca hareket eder­lerdi.

Bu Yenikale'nin fethini Cenâb-ı Bârî'den bilmeyip askerin çokluğundan, cebehane, mal ve hazinenin bolluğundan ve ken­dilerinin doğru ve isabetli hareketinden bildiler. Cenâb-ı Bârî ise Âlemlerin Rabbi'dir ve ismi Müntakim'dir. 20 günden son­ra bize de bu Raba Nehri'da aynıyla Yenikale'de kâfirin köprüsü nasıl kırıldı ise bizim de Raba Nehri'nde öyle köprümüz kırılıp öyle suda boğulup kâfir de bize kıçını açıp "Hey hey Türk" diye bağırırlardı. Zira "Men dakka dukka/Çalma kapıyı, çalarlar kapı­nı" demişler.

Bu Raba bozgunu günü mahşer günü olduğuna asla şüp­hem kalmadı ve Âlemlerin Rabbi'ne tam inancım daha da faz­lalaştı. Zira bütün vezirler doğru karar verdim sanıp danışma­lar ettiler, ama kul tedbir alır, Allah takdir eder. Gariplik bu ki bir tedbirsizlik buyurdusu ile yeniçerinin metristen çıkması baha­ne olup savaş meydanı kâfirde kaldı. Ama başta yiğitlik mey­danı İslâm askerinde idi. Neşrah suresinde "Muhakkak her güç­lükle beraber bir kolaylık vardır. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır." [Kur'ân, İnşirah 5, 6] âyeti kesin delildir ki bu âyet-i şeri-feyi bu cenkte müşahede ettim. Zira bozmak ve bozulmak Al­lah elindedir, bir anda Cenâb-ı Bârî nice yüz bin çeşit hikmeti­ni gösterdi.

İslâm askerine ne tür gaflet ve telâş verdi ki İslâm ordusun-


84

85


da Osmanlı'nın 300 pare sahi ve başka topları, nice yüz bin tü-fenkleri ve sahi darbzen topları hepsi zincir ve taşlar ile ve saç-ma kurşunlar ile sıkılı durur. Bütün toplar karşı tarafta kâfire çevrilmiş dururken bu kadar bin topçudan bir topçu bulun­madı ki kâfirlere dönük ve hazır toplara ateş edip kâfirleri so­kak sokak ve demet demet edeydi. Ama Allah'ın rızası yok idi, onun için bir topçu bulunmadı. Hatta Sadrazam topçubaşıyı getirtip siyaset meydanına çökertti, yine musahipler kurtardı­lar. Ama hamd olsun kâfirler beri tarafa geçmediler. Türk'e bu bozulmak Allah'tan oldu, bizden olmadı ve Allah onları suya gömdü.

"Eğer biz de suyu karşı geçersek biz de Türk gibi suya gö­mülürüz" diye kâfirler suyun karşı tarafında ormanlar içinde durdular. İri kurşunları, topları ve muşkatları beride İslâm as­keri üzerine yağmur gibi yağdırırlardı. Beri bizim tarafımızdan iki adet topumuzu kâfirler çalıp su içinden karşıya geçirip gö­türdüler.

İşte bu derece gafil askerlerimiz var idi ve yer yer askeri­miz dağları düşüp kaçmaya yüz tuttular. Artlarmca asker tayin olunup erdikleri yerde firar edenleri kırdılar.

Vezir'in isabetli görüşü ve buyruğu

Derhâl ileri görüşlü Vezir askerin böyle bozulduğunu gö­rüp ve firar edenlerin nice binini kırıp hemen gösterişli ve muhteşem [22b] otak kurup cenk davuluna tarralar vurup et­rafa karakollar koyup bütün gazilerin gönlünü alıp askerlere "Eyle olur" diye teselli edip herkese mertebesine göre bahşişler verdi. Yaralı olanlara merhem parası ve cerrahlar tayin edip iş göremez olanlara bol bol emeklilik parası verdi. İslâm askerine firar kelimesini unutturup yerinde durup su içinde kalan atları ve adamları çıkarıp şehitleri defnettiler. Sudan çıkan yaralıla­ra da hesapsız bağışlar ettiler. Bütün kâfirler de Raba Nehri'nin karşısında kat kat konup top ve tüfenk şenlikleri ettiler.

Sadrazam göz yumup var kuvveti pazuya getirip İbrahim Kethüda'nın görüşüyle gazilere yemekler dağıtıp ziyafetler ver­di. Bütün atlar dinlenip bir gün bu Raba kıyısında konmak fer­man olundu. İslâm askerinden bir ses seda yok iken hemen 300 pare toplara ve nice bin tüfenklere bir fitilden ateş edip karşı

tarafta rahatça duran kâfiri top gülleleri, zincir ve saçmalar de-met demet ve sokak sokak edip götü üzere oturur can kalma­yıp kâfirlerin top artıkları domuz topu olup ölülerini alıp top menzilinden alarka gittiler. Bütün gaziler ta sabaha dek Raba Nehi'i'nde kalıp boğulan şehitleri, kemerlerini, silâhlarını, bü­tün atlarını, İsmail Paşa, Yeniçeri Ağası Salih Paşa, İsmail alay-beyirun ve diğer şehitlerin cesetlerini savaş meydanından ve Raba Nehri'nden çıkarıp beri tarafta diğer şehitlerin yanında defnettiler.

Gerçekten de Sadrazam bu cüreti gösterip bir gün otu­rak ettiler, yani bozgun yüzünü göstermediler, ama Azmizâde Hâletî Efendi'nin rubaiyyâtınm bir beytinde der ki: Aşk ehli olaldan bir ıstılah ettik, Kan yutmanın adını tahammül komuşuz. dediği beyti bu seferde Sadrazam'a hasbihâl idi, ama halbuki Veziriazam hayli yürekli cüret sahibi düz taban imiş. Eğer zer­rece yerinden hareket etse, asker darmadağın olmuştu. Aca­yip sakin davranıp yerinde durup bir cesaret göstermiştir ki bir başkumandan bu cesareti ve yiğitliği etmemiştir. Gerçekten de Yenikale fethedileliden beri kâfirleri umursamadılar. Her za­man bu alçak dünya isteğe göre döner sandılar, ama bu eğri su­ratlı felek öyle değildir. Şiir:

Rüzgâr esiyor, ancak gemileri hareket ettirecek kadar değil.

Bu yeryüzü işliği böyle. Âyet: "... Allah dilediğini ya­yar" [Kur'ân, İbrahim 27] ve dahi Mülk Vâhid ve Knhhâr olan Al/rt/;'mdır. Mülk sahibi odur, devlet, izzet ve nusreti istediği kuluna verir.

Sözün özü, bu kemter hakir bu cenkte mevcut bulunup ilme'l-yakin, ayne'l-yakin ve hakka'l-yakin bildiğim üzere bu cenkte Osmanlı askeri yenildi, vezir yok oldu. 6 adet beylerbe­yi, 6 adet sancakbeyi, 11 adet alaybeyleri ve yeniçerilerden 1.080 camedan beytülmala teslim oldu.

Sipahilerden 1.800 adet şahbaz yiğitler olup geri kalanları atlarını suya vurup kurtuldular.

Diğer gazilerden toplam 4.070 adam Kerbelâ Çölü şehidi gibi şehitlik şerbetini içip yurtları Huld-ı Berin cenneti oldu. Di­ğer sayılamayan, isimsiz beylerbeyi, beyler, garip ve gureba as-


86

87

kederinin şehitliği belli değildir. Cenâb-ı Allah cümlesine bol bol rahmetler ede.

Sözün özü, bu felaket işbaşında olanların gururlarından kibirlerinden ve iyi niyetli kimselerle danışmayıp tedbirsizlik etmeleri sebebiyle olmuştur.

Osmanlı devletinde altı kere serdar-ı muazzamlar bozguna uğramışlardır.

Biri 1012 [1603/4] tarihinde Tebriz altında Acem ile savaşan Cağaloğlu'nun Serav Ovası'ndaki yenilgisi.

Biri de (—) tarihinde Revân altında Öküz Mehmed Paşa yenilgisi.

Biri 1000 [1592] tarihinde Duş Hasan Paşa'nin Bosna ser-haddinde bozgunu tarihi.

Biri 1002 [1594] tarihinde Uzun Hasan Paşa'nin Ustolni-Belgrad altında yenilgisi.

Biri de 1002 [1594] tarihinde Hatvan Kalesi altında Hasan Paşa ve Sinan Paşazade yenilgisi.

Biri 1036 [1627] tarihinde Salanta Ovası'nda Budin Veziri Nasuh Paşazade yenilgisi.

Biri 1035 [1626] de Bağdad altında Hafız Ahmed Paşa boz­gunu.

Biri 1055 [1645] tarihinde Venedik'in Şibenik Kalesi altında Tekeli Mustafa Paşa yenildi.

Ve biri de 1060 [1650] tarihinde Budin Veziri Gürcü Kenan Paşa'nin Tımışvar yakınında Moriş Nehri kenarında Rakofçioğ-lu Maçan elinde bozgunu.

Ama bu uğursuz 1074 [1663/4] yılında Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa Raba Nehri kenarında Nemse kâfiri [23a] elinde büyük bir yenilgi aldı, vesselam.

Allah'ın hikmeti Sadrazam ve İslâm askeri bu rezalet ve fe­lakette iken Balatin Gölü kenarından dağdan dağa geceler ile Kopan Kalesi ve Marçil Kalesi altlarından serhad gazileri Bu­din Veziri Sarı Hüseyin Paşa'nin Mehmed Çelebisi Sadrazama feryatnâme mektuplarıyla gelince Veziriazamın henüz cihan başına dar oldu.

Meğer Hüseyin Paşa'yı Budin askeriyle (—) adlı Nemse-nin ünlü veziri kâfir, Budin askerini kırıp Hüseyin Paşa'yı bo-

up Leve Kalesi'nde Çatrapatra Ali Paşa'yı ve Yeniçeri Ağa-sl Halil Ağa'yı esir edip ve nice bin askerleri kılıçtan geçi­rip Leve Kalesi'ni ele geçirip Çatrapatra Ali Paşa'yı, Yeniçe­ri Ağası Halil Ağa'yı ve birkaç alaybeylerini serbest bıraktığı haberi Sadrazam'a gelince kendinin yenildiğini unutup Leve Kalesi'nde olan cebehane ve kırılan İslâm askerine çok üzüldü. Mezakî Süleyman Efendi, Hacızâde Efendi, Kazancızâde Süley­man Ağa, Haylî Efendi ve İbrahim Kethüda Vezir'i teselli edip,

"Sultanım öyle olur, sen sağ ol. Nitekim hâlâ Resulullah Sancağı bizdedir. Sultanım, Leve Kalesi'ni ve Litre Kalesi'ni yine alırsız. Hemen sabahleyin bu mahalden hareket edelim" dediklerinde Sadrazam öfkesinden Hüseyin Paşa'nin Mehmed Çelebi'sini huzuruna çağırıp ve güvenilir ocak ağalarından bir­kaçını çağırıp:

"Bre ağalar, duydunuz mu biz bunda Allah'ın emriyle böy­le olduk, ama Leve altında Budin Veziri Hüseyin Paşa karında­şımız da Allah tarafından bozulmuş kaçmış, bütün cebehane-yi, tüm padişah hazinesini ve Leve Kalesi'ni kâfirler almış, bü­tün İslâm askeri de bizim gibi darmadağın olmuş. Eflâk ve Boğ-dan askeri, 'önce onlar isyan edip kaçmış' diye zehirler içer ve 'eğer yardıma gelmezseniz Uyvar Kalesi de elden gider' demiş­ler" deyince Sadrazam:

"Rabbim, ahvâlimiz neye vara? Sen sırları ve gizli şeyleri bi­lirsin. Ya Rabbî, biz kendi derdimizle ağlar iken bu kötü haber de geldi. Padişaha ne cevap verelim. Özellikle Haseki Ağa da burada bu felaketi, rezaleti ve yenilgiyi gördü. Hünkâra ne ce­vap edelim ve Uyvar'a nasıl yardım edelim" diye kendine telâş el verip asla yemedi, içmedi, durmadı ve oturmadı. O nazik çe­lebi zat bir günde al yanakları güz yaprağına dönüp der: Mısra,



Görelim âyîne-i devrân ne suret gösterir, deyip bu korkunç haberi İslâm askeri içinde yaymadılar. Bu fer­yat ve figanı felekten aşırmadılar. Danışma için bütün ocak ağa­larını, Kanije ağalarını, Ustolni-Belgrad'dan gelen Hacı Paşa'yı ve o serhaddin iş görmüş erlerini toplayıp Sadrazam buyurdu­lar ki,

"Ne tarafa bize selâmete çıkmak makuldür?" dediklerinde bizim Osmanlı ağaları,



89

"Kanije bize yakındır, oraya çıkalım" dediler ama serhadli,

"Geriye dönmek, yağmur ve bataklık çekmek olur mu ve kâfire 'Türk geriye döndü' dedirmek olur mu, nâmus-ı Muhammedi değil mi?" dediler. Bizim asker,

"Siz serhaddinizi hıfz edip 'Kanije'ye Osmanlı uğramasın' diye öyle dersiz, ama bize selâmet ve yakın Kanije'ye gitmek­tir" dediler. Budin ağaları,

"Bre devletli vezir, yakın yol selâmet istersen, hepsin­den yakın ve selâmet Ustolni-Belgrad'dır. Gerçi kâfir içidir, ama selâmete doğrudur ve geri kaçmayıp ileri kâfiristan sö­kerek çıkmış oluruz. Ve eğer Üstürgon'a ve Uyvar'a giderse­niz ve Budin'e çıkarsanız, tamamen düz anayoldur ve o yola gittiğimizden düşman da korkup 'Türk belki Yanık Kalesi'ne gider, ya Tata ya Papa kalelerine ya Pirespirim veya Senmar-tin Kalesi'ne gider' düşüncesiyle kâfir korkuya kapılıp görür-süz, elbette elçiyi çıkar" dediler. Bu görüşme ve konuşma her­kes tarafından beğenilip hadis-i şerifi okuyup "Müminlerin gü­zel gördüğü, Allah katında da güzeldir" diye Fâtiha-i şerife okun­du. Sadrazam Tatar Hanzâde Ahmed Giray Han Sultan'ı hu­zuruna çağırıp bir hil'at-i fâhire verip 3 bin at toplara koşmak için Tatar askerine yevmiye üçer bin altın ücret verdiler. 20 kere 100 bin ok ve 7 bin adet yay Tatar askerine verildi. Ha­kir bu mahalde Tatar ile konup göçerdim. Defterdar Ahmed Paşa cebehaneden bazı ağır eşyaları yakıp 3 bin gülleyi defter ile kendi tabilerine dağıttı. Bütün hasta ve yaralıları defterdar ile artçıya (—) teslim etti. Bu sırada [23b] yeniçeri ağalığı boş olduğundan Siyavuş Paşa Kethüdası Muharrem Ağa'ya veril­di. (---) (—) (—Raba Nehri'nden dönüp Uy var imdadına gittiği­mizi bildirir

Evvelâ (—) gününde Raba Nehri kenarında göç borula­rı çalınıp yönümüz kuzey tarafa, Ustolni-Belgrad tarafına çev­rildi. Cehennemlik kâfirler Raba Nehri kenarında kaldılar. Biz yine dağlarda, bellerde, ormanlarda, bataklı çamurlu gün gör­mez yollarda 8 saatte,

Şimek Kalesi menzili

Daha önce yağmalamıştık. İç kalesi gökyüzüne doğru uzanmış olup 2 saat solumuzda kalıp Nemse çasarınmdır. Ora-

dan yine kuzeye ormanlar geçerken balyemez topun birisi ça­mura saplandı. İbrahim Kethüda Tatarlara bin altın verip topu çamurdan çıkardılar. Bu Şimek Kalesi altından kalkıp, Marçil Kalesi menzili

938 yılında Süleyman Han fethedip yine kâfirler ele geçir­miş. Bu kale bir yüksek tepe üzerinde şeddadi sağlam ve daya­nıklı bir kaledir, ama kale eteğinde bir Nemrud ateşi göründü.

Bir saatten önce bizim Ahmed Giray Sultan'm Ali Batır adlı bir yiğidi bin atlı yiğit ile baş başa gidip dağlar içinde 700 atlı yiğidi pusuya koyup 300 atlı yiğit ile Marçil Kalesi varoşuna sa­rılırlar. Yere gelesi kâfirler sevmediği Tatar'ı görüp hemen hep­si varoştan çıkıp Tatar'ı kovarak bir top menzili uzaklaşınca he­men pusuda olan 7-8 yüz nefer Tatarlar pusudan çıkıp varoş içinde girip öyle bir keskin kılıç vururlar ki anlatılmaz.

Hemen iç kaleden toplar atılınca Tatar'ı kâfir kovarken ge­riden topların sesini işitip kâfirler geri dönüp varoşa gelirler. Görseler ki Tatarlar varoşlarını ele geçirmişler.

Hemen kâfirlerin can başlarına sıçrayıp geriye kaçam sa­nırlar. Kâfirler iki Tatar askerinin ortasında kalıp hepsini Ta­tar okundan geçirip varoşun haddinden fazla ve sayısız hesap­sız mallarını, 300 esir ve 70 papaz alıp gerisi kiliselerinde ka­lıp varoş yakılınca bütün papazlar kiliseleri içinde cızbız keba­bı olurlar. 200 kadar güneş parçası oğlan kız ve nice araba yükü mallar ile İslâm ordusuna geldiler. Malları bir akçe etmedi, zira herkes kendi canlarından bıkmışlar, esir ve ganimet malları­na ise kimse rağbet etmediğinden hemen Tatar Raba Nehri'nde Hür Şehid olanların kanını istemek için bütün katana kâfirleri ve papazları yollar üzerinde kıra kıra tamam ettiler, diğer oğlan ve kızları atlarına alıp gittiler.

Oradan yine kuzey tarafa 8 saat sıkıntı ve zorluk çekerek Veland Dağı eteğinde bütün askerle konaklayıp dört tarafa ka­rakollar konuldu. Ertesi gün,



Tabyese Kalesi yakını menzili

Balatin Gölü kenarında olup Nemse çasarı hükmünde ve Beganoğlu toprağında olduğu yukarıda anlatılmıştır.

Oradan yine kuzey tarafa yağmur ve çamur çekip nice bin çeşit şiddetli sıkıntılar çekip yine yüksek ağaçlar içinde gittik.


90

91


Tatar askeri nice bin at yemi getirip birer guruşa sattılar. Ora-dan,

Büyük Vajon Palankası menzili

Yukarıda Haseki Ağa ile Ustolni-Belgrad'dan Raba'ya gelir­ken Küçük Vajon'a uğramıştık, şimdi bu Büyük Vajon'dur. Bu da Nemse çasarımndır. Ancak Beganoğlu hükmünde olup bu­nun katanaları yolkesicilik edip hayli at ve katar sürdüler. Arria artları sıra serhad gazileri erdiler, tüm katanaları kırdılar ve bütün alman hayvanları orduya sürüp sahiplerine verdiler.

Bu menzilde hakir yolların kalabalığından, batak, çatak ve top çeken Çıtak derdinden Tatar ordusuna varamayıp sipahi ordusunda velimetimiz olan Kazancızâde Süleyman Ağa çadırı yanında çadırımı kurup kondum. Büyük ateşler yakıp esvapla­rımı kurutup sıcak yemekler yedik, dinlendik ve Kazancızâde ile can sohbetleri ettik. Konuşma sırasında hakir,

"Sultanım bu seferde ne acep eziyetler, şiddetli kışlar ve bol yağmurlar çekip bozguna uğradık?" diye sordum. Soruma cevap olarak buyurdular ki:

"Evliyam, meclis Allah emanetidir. Çünkü sordun, ama bu Hak sırrı Allah için olsun burada kalsın, ama can kulağıyla dinle ki sırlara vâkıf olasın" deyince, "N'ola sultanım" dedim.

Kazancızâde Süleyman Ağa'nın acayip nasihati Buyurdular ki, "Evliyam, evvelâ bu bizi bozan Nemse kâfirleri önce sulha aykırı bir iş edip Budin Eyaleti'nde Ham-zabey, Ercin, Penteli, Val ve Canbek adlı kaleleri yakıp yı­kıp tüm halkını esir ettiğinden onun karşılığında hak olarak biz de üzerlerine sefer edip Üstürgon Ovası'nda [24a] 27 bin kâfirlerini kılıçtan geçirdik, Uyvar kalelerini fethedip tabilerin-den 37 adet kalelerini de fethedip 77 bin esirleri alınıp bu kadar elleri vilâyetleri yağmalanıp,

'El-aman ey Âl-i Osman seçkini' deyip haraç vermeyi ka­bul edip elçilerin gönderdi, Sadrazam elçilerin geriye dönderdi. Kâfir tekrar elçi gönderdi ve sulha rağbet edip elçileri yine red-dolundu.

Bu hâl üzere kâfirler mazlum olmuş idi. Beri tarafta bizim vezirlerimiz İslâm askerine ve reaya ve berayalara eziyet edip

ı ütün mevacip masraflarını bâd-ı hevadan bedel, iştira, nüzülât diğer vergilerden çıkarıp mal biriktirmek için ve nefislerinin vki için askerlerin burunları savaşarak kırılsın için, böyle bir anlamsız işler edip Yenikale'yi fukara ricasıyla fethedince bu ka­dar can helak oldu, bu kadar mal, para, Müslüman beytülmalı hebaya gidip bir kara mangır faydası olmadı, yine yerle bir edi­lip yıkıldı, bütün yöneticilerimiz kibir ve gurur hasıl edip bö­bürlendiler, kibirlendiler ve kendini beğenmişlik sattılar. Âyet:



'Çünkü insan zayıf yaratılmıştır' [Kur'ân, Nisa 28] hükmün­ce garip insanoğlu kendini bilmeyip bu kötü huylardan birine yakalansa bütün güzel tedbirleri kötüye dönüp işlediği işler ta­mamen yanlış olur. İçkici, bozguncu, fitneci, günahkâr ve lûtî olan yöneticiler yükselerek dünyanın en seçkini olsalar da âyet: 'Hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake yaklaştıracağız. Onla­ra mühlet veriyorum, çünkü benim tuzağım çetindir' [Kur'ân, A'râf 182-183] nassı üzere yüzü ak olmayıp sonu hayır olmayıp işinin sonu kötü olup padişah hışmı ile zehirlenerek yok olur.

İşte canım Evliya Çelebim, bizim taze civan yeni yetme yöneticilerimizin kendini beğenmişlikleri sebebiyle Rabbü'l-âlemin kâfirleri üzerlerimize musallat edip bu Raba Nehri'nde böyle bozguna uğrayıp din-i mübine böyle zarar gelmeye sebep olup Osmanoğlu devletine bu kadar leke geldi. Leve Kalesi'nde de bu kadar bednamlık olup Leve Kalesi ve Litre Kalesi de el­den gitti. Yüce Yaratıcı beterinden koruya" diye söylediler.

"Hemen Evliyam, eğer akıllı isen bu seferlerde bulunmayıp Arabistan'a gidip müfred,

Bekârlık gerçekten büyük bir saltanattır (sultanlıktır) demişler.

Bu seferlerde ve dünyada her ne kadar yalnız ve yüksüz olursan o kadar rahat olursun." deyince Kazancızâde'nin elini öpüp bu öğütleri kulağıma küpe edip bütün işlerimi Rabbü'l-izzet'e ısmarlayıp o gece kölelerimizin bütün yorgan, kebe, len-salarını, diğer ağırlıklarını, cemedan, don ve gömlek ne varsa yaktık, ancak dervişçe birer ihram alıkoyup biraz yükümüzü hafiflettik.

Ertesi gün yine yol sıkıntısı, şiddetli kış ve belâlar çekerek giderken geriden feryatçılar gelip,


92

93


"Cebehaneye ve toplara kâfir indi" deyince askerin yarısı geriye dönüp toplara yardım yetişip tüm kâfirler dağlara kaçtı­lar. Ancak yardıma varan asker kâfirleri dağlarda kovmadılar "İhtimaldir kâfirlerin geride ileride pususu vardır" diye kâfiri kovalamadılar. Oradan,

Çobaniçse Kalesi'nin özellikleri

Bu yüksek kale yakınında konakladık. Nemse çasarı hük­münde Beganoğlu toprağında bir yüksek tepe üzerinde beşgen şekilliden uzunlamasına tamamen taş ile yapılmış güzel bir kaledir. Bu sırada Sadrazam'a,

"Kaleyi vere verip itaat etti" diye haber gelince Sadrazam Defterdar Ahmed Paşa'ya zabtı raptı için emir verdi. Defterdar asker ve 7 bölük ağaları kale altına varınca hemen o an kale için­den İslâm askeri üzerine melun kâfirler bir yaylım kurşun ve bir yaylım top atıp bu kadar atları ve bu kadar insanı paramparça etti, bu kadar yüz adam şehitlik şerbetini içti ve bu kadar insan yaralandı. Defterdar Ahmed Paşa'nın baş ağalarından velinime­timiz olan efendimiz Peksimet Emini Osman Ağa da at üzerin­de vereye bekler dururken kaleden Osman Ağa'nm dizi gözü­ne bir muşkat top güllesi atının kolan yerinden vurup gülle öte yanından çıktı. At ölünce hemen gayretkeş Osman Ağa'nın vü­cudunu başka ata bindirip bütün gaziler şehitlerin cesetlerini ve yaralılarını alıp orduya fetihsiz ve üzüntülü geri geldik.

Oradan kalkıp "Ah yine bir velinimetimiz da yaralandı" diyerek Osman Ağa efendimiz için ağlayarak kendi kendime binlerce lanet ederek yine yola çıktık. Ardımızda ve önümüzde bataklık içinde giderek bir orman içinde girip önce çadırı, dö­şemeleri, [24b] iğne işi iki çift hintkârî makatları, üç adet kilimi ve bir boş testiyi bir yere yığıp ateşe verip gittim.

Hamd olsun bir kedi yükü kaldı ve iki okka peksimet an­cak kalmış idi. Onları da hizmetçilerin heybelerine koduk. At­lara arpa cinsinden bir taneden bile eser yok, ancak ot, otluk ve abıhayat su çok. Ne çare Hakk'a tevekkülden başka ilaç yok.

Bu hâl üzere aç, biilaç ve bir ekmek parçasına muhtaç atlar ile yola muhtaç olduk. Hakirin değil tüm İslâm askerinin atla­rı ve hizmetçileri 40-50 günden beri ne arpa ve ne sıcak yemek yüzünü görmemiş atlar ve adamlar var. Nice bin seçkin, soy-

1 kütleyi11 atlar, şâh u gedâ (arık, cılız) atları gibi salınarak ve

.. şahbaz yiğit hizmetçiler açlıktan dilsizler gibi ses çıkara-

k kara çamurun batak ve çatağında boğulup giderek çamur-

1 rda düşen insanlar o yerlerde kalarak o gün belâlı maceralar,

baş ağnlan çekerek 9 saatte,


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin