Burada Hacı Bay Mescidi var, ama dükkânlar, han ve hamamlar, medrese, mektep ve tekkeler yoktur. Kalenin boş olarak kalmış yerleridir, ama bağ ve bahçeleri gayet çoktur. Bu mahalde su da yoktur, ama büyük su sarnıçları çoktur. Ancak atıl durumdadır ki henüz usta ellerinden çıkmış su sarnıçlarıdır.
Bu Sudak Kalesi ta yukarı iç fener kalesine kadar, aşağı hisar ile üç kat kale olmuş olur, ama aşağı kalenin batı tarafında havalesi vardır, ama yine bir yolla yanına varılmaz, zira her tarafı sarptır. Bir yerden lağım ve metris ile hendeği kenarına varılmaz. Ancak uzun sürecek kuşatma ile zayıf düşer. Eğer bir taraftan yardımı ve zahiresi gelmezse zayıf düşüp vere ile Gedik Ahmed Paşa'nin aldığı gibi alınır.
Aşağı kale kapısından taşra dere aşırı bir Müslüman mahallesi var, tamamı 200 adet toprak örtülü, l mescitli ve l abıhayat çeşmelidir. Namazgah sofası üzere duvarda çeşmenin tarihidir:
Çeşmesâr edip o kim buldu mahallinde vuku', Zahir oldu saııasıu n\/n-ı ha\/ât-ı selsebil,
Kand'ı bu 1ıa\/i'-ı şerifin hoş dedi tni'ilıini, Hacı Alımed çeşmesi suyun ede can Celîl.
556
Sene 956.
Bu çeşmeden aşağı olan varoşun daha aşağısında bir kayadan bir kayaya kadar bir kat kale duvarı daha var, ta yukarı orta kale kayalarına bitişik İskender Şeddi gibi sağlam bir duvardır. Daha önce kefere zamanı bir büyük iskele varoş imiş.
Deniz kıyısı tarafında büyük ve geniş bir kemer vardır. O derelerden akan sular bu kemerlerden geçip nice değirmenlere, bağ ve bostanlara uğrayıp denize karışırmış.
Ve yine deniz kenarında bir liman varoş var imiş. Kadırgalar yapılacak tersaneleri orada imiş. Hâlâ yapı kalıntıları bellidir. Limanı 50 pare gemi alır, iyi demir tutar yataklı limandır.
Sözün özü, eğer burada insan olup mamur olsa Kırım Adası'nın Meram-ı İrem'i olurdu, ama yine denizler ve karalar gezginleri içinde Sudak Kalesi'nin bağ ve bahçeleri meşhurdur.
Beğenilenlerinden: Havası hoş olup 40 bin adet bağlarında nice bin sedirler, nice bin matbah, odalar ve sanatlı Havarnak köşklerinde nice bin fıskiyeli havuz ve şadırvanlar vardır. Oturup dinlenecek, eğlenecek küçük köşkler ile süslenmiş Sudaklar bağlarıdır ki yeryüzünde Konya'nın Meram'ı, Malatya'nın Aspuzu'su, Maraş'ın Deride Bağı, Tebriz'in Cihanşah Hıyâbanı, Şam'ın Mize Bağları, Rumeli'de Peçuy Sirem-mânend İrem Bağı Baruthane'si, İstanbul'un Göksu ve Kâğıthane'si ve bu Kırım diyarının Sudak Bağı Rum, Arap ve Acem'de meşhur olup bu Sudak bağlarında zevk edenlerde asla sara olmazdır.
Beğenilen meyveleri: Evvelâ beyaz kirazı o kadar sulu ve yemesi hoştur ki Bosna diyarında Banyaluka şehri kirazından sulu ve lezzetlidir. İki kirazı bir esedî guruş ile denk gelmiştir. Bir insan bu kirazdan ne kadar yese asla vücuda ağırlık vermez, hazmı gayet kolay bir çeşit sulu beyaz ve has gülnarı, yani kirazı olur. Ve ayvası da beğenilir.
Elması yeryüzünde yoktur. Hatta Malatya'nın Aspuzu Bağı'mn nazlı elmasından ve Rumeli'nde Köstendil Bağı elmasından bu Sudak elması meşhurdur ki, misk ve amber gibi kokusu vardır. Hatta müelliflerden (—) (—) kimse [136b] (—) adlı kitabı girişinde "Elma gibi faydası boldur. Utanacak şeyden Allah'a sığın" dediği elma, bu Sudak Bağı elmasıdır. İzmit Sancağı'nda Kocaeli şehrinin misket elmasından lezzetli ve yemesi hoş, bu
557
Sudak elması ki sarı renkli, sekizi bir okka gelip içinde çekirdeği çığrar elmadır ki yiyenin beyni kokulanır ve gayet besleyicidir. Hatta beyaz kutular içinde pamuklara bu elmaları sarıp sarmalayıp Kırım hanlarına, sultanlara ve vezirlerine nice yüz kutu elmayı hediye götürürler. Özellikle nice bin kutu ve nice yüz sepetler ile pamuğa sarılmış miskli elmaları gemilerle ta İstanbul'da Osmanlı padişahına, âlim ve vezirlere hediye götürürler. Henüz tazeliği ve tatlılığı üzerinde olup uzun zamanda rengi değişmeyip sanki ağacından henüz kopmuş gibi lezzetlidir. Sözün kısası Sudak elması gibi bir elma olmazdır. Tanrı daha çok ede.
Bu kaleyi gezip dolaşıp ve ziyaret edip yine kuzey tarafına bağlar içinde zevk ü safâlar ederek (—) saatte kısık yolundan,
Tat Eli İrem Yaylağı'nın anlatılması: Bir yüksek dağdır ki tepesinden bütün Kırım Adası üçgen şeklinde açıkça seyredilir. Zira bu Sudak'ın doğu ve batı tarafları tamamen Tat Eli dağlarıdır, ama yine Kefe Eyaleti'dir. Sarp dağları ve belleri çoktur. Ve bütün halkı Rum ve Laz kavimleridir ki Rum dili söyleşirler. Toplam 15 bin kadar tüfenkli Tat kavmidir. Bunların da Rumca sözleri arasında başka ıstılahları vardır.
Murtat Tat kavminin özel lehçeleri
..................(3 satır boş)....................
Zira Tat Eli nahiyeleri Kırım Adası'nm kıblesi tarafında bir burun ucunda bulunduğundan sapa yerde olup başka bir tür ağır kelimeleri vardır. Ne Rum lisanıdır ve ne Çağatay ve Laz kavmi dilidir. Hemen başka bir lehçeleri var, ama kendileri konuştuklarında insan hayran kalır.
Bu Tat Eli nahiyelerinin havası ve suyu ılımandır. İnciri, üzümü, narı, zeytini, limonu, turuncu ve çeşit çeşit sulu meyveleri olduğu Bahçesaray özellikle yazılırken ayrıntılı olarak yazılmıştır. Bu dağların kuzey tarafları ovalar olup tamamen Tataristan'dır ki kışının sertliğinden dolayı ağaçlan ve meyveleri olmaz.
Oradan bu Tat Ellerini de yine gezip dolaşıp nice mamur köyler geçerek (---) saat daha kuzey tarafa gidip dağlar ve ormanlar aşıp,
558
Eski taht merkezi, yani Eski Kırım Kalesi'nin özellikleri
(---) tarihinde Kırım Adası Ceneviz Frengi elinde iken Tatar hanlardan (—) Han Kırım'ı işgal edip deniz kıyısında olan sarp kayalardaki Tat Eli dağları, Kefe Kalesi, Sudak Kalesi, Menkub Kalesi, Balıklava Kalesi, İnkirmaıı Kalesi, Sarkirman Kalesi ve nice kaleler de kâfir elinde kalmıştı. Kırım Adası'nm yarısı ova olduğundan ta Ör Kalesi'ne kadar Tatar'ın olmak üzere kâfirler ile barış anlaşması yapıp Kırım Adası'nm yarısı Frenk'in ve yarısı Tatar'ın olup kalır.
O asırda Özbek padişahının bir büyük oğlu ticaret yoluyla bir büyük mal peyda edip bu Eski Kırım yurdunda konar. Allah'ın hikmeti o gece bu Özbek padişahı kervanı halkını kâfirler gelip yağmalarlar. Bu kadar çok malla kâfirler bir tarafa gider. Padişah oğlu da dünya kaydından kurtulup eli boş kalır. Hemen şehzade kervan halkıyla Sudak kralına varıp hâlinden şikâyet eder. Derhâl adaletli kral bunların bütün yağmalanan mallarını alıp nice bağışlarla birlikte verip gönüllerini alır. Bu kervan halkı da görürler ki kral bunlara sevgiyle muamele ediyor, bütün kervan halkı krala yalvarıp,
"Senin adaletin komşuluğunda oturup malımız talava vurulduğu (yağmalandığı) mahalde bir kale şekilli bir yapı yapıp içinde oturup kralım ile alışveriş edip saye ve himayende hoş geçinelim" dediklerinde krala bu güzel ve doğru cevaplar 1137a] hoş gelip,
"Varın dilediğiniz yerde kale ve şehir yapıp içinde oturun" diye izin alıp yağmalandıkları yerde bir kale yapmaya başlayıp ismine Karım kirman derler, yani Karım düşmanlarından mallar alıp intikam aldıkları için Karım kirman diye isim verirler. Daha sonra "Karıın"dan bozulmuş şekli Kırım kalır.
Sonra tüm Hıta ve Hoten'de, İran ve Turan'da, Belh, Buhara ve Horasan ülkesinde olan tüm bezirganlar Özbek padişahı oğlunun Kırım Adası'nda bir kale ve bir büyük şehir yapmaya başladığını işitip Kırım'a gelip şehzadeye çok mal vererek yardım edip bu Eski Kırım'ı öyle mamur ve şenlikli ederler ki sanki Kırım Adası'nın bedesteni olup bir yılda 7 kere 100 bin Özbek, Moğol, Boğol, Kıpçak, Kumuk ve diğer ülke kavimleri toplanıp günden güne büyük bir şehir olur.
559
işte bu Eski Kırım şehrinin yapılış sebebi bu şekilde olup 40 yılda tamamlanmış bir diyardır. Nice kere bu Eski Kırım sebebiyle Hülâgu Tatarı, Cengiz Han Tatarı, Timur Lenk Tatarı ve Tohtamış Han Tatarları Kırım'a gelip yağmalayıp gitmişlerdir. Sonra yine imar etmişlerdir. Nice kraldan krala kalmış eski bir ülkedir.
Sonunda Kırım devleti Cuci Han'a intikal eder ki hâlâ işba-şındaki hanların Kırım'a ilk sahip olan atalarıdır.
Sonra (—) tarihinde bu Kırım Adası, Mengli Giray Han yardımıyla Sultan Bayezid-i Velî Ceneviz Frengi elinden alıp bu Eski Kırım Kalesi'ne de Osmanlı malik olup yine Mengli Giray Han'a bu Eski Kırım'ı ihsan eder.
Hâlâ hanlar hükmünde olup kalgay sultanların eminlerinde hükmeder. Ve 150 akçe pâyesiyle şerif kazadır. Ve (—) adet nahiye köyleri vardır. Başka hâkimleri yoktur. Kale dizdarı ve kale neferleri de yoktur, zira Kırım Adası'mn iç elidir, serhad yeri değildir.
Eski Kırım Kalesi'nin şeklini bildirir
Kalesi batı tarafıyla doğu yönü alçacık topraklı zemindir ki alçak dağların arasında bir geniş öz içinde bir düzlük yere kurulmuş büyük şehir imiş. Kalesinin büyüklüğü çepçevre 17 bin adım bir dörtgen şekilli, yontma ve cilâlı taş yapı, hoş bir kale imiş. Hâlâ bazı yerlerinde duvarlarının yıkılan kısımları açık seçik bellidir.
Bu eski Kırım geçmişte öyle mamur, bakımlı büyük şehir imiş ki bin adet eski padişahların mabetgâhı var imiş. Bir kimse bir kimsenin camiine varıp ibadet etmeye tenezzül etmeyip kendi adamlarıyla yine kendi yaptırdığı camiinde namaz kılar-mış.
Bin adet aydınlık hamamı, 40 bin adet dükkân, bin adet büyük yapı hanlar, 360 medrese, 40 adet ziyafet evi imaret, bin adet sıbyan mektebi, 2 bin adet hayat kaynağı çeşmeler, 300 adet derviş tekkesi, 3 yerde bedesten, 7 adet kapanhane, 2 bin yerde susamışlara sebilhane, 3.600 Müslüman mahallesi, bin adet kefere, Yahudi ve muğan mahallesi, 2 bin adet ayan eşraf sarayı, 300 adet kervansarayı 600 yerde memleketinden ayrı bekâr hanları, 70 adet şifa yurdu, 600 adet un öğüten su değir-
560
menleri, 40 bin adet evlerde su kuyusu, 300 adet genç ve yaşlı insanların dinlenme yeri, 2 merhale yerde 176 bin adet ileri gelenlerin İrem Bağları ve toplam 860 adet Mığdisî rahibi kiliseleri, sözün kısası bu büyük şehrin bir ucundan sonuna kadar bir merhale yer imiş.
Bu büyük şehir mamur iken o asırda yeryüzünde mamur olan büyük beldelerin ilki Elburz Dağı dibinde Irak-ı Dadyan şehri, Bakühan şehri, Alatır şehri, büyük belde Ejderhan Sarayı, Ejderhan şehri, Irak bölgesinde Medayin, büyük belde Küfe, Nûh-âvînd, yani Nihavend'dir, Çin şehri, Maçin şehri, Kâşgar şehri, Dabul şehri, Mısr-ı Kâhire-i Muizziye, Şam-ı Dârı's-selâm, Halebü's-şehbâ, Antakya, Kayseri, Konya, [137b] Sivas şehri, Bursa Kalesi, Kostantiniyye Kalesi, Kavala Kalesi, filozoflar şehri Atina, Paris şehri, Kurtuba şehri, Amsterdam şehri ve KamerüT-kum Kalesi şehri, yani Akkirman.
Bu sayılan şehirler ve kaleler birer günde devredilemez büyük şehirler iken bu Eski Kırım şehri adı geçen şehirlerden daha büyük, bakımlı ve şenlikli imiş. Hâlâ bu yapılarının kalıntıları ve kubbeler bir fersah yere kadar tamamen durur. İçlerinde insan olmayıp baykuş ve kargalara yuva, karınca, yılan ve çıyanlara mekân olmuş bir harap şehirdir.
Eski Kırım şehrinin harap olmasının sebebini bildirir
Halkı gayet zengin bezirganlar olup mallarının zekâtlarını vermeyip kuvveti olanlar asla hacca gitmeyip yurdundan ayrı gariplere, fakirlere, miskinlere ve zayıflara yardım ve ikram etmeyip misafir katlanmaz olup cimri ve pintiliklerinden kapılarını kapayıp âlim, salih ve gariplerden yüzlerini saklar oldular.
Allah'ın hikmeti: Bir gece bir zayıf beze miskin fakir gönlü yanık derviş kışta kıyamette aç biilaç ve çıplak bir zenginin kapısına gelip güz yaprağı gibi o zayıf derviş titreyip "Allah için bir şey" diye feryat eder. Asla bu dervişin feryadına ve yüzüne bir kimse bakmayıp dervişi kovarlar.
Kısacası her hangi kapının önüne varıp "Allah için bir şeı/" dediyse feryadına kimse bakmayıp konukluğa kabul etmezler. O derviş her ne hâl ise bir köşeye sığınıp zar zor her ne hâl ise sabahı eder.
Seher vakti olunca bu derviş eline bir menşefe, yani süpür-
561
ge alıp Kırım şehrinin sokaklarını süpürmeye başlar. Hemen o günden şehir içinden halk süpürülüp kimi ölmeye ve kimi göçmeye başlayıp bir yıla varmaz, böyle bir büyük şehir harap ve boş kalır. Adı geçen derviş harap olan hanedanlarda oturup zevk ü safâlar eder. O da ölünce Kemal Ata Dede hazretleri yanına gömülür.
İşte Eski Kırım'ın harap olmasına sebep budur. Eğer bu hakirden sorulursa bu kadar mamur yerler vardır ki yazmışsın denilirse hâlâ bir merhale yerde yüz bin kadar yapı kalıntıları, kubbeler ayakta durduğundan başka Kırım Kapısı iç yüzünde Meııgli Camii'niıı yakınında yüksek bir mermer sütunun üstüne tüm Kırım yapılarını, vakıf sahiplerinin isimleriyle yazmışlar. Hakir oradan alıp bu müsveddemize yazdık. İnşaallah yine yeri geldiğinde ayakta kalan imaretleri yazılır.
Eski Kırım'ın imaretlerini bildirir
Tamamı 5 adet mihraptır. İkisi Cuma, diğerleri mahalle
mescitleridir.
Ve l adet eski hamamı var.
Ve 4 adet Müslüman mahallesi, l Yahudi mahallesi ve 5 adet Rum ve Ermeni mahallesi vardır.
Ve 500 adet yine yer yer tek ve iki katlı kârgir yapı ve kiremit örtülü mamur evleri var, ama birbirlerinden seyrek hanelerdir ki komşuları gidip bazı evler meydanda kalmıştır. Eski şehir içinin gerisi bağ ve bahçeler, çayır ve tarlalardır.
2 derviş tekkesi, 2 medresesi, l adet sıbyan mektebi, l ham ve 20 adet kiremitçi ve testici dükkânları var ve 20 adet de başka çarşı dükkânları var.
Bu eski şehir içinde iki yerde dere vardır. Eski zamanlarda onların kenarında olan yapıların harap olmuş kalıntılarını yazsak bir harap-nâme olur. Suyu ve havası gayet hoştur.
Beğenilenlerinden: Beyaz gömeç balı yeryüzünde benzeri yoktur. Zira ham amber gibi güzel kokusu olup yiyen insanların beyinleri kokulanıp balını ve sarı yağını vilâyet vilâyet testiler ile hediye götürürler. Onun için tüm kefereleri bal ve yağ koymak için toprak testi işlerler. Ve bir amber kokulu Çin toprağı gibi temiz toprağı var ki türlü türlü sürahi bardaklar, çanaklar ve hoşaf kâseleri işlenir.
562
Bu şehrin yapılarının tarihlerini bildirir
Evvelâ bunlardan Ulu Cami'in kapısı üzerinde celî yazı ile yazılan tarihtir:
Elhamdü lillâhi âlâ âlâ'ilıi. Ve sallallâhıı nlâ Muhammedin ve ale'l-beriyye. Ve hıılefâ'ilı emir hâze'l-imareti'l-mescidi'l-miibârek. Fî eı/ı/nıni devleti'l-hanı'l-n'zam Melıtned Özbek Giray Han.
diye yazılmıştır.
Ama bu mescidi cami ettiklerine minber üzerine yazılan tarihtir:
Knd emere bi-inşâi hâzihi'l-minberi'ş-şerif el-miikerem ziirriye-ti's-selâtîn Mengli Giray Hnıı bin Hacı Giray Han hailede miilkehıı. Sene 918.
diye yazılmıştır.
Bu cami içinde 4 adet yüksek sütun konup nakışlı tavan üzeri kiremit örtülü ve bir kıble [138a] kapılı camidir. Ve bu kıble kapısından mihraba kadar uzunluğu 200 ayak ve genişliği 150 ayaktır. Eski tarz nakışlı bir mihrap ve minberi var ki büyüleyicidir.
Bu camiin mihrabı önünde İnci Beğ Hatun Medresesi'nin kapısı üzerinde yazılı olan tarihtir:
Emere bi-imareti'1-medreseti'l-mübâreketifî zemini's-sıdtanı'l-âdil Mehmed Giray Hân hailede miilkehıı el-hayru'1-mnhzariyye seyyidii'd-diinyâ ve eminü'l-'âfî İnci Beğ Hâtûn binti Kuburun Bey (el-)emirii'l-iimerâ'i'l-merhûnnı'l-mağfûr, nevverAllahn kabrehû. Fi sene selâse ve selâsîn ve seb'i-mi'e. [733/1333]
yazılmıştır, ama bu büyük kapı gayet nakışlı ve sanatlı kapıdır. Sonra Tahir Bey Tekkesi kapısının kemeri üzerindeki tarihtir:
Bismillâhirrnhmânirralnm. Büniyet hâzihi'l-imaretii âlâ ismihi's-selfitîn el-a'zam sıdtanu'l-berri ve'l-Accm han bin Tâhir Bey Han edâme bereketehu ve yezide saltanatahıt fi'l-âlemin, Bay Bu Ali Hâtûn
563
zâte mıı'azzama ve emerehu'llâhu'l-mü'essere ibn Tankatay bin Kıtt-hığ bin Timur bin Boğa Bcıy,
diye yazılmıştır. Ama bu tekke daha sonra mahalle mescidi olunca bu tarihe bitişik yine dört köşe beyaz bir mermer üzerine bir nazik Musta'sımî hat ile yazılan tarihidir:
Büniı/e imareti] hâzihi'l-buk'ati'l-mübâreketi bi-avnillâhi ve tevfîkıhî âlâ ismi eş-Şeyh Ali el-Eâkm nevverallalnı rûhahu'l-azîz. Ve kâne fi't-târth vefî sene şehr-i cemâzi'l-nhir ve fi'l-yevmi'l-hârnis ve'l-ışrîn semâne mi'e. [25 Cemaziyelahir 800/15 Mart 1398]
diye yazılıdır. Ama hâlâ büyük cami olmaya elverişlidir. Kırmızı kiremit örtülü bir kârgir büyük kubbeli büyük mescittir.
Kefe Kapısı'nın yakınında Hacı Mehmed Camii'nin kapısı üzerindeki tarihtir:
Benâ hâze'l-mescide'l-nnibâreke'l-hnyrnt fi eyyâmi devleti's-sıtltnnı'l-mıı'azzam ve lıâkânı'l-mükerem Sadî Giray Han halledallahu miilkehn ve ebbede saltanatalnt vüs'âti'l-emalikîn, el-abdü'z-za'îfii'l-mıthtâcıı'r-râcî ilâ rahmeti Rabbih Mehemıned bin el-Hacı Bayram Hoca. Sene şuhûr-ı Receb seb'a semâne mi'e. [Receb 807/Ocak 1405]
yazılmıştır.
Çarşıya yakın Hacı Ömer Mescidi'nin kapısı üzerinde yazılı olan tarihidir:
Emere bi-imareti'1-mescidi nbdü'z-za'îf bin Hacı Ömer el-Bıthârî, tarihi zi'l-ka'de sene ihdâ [ve] sittîn ve sitti mi'e. [Zilkade 661/Eylül 1263]
diye yazılıdır.
Yine çarşı içinde Paşa Hatun Mescidi'nin kapısı üzerinde
olan tarihtir:
Hâzihi imaretü'l-berriyyeti li-şehidi'l-merhûmeti'l-mağfûre Paşa Hâtûn alâü'd-devri'1-kameriyye.
diye merkumdur.
564
Yine çarşı içinde Kemal Ata Sultan hazretlerinin kabri yanındaki safa pınarı çeşmenin tarihidir: Evvelâ,
Ve mine'l-mâ'î küllü şeı/'iıı hay,
ve
Keııınl Ata rûhiyçün fatiha.
Sene 1057 [1647].
diye yazılmıştır.
Sözün özü kısası, eğer bu eski şehirde olan sayısız hesapsız han, cami, hamam, mescit, tekke, medrese ve başka nice kere yüz bin adet içinde insan olmayan yapıların tarihlerini yazsam hemen bir tarih mecmuası olur. Hâlâ yüz binlerce adet büyük bina, henüz usta mühendis elinden çıkmış gibi sağlam olduklarından hâlâ dururlar. Ama baykuş, karga, kukumav kuşu ve yarasa kuşlarına yuva olmuş bir harap büyük şehirdir. Bu yaşımızdan sonra yine mamur ve şenlenmiş olarak görmemizi Cenâb-ı Allah nasip ede amin.
Münasip hikâye: Bu eski şehir mamur iken burada o kadar zengin adamlar ve Efrasiyab hazinesi malına sahip bezirganlar var imiş. Kırını Kalesi'nin Kefe kapısı iç yüzünde zengin bir tüccar bir cami yapmaya başlayıp nice bin insan toplanıp kimi temel kazımına, kimi harcına, kirecine, çamuruna, toprağına çalışırlarmış. Hıta, Hoten, Çin ve Maçin'den bir ulu bezirgan, yapılacak cami önünden 10 katar deve yükü misk ve ham amber ile katarıyla geçerken cami sahibi,
"Ey birader, kâfile-sâlâr kandan gelip kanda barasız [nereden gelip nereye gidersiniz] ve develerinizde yükleriniz nedir?" diye sorunca yük sahibi tüccar tenezzül edip asla cevap vermez.
Kısacası cami sahibiyle kervan sahibi tartışmadan sonra derhâl cami sahibi 10 katar deve yükü miski ve ham amberi yıktırıp sahibinin gözü önünde bu kadar yük miski ve amberi camiin çamuru içine karıp katıp karıştırırlar.
Bezirgan hayretler içinde kalıp feryat ederken hemen cami sahibi bezirganı hanesine götürüp bu kadar nefis yemekler ile büyük bir ziyafet çeker. Yemekten sonra 10 katar devesine 10 katar yükü altın kızılga yükletip,
565
"Var imdi can kardeşim" deyip bezirganın hatırını hoş eder. İşte bu Eski Kırım'da [138b] bu derece Karun malına sahip zengin bezirganlar var imiş, ama bugün halkı bir akçeye malik değillerdir.
Sonra cami sahibi mabetgâhı tamam edip ismini Amber-i Cin Camii korlar. Hâlâ o cami Eski Kırım beldesinin Kefe Kapısı dibinde virandır. Ne zaman yağmur yağsa geride kalan duvarları misk ve ham amber kokar. Hatta bu hakir denemek için toprağından ateşe attım, gerçekten de amber kokusu geldi. Hâlâ bu harap şehir içinde böyle nice yüz adet camiler harap olup durur. (—) (-—) (—)
Eski Kırım ziyaret yerlerini bildirir Evvelâ Kefe Kapısı yakınında,
Kemal Ata Sultan Ziyareti, sırrı aziz olsun ve anın yakınında Eski Kırım'ın harabına sebep olan,
Derviş Harabı Ziyareti, AHnh rahmet eylesin: Kırım halkı bunu ziyaret etmeyip "Allah ona lanet etsin" derler, ama nefes sahibi ulu sultan imiş. Sonra pazar yerinde Kemal Ata kardeşi, Çoban Ata Ziyareti, sırrı aziz olsun. Sonra Eğrikapı yakınında,
Alemdar Sultan Ziyareti, sahabe-i kuramdandır. Hamam
yanında,
Pençeli Baba Sultan Ziyareti.
Bu şehir içinde nice yüz bin yerde Horasan, Belh u Buhara ve Kırım'ın sayısız büyük evliyaları yatmaktadırlar. Nice yüz büyük velileri ziyaret eyledim, ama yazması mümkün değildir. Allah hepsine rahmet eylesin,
Hâlâ hayatta olup Ulu Cami'de 47 sene inzivaya çekilip duası kabul olan mazınneden, bir gözü görmeyen Kör Yusuf Dede'nin himmeti hazır ola. Hamd olsun sohbetleri şerefiyle şereflenip hayır dualarından hissedar olup nice sırlı konuşmalar oldu. Allah derecesini daha yüksek etsin. Bu hakire buyurdular ki,
"Hak Taâlâ sana iki dünya saadeti verip seyahatten ayırmayıp yakın zamanda Dağıstan padişahına erip oradan Acem Vilâyeti'ne, oradan Moskov Vilâyeti'ne, oradan Azak Vilâyeti'ne, oradan yine bana gelesin. Sonra bir başka Kırım ca-
566
rıibine düşe gelesin. Ondan Osmanlı'ya gidip 1080 [1669] yılında Ivlalta'da Kandiye fethinde bulunup yurt sahibi bolasın" diye nice çeşit remizler ve işaretler deyip hayır dualar etti. Allah hayırlar ile mukadder etmiş ola, vesselam.
Bu Kırım şehrini de gezip dolaşıp doğu tarafına 4 saat bayırlar aşıp,
Eski taht merkezi, sağlam set, büyük kale, yani Kırım pak toprağı Kefe Hisarı'nin özellikleri
Yunan, Latin ve Frenk tarihçilerinin doğru yazdıklarına göre Hazret-i Davud aleyhisselâm asrında Cenave kralı, yani Ceneviz banı Hazret-i Davud'a iman getirir. Ancak 3 adet inatçı oğlu Davud dinine inanmayıp babalarından yüz çevirip üçü de ülkelerini terk eder. Birisi hâlâ İspanya yakınında Ceneviz diyarı olan (---) şehrine kaçıp imar eder.
Bir kardeşi Akdeniz içinde yüz pare gemisiyle gezerek Sakız Adasının suyunu, havasını ve amber kokulu pak toprağını beğenip Sakız'ı taht merkezi eder.
Bir kardeşi yine donanma gemileriyle Pozanta adlı ülkenin kralına, yani Kostantiniyye şehrinin eski ismi Pozanta'dır, sonra "Büyük Makedon" diye isim verdiler. Sonra Kostantin imar ettiği için "Kostantin" dediler. Sözün kısası Ceneviz kralı oğlu Pozanta kralına sığınıp nice sene konuğu olur. Allah'ın hikmeti Pozanta tekfuru ölüp Ceneviz kralı oğlu Pozanta şehri Rumları üzerine müstakil bir kral olur ki Yanko ibn Madyan gibi cihangir olmaya az kalıp hâlâ İstanbul'da Galata Kulesi'nin 4 katını da Ceneviz kralı oğlu (—) adlı kral yapmıştır.
Sonra bin pare gemi ile Karadeniz'e çıkıp Karadeniz'in sağında solunda her ne kadar sağlam kale ve işlek liman şehirler varsa hepsini ele geçirir. Sonra bu Kefe Kalesi limanına demir bırakır. Görür ki suyu ve havası hoş, otu bitkisi bol, nehirleri akan güvenli bir yer ve hoş bir liman olduğunu görüp "Tez bu mahalde bana bir kale yapın" deyince derya gibi asker, binlerce işçi ve nice bin yapı ustaları üşüşüp 7 ayda 7 kapılı büyük bir kale yapıp kral kendi ismi ile, Kefey Ban diye ad korlar. Bozulmuş şekli yayıldığından banını kaldırıp Kefe derler, ama bazı tarihçiler Kefâ'dan bozulma Kefe derler, yani kefâ yeter demek ola derler, bunu yazmışlar. Kısacası, yapıcısı ve isimlen-
567
me sebebi yukarıda yazıldığı gibidir. Ama (—) tarihinde Sultan Bayezid-i Velî zamanında Mengli Giray Han yardımı ve Serdar Gedik [139a] Ahmed Paşa eliyle Ceneviz Frengi elinden pazu kuvvetiyle fethedildiğine güzel tarihtir:
Kefe halkınn Hnk'dnn erdi rahmet, Ki oldu fetlünin tarihi şefknt.
Sene 880.
Fetihten sonra Şehzade Selim Han burada beylerbeyi olmuştur. Şehzade Süleyman Han yine burada beylerbeyi olup tahtgâh edinip Âl-i Osman namına sikke kesmişlerdi. Hâlâ darphanesi ve tahtgâh olan hoş yapılı sarayı durur.
Sultan Bayezid-i Velî yazımına göre eyalettir ki iki tuğlu ve üç tuğlu vezirlere de verile gelmiştir. Paşasının padişah tarafından hass-ı hümâyûnu 507.766 akçedir, ama timar ve zeameti yoktur, zira tüm toprağı Tatar hanlarının köyleridir. Alaybeyi-si ve çeribaşısı da yoktur. Ancak mal defterdarı ve divan halifeleri vardır. Lakin şehzade tahtı iken çavuşlar kethüdasıyla 300 adet çavuş ve çavuşlar kâtibi, kısacası 12 kalem divan hizmetçileri kaldırılmıştır. Hâlâ onların da odaları durur.
Hâlâ bir hâkimi gümrük eminidir ki liman kapısı dibinde 50 nefer adamlarıyla gelen giden gemilerden öşr-i sultanî alır, büyük emanettir.
Dostları ilə paylaş: |