Günümüzde faiz yasağı ile ilgili geniş çaplı araştırmalar ve teoriler Müslüman düşünürler tarafından dile getirilmektedir



Yüklə 118,05 Kb.
tarix01.11.2017
ölçüsü118,05 Kb.
#25912

Giriş

Günümüzde faiz yasağı ile ilgili geniş çaplı araştırmalar ve teoriler Müslüman düşünürler tarafından dile getirilmektedir. İslam’daki riba yasağı kapitalist ekonomi ortamındaki zorluklarına rağmen yürürlüğünü kaybetmemiştir. Bu çerçevede Müslüman teologlar tarafından ortaya konulan fetvalar ve alternatif işlemler ilgi çekmektedir.

Ancak İslam dini faiz yasağı konusunda yalnız değildir. Kökleri arkaik çağlara kadar uzanan ve ahlaki açıdan sürekli olarak gündeme gelen bu yasağı aynı zamanda kutsal Kitap’ta da bulmak mümkündür. Dolaysıyla Hıristiyanlık da aynı İslam dini gibi faizi dinen yasak kılar. Aktüel kilise hukuku mecmualarında bakıldığında ise faiz yasağı hakkında herhangi bir bilgi yer almaz. Öyleyse Hristiyanlık’ takı faiz yasağının tarihi seyri nasıl olmuştur? Bu tarihi seyr içerisinde faiz yasağı nasıl temellendirilmiştir?
Hıristiyan kültüründeki faiz yasağının izini sürebilmek için öncelikle Kutsal Kitap’a ve sonrasında ilk dönem kitap yorumcularının görüşlerini ele almak gerekir. Zira kilise bu yorumcuların – diğer bir tabir ile kilise babalarının- temel görüşleri üzere bina edilmiştir. Bundan sonrasında ise Hristiyan tarihi açısından dönüm noktası teşkil eden skolastik yorumu incelemek gerekmektedir. Çalışmamızda Skolastik dönem fikir babası olan Aquinalı Thomas’ın görüşlerini ve faiz yasağı konusundaki rasyonel temellendirmelerini ele almayı hedeflemekteyiz. Çalışmamızın kapsamını 15. Yüzyıla kadarki gelişmelerle kısıtladık, zira skolastik temellendirmelerden sonra faiz yasağında gevşemeler ve alternatif işlemler zuhur etmiştir. Bu işlemleri ayrıca tahlil edip uzantılarını araştırmak bir diğer çalışma sahasına tekabül ettiği için, kısaca yer vermekle yetineceğiz.
Hıristiyanlık ’taki faiz yasağını kökleri, ahlaki ve rasyonel temellendirmeleri açısından ele almak, İslami araştırmalar için de zenginlik vaadetmekte. Zira İslam’ daki yasak ile Hristiyanlık ’taki yasak yakından bakıldığında aynı köklere dayanmaktadır. Böylesi bir karşılaştırma yapmak belki de faiz yasağı konusunda İslami düşünceler üretmeye çalışan ilim insanına yeni perspektifler sunabilir.

15. Yüzyıla Kadar Kilise Hukukunda Faiz Yasağının Temellendirilmesi


  1. Usura (faiz) kelimesinin etimolojik tahlili

Hristiyanlık tarihinde faiz kelimesinin ilk kez ortaya çıkması, Hristiyanlığın kaynağı olan Kutsal Kitap ile birlikte olmuştur. Faizin gündeme geldiği bu pasajlarda faizin kendi içerisinde bir ayrım yapılmamıştır. Dolayısıyla kelimelerin semantik içerikleri net bir şekilde ortaya konulmamıştır. Eski Ahit’in 72 Yahudi âlimi tarafından Yunancaya çevirisi olan Septuagint’te faiz için ‘Tokos’ kelimesi kullanılmaktadır. Kronolojik olarak daha geriye gidildiğinde Pentatök’un İbranicesinde faizi ifade etmek için iki farklı kelimenin kullanıldığı görülebilmektedir. Bunlar naesek (“bir şeyden ısırılmış olan”) ve terbit (“çoğalma, üreme”) kelimeleridir. İan Markham gibi bazı yorumculara göre bu iki kavramın semantik çerçevesi tam olarak belli değildir.1

Kutsal Kitap’ta bahsedilen faizin kapsam alanı tam olarak belirlenmemiştir. Erken dönem kilise babalarının faiz konusundaki görüşleri de asıl itibariyle kutsal metinde de kastedildiği düşünülen borç faizini ilgilendirmektedir.2 Zira hemen hemen aynı kalan ihtiyaç ekonomisi sistemi faiz teriminin farklılaşmasına henüz yol açmamıştır. Ancak Hristiyanlığın roma hukukuyla olan teması sonrası bir takım yeni anlayışlar ortaya çıkmıştır. Antik Roma kültüründe para faizini ifade etmek için fenus ya da usu aeris kelimeleri kullanılmakta idi. Birinci kelime ortaçağ dil kullanımına pek fazla nüfuz edememiş ise de, ikinci kelime “usura” ıstılahı kavram (terminus technicus) olarak kilise hukuku ve skolastik kullanımda yerini almıştır.3 Skolastik dönemde tüketilmeyen malların (res consumptives) kullanımından ortaya çıkan ücretin, Kutsal kitapta yasaklanan faizin türünden olmadığı Aquinalı Thomas tarafından tespit edilerek, faiz-kira ayrımına gidilmiş oldu.4 Kira ve icarın dinen caiz olduğu, rasyonel temellendirilme sonucunda kabul edildi.5 Roma hukukunda her türlü vergi ve ödeme için kullanılan census terimi skolastik dönemde faizin dinen caiz olan türü için kullanılmıştır.

Tüketilen mallardan (res non consumptives) elde edilen her türlü faiz ise (roma hukukunda mutuum) ortaçağ metinlerine “usura” terimi olarak girmiştir. Skolastik dönem yazılarda karşımıza çıkan genel anlamda yasak faiz terimi ‘usura’dır. Bu kelimenin lügat ve terim anlamına bakılırsa: “(…) superabundantia, reduntantia yani fazlalık, ziyade (…) tokos, incrementum yani çoğalma, yani karşılıklı ödemelerdeki eşdeğerlik ölçüsünü aşan, çoğalan, karşılıksız katma değer kazancı, eşdeğerlilik ihlali, riba.” , ifade ettiği anlaşılmaktadır.6

Skolastik dönemdeki faiz terimi kullanımından ve üzerinden yapılan ayrımdan da anlaşıldığı üzere, kilise babaları pratik ekonominin doğurduğu ihtiyaçtan dolayı faiz yasağını gitgide hafifletmeyi ve kapsam alanını daraltmayı amaçlayan bir faiz teorisi geliştirmişlerdir. Aquinalı Thomas faiz yasağı konusunda en rasyonel temellendirmeyi sunmuş olmakla birlikte, ekonomik konjonktürden doğan ihtiyaçtan dolayı faiz yasağını hafifletmiş ve bazı türlerini dinen caiz görüp eserlerinde temellendirmiştir. Bu çerçevede dinen yasak olan ‘usura’ kullanımının kapsam alanı gitgide daralmış ve günümüze kadar eski hüviyetinden çok şey kaybetmiştir. 7

II. Ortaçağ Avrupa’sında 15. yüzyıla kadar faiz yasağının tarihi gelişimi
Kutsal Kitap faiz yasağını bir nevi koruma yasası olarak ele almaktadır. Tanrının halkındaki darda kalmış ferdi faiz ile diğerini sömürene karşı korumak için konulan bir yasak olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Eski Ahit’teki bu ifadeler Yahudi şeriatına da yansımıştır. Ancak Talmud’daki bu yasak sadece Yahudi din kardeşine yönelik kalmış ve Yahudi Bankacılar ortaçağ boyunca gentillerden8 borç faizi almışlardır.9

Eski Ahit’in anlayışına göre borç, sermaye değil, darda olan kardeşe yardım mahiyetinde olmalıdır. Bu çizgide devam eden Yeni Ahit, İsa Mesih’in diliyle faiz yasağında bir adım daha ileri gider. Meşhur Dağ vaazında İsa Mesih: “Geri almayı beklemeksizin ödünç verin”, diye seslenmektedir. Burada İsa Mesih’in kastettiği şey sırf faiz değil, hakkı dahi olsa kardeşini zor duruma sokabilecek her türlü ticari avantajdır. İsa Mesih‘in sözlerinde lafzen faiz kelimesi geçmese de, Kutsal Kitap yorumcuları burada faizin kastedildiği konusunda hem fikirdirler. İsa havarilerine kardeşlerini korumak için kendi alacaklarından vazgeçmelerini de emretmiştir. Dolayısıyla Eski Ahitte darda kalanı korumak için zikredilen bu yasak Yeni Ahitte İnsan Sevgisi (Naechstenliebe) çerçevesinde ele alınmıştır.10 Hıristiyan inancına göre İsa Mesih’in Dağ vaazındaki şu ifadeleri onun Eski Ahitteki hükümleri feshedici değil, onları devam ettirici olduğunu ortaya koyar:


Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.”11
İsa Mesih sevgiyi toplumun temeline oturtmakta ve toplumsal yapıyı buna inşa etmektedir. Hıristiyan anlayışa göre sevgiyle temellendirilmiş olan bu cemiyette faizi lafzen yasaklamasına gerek kalmamaktadır.12 Ancak Hıristiyan cemaatinin aynı sosyal yapıya sahip olmayan farklı kültürlerde devam etmesi – ki burada en başta Roma kültürünü zikretmek gerekir- kilisenin gitgide dünyevileşmesine yol açmıştır.

Bu dünyevileşmenin önünü kesmek için 4. Yüzyılda çeşitli kilise meclislerinde Riba yasakları kararlaştırılmıştır. Faiz yasağının temellendirilmesi için Kutsal Kitap’ın meşhur İnsan sevgisi yasası yeterli kalmadığı gibi, sosyal güvenlik prensibi ve kazuistik ortaya çıkmış, bu yöntemler çerçevesinde faiz yasağı temellendirilmeye başlanılmıştır. Bu sürecin kilise kanonlarına olan yansımasını incelemek gerekirse, erken dönem kilise meclislerine ve Gratian’ın Dekret’ine (Decretium Gratiani) bakmak gerekir. M.S 306 yılında Elvira’da kurulan kilise meclisi, erken dönem kilise babalarının faizi reddetmelerine ilişkin en belirgin örnektir. Zira bu mecliste kilise babaları faiz alanın aforoz (excommunicatio) ile cezalandırılacağını kararlaştırmışlardı. Meşhur Nicaea meclisinde (M.S 325 ) ise yasak hafifletilmiş ve sadece din adamlarını kapsamış, avam için hiçbir hüküm belirtilmemişti. Faiz yasağı konusundaki gevşeme 8. Yüzyılların ortasına kadar devam etmiş, ilk kez 786 yılında İngiltere’de yapılan iki konsülde genel faiz yasağı tekrar ele alınmıştı. Aynı şekilde Frank Devletinde 789 yılında Şarlman tarafından genel faiz yasağı kararlaştırılmıştı. Yasak Kilise kanunu için de Aachen kilise meclisi sonucunda geçerli kılındı. Dolayısıyla artık tekrar hem din adamları hem de avam için geçerli kılınmıştı. Şarlman’ın faiz yasağını bu derecede benimsemesinin nedeni, ekonomisinin buna elverişli olmasıdır. Ortaçağ’ın erken dönemlerinde para borcu büyük çoğunlukla tüketim amaçlı (konsumptiv) alınmaktaydı. Bu ise diğerini sömürme anlamına geldiği için, toplum tarafından ahlak dışı algılanmaktaydı. Fakat yasalarda yapılmış olan yenilik kilisenin egemen olduğu tüm Avrupa’da kolayca kabul edilmediği gibi Chalons, Reims ve Mainz’da yapılan kilise meclislerinde anlaşılmaktadır.13 Her ülkede farklı uygulanan faiz yasağı, 1139 yılında kurulan Laterankonsilinde nihayet bir zemine oturtuldu. Ökumenik karaktere sahip olan konsülde faiz alan kişinin Hristiyan usullere göre gömülmeyeceğine karar verildi. Faiz yiyenler zina edenler, ensestte bulunanlar ve falcılar ile bir tutulmalarına rağmen, yasak fazlaca ihlal edilmiş olmalı ki, birkaç yıl sonra 1311 yılında Vienne konsülünde yaptırımlar doruk noktaya ulaştı. Faizin yasak olduğunu inkâr edenin dinde sapkınlık içerisinde olduğu hükmüne varıldı. Kamu hukuku da kilise hukukuyla büyük ölçüde uyum içerisinde olmuştur. Faiz alan kişi kanunsuz idi, ona ev kiralamak dahi aforoz ile cezalandırılmaya yol açıyordu.14 Bu dönemlerde Papaların bazı istisnalara göz yummaları dikkat çekicidir. Kilise hukukunun faiz konusundaki katı tutumuna rağmen, Papalar İtalya’daki ekonomik ortama ayak uydurmuşlar ve hatta kendileri kilise adına bankalardan ve özel kişilerden faizli borç almışlardır. Yüksek faiz oranlarına tabi olan bu para meblağı borç senetlerine faizi bindirilmemiş haliyle yazılırken kilisenin eline geçen, faizi üstünden kesilmiş olan meblağ idi. Örneğin Papa Clemens IV. (1265-1268) Siena şehrindeki alacaklıların yüksek faiz oranlarından şikâyet eder ve kendisinin bir keresinde 100.000 poundluk bir borç senedini imzaladığını ancak karşılığında eline geçenin sadece yarısı olduğunu anlatır.15

Tarihi gelişmeler faiz yasağının kapitalist ekonomi tarafından benimsenmediğini açıkça göstermektedir. Bilhassa 15.-16. Yüzyıllarda kapitalist ruh doruk noktasına ulaşmış bulunmaktaydı. Özellikle zanaatçılar ve çiftçiler yüksek faiz oranları16 karşısında zor durumda kalıyorlardı. Bunun yanı sıra feodal sistemden dolayı tarlanın miras sonucu paylaşılması, yüksek vergi oranları ve bereketsiz mahsuller çiftçileri yüksek faiz oranlarıyla borç almaya zorluyor toplumdaki gerginlik kendisini çiftçi ayaklanmalarla gösteriyordu. Binaenaleyh toplum faiz yasağını tekrar canlandırmaya çalışan gezgin ruhban sınıfının çağrılarına katılıp, daha güçlü bir ekonomi ahlakına özlem duymakta idi. Bu bağlamda Dominiken ve Franzisken ruhban sınıfının gezgin vaizleri halk arasında etkili olmuşlardır. Çağrılarının teorik alt yapısı ise, değişen ekonomik durum karşısında faizin toplumsal problem teşkil etmeye başladığından dolayı, skolastik tarafından geliştirilen rasyonel temellendirmeler idi. Skolastik tarafından ortaya konulan teoriler kilise hukukunda 16. Yüzyıla kadar etkili olmuş, faiz konusundaki yasak aynı sertlikle devam ettirilmiş.17 Ancak kilise kanunları ve kilisenin yaptırım gücü ekonominin otonomisine karşı koyamamıştır. Daha önce de değinildiği gibi kilisenin kendisi dahi faiz türlerinin bazılarını meşrulaştırmaya çalışmış ve hatta skolastik temellendirmelere dayandırmıştır. Teorik boyutundaki hafifletmenin yanı sıra uygulamada da kanunların ihlal edildiği açıkça görülmektedir. Şöyle ki krallar, piskoposların ve diğer iktidar sahiplerinin faiz almalarına göz yumulmuş ve uluslararası para ekonomisinde faiz yasağı önemsenmemiştir.18

15. yüzyıla kadar faiz yasağında varılan nokta, Hristiyan kültürünün ikiye bölünmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Nihai noktada kilise hukukundan 19. Yüzyılda kaldırılan faiz yasağı kilisenin değişen ekonomiye tedrici biçimde ilerleyerek boyun eğmesinin bir ifadesidir. Pius VIII.’un 1830 yılında neden vermeksizin faiz yasağının Corpus İuris Canonici’den kaldırmasından sonra 1917 yılının CİC’si düşük faize cevaz verir, 1983’un CİC’si ise faiz konusunu hiçbir şekilde içermez.19


  1. Roma-Katolik Hıristiyanlık kültüründe faiz yasağının temellendirilmesi



  1. Kutsal Kitapta Faiz yasağı

Ortaçağ faiz teorilerinin menşei Kutsal Kitaba dayanmaktadır. Faiz alan kişi Kutsal Kitapta en az üç yerde açıkça yerilmektedir. Kutsal Kitap riba almayı fakirleri sömürmek ve onların kötü durumundan kendi nefsine pay çıkarmak adına yasaklamaktadır:

Bir kardeşin yoksullaşır, muhtaç duruma düşerse, ona yardım etmelisin. Aranızda kalan bir yabancı ya da konuk gibi yaşayacak.



Ondan faiz ve kâr alma. Tanrından kork ki, kardeşin yanında yaşamını sürdürebilsin.

Ona faizle para vermeyeceksin. Ödünç verdiğin yiyecekten kâr almayacaksın”.20

Eski Ahitteki faiz yasağı kardeşi ilgilendirmektedir. Din kardeşi tanrının seçtiği halktan biridir ve tanrının bahşettiği cemiyetin bir ferdidir. Bu cemiyetin içinde herkesin doğal hakları vardır, ister zengin ister fakir olsun. Bu temel noktadan hareketle tanrının halkı olan bu cemiyette her bir ferdin diğerine karşı sorumlulukları da bulunmaktadır. Bu sorumluluklardan biri ise darda kalmış olan kardeşinin kötü durumunu istismar etmemektir. Eski Ahit’in ahlak anlayışı tanrının seçtiği halkının yaşam birliği fikri üzerine oturtulduğu için hukuku da bu zeminde ele alınmıştır. Bu hukukun içerisinde fakir de olsa her bireyin yaşama hakkı vardır, dolayısıyla borçlu olandan faiz almak bu doğal hakkı elinden almak anlamına gelmektedir.21

Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey ödünç verdiğinizde, ondan faiz almayacaksınız. Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden almayacaksınız. Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede el attığınız her işte Tanrınız RAB sizi kutsasın.”22

Öfkem alevlenir, sizi kılıçtan geçirtirim. Kadınlarınız dul, çocuklarınız öksüz kalır.”23

Bu yasaklar itibariyle Yahudi şeriatında dindaşından faiz almak yasaklanmıştır. Hıristiyanlık Ahd-i Atik’in bu düşüncesini Ahd-i Cedid, Hz. İsa’nın meşhur “Dağ Vaazı24“ ile tekrar ele almaktadır.
Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin”25
Geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdiklerini geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler.

Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesinin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir.”26
Eski Ahit’te sadece kardeşe yönelik olan bu yasak, ‘Hristiyan sosyal ahlak anlayışı kapsamında genişletilmiştir’27. Gelenek itibariyle sosyal ahlak olarak da tanımlanan Hristiyan ahlakı, bireyi yine kendi sosyal çevresi içerisinde bir yere oturtmaktadır. Bireylerin bir aradaki yaşamı ekonomik alanda her bireyin kendi ihtiyacını giderebilmesi ile dengelenmektedir. Bu anlamda Yeni Ahit’in benimsediği ekonomi ahlakı ihtiyaçların giderilmesini hedef alır. Gelir elde eden birey cemiyetten kopuk ve soyutlanmış değildir. Cemiyetin içerisinde sınıf ve görevine göre bir sorumluluğa sahiptir. Dolayısıyla hiç bir insan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme babında diğerinden üstün tutulamaz. Zira ekonomik alandaki her faaliyetin teleolojisi ihtiyacı gidermeden ibarettir. Hıristiyan ahlakına göre bir insan diğer insanın zaafından faydalanarak kendi ihtiyacından fazlasını gelir olarak elde edemez.28

Yeni Ahit insanın komşusuna olan sorumluluğunu genişletirken bir adım daha ileriye gitmektedir. Hakkı dahi olsa, kardeşine verdiği borcu geri almaktan vazgeçmesini emreder. Değil faiz almayı, hakkı olanı dahi alması nehy edilmektedir. Bu ifadeler Kutsal Kitap’ın Matta 18, 21 ile 35 pasajları arasında geçen ‘Acımasız köle benzetmesi’ de daha da iyi anlaşılır:

Bunun üzerine Petrus İsa'ya gelip, “Ya Rab” dedi, “Kardeşim bana karşı kaç kez günah işlerse onu bağışlamalıyım? Yedi kez mi?”

İsa, “Yedi kez değil” dedi. “Yetmiş kere yedi kez derim sana. Şöyle ki, Göklerin Egemenliği, köleleriyle hesaplaşmak isteyen bir krala benzer. Kral hesap görmeye başladığında kendisine, borcu on bin talantı bulan bir köle getirildi. Kölenin ödeme gücü olmadığından efendisi onun, karısının, çocuklarının ve bütün malının satılıp borcun ödenmesini buyurdu. Köle yere kapanıp efendisine, ‘Ne olur, sabret! Bütün borcumu ödeyeceğim’ dedi. Efendisi köleye acıdı, borcunu bağışlayıp onu salıverdi.

Ama köle çıkıp gitti, kendisine yüz dinar borcu olan başka bir köleye rastladı. Onu yakalayıp, ‘Borcunu öde’ diyerek boğazına sarıldı. Bu köle yüzüstü yere kapandı, ‘Ne olur, sabret! Borcumu ödeyeceğim’ diye yalvardı. Ama ilk köle bunu reddetti. Gitti, borcunu ödeyinceye dek adamı zindana kapattı. Öteki köleler, olanları görünce çok üzüldüler. Efendilerine gidip bütün olup bitenleri anlattılar.

Bunun üzerine efendisi köleyi yanına çağırdı. ‘Ey kötü köle!’ dedi. ‘Bana yalvardığın için bütün borcunu bağışladım. Benim sana acıdığım gibi, senin de köle arkadaşına acıman gerekmez miydi?’. Bu öfkeyle efendisi, bütün borcunu ödeyinceye dek onu işkencecilere teslim etti.



Eğer her biriniz kardeşini gönülden bağışlamazsa, göksel Babam da size öyle davranacaktır.”’
Tanrı dahi insanı kendi haline bırakmaz ve ona merhamet eder iken, insanın hakkı da olsa başka bir insan üzerinde acımasızca hüküm sürmesi düşünülemezdir. Bu açıdan alacaklıdan kardeşinin menfaati için özel çaba gösterilmesi beklenilir. “Hıristiyanlığın ‘sosyalutopya’sı kendisini borç-alacaklı konusunda da göstermektedir.”29

  1. Erken dönem kilise babaları ve faiz yasağı

Batı da Faiz yasağı ile ciddi anlamda ilgilenmiş olan ilk din adamları Ambrosius(339-397) ve Hieronymus’tur (340-420). Bu ikisinin faiz konusundaki temellendirmeleri daha çok eski ahitteki sevgi yasasına dayanmaktadır. Faiz’i salt şekliyle ele alıp türleri arasında hiçbir ayırıma gitmezler.30 Zira her türlü faiz dinen yasak ve ahlaken çirkindir. Erken dönem kilise babalarının tutumlarını önemli şahsiyetler üzerinden irdelemeye çalışacağız.

    1. Ambrosius

Milano’da başpiskoposluk yapan Aziz Ambrosius, faize karşı tutumunu bazı Mektup ve risalelerinde dile getirmiştir. De Tobia adlı eseri özellikle riba yasağını ele almaktadır. Bu eserde Tobias adlı bir kulun fazilet ve reziletlerinden bahseder. Tobias’ı özellikle kralın gazabından çekinmeksizin dindar insanların cenazeleri ile ilgilenmesi, onları dini usullere uygun biçimde defnetmesini ve fakirliğine rağmen cömert davranmasını över. Tobias’ın fakirliğinden bahsederken, riba alan kişiler hakkında uzunca kelam eden Ambrosius, riba’nın tanrısal ve tabii yasalara aykırı olduğunu ve ribanın adam öldürme ve puta tapma gibi suçlardan farksız olduğunu vurgular.31 Faizi yargılarken o zenginlere yüklenmektedir:

Talia sunt vestra, divices, beneficia. Minus datis et plus exigitis. Talis humanitas ut spolietis etiam am subvenitis. Fecundus vobis etiam pauper est ad quaestum. Usurarius est egenus cogentibus vobis, habet quod reddat: quod impendat non habet. Misericordes plane viri quem alii absolvitis, vobis addicitis. Usura solvit, qui victu indiget(…)’ 32

İşte bunlar sizin hayır işleriniz ey zenginler, az verir karşılığında daha fazla istersiniz. Bu sizin insan severliğiniz (Humanitas): yardımda bulunduğunuz yerde dahi, inşaları soyuyorsunuz. Fakir size kazanç için dahi işe yarar. Size faiz ödemek zorunda olan darda kalan fakirdir; size borç verdiğinizi geri ödemekten aciz iken, kaldı ki size bundan fazlasını ödeyebilsin! Ey siz merhametli insanlar, başka bir alacaklının derdinden onu kurtarırken onu kendinize borç kölesi ediniyorsunuz! Yemeği yokken size riba ödemek zorunda kalıyor!’

Ambrosius müsrif kişinin akıbetini ele alır ve faiz alarak harcadığı mülkünü geri kazanma peşinde iken daha fazla borç yapmasını ve bunun akıbetinin kısır döngüye dönüştüğünü vurgular. Burada Ambrosius ihtiyacı kapatma ötesinde tüketime düşmüş olan toplumun akıbetini de anlatmaktadır.33 Ambrosius roma döneminde faiz yasağından kaçınabilme amaçlı faize benzer yollara başvurmanın da faiz yasağı kapsamına girdiğini açıklamak için Cicero’nun düşüncelerine başvurur. Roma’da borçlu kişinin alacaklıya para ödemek yerine, faizi giysi veya gıdaları daha ucuza ya da bedavaya vermesi şeklinde ifa etmesi yaygın bir usul idi. Bunun da önünü kesmek için, eski ahitteki pasajlar yansıra (kardeşinde faiz almayacaksın) riba’nın tanımına yer verir: 34

Gıda ve giysi de riba olabilir: zira sermayeye eklenen her şey ribadır. Adını ne koyarsan koy, yine de ribadır.’

Özellikle burada kilise babalarının faiz konusunda alternatif yollara başvurmadıklarını, faizin yasak oluşunu da tanrısal yasalara dayandırdıkları anlaşılır. Rasyonel temellendirilmelere ihtiyaç duymamaktadırlar, zira tanrının yasası açık ve nettir ve Hristiyan ahlakında faize yer yoktur.

Yeni Ahitteki faiz yasağına da değinen Ambrosius, yasağın herkese yönelik olduğunu kabul etmekle birlikte, düşmandan faiz alınabileceği konusunda diretmektedir. Zira düşmanı öldürmek caiz iken, onu zor duruma sokmak için faiz almakta caiz olmalıdır.35


    1. Hieronymus

Ambrosius ile aynı dönemde yaşamış olan Hieronymus faiz yasağının yeni ahit doğrultusunda değerlendirilmesinden yanadır. Ona göre düşmandan dahi faiz almak Hristiyan ahlakına aykırı düşer. Zira Hieronymus’a göre riba, adalete aykırı olduğu için değil, daha ziyade insan severlik yasasına aykırı olduğu için yasak kılınmıştır.36Mistik Mektuplar: Kilise kurumları ve mistisizmi hakkında” adlı eserinde rahip Rusticus’a yazdığı bir mektupta riba konusunda Hieronymus kilise erbabını da eleştirmektedir:

Havarinin yasasına riayet ederek sadece kıyafet ve yemeğe iltifat etmek yerine onlar din adamı olmayanlardan fazla kazancın peşinde koşarlar. Eskiden Yunanlılar tarafından Aedil adı verilen pazar denetimcileri ribayı dizginlemeye çalışır ve hataya düşeni cezalandırırdılar. Bu günümüzde ise Din kılıfının altında adaletsiz işler dönüyor. Bizden haksızlığa göz yummayı bekleyen Hıristiyanlığımız, gitgide Haksızlık yapmak için istismar ediliyor(...)37

Faiz yasağı konusunda ki bir argüman da üretim kredisi örneğinden açıklanmaktadır. Tüccar krediden dolayı kendisine yük olan faizi sattığı malın fiyatına intikal ettirerek, zararını kapatmaya çalışır, bu ise malın değerinden fazla bedel istenmesine sebep olur. Her ne kadar ekonomiyi hızlandırmak için verilse de, üretim kredisi dahi dinen yasaktır.


    1. Nyssalı Gregor, Lactanius ve diğerleri

Önemli Hristiyan âlimlerinden Lactanius’ta (300) faizi reddeder:

Verdiğinden fazlasını istemek oldukça büyük adaletsizliktir. Böyle davranmak yanındakini sömürmek ve pervasızca zor durumuyla spekülasyon yapmak anlamına gelir.”38

Nysaa’lı Gregor (334-394) da şunları söyler: “Başkasının mülküne hırsızlık ile sahip olmak, gizli saklı şekilde ve cinayet yaparak yol kesmekle başka insanın nefsine sahip olmak ile cebir ile bir şeyi mülkiyetine almak arasında – ki bu faizde böyledir- ne fark vardır?”

Buna benzer ifadeleri Augustinus (354-430), Boethius (524) ve Tertullian (220) gibi kilise babalarında bulabilmek mümkündür.39


  1. Skolastik dönemde faiz yasağının temellendirilmesi



    1. Skolastik dönemde ekonomi

Erken dönemden itibaren faizle savaşan kilise, tarihi konjonktür karşısında faizde değişik argümanlar üretmek zorunda kalmıştır. Düşüncedeki devrimi daha iyi anlayabilmek için dönemin ekonomi anlayışına göz atmak gerekir.

Daha önce de zikredildiği gibi ortaçağın ilk dönemlerinde ekonomi anlayışı Kutsal Kitap’ın vazettiği ekonomi anlayışına paralellik arz etmekteydi. Para ve sermaye sadece ihtiyacı gidermekten ibaret olmalı bundan fazlası lüks ve refaha girmekte ve kilise tarafından kesinlikle reddedilmekteydi. Büyük ticaret sadece lüks mallar için yapılırdı, dolayısıyla burada yapılan faizli işlemi tartışmaya gerek kalmıyordu.40 12. yüzyılda ise ekonomik alanda birçok şey değişikliğe uğramış oldu. Şehirlerin büyümesiyle birlikte, ticaret, üretim ve bankacılıkta ciddi manada artış yaşandı. Erken dönem kilise babalarının argümanları ise bu gelişmeler karşısında yetersiz kalmaktaydı. Zira daha önce de değinildiği gibi onlar, fakir olan borçluyu korumak adına faiz yasağını savunuyorlardı. 12. Yüzyılda faizle işlem yapan kişiler ise daha ziyade üretim kredisi peşinde olan tüccarlar ve savaş hazırlığında olan krallardı. Sonuç olarak kilise eskimiş faiz teorisiyle artık yeni ekonomik ahlak anlayışına nüfuz edemiyordu.



    1. Skolastik dönemde faiz problemi

Tarihi gelişmelere bağlı olan farklı tutum; kendisini Aquinalı Thomas’ın rasyonel temellendirmelerinde en bariz şekliyle gösterir. Aquinalı’nın faiz teorisi kilise babalarında olduğu gibi baskıcı bir yaptırım olmaktan ziyade mantık üretmeye dayanmaktadır.41 Bu bağlamda Aristoteles’in ekonomi felsefesinden ve düşünce sisteminden faydalanır. Hocası Albertus Magnus vasıtasıyla felsefesiyle tanışan Aquinalı, onun “Eukonomia” ve “Chrematistike” ayrımını benimsemiştir.42 Aristoteles’e göre malın kazanılması ana gayesine göre ikiye ayrılır. Ahlaki açıdan kötü olan ticaret Chrematistike’dir ve para kazanmayı araç olarak değil bizatihi amaç olarak ele alır. Aynı zamanda ihtiyaçtan fazlasını elde etmek anlamına gelir. Bu konuda o şöyle der: “mal elde etmenin bu çeşidi tabiata en aykırı olanıdır.” Zira paranın icat ediliş gayesinin mübadelelerde bedel olmasından ibaret olduğunu ve paranın bizatihi sermaye olarak görülmesinin tabiatına aykırı olduğu görüşündedir. Chrematistike’nin karşısında ise ahlaki açıdan doğru olan Eukonomia durmaktadır. Para kazanmak ihtiyaçları giderebilmek için sadece bir araç konumundadır.43

    1. Thomas Aquinas’ ın faiz yasağını temellendirmesi

Aquinalı birbiriyle sıkıca irtibatlı olan dört argüman çerçevesinde faiz teorisini geliştirir: Tüketim argümanı, Paranın yavrulamadığına dair argüman, Eşdeğerlilik prensibi, Zaman argümanı.44 Bunlardan en önemlisi şüphesiz tüketim argümanıdır. Ancak tüketim argümanını daha iyi anlayabilmek için öncelikle Aquinalı’nın Aristoteles’ten esinlenerek geliştirdiği eşdeğerlilik prensibini açıklamak gerekir:

    1. Eşdeğerlilik Prensibi

Aristoteles “mübadele” ve “akit eşitliği”nden bahseder (iustia commutativa). Onun teorisine göre her mübadelede eşdeğerlilik bulunmaktadır, yani alınan ile verilen arasında orantısal bir eşdeğerlilik olmalıdır (aequalitas dati et accepti). Kazanç ve zarar her iki taraftan da eş değersizlik anlamına gelir, ortada olan ise eşdeğerliliktir, dolayısıyla eşit olan kazanç ve zarar arasındaki orta durumdur. Bu temellendirme sonucunda Aristoteles’in tıpkı Platon’da olduğu gibi faize karşı oluşu kendiliğinden ispatlanmış olur, zira faizde de bir eş değersizlik mevcuttur. Alacaklı borç verene kıyasen daha büyük masrafa girer, aldığının karşılığı olarak daha fazlasını ödemek zorundadır. Eşdeğerlilik prensibine aykırı olması hasebiyle bu haksızlıktır (ubi est aequalitas, non est lucrum). Aynı şekilde tazminat da sadece verilen ile alınan arasındaki eşitsizliği düzeltmekten ibarettir. Aristoteles’teki bu temel noktalardan hareketle Aquinalı Thomas faiz teorisini geliştirir.45

    1. Tüketim argümanı

Aquinalı tüketim argümanını şu düşünceler üzerine bina eder:

Borç verilen para için faiz almak haksızlıktır: zira olmayan bir şey satılmaktadır ve bu açıkça eşitsizliğin oluşması anlamına gelir ki bu adalete karşıdır. Bunu kabul etmek için bazı malların fonksiyonunun tüketmek olduğunu bilmek gerekir; örneğin biz içmek için kullanarak şarabı tüketmekteyiz ve yemek için kullanarak buğdayı tüketiriz. Dolayısıyla bu tür mallarda malın fonksiyonunu malın kendisinden ayırmamak gerekir; bilakis bir malın fonksiyonunu kullanma iznine sahip olan aynı zamanda malın kendisini kullanma iznine sahiptir. Bundan dolayı bu tür malların ödünç alınmasında mülkiyeti aktarılmaktadır. Eğer bir kimse şarabı ayrı, şarabın kullanımını ayrı satacak olsa, aynı malı iki kez satmış olmak durumuna ya da olmayan şeyi satma durumuna düşecektir. Bunun sonucunda açık ve net bir biçimde eş değersizlikten dolayı günaha girmiş olur.



Aynı nedenden dolayı, şarap ya da buğdayı ödünç verip karşılığını iki kez istediğinde haksızlık meydana gelmektedir. Bu ikili karşılık şudur: birisi, ödünç alınan malın kendisini, öteki ise kullanımının ücretidir ki biz buna faiz deriz.

Fonksiyonu tüketme olmayan mallar da vardır, şöyle ki evin kullanımı içinde oturmaktır, onu yıkmak değildir. Ve bu yüzden dolayı bu tür mallarda ikisi ayrı ayrı verilebilmektedir. Örneğin bir kimse evin mülkiyetini başkasına aktarıp onun kullanımını bir zaman süresince kendisine saklarsa ya da tam tersi bir kimse evinin kullanımını başkasına aktarıp evi kendi mülkiyetine bırakırsa.

Bu yüzden kişinin evine kullanımına has bir fiyat belirlenmesine ve aynı zamanda evi geri istemesine izin vardır. Evin kiralanmasında ya da icare de olduğu gibi.” 46

Metinden de anlaşıldığı üzere iki tür mal vardır: Tüketilen (res consumptiles) ve tüketilmeyen (res non consumptiles). Birinci tür kullanımından sonra yok olurken ikinci tür kullanımından sonra maddi olarak mevcudiyetini sürdürmektedir. Tüketilen mallar da faiz almak, iki katını geri almak anlamına geldiğinden dolayı eş değersizlik doğurur. Eş değersizlik ise adaletsizliktir.47 Aquinalı’nın parayı hangi tür maldan saydığı önemlidir.

Para filozofun görüşüne göre (...) mübadelelerde bedel olarak kullanılmak için icat edilmiştir. Paranın asli amacı tüketiminde yatmaktadır. Bu asli nedenden dolayı paranın tüketimi için herhangi bir ödül- ki bu faizdir- istemek yasaktır. İnsan her nasıl haksızlıkla elde ettiği malı geri vermek zorunda ise, faizle elde ettiği parayı da iade etmek zorundadır.”48

Para bir ölçüdür, malların faydasını ölçer. Ancak ölçü oluşu kendisinden değildir, paranın kendi değeri yoktur (valor impositus) para değerini ölçtüğü mala göre alır (valor intrinsecus). Dolayısıyla para ancak bir mala değer olarak atfedildiği anda, yani mübadelede, ölçü olma vasfını tamamlar.49 Diğer tüketilen mallarda mübadeleden sonraki kullanımında tüketilmeleri söz konusudur. Parada ise mübadele anında tüketilmesi söz konusudur. Para kredisi “para malını” satmak ile kıyaslanabilir. Borcu ödemek ile bu satışın hesabı kapatılmış olur. Ancak faizde olduğu gibi bundan fazlası istenirse; ‘aynı şey iki kere, ya da olmayan şey satılmış olur ve eş değersizlikten dolayı günaha girmiş olur.’ 50

Aquinalı parayı tüketilen mallardan sayması hasebiyle (quarum usus est consumptio) faizi yasak kılmıştır. Bu teorinin bir başka açısı ise, tüketilmeyen malların kira veya icaresinin faiz olmadığı ve dolaysıyla caiz olduklarını ifade etmesidir.51


    1. Malın yavrulamadığı argümanı

Aquinalı argümanlarını paranın yavrulamadığı (res quae non fructificat) tezinden devam ettirir. Bu argüman Aristoteles’e dayanır. Zira Aristoteles Politika adlı eserinin ilk bölümünde faizin paranın parası olduğunu ifade eder. Aristoteles’e göre paranın icat ediliş gayesi mübadelede bedel olmasından ibarettir. Faiz ise parayı çoğaltmaktadır. Aristoteles’e göre bu tabiata aykırıdır, zira para kendi kendine çoğalamaz (res quae non fructificat). Paranın çoğalması ancak kendisiyle ticaret yapılabilmesi için icat edilen şeylerle olur. Paranın asli gayesi potansiyel sermaye olmak değil, bir mala izafe edilmesidir.52



    1. Zaman argümanı

Zaman argümanı olarak da adlandırılan son temellendirme kredili alışveriş ile ilgilidir. Nakit alışverişte malın teslimi ile ödemesi aynı vakte düşer. Kredili alışverişte ise malın teslimi paranın tesliminden önce gerçekleşir, ancak bunun karşılığında alıcı daha fazla ödemek zorundadır. Aquinalı’ya göre malın değerinden fazla ödenilen miktar aradaki zaman farkına bedel olmaktadır, yani zaman bir nevi satılmaktadır. Fakat zaman “tanrının hediyesidir ve bundan dolayı cemiyetin ortak malı konumundadır.”53

Yukarıda zikredilen dört argüman çerçevesinde Aquinalı faiz yasağını temellendirmektedir. Rasyonel olmaları açısından yeni olan bu temellendirmeler aynı zamanda faiz yasağına bir takım istisnaların getirilmesine de yol açmışlardır. Thomas Aquinas “Summa Theologica” ’da faize alternatif işlemleri de ortaya koymuştur. İşlemler başlıca şunlardır:

Damnum emergens (Borç verenin zarara girmesi durumu), Lucrum cessans (Borç verenin karı kaçırması durumu), societas (ortaklık), poena morae (gecikmeli ödemeler), Periculum sorties (Risk durumunda ek ödeme). Aquinalı’ nın faize getirdiği bu istisnaların da katkısıyla Hıristiyan kültüründe faiz yasağı etkisini gitgide kaybetmiştir.54

Sonuç

Hıristiyan kültüründeki faiz yasağı Kutsal Kitaptaki kardeşlik yasası ve sevgi yasası çerçevesinde ele alınmaktadır. Eski Ahit’te ifade edilen kardeşinden faiz alma yasağı, Yeni Ahit’te genişletilmiştir. Faizin türleri arasında ayırım yapmayan Kutsal Kitap anlayışı erken dönem kilise babalarının eserlerinde de tekrar ele alınır. Faiz yasağı konusunda daima sert tutum gösteren kilise, birçok meclis kararıyla faiz alanları cezalandırmıştır. 15. yüzyıla kadar devam eden bu yaptırımlar, değişen ticari ortam karşısında yetersiz kalmaya başlamış, ticari ihtiyaç karşısında faiz yasağına istisnalar getirilmiştir. Bu bağlamda Aquinalı Thomas’ın faiz yasağına ilişkin temellendirmeleri yön verici olmuştur. Aristoteles’in ticaret anlayışına bina ettiği faiz yasağı temellendirmeleri otoriter bir yaptırımdan ziyade rasyonel hüviyet kazanmıştır. Yasağa ilişkin dört temel argüman getirdikten sonra, Aquinas yine bu dört argüman üzerinden faize istisna olan birtakım işlemler ortaya koymaktadır. Tüketim argümanı, Eşdeğerlilik prensibi, Malın yavrulamadığı argümanı ve Zaman argümanı olarak adlandırılan dört açılı temellendirme, Aquinalı ‘nın faiz yasağını paradoks biçimde hafifletmesi ve istisnalar getirmesine de yol açmıştır. Bu istisnalar hızla gelişen İtalya ekonomisine bir reaksiyon ve ayak uydurma olarak algılanabilmektedir. Dolaysıyla Aquinalı ‘nın alternatif işlemleri ekonomideki faiz teriminin kapsam alanının değişmesine, sigortacılık ve şirketlerdeki yeni anlayışlara işaret eder. Bu işlemlerin tahlili ve geleceğe yönelik uzantılarının hangi boyutlara ulaştığı ayrıca araştırılmalıdır. Çalışmamızın kapsamını aşacağı için bunlara sadece kısaca değinmiş bulunduk.



Faiz tartışmaları Protestanlığın doğuşuyla, Luther ve Calvin’ in teorileriyle tekrar alevlenmiştir. Luther erken kilise babalarının izinden giderek faiz yasağını şiddetli biçimde savunurken, Calvin faizi dinen caiz görmüş. Corpus İuris Canonici’ den tedrici olarak kaldırılmış olan faiz yasağına ilişkin madde günümüz kanonunda gündeme bile getirilmemektedir. Günümüz Hıristiyan teolojisinde, gündem dışı olması hasebiyle hemen hemen hiç tartışılmayan faiz yasağı, artık sadece ekonomi ahlakı çerçevesinde ele alınmaktadır. Kilise ise çok eski tarihlerine dayanan ve hukuki açıdan önemli temellendirmelere sahip olan bu yasağı dile bile getirmez. Ancak kilisenin göz ardı etmeye çalıştığı bu yasak, bazı Hristiyan âlimleri tarafından İslami faiz yasağı çerçevesinde tekrar ele alınmaya çalışılır. İslami faiz yasağı bazı teologlar için umut kaynağı haline gelmiş, onlarda günümüz kapitalizminde Hristiyan ahlak anlayışını ticari alanda canlandırmak adına heyecan uyandırmıştır. İslami araştırmalar açısından ise Hristiyan kültürün sunduğu ahlaki ve rasyonel temellendirmeler faiz konusunda daha derin çalışmalar için yön verici ve ufku genişletici olabilir.

Bibliyografya


  • Anton Orel, “Oeconomia perennis. Die Wirtschaftslehre der Menschheitsüberlieferung im Wandel der Zeiten und ihrer unwandelbaren Bedeutung”, c. 2: Kanonik Vaiz yasağı, 1930, Mainz




  • Christian Braun, “Vom Wucherverbot zur Zinsanalyse” 1150-1700, Winterthur, 1994




  • Emil Friedberg, „Decretum sive Concordia discordantium canonum“, Leipzig 1879–1881 (= Corpus Iuris Canonici, 1),Graz 1959




  • Ernst Ramp, “Das Zinsproblem- Eine historische Untersuchung”, 1949, Zwingli yayınevi, Zürih




  • Eugen von Böhm-Bawerk, “Kapital und Kapitalzins 1. Abteilung: Geschichte und Kritik der Kapitalzins- Theorien”, Jena 1921



  • Gregorii XIII, „Corpus juris canonici emendatum et notis illustratum“, pont. max. iussu editum. Romae : In aedibus Populi Romani, 1582



  • Hans G. Ulrich, “Das Zinsnehmen in der christlichen Ethik – Historische und gegenwaertige Perspektiven, Atzelsberger Gespraeche 1988”, neşreden: Max Vollkommer, 1989, Erlangen,




  • Hieronymus, “Aszetische Briefe- Über die kirchlichen Staende und ihre Aszese”, c.II a, Bibliothek der Kirchenvaeter (Kilise Babaların Kütüphanesi)



  • İsmail Özsoy, Faiz, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.12




  • İan Markham, “Zins in: Theologische Realenzyklopaedie”,c.26, Walter de Gruyter, 2004, Berlin, New York



  • Julius Kirshner, „Wucher“, yayımlayan Michael North, „Von Aktie bis Zoll. Ein historisches Lexikon des Gelde“s, München 1995,




  • Karl Pribram, “Geschichte des ökonomischen Denkens”, 1992, c.1, Frankfurt a. Main,




  • Michael Neumann, “Geschichte des Wuchers in Deutschland bis zur Begründung der heutigen Zinsgesetze 1654”, Halle 1865,




  • Peter Meiners, “Das Zinsverbot und extrinsische Zinstitel bei Thomas von Aquin”, 2009-2010, Westfaelische Wilhelms- Münster Üniversitesi neşriyatı




  • Roland Geitmann,”Bibel, Kirchen und Zinswirtschaft”, 1989, ‘Zeitschrift für Sozialekonomie’- (Sosyal ekonomi ile ilgili dergi), c. 80




  • Theo Sommerlad,Das Wirtschaftsprogramm der Kirche des Mittelalters - Ein Beitrag zur Geschichte der Nationalökonomie und zur Wirtschaftsgeschichte des Steffen, Jörg, Die islamische Wirtschaftsordnung vor dem Hintergrund philosophischer und religiöser Konzepte über das Zinsverbot”, 2007, Grin Yayınevi



  • Thomas Aquinas, “Summa Theologica, secundae pars secundae partis quaestio 78 articulo I”.ve “Aquinas, Thomas, secundae pars secundae partis quaestio 78 articulo I. Pecunia autem, secundum philosophum, in V Ethic. Et in I Polit”



  • Ulrich van Suntum, “Die unsichtbare Hand”, Springer-Verlag, Berlin Heidelberg New York,1999




  • Zeme, Hasan ve Faruk Zeme, “Muhammed, Faiz Tarihi ve İslam”, 1968, Sinan Yayınevi,



  • http://www.unifr.ch/bkv/kapitel3104-16.htm-wucher



  • http://www.wiwi.uni-muenster.de/insiwo/Download/Hausarbeiten/Hausarbeit-Schellhammer.pdf




1 İan Markham, “Zins in Theologische Realenzyklopaedie”,c.26, s.672, Walter de Gruyter, 2004, Berlin, New York

2 Peter Meiners, “Das Zinsverbot und extrinsische Zinstitel bei Thomas von Aquin”, 2009-2010, Westfaelische, Wilhelms- Universitaet Münster,s.6

3 Julius Kirshner, Artikel „Wucher“ in Michael North (Herausgeber): „Von Aktie bis Zoll. Ein historisches Lexikon des Geldes“, München 1995, s. 430.

4 İsmail Özsoy, “Faiz”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.12, s. 111

5 İan Markham, “Zins in: Theologische Realenzyklopaedie”, c.26, s.672, Walter de Gruyter, 2004, Berlin, New York

6 Anton Orel, “Oeconomia perennis. Die Wirtschaftslehre der Menschheitsüberlieferung im Wandel der Zeiten und ihrer unwandelbaren Bedeutung”, c. 2: Das kanonische Zinsverbot, s. 21-22, 1930, Mainz

7 Roland Geitmann, “Bibel, Kirchen und Zinswirtschaft”, 1989, ‘Zeitschrift für Sozialekonomie’, c. 80, S.17-24, s. 21

8 Gentil: Yahudi inancına göre yahudi olmayanları tanımlar

9 Hasan ve Faruk Zeme, “Muhammed, Faiz Tarihi ve İslam”, 1968, Sinan Yayınevi, s. 13

10 Ernst Ramp, Das Zinsproblem- Eine historische Untersuchung, 1949, Zwingli Verlag, Zürich, s.7

11 Matta 5,17

12 Ernst Ramp, a.g.e. S.8

13 Ernst Ramp, a.g.e. S.9-11

14Ernst Ramp, a.g.e. s. 11-12

15 Michael Neumann, “Geschichte des Wuchers in Deutschland bis zur Begründung der heutigen Zinsgesetze 1654”, Halle 1865, s. 523

16 Hasan ve Faruk Zeme, “Muhammed”, a.g.e. s.14

17 Ernst Ramp, a.g.e. s. 12-16

18 Karl Pribram, “Geschichte des ökonomischen Denkens”, c.1,1992, Frankfurt a. Main, s.48

19 Peter Meiners, a.g.e. s. 5

20 Levililer 25:35-37

21Hans G. Ulrich, “Das Zinsnehmen in der christlichen Ethik – Historische und gegenwaertige Perspektiven, Atzelsberger Gespraeche 1988”, neşreden: Max Vollkommer, 1989, Erlangen, s.3-4

22Tesniye 23:19,20; ayrıca daha fazla bilgi için bkz. Çıkış 22:25; Levililer 25:35-37; Nehemya 5:1-7; Zebur 15:5; Hezekiel 18:7,8,13,16-18; 22:12; Luke 6:34,35; Tesniye 14:21; 15:3; Levililer 19:33,34; Tesniye 15:10; Atasözleri 19:17; İşaya 1:19; Luke 14:14; 1 Korintoslulara 15:58

23 (Çıkış 22:24); ayrıca bknz. Eyüp 31:23; Zebur 69:24; 76:7; 90:11; Nahum 1:6; Romalılar 2:5-9; İbraniler 10:31; Eyüp 27:13-15; Zebur 78:63,64; 109:9; Yeremya 15:8; 18:21; Ağıtlar Kitabı 5:3; Luke 6:38

24 Dağ Vaazı’nın Hıristiyanlıkta önemlidir. Hz. İsa burada ashabına evrensel öğütler vermekte. Bunu bir dağın yamacında yaptığından Matta İncil’inin 5-7. Bölümlerine “Dağ Vaazı” (latince: oratio montana) denmiştir. Dağ vaazına benzer şekilde Lukas İncilinde’ de önemli bir pasaj vardır.

25Matta 5:42; bkn. Matta 25:35-40; Tesniye 15:7-14; Eyüp 31:16-20; Zebur 37:21,25,26; 112:5-9; Atasözleri 3:27,28; 11:24,25; 19:17; Eski Ahit'te Hazreti Süleyman'a yazılan kitap 11:1,2,6; İşaya 58:6-12; Daniel 4:27; Luke 6:30-36; 11:41; 14:12-14; Romalılar 12:20; 2 Korintoslulara 9:6-15; 1 Timoteosa 6:17-19; İbraniler 6:10; 13:16; Yakub 1:27; 2:15,16; 1 Yuhanna 3:16-18

26Luke 6:34,35 bkn. Luke 6:35; 14:12-14; Tesniye 15:8-11; Matta 5:42

[35] Luke 6:27-31; Levililer 25:35-37; Zebur 37:26; 112:5; Atasözleri 19:17; 22:9; Romalılar 5:8-10; 2 Korintoslulara 8:9; Matta 5:44,45; Yuhanna 13:35; 15:8; 1 Yuhanna 3:10-14; 4:7-11; Zebur 145:9; Resullerin işleri 14:17.



27 Hans G. Ulrich, a.g.e., s.4.

28 Hans G. Ulrich, a.g.e, s.6.

29 Hans G. Ulrich, a.g.e. s. 5.

30 Roland Geitmann, a.g.e. s.3-4.

31Theo Sommerlad, “Das Wirtschaftsprogramm der Kirche des Mittelalters - Ein Beitrag zur Geschichte der Nationalökonomie und zur Wirtschaftsgeschichte des Altertums”, Leipzig, Weber Verlag, 1903, s.184-185.

32 Theo Sommerlad, a.g.e. s.187.

33 De Tobia 5, 19.

34 Theo Sommerlad, a.g.e. s.188.

35 Theo Sommerlad, a.g.e. s.189.

36 Jörg Steffen, “Die islamische Wirtschaftsordnung vor dem Hintergrund philosophischer und religiöser Konzepte über das Zinsverbot”, 2007, Grin Verlag, s.16-17.

37 Hieronymus, “Aszetische Briefe- Über die kirchlichen Staende und ihre Aszese”, c.II a, s.125/16, Bibliothek der Kirchenvaeter (Kilise Babaların Kütüphanesi), http://www.unifr.ch/bkv/kapitel3104-16.htm-wucher

38Roland Geitmann, a.g.e. s.3.

39 Roland Geitmann, a.g.e. s.4.

40 Karl Pribram, a.g.e. s.48.

41 Peter Meiners, a.g.e, s.4.

42 Karl Pribram, a.g.e s.47.

43Ulrich van Suntum, “Die unsichtbare Hand”, s.73, Springer-Verlag, Berlin Heidelberg New York,1999

44 von Böhm-Bawerk, Eugen, Kapital und Kapitalzins 1. Abteilung: Geschichte und Kritik der Kapitalzins- Theorien, Jena 1921, s.18-19.

45 Peter Meiners, a.g.e, s.6-7.

46 Thomas Aquinas, “Summa Theologica, secundae pars secundae partis quaestio 78 articulo I.”

‘Ad cuius evidentiam, sciendum est quod quaedam res sunt quarum usus est ipsarum rerum consumptio, sicut vinum consumimus eo utendo ad potum, et triticum consumimus eo utendo ad cibum. Unde in talibus non debet seorsum computari usus rei a re ipsa, sed cuicumque conceditur usus, ex hoc ipso conceditur res. Et propter hoc in talibus per mutuum transfertur dominium. Si quis ergo seorsum vellet vendere vinum et seorsum vellet vendere usum vini, venderet eandem rem bis, vel venderet id quod non est. Unde manifeste per iniustitiam peccaret. Et simili ratione, iniustitiam committit qui mutuat vinum aut triticum petens sibi duas recompensationes, unam quidem restitutionem aequalis rei, aliam vero pretium usus, quod usura dicitur. Quaedam vero sunt quorum usus non est ipsa rei consumptio, sicut usus domus est inhabitatio, non autem dissipatio. Et ideo in talibus seorsum potest utrumque concedi, puta cum aliquis tradit alteri dominium domus, reservato sibi usu ad aliquod tempus; vel e converso cum quis concedit alicui usum domus, reservato sibi eius dominio. Et propter hoc licite potest homo accipere pretium pro usu domus, et praeter hoc petere domum commodatam, sicut patet in conductione et locatione domus.



47 Peter Meiners, a.g.e, s.8-9.

48 Thomas v. Aquinas, “secundae pars secundae partis quaestio 78 articulo I. Pecunia autem, secundum philosophum, in V Ethic. Et in I Polit”:

‘Principaliter est inventa ad commutationes faciendas, et ita proprius et principalis pecuniae usus est ipsius consumptio sive distractio, secundum quod in commutationes expenditur. Et propter hoc secundum se est illicitum pro usu pecuniae mutuatae accipere pretium, quod dicitur usura. Et sicut alia iniuste acquisita tenetur homo restituere, ita pecuniam quam per usuram accepit.’.



49 http://www.wiwi.uni-muenster.de/insiwo/Download/Hausarbeiten/Hausarbeit-Schellhammer.pdf

50 Christian Braun, “Vom Wucherverbot zur Zinsanalyse 1150-1700”, Winterthur, 1994, s.55.

51 Peter Meiners, a.g.e, s.9-11.

52 Christian Braun, a.g.e s. 17.

53 Peter Meiners, a.g.e, s.11.

54 Peter Meiners, a.g.e, s.12-16.

Christian Braun, a.g.e. s.63.




Yüklə 118,05 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin