Liberal sol, devrimci programını ve çizgisini tümden bir yana bırakmış bir Kürt hareketi şahsında hem artık “sakıncalı” olmaktan çıkmış bir reformist müttefik buldu ve hem de böylece “iki milyon Kürt oyu” üzerinden parlamentoculuğa soyunma olanağına kavuştu. 3 Kasım seçim bloku bunun bir ilk provasıydı ve buna eşlik eden “iktidara yürüyoruz!” söylemi, parlamenter avanaklığa ne denli hızlı uyum sağlandığının bir yansıması olmuştu. Ne var ki, gerek düzen cephesindeki perişanlığın ve gerekse devrimci hareket cephesindeki aşırı zayıflığın ve tasfiyeci yönelimin oluşturduğu son derece elverişli koşullara rağmen, 3 Kasım hayalleri reformist blokta derin bir hayal kırıklığı ile sonuçlandı. En elverişli bir ortamda bile mevcut blok bileşimiyle seçim barajının aşılamayacağı görüldü. %6.2 ile %10 arasındaki mesafe fazlasıyla genişti ve bunu yeni Kürt oylarıyla giderebilme olanağı da yoktu. Zira birçok gözlemcinin haklı olarak vurguladığı gibi, 3 Kasım seçimleri, DEHAP’a verilebilecek Kürt oylarının azami sınırını da ortaya koymuştu. DEHAP’ta ve onun zorunlu eklentisi durumundaki liberal solda, öteki bazı burjuva düzen partileri ile ittifak arayışına yol açan ve bugün yerel seçimlerde somut olarak SHP ile gerçekleştirilen seçim ittifakının gerisindeki temel etken budur. Öteki her(137)iddia ve gerekçelendirme girişimi (“halkın birliğini gerçekleştirmek”, “güçlerini oluşturup geliştirmek”, “devrim birikimlerini büyütüp sağlamlaştırmak” vb.), bu basit parlamenter ihtiyaca çekilmiş her türlü samimiyetten ve inandırıcılıktan yoksun bir ciladan başka bir şey değildir.