Orhan Doğan uzun röportajının bütününde olduğu gibi burada da son derece açık ve kendi konumu ve kimliği üzerinden gerçekçi bir politik tutum sergiliyor
Orhan Doğan uzun röportajının bütününde olduğu gibi burada da son derece açık ve kendi konumu ve kimliği üzerinden gerçekçi bir politik tutum sergiliyor. “Sol-sosyal demokrat kulvarda birlik” vurgusuyla Abdullah Öcalan’ın “Zeytin Dalı” politikasının mantığını ve gereklerini ortaya koyarken, öte yandan ÖDP, SDP, EMEP türünden reformist partilerlerle bu aynı kulvarda yapılacak fazla bir şey olmadığınının altını çiziyor. Kendisinin de ifade ettiği gibi bu bir küçümsemeden değil fakat reel-politik anlamında gerçekçilikten geliyor. “Zeytin Dalı” politikası temelde parlamento seçimlerinde başarı sağlamaya yönelik bir politika olduğuna ve halen hükümette bulunan partinin karşısına yeni bir politik alternatif olarak çıkmayı gerektirdiğine göre, ÖDP, SDP, EMEP gibi oy desteğin(50)den yoksun bulunan ve parlamenter alanda tümüyle Kürt hareketinin eteğine tutunarak bir şeyler elde etmeyi uman partilerle yapılabilecek ne olabilir ki? PKK gelsin dosdoğru meclise girsin, Abdulah Öcalan serbest bırakılarak evinde göz hapsine alınsın diyerek kamuoyu önünde legal alandaki Kürt politikacılarından beklenmeyen bir dobralıkla (ki bunun bir başka örneği Batman Belediye başkanıdır) konuşan Orhan Doğan, bu aynı dobralığı parlamentarizme soyunmuş reformist solun gerçeğini tüm çıplaklığı ile ortaya koyarak da göstermiş oluyor. “Zeytin Dalı” politikası oyalayıcı bir tartışma olarak değil de ciddi bir seçim politikası/stratejisi olarak ortaya atılmışsa eğer, kuşkusuz Orhan Doğan söylediklerinde tümüyle haklı sayılmalıdır. Her zeminin ve politikanın kendi mantığı, kendi gerekleri vardır. Zemin seçimler ve parlamento ve politika da “Zeytin Dalı” ise eğer, ÖDP, SDP, EMEP ve halen gönüllerindeki legal partilerini kuramadıkları için ismi anılmayan reformist blokun öteki bileşenleriyle bu alanda ne yapılabilir ki gerçekten?