Kendine hala da “devrimci” diyebilen bir parti düşünün ki, bir seçim blokunun seçimlerdeki başarısı üzerinden kendi “iktidar” hedefini tanımlayabilsin. Bu bile sözü edilen “devrimci”lik iddiasının ciddiyetini göstermeye yeter. “İktidar”a seçim ittifakları ve parlamenter başarı ile gelecek olanların “sosyalizmlerini de kestirmek güç değildir herhalde. En iyi durumda bu, İsveç türü bir burjuva “adil bölüşüm” sosyalizmi olabilir ancak. En iyi durumda diyoruz; zira kapitalizm koşullarında bu tür bir “adil bölüşüm” dahi, kapitalizmin geçici olmaya mahkum özel bir gelişme ve refah evresiyle sıkı sıkıya ilişkilidir. “İsveç sosyalizmi”, aynı özel evrenin ürünü “refah devlet”iyle birlikte, İsveç’in kendisinde bile artık tarih olmuş durumda. Türkiye gibi yapısal bunalımlar pençesinde kıvranan bağımlı bir ülkede ise bu türden bir program ve proje gerici bir hayal olmaktan öte bir anlam taşımaz.