Bugün ondan kopan, daha doğrusu kopmak zorunda bırakılan ve(359)bu zorunlu kopuşu devrimci söylemlerle süslemeye çalışanlar, ÖDP’de geçirdikleri yılların ne işe yaradığına ciddi bir açıklama getirememenin gizlenemeyen sıkıntısını yaşıyorlar. Tümünün biricik ortak “teselli”si, ÖDP’nin Türkiye soluna, dahası dünya soluna bir “çoğulcu parti” deneyimi kazandırdığıdır. Bunu ayrılık bildirilerinde, aynı amaca yönelik yazı ve açıklamalarında, tekrarlayıp duruyorlar.
Kulağa hoş gelen bu “çoğulcu parti” söyleminin gizlediği ilkesiz-liberal parti anlayışını bir yana bıraksak bile, kopanların bu ortak “teselli”sinin gerçek bir dayanaktan yoksun olduğunu görmek için kendimizi yine de çok zorlamamız gerekmez. Herşey bir yana, ÖDP’nin yıllardır yaşadığı iç kriz ve bu krizin bugün vardığı çöküntü bile kendi başına, ortada ilgililerin “katkı” ve “kazanım” saydıkları herhangi bir “çoğulculuk” deneyiminin olmadığını tüm çıplaklığıyla göstermeye yeter. Tarafları hiç de örnek bir “çoğulcu parti” yaşamı ve deneyimi değil, fakat başlangıçta yalnızca karşılıklı mecburiyet, arkasından ise medyatik destek ve kayırmanın körüklediği parlamenter hayaller bir süreliğine de olsa bir arada tuttu. Bu hayaller ‘99 Nisan seçimleriyle boşa çıkınca deniz de bitti ve sanal rüzgarlarla yol alan ÖDP gemisi karaya oturdu.