O günden bugüne, yani neredeyse üç yılı aşkın bir süredir kriz içinde debelenen ÖDP’de yaşananlar, kısır iç çekişme ve didişmelerden ibarettir. Bu ortamda, örnek olabilecek “çoğulcu” bir parti yaşamı bir yana, normal bir parti yaşamının gerektirdiği asgari disiplinin ve demokrasinin izine rastlayamazsınız. Aşırı bir bürokratizmle aynı aşırılıkta bir liberalizm birbirini tamamlamış, karşılıklı körükleyip beslemiş ve ÖDP’nin bugünkü kaçınılmaz sonunu hazırlamıştır. “Parti olmayan bir parti” söylemini övünme konusu bir yenilik olarak sunanlar, böylece gerçekten partiden başka herşeye benzeyen bir kaosu ve dağılmayı elbirliği ile hazırlamışlardır. Devrimci parti teorisi ve pratiğinden koparak çok kanatlı ve çok sesli bir parti yaşamı ve kültürü yaratmak iddiasıyla yola çıkanlar, karşılıklı olarak “kanat”ları etkisizleştirmek ve “ses”leri boğmak(360)için olmadık yol ve yöntemlere başvurmuşlardır. Burjuva ayak oyunlarından ve entrikalardan kaba zorbalığa ve örgütsel tasfiyeye kadar... Açık fikir tartışmaları, ilkeli ideolojik eleştiri ve mücadele yerine bunlara dayalı bir kör döğüşü egemen olmuştur ÖDP’ye. Öylesine ki, tarafların birbirinden kopuşu bir seneyi aştığı halde, ayrılıklarının ideolojik-politik çerçevesini ortaya koymaları ve kamuoyuna açıklamaları ancak resmi kopuşların sonrasında yaşanabilmiştir. Türkiye solunun aydın birikimini de temsil etmek iddiasındaki bir yapı için pek hazin bir durum sayılmalıdır, bu iç karartıcı tablo ve sonuç.