Kapitalist düzene ve burjuva siyasal iktidara karşı verilecek bir mücadele, burjuva güçler hakkında en ufak bir hayal yaratmaz. “Faşizme karşı ve demokrasi için” mantığı, bu tür hayallerin toprağıdır. Bunu devrimci hareketin son 15 yıllık deneyimi de açıklıkla göstermiştir. Burjuva bir toplumda siyasal demokrasiyi (ki burjuva demokrasisidir) siyasal strateji olarak benimsemek, kaçınılmaz olarak reformizme götürür. Devrimci-demokrasinin bugün bu stratejik hedefe devrimci yollardan varmayı amaçlaması, yarın liberalleşerek yozlaşmasına engel değil. 12 Eylül sonrasında, Dev-(378)Yol, Kurtuluş ve TDKP önderliklerinde liberal tasfiyeci eğilimlerin bu kadar kolay yeşermesi, binlerce militanın sancısız bir şekilde burjuva reformist harekete katılması, fakat kendini yine de belli bir vicdan rahatlığıyla “devrimci” olarak görmesi vb., tüm bu olgular rastlantı değildir ve salt karşı-devrimin yarattığı yılgınlığın sonuçları olarak da görülemezler.