H. Fırat (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə92/127
tarix15.05.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#50469
növüYazı
1   ...   88   89   90   91   92   93   94   95   ...   127

Biz siyasal mücadele sahnesine o güne kadarki sol hareketin eleştirel değerlendirmesi temelinde çıkmış bir hareketiz. Ciddi bir yenilgi almış ve tasfiyeci süreçlere sürüklenmiş bir devrimci hareketin içinden, bu yenilgiyi anlamaya, belirleyici nedenlerini bulmaya, anlayıp bulduğumuz ölçüde de onu aşmaya çalışarak kendi yeni bilincimizi ve siyasal kimliğimizi oluşturduk. Yani bizim çıkışımız, sol hareketin çok yönlü tahlili ve eleştirisi ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. ‘60’lardan ‘80’lere evrilen ve ‘80’li yıllarda genel bir çözülme, dağılma ve tasfiye sürecine giren bir sol hareketin gelişme süreçlerini, temel idelolojik ve sınıfsal karakterini, kültür ve değerlerini anlama ve ileriye dönük olarak aşma çabası, bizim ortaya çıkışımızın temel dinamiği durumundadır. Böyle olunca, biz, geleneksel sol hareketin mevcut ideolojik-sınıfsal özellikleriyle gelecekte nasıl bir akibetle yüzyüze kalabileceği üzerine de öngörü(307)lerde bulunabilecek önemli üstünlüklere sahiptik.

Türkiye’nin ‘60’lı ve ‘70’li yıllarında, işçi sınıfı, köylülük, şehir küçük-burjuvazisi, genel olarak kent ve kır yoksullarının katıldığı ileri boyutlar kazanmış bir sosyal mücadele vardı. ‘60’lı yıllardaki genel sol yükseliş, 12 Mart döneminin ardından ve ‘70’li yılların ikinci yarısında, radikalleşerek daha geniş boyutlar kazandı. Sol akımların oluşumu ve gelişimi de bu genel sosyal hareketlilikle sıkı sıkıya bağlantılı olarak, onun içinden, onu etkileyerek ve ondan etkilenerek oldu. Modern Türkiye’nin tarihinde ilk kez görülmüş bu türden bir sosyal hareketlenmenin yarattığı moral ve politik atmosfer, sol akımların yeşermesine ve hızla güçlenmesine de imkan sağladı.

Anılan dönemlerin mücadelelerine baktığımızda, radikal bir tutumla ortaya çıkan ve ileri düzeyde politizasyon yaşayan sosyal kesimin, gerek kitlesel katılımıyla ve gerekse de radikal eğilimiyle, büyük ölçüde kent ve kır küçük-burjuva kitleleri olduğunu görüyoruz. Elbette burada sözkonusu olan genel olarak küçük-burjuvazi değil, fakat daha çok onun aydınlanmış ileri ve ilerici kesimleridir. Geleneksel ve modern kesimleriyle Türkiye küçük-burjuvazisi çok karmaşık bir sosyal tabaka durumundadır ve sosyo-kültürel açıdan ve dolayısıyla politik eğilim yönünden büyük bir değişkenlik göstermektedir. Bu sınıfın belli kesim ve katmanları faşizmin, bir kesimi dinsel gericiliğin kitlesel tabanıdır, geçmişte olduğu gibi bugün de. Ama kentte ve kırda yaygın bir ilerici küçük-burjuva katman da var Türkiye’de. Bir dizi karmaşık ekonomik, sosyal, politik, kültürel etken, Türkiye’de güçlü bir ilerici küçük-burjuva kitle yaratmıştır ve bu radikalleşerek devrimci akımların doğmasına toplumsal-politik ortam oluşturmuştur. Radikal sol akımlar da daha çok bu sosyal zeminde ortaya çıktılar; buna uygun bir ideolojik-programatik perspektif edindiler, bu sosyal konuma uygun düşen bir siyasal çizgi izlediler; ve nihayet, bunun yansıması bir politik-örgütsel kültür ve değerler sistemi yarattılar.

Ama Türkiye’nin ilerici-devrimci küçük-burjuvazisi, ‘60’lardan(308)‘80’lere yaşanan ve büyük toplumsal-siyasal çalkantılara sahne olan ilk yirmi yılın ardından, bu mücadeleyi taşıyacak politik ve moral gücünü yitirdi. Her iki devrimci yükselişi izleyen faşist bastırma ve ezme dönemlerinde, devrimci küçük-burjuvazi gerçekten ağır bedeller ödedi. 12 Eylül’de takibata uğrayıp tutuklananların (ki sayıları yüzbinleri buluyor) sosyal yapısına dönüp bakınız, ezici bölümüyle kentin ve kırın küçük-burjuva kökenli kadro ve sempatizanları ile yüzyüze olduğunuzu görürsünüz. Bu insanlar genel küçük-burjuva hareketliliğin öncü unsurları durumundaydılar. Radikal küçük-burjuvazi iki tarihsel dönem, ki bu iki on yıl demektir, bu yükü taşıdı ve karşılığında ağır bir bedel ödedi. Sonuçta küçük-burjuva siyasal öncüler kadar küçük-burjuva kitleler de yoruldu, eski dinamizmini, devrim arzusunu ve coşkusunu yitirdi.

Bu canlı politik sosyal gücün desteğinden yoksun kalmak, geleneksel sol akımlar için başlı başına bir bunalım etkeniydi. Buna yenilginin yıldırıcı etkilerini, bunun yolunu düzlediği tasfiyeci cereyanın ağır tahribatını ekleyiniz. Buna dünyadaki gelişmeleri, ‘89 çöküşünü ekleyiniz. Buna Kürt hareketinin paradoksal biçimde önce yükselişinden ve ardından teslimiyetinden gelen bozucu ve zayıflatıcı etkileri ekleyiniz. Buna sınıf ve kitle hareketinin yıllardır belli bir eşiği aşamamasını, bir türlü politikleşip devrimcileşememesini ekleyiniz. Bütün bunlar ve bunlara eklenebilecek öteki bazı etkenler, yükselişler içinde doğmuş ve kendini bulmuş geleneksel sol akımların bugün neden artık yolun sonuna gelip dayandıkları konusunda aydınlatıcı açıklamalar bulursunuz, ki bunlar bizim konuya ilişkin değerlendirmelerimizde, sürekli olarak ve belli bir sistematik içinde hep ele alınagelmiştir.

Stratejik kaygıların bir yana bırakılması

Bu akımlar Marks ve Engels’in temellerini attığı bilimsel sosyalizm adına ortaya çıkmışlardı. Gelgelelim küçük-burjuvazi, böyle bir dünya görüşünün ve o dünya görüşüne uygun düşen bir(309)programın yükünü taşıyabilecek bir sınıf değil. Bilimsel sosyalizm işçi hareketinin teorik ifadesidir; o toplumsal dayanağını işçi sınıfı hareketinde bulabildiği ölçüde pratik yaşamda gerçek anlamını bulabilir ve sonuçlarına ulaşabilir. Özellikle bazı küçük-burjuva devrimci-demokrat akımların kavramakta olağanüstü bir yeteneksizlik gösterdiği temel sorunlardan biridir bu. Bunu örneğin DHKP-C ile tartıştığınızda size yanıt olarak şunu söylüyebiliyor: Biz dogmatik değiliz; bu ülkenin gecekondusundaki emekçiler, bu ülkenin gençliği, sizin o küçük-burjuva katmanlar diye küçümsediğiniz kesimleri çok daha radikal, çok daha iyi mücadele veriyor, oysa işçi sınıfı genellikle reformist bir eğilim gösteriyor! Küçük-burjuva sınıfsal ideoloji ve kültür bu tür akımların bilincine ve ruhuna öylesine sinmiş ki, hem marksist geçinip hem de Marksizmin bütün bir sınıf özünü oluşturan temel önemde bir teorik düşüncenin karşısına böyle çıkabiliyorlar. Burada kuşkusuz bir açık sözlülük var, ama bu dürüstlükten çok sindirilmiş bir sınıfsal konum ve kültürden geliyor; deyim uygunsa küçük-burjuva kimlik içlerinden bazılarının adeta genlerine işlemiş, bundan gelen bir doğallıkla söylüyor bunu, kendi sınıfının devrimciliğini savunuyor kendine göre. “Hak”, “hukuk”, “ekmek”, “adalet”, “vatan” derken, iki yüzyıldır küçük-burjuva popülist akımların temel ideolojik önyargılarını yinelediğinin farkında bile değil. Farkında olması da gerekmiyor, zira benzer sosyal-kültürel zeminler benzer düşünce ve argümanların oluşumunu neredeyse kendiliğinden hazırlıyor.


Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   88   89   90   91   92   93   94   95   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin