Tanrımız bizi orada dua yerinde
Dua ederken tuttuğu zaman,
İşte o zaman savaşın gidişatı değişir;
O zaman galibiyet alevi yanar,
O zaman gerçeğin sancağı üstün gelir.
Düşmanlar geri kaçar ve şeytan sürünür!
O zaman korkunun dehşeti,
Zaferin sevincine dönüşür!
Ey Rab, bizi o yere, dua yerine götür,
Orada galibiyet duasını öğreniriz.
Bu olayda ayrıca başka bir anlayış daha gözümüze çarpar. Rab, kuşaklar boyunca Amalekliler ile savaşacağını ve Amaleklilerin adını yeryüzünden büsbütün sileceğine dair ant içti. Amalek, benliğin bir resmidir. Hıristiyan, benliğe karşı hiç durmadan savaşmak zorundadır. Bu konudaki başlıca savaşlarından biri duadır. Hıristiyan’ın dua yaşamındaki sadakati genellikle zafer ve yenilgi arasındaki farklılığın nedenidir.
1 Temmuz
“Ama o zaman bilindiğim gibi tam bileceğim.” (1.Korintliler 13:12)
Sevdiklerimizin cennette olup olmadıklarını bilmek ister isek, bu isteğimiz oldukça normal ve anlaşılabilir bir istektir. Bu konuyu özel bir şekilde açıklayan hiç bir ayet bulunmamasına rağmen, bizi olumlu bir sonuca yönlendiren mantığa uygun bazı satırlar mevcuttur.
Her şeyden önce, öğrencileri İsa’yı, diriltilmiş ve yüceltilmiş Bedeni içinde tanıdılar. Fiziksel görünümü değişmemişti. O’nun “bu aynı İsa” olduğuna dair hiç bir kuşku yoktu. Bu durum bize şunu gösteriyor; bizler de yüceltilmiş bir biçimde bulunacak olmamıza rağmen, cennette bizi diğer kişilerden farklı kılan özelliklere sahip olacağız. Hepimizin aynı şekilde görüneceğimiz ile ilgili bir konudan söz edilemez. 1.Yuhanna 3:2 ayetinde Rab İsa gibi olacağımız söylendiği zaman, bunun anlamı, ahlak açısından O’na benzeyecek olmamızdır; günahtan ve günahın sonuçlarından sonsuza kadar özgür olacağız. Ama O’nun gibi görünmeyeceğimiz kesindir. Asla O’nun gibi görünmeyeceğiz.
İkinci olarak, cennette, burada yeryüzünde bildiğimizden daha azını bileceğimize inanmak için hiç bir neden yoktur. Burada yeryüzünde birbirimizi tanırız; yukarıda cennette iken birbirimizi tanımamızın gerekmesi neden garip bir düşünce olsun? Eğer o zaman şimdi bilindiğimiz gibi bilir isek, böyle olmasının gerekmesi kesindir.
Pavlus Selaniklileri, cennette tanımayı bekliyordu. Bu nedenle, onların kendisi için umut, sevinç, zafer tacı ve övüncü olacaklarını söyledi (1.Selanikliler 2:19).
Kutsal Kitap’ta insanlara daha önce hiç görmemiş oldukları kişileri tanıma gücünün verilmiş olduğu ve verileceğine ilişkin imalar yer almaktadır. Petrus, Yakup ve Yuhanna, İsa’nın görünümünün değiştiği dağda, Musa’yı ve İlyas’ı tanıdılar (Matta 17:4).
Ölüler diyarındaki zengin adam İbrahim’i tanıdı (Luka 16:24). İsa, Yahudilere İbrahim’i, İshak’ı ve Yakup’u ve Tanrının krallığındaki tüm peygamberleri göreceklerini söyledi (Luka 13:28). Bize, paramıza bilgece kahyalık etmek aracılığı ile dostlar edinmemiz söylendi. Öyle ki, bu dostlar bize sonsuz konutlarımızda ‘hoş geldin’ diyebilsinler (burada kast edilen, onların bizi onlara iyilik eden kişiler olarak tanıyacak olmalarıdır). (Luka 16:9)
Ama burada bir tedbir sözü eklememiz gerekiyor! Sevdiklerimizi cennette gördüğümüz zaman tanıyacağımız kesin gibi görünmesine rağmen, onlarla yeryüzünde sahip olduğumuz aynı ilişkilere sahip olmayacağız. Örneğin, karı ve koca ilişkisi cennette olmayacaktır. Bu ifade net olarak Kurtarıcının şu sözlerinde anlam kazanır: “dirilişten sonra insanlar ne evlenir, ne de evlendirilir, gökteki melekler gibidirler.” (Matta 22:30)
2 Temmuz
“Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun. Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.” (Luka 10:41,42)
Meryem sakin bir şekilde İsa’nın ayaklarının dibinde oturmuş, O’nun konuşmasını dinliyordu. Marta ise işlerinin çokluğundan ötürü telaş içinde idi ve Meryem hizmet işlerinde ona yardım etmediği için Meryem’e güceniklik duyuyordu. Rab İsa Marta’yı verdiği hizmet için düzeltmedi, ama hizmeti yapmasına neden olan ruh için düzeltti. Aynı zamanda burada Marta’nın önceliklerinin de hatalı oldukları vurgulandı. Marta’nın tapınmaya hizmetten daha fazla öncelik vermesi gerekiyordu.
Çoğumuz Marta’ya benzeriz. Oturmaktan ziyade bir şeyler yapmak isteyen girişimci kişileriz. Organize olmakla, yeterliliğimiz ile ve bir şeyler başarmak ile gururlanırız. İşimiz ile öylesine meşgulüzdür ki, sabah Kutsal Kitap okur iken belleğimiz genellikle yapılması gereken altmış tane iş tarafından kesintiye uğrar. Dualarımız, karmakarışık ya da telaşlı olmaya eğilimlidir. Çünkü zihnimiz günü planlamak ile meşgul olarak ülkenin sonundan başına kadar dolanır durur. Diğer kişiler ellerine bir havlu kapıp yardıma gelmedikleri zaman, bu duruma hemen güceniriz. Herkesin bizim yaptığımız şeyi yapması gerektiğini hissederiz.
Ve bir de Meryem gibi olan kişiler vardır. Onlar, seven kişilerdir. Yaşamları diğer kişilere olan sevgilerini gösterir. Onlar için insanlar kap kacaktan daha önemlidirler. Özellikle bir Kişi onların sevgi odağıdır. Biz Martalara aksi gibi görünüyor olsa da, Meryemler tembel kişiler değildirler. Bizden değişik yanları yalnızca farklı ayrıcalıklara sahip olmalarıdır.
Biz kendimiz de soğuk bir güç ve yeterlilik ile hizmet veren kişilerden çok sevecen ve sevgi dolu bir kişiyi takdir ederiz. Yüreklerimizi ele geçiren çocuk, bize fazla dikkat göstermeden, oyuncakları ile fazlası ile meşgul olarak oynayan çocuk değil, sarılmaları ve öpücükleri ile bizi sevgiye boğan çocuktur.
Biri, Tanrının bizim O’na hizmetimizden çok O’na tapınmamız ile ilgilendiğini söylemekle doğruyu söylemiştir; göksel Damat, iş verdiği bir hizmetkara değil, bir geline kur yapar.
Dostları ilə paylaş: |