Hidayet önderleri 2 İmam ali (AS) Önsöz 2


Resulullah'ın (s.a.a) Hastalanması ve Üsame Seriyesi



Yüklə 0,77 Mb.
səhifə22/54
tarix02.11.2017
ölçüsü0,77 Mb.
#27824
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   54

Resulullah'ın (s.a.a) Hastalanması ve Üsame Seriyesi


Ali'nin (a.s) hayatı, Peygamber'in (s.a.a) hayatından ve İslâm risaletinden ibaretti. Birçok kavgada, krizde ve dönemeçte belirginleşen zor ve önemli görevlerde, Ali'nin (a.s) büyük bir kahramanlıkla ve hayranlık uyandıran bir cesaretle Peygamber'in (s.a.a) yanında yer aldığını ve bu tavrını Peygamber'in (s.a.a) ömrünün son demlerine kadar sürdürdüğünü görüyoruz. Bu da, onun Peygamber'e (s.a.a) ne kadar yakın olduğunu, ona nasıl bağlı olduğunu, onunla nasıl kader birliği ettiğini gösterir. Ayetler, hadisler ve tarihî olaylar, bize Ali'nin (a.s) İslâm Peygamber'inin (s.a.a) doğal bir devamı olduğunu göstermektedir. O, Peygamber'den sonra İslâm ümmetinin önderliğini üstlenecek liyakatteydi. Ondan başka da bu nitelikte kimse yoktu.

Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) nübüvvetin sırlarını, risaletin detaylarını bildirmiş, bunları koruma ve gözetme sorumluluğunu ona yüklemişti. Hatta vefat ettiği zaman kendisinin cenaze işlerini ve kefenleme ve defin görevini de ona vermişti, başkasına değil. Çünkü Ali'nin emirlerini eksiksiz bir şekilde yerine getireceğini ve bir parmak ucu kadar bile emirlerinin dışına çıkmayacağını, bir göz açıp kapama anı kadar kısa bir sürede dahi tereddüt geçirmeyeceğini biliyordu. Peygamber (s.a.a) ondan başkasına bu şekilde güvenmiş değildi.

Resulullah (s.a.a), Ali'nin (a.s) hilâfetini ve onun kendisinden sonra vasisi olduğunu açıklamakta ısrarlıydı. Bunu mübarek hayatının sonlarına kadar sürdürdü. Değişik münasebetlerle çeşitli yerlerde yaptığı açıklamalarda bunu açıkça veya işaretlerle dile getirdi.

Resulullah (s.a.a), haccını tamamlayıp Yesrib'e (Medine'ye) döndü. Dönüşünden birkaç gün sonra sağlığı bozuldu ve hastalığı kendisine ıstırap vermeye başladı. Şöyle diyordu: "Hayber'de yediğim (zehirli) yemeğin acısını hissediyorum. Şimdi bu zehrin şah damarımı kesme zamanıdır."[194] Müslümanlar birer birer gelip hasta yatağında onu ziyaret ediyorlardı. İçlerinde bir sıkıntı, bir karamsarlık, zihinlerde bir şaşkınlık ve gelecek günlere ve semavî risaletin akıbetine dair sorular vardı. Peygamber (s.a.a) Müslümanlara öleceğini haber verdi. Risaletin devamını, mutluluk ve başarının gerçekleşmesini garanti eden tavsiyelerde bulundu. Dedi ki: "Ey insanlar! Yakında öleceğim gibi geliyor bana. Aranızdan ayrılmak üzereyim. Size önceden söyledim ki, herhangi bir mazeretiniz olmasın. Haberiniz olsun! Size Allah'ın kitabını ve Ehlibeyt'imi bırakıyorum." Sonra Ali'nin (a.s) elini tuttu ve şöyle dedi: "Bu Ali daima Kur'ân'la beraberdir, Kur'ân da onunla beraberdir. Havuz başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmazlar."

Ali'nin (a.s) rakip güçlerin muhalefetiyle, hileci ve sapkınların komplolarıyla karşılaşmadan halife olarak atanmasını sağlamak için son çabalarını da sergilemek istedi. Bütün tarihçiler, Peygamberimizin (s.a.a) son günlerinde, en çok ilgilendiği şeyin, aralarında Ebu Bekir, Ömer, muhacirler ve ensarın ileri gelenlerinin de yer aldığı orduyu donatıp göndermek olduğu hususunda görüş birliği içindedirler. Bu ordunun başına Üsame b. Zeyd'i getirmişti. Arap Yarımadası'nın kuzey sınırlarına göndermek istiyordu bu orduyu. Sadece Ali'yi (a.s) istisna etmişti.

Ancak öyle anlaşılıyor ki, Peygamber'in (s.a.a) emri bazı sahabîleri harekete geçirmeye yetmiyordu. Emre gereken titizliği göstermiyorlardı. Üsame'nin ordusuyla birlikte sefere çıkmayı ağırdan alıyorlardı. İpe sapa gelmez mazeretler ileri sürüyorlardı. Bu arada Üsame'nin ordunun başına komutan olarak tayin edilmesine itiraz ediyor, bu hususta ileri geri konuşuyorlardı. Peygamber'imiz (s.a.a) çektiği bütün acılara rağmen evinden çıktı ve insanlara hitap etti. Onları Üsame'nin komutası altında sefere çıkmaya teşvik etti. Ordunun gönderilişinin savsaklanmasından dolayı canının sıkıldığı anlaşılıyordu. Ordunun donatılması ve hedefine doğru yola koyulması hususunda ısrarlıydı. Şöyle diyordu: "Üsame'nin ordusunu gönderin. Üsame'nin ordusundan geri kalana Allah lânet etsin."[195]

Burada ilgi çekici bir tavırla karşı karşıyayız. Peygamber'imiz (s.a.a) hastalığına ve ecelinin iyice yaklaştığını bilmesine rağmen Üsame'nin ordusunun kendisi için belirlenen hedefe yönelmesinin zorunluluğunu ısrarla vurguluyordu. Eğer Peygamber'in (s.a.a) vefatı durumunda Üsame'nin emri altında bulunanlardan birinin bir önemi olsaydı, mutlaka Peygamber (s.a.a) onu istisna ederdi. Bundan daha garip olanı ise, insanların Peygamber'in (s.a.a) emrini yerine getirme hususunda istekli olmaması, kelimenin tam anlamıyla savsaklamasıdır. Sanki Peygamber'in (s.a.a) emrine karşı, yerine getirilmesi zorunlu olan gizli bir emir vardı.[196]

Öyle anlaşılıyor ki, Peygamber (s.a.a) bazı sahabîlerin sergiledikleri davranışlardan, onların Ehlibeytinin başına birtakım gaileler açmayı istediklerini, onlara karşı birtakım plânları devreye sokmak için fırsat kolladıklarını, hilâfeti Ehlibeyt'e kaptırmamak hususunda söz birliği ettiklerini anlamıştı. Bu yüzden ümmetini sapmalardan korumak, fitneler girdabına düşmesine engel olmak istemişti. Bu bakımdan onları bu olumsuz niyetlerinden caydırmak için son bir girişimde bulunmak istedi. Ali'nin (a.s) velâyetini ve kendisinden sonraki halifesi olduğunu vurgulamaya çalıştı. Dedi ki: "Bana bir kürek kemiği (üzerine yazı yazmak için) ve mürekkep getirin. Sizin için bir şey yazayım ki, ondan sonra hiçbir zaman sapmayasınız."

Kavga gürültü çıkarmaya başladılar -hâlbuki Peygamber'in (s.a.a) yanında kavga etmek yakışık almazdı-. Buna ne oluyor? Yoksa sayıklıyor mu? Sorun bakalım, ne yapmak istiyor?" gibi lâflar ederek ileri geri konuşmaya başladılar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: "Beni yalnız bırakın; içinde bulunduğum durum, sizin beni çağırdığınız durumdan daha iyidir." Onlara üç şeyi vasiyet etti: "Müşrikleri Arap Yarımadası'ndan çıkarın. Gelen heyetleri benim yaptığım gibi ağırlayıp yolcu edin. Üçüncüsünü ise, -ravi bilerek söylemedi veya 'Unuttum.' dedi."[197]

Şimdi bu son hadise ilişkin bir değerlendirmeye yer verelim:

Birçok tarihçi bu hadisi bu şekilde kaydetmiştir. Peygamber'in (s.a.a) vasiyetlerinden sadece ikisini yazmışlar ve üçüncüsünü zikretmemişler; ya da Peygamber'den sonra hilâfeti ele geçiren egemenlere yaranmak için unutmuş gibi davranmışlar. Oysa Peygamber'in (s.a.a) hadislerini rivayet eden ravilerin bundan önce bir şey unuttuklarına rastlanmamıştır. Onlar hiçbir şeyi kaçırmadan kayda geçerlerdi. Hatta denebilir ki, Peygamber'in (s.a.a) nefeslerini dahi sayıyorlardı. Peki, Peygamber'in (s.a.a) yanında bulunan onca kalabalık, kendilerine veda etmek üzere olan Peygamber'in (s.a.a) vasiyetini nasıl unutabilir? Onlar, Peygamber'in (s.a.a) ağzından çıkacak ve gelecekteki korkularını dindirecek, umutlarını canlandıracak bir sözü beklemiyorlar mıydı? Ama eğer Peygamber'in (s.a.a) üçüncü vasiyeti, Ali'nin hilâfetiyle ilgili olarak daha önce söylediği sözlerini tekit edici, pekiştirici mahiyette olmasaydı, kesinlikle unutmazlardı; ya da hiçbir ravi bunu görmezlikten gelmezdi.[198]



Yüklə 0,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin