TfıĞâtre Françats rroupe ı-Vendredî 16 et Dimanche 1
TRAVIATA
1934'te Fransız Tiyatrosu'nda oynanan Verdi'nin "La Traviata" adlı operasının ilanı. Cengiz Kahraman arşivi
ği ve 1885'te sahnelenen "L'Assedio di Si-listra"dır (Silistre Kuşatması). Bu yıllarda Güllü Agop'un(->) Osmanlı Tiyatrosu ile Dikran Çuhacıyan'ın(-*) Güllü Agop'un tiyatro tekeline karşı opera oynamak üzere Kasım 1874'te (Ramazan ayıydı) Beyazıt'ta kurduğu Opera Tiyatrosu da opera, operakomik ve operet gösterileri yapmaya başlamışlardı. Hattâ ünlü komik Küçük İsmail Efendi ile Mardiros Mınakyan(-») birlikte Bizet'nin "Carmen"ini sergilediler.
İlk Türk opera metni Abdülhak Ha-mid'in (Tarhan) babası İbrahim Efendi'nin yazdığı "Hikâye-i İbrahim Paşa be-İbra-him-i Gülşeni"dir. Ancak bu libretto bestelenmemiştir. Bundan sonraki ikinci girişim de tamamlanamamıştır. Bu girişimde İsmail Zühdi (Kuşçuoğlu), Abdülhak Hamid'in aynı adlı yapıtından "Tezer" adlı bir opera bestelemeye başlamışsa da bitmemiştir. Dikran Çuhacıyan'm "Olimpia" (İkinci Arsak) adlı ilk bestelediği opera ise Naum Tiyatrosu'nda 1868'de İtalyanca, 1869" da da Ermenice olarak sergilenmiştir. Üç perdelik "Şerif Ağa" adlı opera-komik ise ancak 1872'de sahnelenebilmiştir. Güllü Agop'la çalışan Serafim Manasse adlı ve uzun yıllar Ermeni Şark Tiyatrosu'nu yöneten bir sanatçı da hem librettosunu kendi yazdığı hem de bestelediği kimi operalarım yalnız Ermenice ya da doğrudan Türkçe olarak sergilemiştir. M. Vedi Sabra adlı bestecinin Halide Edip Adıvar'ın Kenan Çobanlan adlı eseri üzerine bestelediği opera ile Mehmed Baha'nın (Pars) Abdülhak Hamid'in aynı adlı oyunundan bestelediği, "Nesteren" adlı yapıtı hem libretto yazarı hem de bestecisi Türk ilk operadır ve oldukça ilgi toplamıştır. 1889'da açılan ve Abdülhamid'in yaptırdığı Yıldız Sarayı Tiyatrosu'nda da İstanbul'a gelen yabancı konuk gruplar operalar sergilemişlerdir. Hattâ bir İtalyan ailesi burada 10 kadar operayı saraydaki sanatçılarla birlikte sürekli sergilemiştir. 1920'de Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerinin oynadığı, Şehabed-din Süleyman ile Hulki Âmil'in (Keymen) librettosu üzerine Nurullah Bey'in (Taşkı-ran) bestelediği "İhtiyar" ilginç bir opera örneğidir.
Bu tarihlerden başlayarak İstanbul'da opera çalışmaları, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin müttefiki olan Almanya ve Avusturya'dan gelen birkaç konuk grubu ve 1930'da Ahmet Adnan (Saygun) ve Mahmud Ragıp Bey'in (Gazimihal) birlikte kurdukları Opera Cemiyeti'nde bazı opera
parçalarının piyano eşliğinde resitaller halinde sunulmasını saymazsak bir süre duraklamıştır.
Cumhuriyet döneminde ise yeni çalışmalar başkent oluşu nedeniyle Ankara'ya kaymış, 1934'te Ankara'da Devlet Konser-vatuvarı bünyesinde başlanan çalışmaların sonucunu İstanbul yalnızca küçük bazı turnelerle izleyebilmiştir. Bundan sonra İstanbul'daki opera gösterileri, 1957'deki Opera Stüdyosu'nun ardından 1959'da Şehir Tiyatroları'na bağlı olarak açılan ve 1970'te Devlet Opera ve Balesi'ne(-») dönüştürülen Şehir Operası(->) ve 1970 sonrası Ankara Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün turneleri ile sürmüştür.
Bibi. C. M. Altar, Opera Tarihi, IV, ist., 1993, s. 224-389; And, Osmanlı, 198; And, Meşrutiyet, 256-271; And, Tanzimat, 417-438; M. And, Türkiye'de italyan Sahnesi, İtalyan Sahnesinde Türkiye, ist., 1989; Orkestra (istanbul Şehir Operası Özel Sayısı), S. 122 (Ekim 1983); Öztuna, BTMA, II, 159; M. N. Özön-B. Dürder, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, ist., 1967, s. 311-312; (Sevengü), Türk Tiyatrosu, I, 64-69; Se-vengil, Opera; F. Yener, Müzik, ist. ty, s. 72-78.
RAŞİT ÇAVAŞ
OPERET
19. yy boyunca yabancı operet topluluklarının, özellikle de İtalyan operet truplarının İstanbul'da, Avrupa'nın önde gelen operetlerini sahnelemeleri, İstanbul'un gerek musiki çevrelerinde, gerekse dinleyici kesimlerinde operete yönelik bir ilgi ve talep yaratmıştı. Türk bestekârlarınca Türk musikisi makamlarının kullanılmasıyla, Türk halkının duyuşuna hitap edebilecek bir operet türü geliştirilmesi süreci ise Batı opereti İstanbul'da az çok tanındıktan sonra başladı.
1863 İstanbul doğumlu, İtalyan asıllı bir Levanten olan Radeglia'nın, Türk musikisine duyduğu yakınlıkla Türk musikisi makamlarını ve usullerini kullanarak bestelediği "Sabân" adlı opera, musikili oyun türlerinde Türk musikisinin kullanılabileceğini göstermesi bakımından ilgi çekiciydi. Türk musikisi tarzındaki operetin asıl örneklerini ise Dikran Çuhacıyan(->) verdi. Çuhacıyan'm eserleri, sahnelendikleri
1936'da
sahnelenen
"Delidolu"
operetinin
sanatçıları:
(soldan sağa),
Sait Köknar,
Şaziye Moral,
Necdet M.
Ayral,
Muammer
Karaca, Behzat
Butak, Bedia
Muvahhit,
Hazım
Körmükçü,
Necla Sertel,
Refik K.
Arduman,
F. Tevfik ve
V. Rıza Zobu.
Ceııgiz Kahraman
arşivi
dönemde İstanbul halkından büyük ilgi gördü.
Çuhacıyan'm operetlerindeki çokseslilik ve orkestralama düzeyinin basit bir çizgide tutularak ezginin hâkim kılınması eğilimi, Türk halkının kulağım Batı musikisine alıştırma kaygısından kaynaklanıyordu. Ezginin ön planda bulunduğu bir musiki olma özelliğini taşıyan Türk musikisi zevki, Çuhacıyan'm operetlerindeki teknik unsurların basit bir düzeyde tutularak ezginin ön plana çıkarılması yöntemiyle Batı musikisine yöneltilebilirdi. Bu yaklaşımda, ortaya yepyeni bir musiki ürünü konulurken halkın yadırgayacağı bir musikiyle piyasada ürünü zarara uğratmama kaygısı da etkili olmuştu. Operetin, İstanbul halkına sunuluşu aşamasında dikkatle düşünülen bu ayrıntı, dönemin konuyla ilgili kalemleri arasında çeşitli tartışmalara da yol açmıştı.
Çuhacıyan'm "Arifin Hilesi" (1872) adlı eseri, ilk Türk operetidir. Librettosu Hov-sep Yazıcıyan'a ait olan bu eser tamamıyla Türk musikisi makamları kullanılarak bestelenmiş ve ilk defa 9 Aralık 1872'de Gedikpaşa Tiyatrosu'nda temsil edilmiştir. Aynı eser daha sonraları Fransız Tiyatrosu, Beyazıt Tiyatrosu ve Kadıköy Tiyatrosu'nda da oynandı. 1884'te ise Tepeba-şı Tiyatrosu'nda 277. kez sahnelendi. Eserin elde ettiği başarının hemen arkasından, dönemin ünlü sahne sanatçısı Güllü Agop'un(->) olumsuz eleştirileri ve bu tür oyunları oynama yetkisinin resmen kendinde olduğunu ileri sürmesi dikkat çekicidir. Çuhacıyan'm başarısı, Güllü Agop dönemini âdeta sona erdiren bir olay niteliğim taşıyordu.
Çuhacıyan'ın, Türkçe librettosunu Ka-rekin Riştuni'nin yazdığı "Köse Kâhya" (Köse Abdal) adlı eseri de başarıyla sahnelenen oyunları arasındaydı. Eser, 1950'de oynanmıştır. Librettosu Takvor Nalyan'a ait olan "Leblebici Horhor Ağa" (1875) ise, bestecinin en sevilen eseridir. İlk kez 11 Ocak 1876'da Fransız Tiyatrosu'nda temsil edilen eser, birçok kez sahnelenmiştir. "Zamîre" (veya "Ebû-Ziyâd") ise 1891'de Concordia Tiyatrosu'nda oynandı.
Çuhacıyan'm eserleriyle hemen hemen
Dostları ilə paylaş: |