OTOMOBİL
Otomobilin İstanbul'a ilk olarak ne zaman geldiği kesin olarak bilinmiyor. Yalnız 1895'te gümrüğe getirilen otomobillerin büyük bir şaşkınlık yarattığı, gümrük tarifelerinde henüz adı bilinmeyen bu araca kendiliğinden hareket eden anlamında "zatü'l-hareke" denildiği çeşitli kayıtlarda gözleniyor.
II. Abdülhamid'in (hd 1876-1909) kuşkularının elektrik, tramvay, telefon gibi otomobilin de ülkemize girmesini zorlaştırdığı tahmin ediliyor. Saraya suikast için sessizce yaklaşmalarına bir neden olarak gösterdiği at arabalarının tekerleklerindeki lastikleri sökecek denli evhamlı olan padişah, Sadrazam Avlonyalı Ferid Paşa'mn kendi şahsına bir otomobil alma isteğini de sert bir şekilde önlemiştir. Ferid Paşa böyle bir arzusu olmadığını kesin bir şekilde belirtmesine rağmen ağır bir şekilde azarlanmış, arabasının tekerlekleri sökülerek Babıâli'ye maliye nazırının arabası ile gitmek zorunda kalmıştı.
Buna karşılık bir diğer belgeye göre ilk otomobilin ülkemize ve dolayısıyla İstanbul'a girmesi II. Abdülhamid'in izniyle ger-
çekleşmiştir. Padişah, II. Meşrutiyet'te Basra mebusu olan Züheyrzade Ahmed Pa-şa'nın isteğini kıramayarak ülkemize ilk otomobili sokmasına izin vermiştir. Ayrıca Muzıka-i Hümayun'dan Kaymakam Stravolo'nun da İstanbul'a ilk otomobili İtalya'dan getirdiği iddia edilmektedir.
İstanbul'da görülmeye başlanan ilk otomobillerin "landaulet" biçiminde, siyah renkli, üstleri açılır kapanır Renault marka oldukları bilinmektedir. İlk otomobil sahipleri, biraz kullanım zorluğundan, biraz da şoförlüğü kendilerine yediremediklerinden özel giysileriyle yabancı sürücüler kullanmışlardır.
Otomobilin İstanbul'da yaygınlık kazanması ise II. Meşrutiyet'ten sonradır. İlk toplu alım 1909'da "çağdaş ve motorize olmak" amacıyla ordu için yapılmıştır. Bundan sonra kabine üyeleri için de atlı arabalar yerine otomobiller tahsis edilmiştir. 23 Ocak 1913'teki Babıâli Baskını(->) sırasında, Enver Bey'in (Paşa) sadrazamın istifanamesini V. Mehmed'e sunmak için Şeyhülislam Cemaleddin Efendi'nin otomobilini kullandığı bilinmektedir.
Bu dönemin en çok sözü edilen otomobili ise Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa'mn zırhlı arabasıdır. Halk arasında saatte 70 km yaptığı, motorunu Beyazıt'ta stop ettiği zaman ancak Divanyolu'nda durabildiği uzun süre söylenmiştir. Mahmud Şevket Paşa, olası bir suikasta karşı özel bir donanımla korumaya aldığı otomobille 11 Haziran 1913'te Harbiye Nezareti'nden Babıâli'ye giderken Hürriyet Meydam'ndan Divanyolu'na çıkan yerde suikasta uğrayarak öldürülmüştür. Bu otomobil hâlâ Askeri Müze'de durmaktadır.
Sadrazam Said Halim Paşa'mn ve son halife Abdülmecid Efendi'nin de o yıllara göre son model otomobillere sahip olduğu bilinmektedir. I. Dünya Savaşı'ndan önce ilk Amerikan arabası Ford, Harbiye Nazırı Enver Paşa için özel olarak getirtilmiştir. V. Mehmed de (Reşad) (hd 1909-1918) otomobile binen ilk padişah olmuştur.
1911'den sonra şehreminlerinin makam arabaları da otomobile çevrilmiştir. İlk otomobile binen şehremini Tevfik Bey olmuş-
19201i yıllarda
Galata
Köprüsü'nün
girişinde
bir otomobil.
Cengiz Kahraman
arşivi
tur. L Dünya Savaşı nedeniyle orduya alınan ilk otomobiller ise Fransa'dan temin edilen Hotchkis mitralyözlü tipindedir. Bu otomobillerin kullanımı için Fransa'dan teknisyenler getirilmiş, Tophane'deki Sanayi Mektebi'nde öğrenim gören İskender ve arkadaşları ilk şoförler olarak diplomalarını almıştır. Yine bu dönemde Mahmud Şevket Paşa, dışarıdan teknisyen getirmek yerine, Yüzbaşı Mehmed Ali ve Aziz beylerin yanında kendi şoförü İskender başta olmak üzere 5 kişiyi Almanya'nın Goggenau fabrikasına göndermiştir. Bu seyahat sırasında nazırlara ve V. Mehmed'e birer Mercedes otomobil satın alınmıştır. Otomobillerin orduda fazlalaşması üzerine Miralay Selahaddin Bey'in komutasında otomobil taburu kurulmuştur.
1908-1914 arasındaki dönemde çoğu askeri amaçla kullanılmak üzere 100 ile 150 arası otomobilin olduğu tahmin edilmektedir. Bu otomobillerin markaları da çeşitlilik göstermekteydi. Almanya'dan Mercedes, Daimler-Benz, Puch, Fransa'dan De Dion Bouton, Delahey, Deloney-Belle-ville, Delage, Panhar de Vaseur, Hotchkis, Renault, İtalya'dan Fiat, İngiltere'den ise Rolls Royce ve Rapier kamyonları en revaçta markalardı.
İstanbul'da otomobil markalarının bu denli çeşitlilik göstermesine karşılık, bunların yedek parçalarıyla bakımlarının yapılacağı yerler yoktu. Otomobillerin ihtiyaç duyduğu tüm bakımlar Perşembepaza-rı'ndaki kalafat yeriyle Robert Kolej'in atölyelerinde yapılıyordu. Birçok önemli parça yurtdışından getiriliyor, bu iş aylarca sürüyordu. Bu süre zarfında otomobil kul-lanılamıyordu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul'un işgali sırasında Amerikalılar Sirkeci rıhtımında American Foreign Trade adlı yarı resmi bir firma kurarak Ford, Chevrolet, Studebaker otomobil ve kamyonlarını birtakım komisyoncular yoluyla piyasaya sürmüşlerdi. Aynı dönemde Fiat doğrudan doğruya Torino'ya bağlı bir büro kurarak Amerikalılarla rekabete girişmiş ve böylece İstanbul'da otomobil adedi artmıştır.
İstanbul'da ilk otomobil piyasasına giren Türk tüccarı ise Türk asıllı Beyaz Ruslardan Aynvefa firması olmuştur. Bu firma 1924-1925 arasında Sirkeci'de Ford marka arabalar satmıştır.
Sultanahmet Belediye Bahçesi'nin karşısında tütüncü dükkânı bulunan Abdüsse-lam Efendi de otomobil ticaretinin hızlandığı dönemde işin kârlı olduğunu fark ederek Mahmud Şevket Paşa'nınkiyle aynı model 2 araba satın almış, bunları kiralayarak tütüncülükte yitirdiği sermayesini bu arabaların kirasıyla kısa sürede geri almıştır. İstanbullular arasında bu kiralık arabalara "Acemin Mercedesleri" adı takılmıştır.
Hem Türk, hem Müslüman işadamlarının kurduğu ilk otomobil firması 1924'te faaliyete geçen Kemal Halil, Mehmet Rıfat ve Şürekası idi. Bu firma Dodge otomobil ve kamyonlarla Good Year lastiklerinin acenteliğini almıştı.
İstanbul'da otomobillerin çoğalmasıyla birlikte taksicilik de başlamıştır. İkinci el-
Amerikalıların 1921'de kurduğu özel şoför okulunun verdiği diploma. Ç. Gülersoy, Taksim, ist., 1986, s. 91
den eski otomobillerle çalışan taksiciler kullandıkları arabaların markalarına göre semtlere ayrılmıştı. Beyoğlu Tokatlıyan Oteli'nin köşesindeki sokakta Fiatçılar, Pangaltı'da Chevrolet'çiler vardı. Ayrıca Şehzadebaşı, Tepebaşı, Taksim ve Kadıköy'de de taksi durakları oluşturuldu. Bu dönemin namlı şoförleri arasında daha sonraları milletvekili olan Senihi Yürüten, Sabiha Sultan'ın eski kâhyası Mehmed Efendi, Pangaltılı Apik, Laz Yani, Ayı Boğan ve Mustafa vardı.
1928'den sonra ana otomobil bayilerinin yanısıra, İstanbul'da yedek parça ve aksesuvar ticarethaneleri açılmaya başlandı. Aynı yıl Şoförler Kooperatifi Taksim'de bir yedek parça mağazası kurdu.
İstanbul'da ilk trafik şubesi 1923'te Şehremini Emin Bey'in (Erkul) emriyle Galata Köprüsü'nün altında Belediye Zabıta-sı'na bağlı olan merkezde açıldı. 5 memurla çalışan bu merkez kısa bir süre sonra Galata'daki borsa binasına taşındı. Bu tarihlerde İstanbul'da biri Galatasaray'da, diğeri ise Karaköy'de olmak üzere iki adet trafik noktası vardı. İstanbul'da ilk ışıklı geçit lambası da Karaköy'deki Domuz Soka-ğı'nın başına kondu.
Otomobillerin çoğalması ile trafik kazaları da -seyrek de olsa- başladı. İstanbul'da bilinen ilk trafik kazası Ocak 1912'de Zin-cirlikuyu yönünden gelen otomobilin bir kişiye çarparak yaralaması biçiminde olmuştu. Yaralı Etfal Hastanesi'ne kaldırılırken kazayı yapan İtalya Sefareti'nin şoförü kaçmayı denemiş, fakat kısa bir süre sonra Pangaltı polisleri tarafından yakalanmıştı. Bugünküne oranla oldukça ufak sayılacak bu olay günün gazetelerinde haftalar boyu işlenmişti.
İstanbul'daki ilk ralli ise 1937'de Yunanistan Turing ve Otomobil Kurumu ELPA tarafından İstanbul ile Atina arasında düzenlenmiştir. Bu yarışmaya Türkiye'den Azize Krap, Hikmet Üstündağ ve İsviçre Elçiliği görevlilerinden E. A. Bloch katılmıştır. Bu yarışmanın özel kategorisinde birinci olan Azize Krap'a ödül olarak bir pudriyer verilmiştir.
İstanbul'a otomobille gelen ilk yabancı R. L. Jefferson'dur. İngiltere Kraliyet Coğrafya Kurumu üyesi olan Jefferson 1893'te Londra'dan bisikletle İstanbul'a gelmeyi başardıktan sonra 1905'te bunu otomobille gerçekleştirmek istemiştir. Ancak II. Ab-dülhamid ülkeye otomobilin girmesini ya-
sakladığından bunun için izin alınması gerekmiştir. İngiltere Sefiri Sir Nicholas O' Connor Babıâli'den özel bir izin verilmesi için başvurduğunda reddedilmesine rağmen ısrarla bu konu üzerinde durmuş ve sonunda bu yolculuk için irade almayı başarmıştır. Jefferson da 21 Eylül 1905'te Coventıy'den yola çıkıp 3.914 km kat e-derek 47 gün sonra, yani 6 Kasım 1905'te İstanbul'a varmıştır.
1930'larda ve 1940'larda İstanbul'da otomobil artık yadırganan veya merak konusu olan bir araç değildir. Yine de, daha çok resmi daire ve resmi kimlikli kişilerce kullanılıyordu, özel araba ancak çok zengin ailelerde görülmekteydi.
İstanbul'da özel otomobillerin hızla çoğalması 1950'lerin ortalarında başlar. Bu dönemde Türkiye genelinde görülen değişime koşut olarak ve Menderes dönemi imar hareketlerinin mantığı doğrultusunda otomobil teşvik edilen ve ihtiyaç haline geldiğinin propagandası da yapılan bir taşıma aracı olmuştur (bak. Menderes ve İstanbul).
İstanbul'da 1970 sonrasında özel otomobil sahibi olmak bir çeşit tutkuya dönüşmüş, araç sahibi olmayı kolaylaştıran taksit, kredi gibi sistemler sayesinde orta gelir grupları da özel araç sahibi olmuşlardır. Otomobilde asıl patlama ise 1984-1994 arasındadır. 1984'te bütün Türkiye'de toplam otomobil sayısı 919.577 iken istanbul'da 274.704 otomobil vardı. Bunların sadece 4.932'si resmi, geri kalanı özel araçtı. 1987'de Türkiye'deki 1.193.021 otomobilin 368.577'si İstanbul'daydı. 1994'te ise İstanbul'da yaklaşık 800.000 otomobil bulunmaktadır.
BURÇAK EVREN
Dostları ilə paylaş: |