Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə129/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   125   126   127   128   129   130   131   132   ...   147

Bibi. İnal, Hoş Şada; M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, İst., 1960; N. Nadi, Münir Nureddin 35. Yıl, İst., 1951; S. Harun, "Türk Müziğinin Ses Vadisinde En Büyük ve En Şahane Temsilcisi Münir Nurettin Selçuk", Yeni Sabah, (10 Ocak 1964); M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, II, Ankara, 1989; A. Giz, Bir Zamanlar Kadıköy, ist., 1990; Öztuna, BTMA, II; M. Gün-tekin, "Münir Nureddin Selçuk Eserleriyle Yaşıyor", Tercüman, (23 Nisan 1991); A. Anıl, Anılar ve Belgelerle Musikimiz Sözlüğü, İst., 1981.

MEHMET GÜNTEKİN



SELÇUK SULTAN CAMÜ

Fatih İlçesi'nde, Murat Paşa Mahallesi'nde, Millet Caddesi üzerinde, Selçuk Hatun Camii Sokağı'nın dirseğinde idi. 1964'te yeniden yaptırılmıştır.

Bâniyesi, I. Mehmed'in (Çelebi) kızı Selçuk Hatun'dur. Asıl vakıfları ile hayratı gömülü olduğu Bursa'dadır. 17. yy'da bu yapı yandığından, İstanbul'u pek çok hayır yapılarıyla süslemiş, Kızlarağası Abbas Ağa tarafından yeniden bina ettirilmiş ve minber konmuş, bu tarihten itibaren yapı "Abbas Ağa Camii" olarak da anılmaya başlamıştır. Eski Selçuk Hatun Camii, kagir duvarlı ve ahşap çatılıydı. Minaresi taştan ve kalın gövdeliydi. 1956'da Millet Caddesi'ni genişletmek için yıkılan bu yapı, 1964'te Anıtlar Derneği tarafından yeniden yaptırılmıştır. Mimarı Ali Saim Ülgen'dir. Millet Caddesi üzerinde, yıkılmış caminin daha gerisinde inşa edilmiş bu yapının esas giriş revağı imam Mesut Sokağı'ndadır. Mihrap tarafı Selçuk Hatun Camii Sokağı'na bakmaktadır.

Tek kubbeli, üç gözlü son cemaat yeri olan caminin, ana mekânı iki paye ile kuzeye doğru üç birim halinde genişletilmiştir. Minare harim ile son cemaat yerinin birleştiği batı tarafındadır. Aynı eksen üzerinde yapının doğu tarafında, minarenin kaidesi ile simetrik konumda kadınlar mahfilinin merdiven kulesi bulunmaktadır. Tek şerefeli olan minarenin kaidesi, alt tarafı taş, üst tarafı taş-tuğla sıralarıyla inşa edilmiştir. Gövdesi yine taştır. Şerefelerin alt kısımları mukamaslıdır. Külah kısmı ise kurşunla kaplıdır. Caminin doğu, batı ve kuzeyde olmak üzere üç girişi vardır. Son cemaat yeri sokak tarafına baktığı için, camiye giriş doğu ve batı taraflarında bulunan sekiz basamaklı merdivenlerle sağlanmaktır. Son cemaat yeri sonradan demir is-keletli bir camekânla kapatılmıştır. Mihrap



Selçuk Sultan Camii

Mehmet T. Koçak, 1994

SELİMİ

499

SELİMİ

duvarında mihrap kısmı dışarı taşkın olarak verilmiş, bu dışarı taşkın kısım altta konsollarla desteklenmiştir. Yapının cepheleri iki kademeli olarak tasarlanmış, alt kısımlar kesme küfeki taşı, üst kısımlar ise bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla olmak üzere, almaşık düzende inşa edilmiştir. Cephelerde üç sıra halinde yerleştirilen pencerelerin, kesme taş örgülü kısımda bulunan alt sırası dikdörtgen açıklıklı ve kesme taş söveli olarak, almaşık örgülü üst kısımda bulunanlar ise eksenleri kaydırılmış bir düzen içerisinde, yuvarlak kemerli olarak tasarlanmıştır. Kubbe kurşun kaplama, sekizgen olan kubbe kasnağı ise, taş-tuğla örgülüdür. Caminin kuzeyinde yer alan son cemaat yeri üç gözlü ve kubbe örtülüdür. Son cemaat yeri ile ana mekânın arasında bulunan, iki paye ile genişletilmiş kısım iki katlıdır. Üst kat kadınlar mahfilidir. Mermer mihrabı sade olup mukarnaslı bir nişe sahiptir. Minberi mermerden olup, korkuluk kısmı ajurlu, aynalık kısmı ise düzdür. Yine mermerden olan vaaz kürsüsü, sivri kemerlerle açılan üç ayağa oturmaktadır, iç kısımdaki pencereler alçı revzenlidir. Ayrıca caminin içinde zengin kalem işi süslemeler vardır. Yapının iç duvarları yerden yaklaşık 1,50 cm yükseklikte mavi fayanslarla kaplanmıştır. Kadınlar mahfilinin mermerden, üç tane basık kemerle açılmış balkon kısmının korkulukları ajurludur. Ortadaki balkonu dışarı taşkın mermer konsollar desteklemektedir.

Sonuç olarak yapı, sonradan yapılan eklemelerle, son cemaat yerinin demir ca-mekânla kapatılması ve iç kısımda duvar eteklerinin fayansla kaplanması dışında, klasik Osmanlı mimari unsurlarını bünyesinde toplamaktadır. Yapıda değerli mimarın yorumlarıyla güzel bir sentez oluşturulmuş, tasarımla mimari öğeler ve süsleme arasında uyum sağlanmıştır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 152; Öz, istanbul Camileri, I, 17; Ayverdi, Fatih III, 496; Unsal, Eski Eser Kaybı, 15; Fatih Camileri, 199-200.

EMİNE NAZA



SELİM I (Yavuz)

(l467, Amasya - 21 Eylül 1520, Sırt Köyü, Çorlu) 9. Osmanlı padişahı (24 Nisan 1512-21 Eylül 15,20).

"Sultan Selim-i Evvel", "Yavuz Sultan Selim" olarak da tanınır. II. Bayezid(->) ile Dulkadiroğlu Alaüddevle'nin kızı Ayşe Ha-tun'un oğludur. Babası II. Bayezid'den sonra istanbul'da tahta çıkan 2. Osmanlı hükümdarıdır. Doğum tarihi, kaynaklarda 871/1467, 872/1468 ve 875/1470 olarak verilir. Büyükbabası II. Mehmed (Fatih), babası II. Bayezid ve oğlu I. Süleyman (Kanuni) İstanbul'a büyük birer külliye kazandırmışlardır. I. Selim'in anıtsal bir eseri bulunmamaktadır. Buna karşılık, günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi'nde sergilenen kutsal emanetler(->) ile hazine koleksiyonlarının bir bölümü I. Selim tarafından İstanbul'a getirtilmiştir: Yavuz, 8,5 yıl süren saltanatı boyunca uzun seferlere çıktığı ve kış mevsimlerini Edirne'de geçirdiği için, İstanbul'da çok az kalmıştır. Fatih'te bir semt

"Yavuzselim/Sultanselim" adını taşımakta olup buradaki Sultan Selim Külliyesi'ni oğlu I. Süleyman yaptırmıştır.

Babası II. Bayezid'in Amasya'daki valiliği sırasında doğan I. Selim, burada saray eğitimi aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Binicilik ve atıcılıkta hüner kazandı, ok ve yay yapmaya özel ilgi duydu. 1490'da Trabzon valiliğine atandı ve aralıksız 22 yıl burada kaldı. 1509'dan sonra büyük kardeşi Şehzade Ahmed'in taht varisliği şansının artması üzerine babası II. Bayezid'e ve kardeşlerine karşı mücadele başlattı. 1510' da Kefe'ye geçti. Kırım Hanı Mengli Giray'dan askeri destek sağlayarak 15H'de Kili'ye indi. Kili, Akkerman ve Kefe sancaklarım elde etti. Babası ile bir anlaşmaya varmışken, Şahkulu Olayı sırasında II. Bayezid'in tahtı büyük oğlu Ahmed'e bırakma eğilimi karşısında, Rumeli'den topladığı büyük bir orduyla harekete geçti ve 3 Ağustos 1511'de Uğraş Köyü (Çorlu) Sa-vaşı'nda babasının gönderdiği kuvvetlere yenilerek Kırım'a döndü. İstanbul'daki yeniçerilerin mutlak desteğim sağlamış olması, başarısızlığına karşın taht şansını azaltmadı. İstanbul'daki yeniçeriler odalarda toplanıp Ahmed'i padişah yapmanın ulu günah olduğuna karar verdiler. Şehzade Ahmed yanlısı paşaların konaklarına saldırdılar. Ahmed'e, lalası Yularkasdı Sinan Paşa ile haber gönderip "Bu ocak erenler ocağıdır" dediler. Üsküdar'a kadar gelen Şehzade Ahmed, Anadolu'ya dönmek zorunda kaldı. İstanbul'a gelip yeniçerilerden destek arayan Şehzade Korkud da emeline ulaşamadı. Selim, Rumeli'den topladığı yeni kuvvetler ve İstanbul'dan yanına gelen 3.000 yeniçeri ile başkente yürüdü ve Yenibahçe'de karargâh kurdu. II. Bayezid'in direnmesine karşılık devlet ricalinin de desteğini sağlayarak saraya yürüdü ve babasını tahttan indirip padişahlığım ilan etti.

Selim'in bu eylemi, o dönemde yazılan bir Selimname'de II. Bayezid'in ağzından Bu bey Ukden feragat itmedüm ben / Görün beyler bana nitdi Selim şah diye başlayan dizelerle anlatılmış, Keşfî ise 5e-limname'sinde, bahar güzelliği ile donanan İstanbul'daki taht değişikliğini Fasl-ı nevruz erdi gül vakti gülüstan devridir/ Sohbet-i eyyam-ı çemen hengâm-ı huştan devridir/Şi'r ü inşâ mevsimişâh-ı sühan-dan devridir /Mey getür saki gül eyyamı Selim Han devridir demiştir.

Şükrî ise Selimname 'sinde, Selim'in Pravadi kasabasından Yeniçeri kethüdası Balyemezle İstanbul'a gelip tahta oturuşunu, halkın gamdan, tasadan kurtulduğunu, Yenibahçe'de kurulan otağa cümle İstanbul halkının gelip saygı sunduğunu, saraya giderken sokakların yeniçeri akbörk-leri ile dolduğunu anlatır.

Selim'in başa geçmesinden sonra ilk sorun, tahttan indirilen padişahla yeni padişahın (baba ile oğulun) aynı kentte kalmalarının sakıncalarından doğdu. Bayezid, havadar ve mutedil Dimetoka'ya gitmeye razı oldu. Selim, babasını, arabasının yanında yürüyerek, Edirnekapı'ya kadar uğurladı. Dönmek üzereyken yeniçerilerin

tüfeklerini ve kılıçlarını çatıp kendisini beklediklerini ve çattıkları silahlarının altından geçirtip tarihçi Cenabî'nin yorumuna göre kendilerine boyun eğmesini isteyeceklerini öğrenince yol değiştirdi. Ye-dikule'deki hazineyi kontrol edeceğini ileri sürüp ara yollardan saraya döndü. Askerin olası bir ayaklanmasını önlemek için de bir bölümü İstanbul dışında bulunan toplam 35.000 dolayındaki kapıkulu askerine cülus bahşişi dağıttı. İstanbul'da bulunan kardeşi Korkud'u da yine yeniçerilerin tepki gösterebilecekleri kaygısıyla tutuklatma ve boğdurtma yoluna gitmeden Saruhan'a (Manisa) gönderdi. Fakat çok geçmeden, ağabeyi Ahmed'in Konya'da padişahlığını ilan edip oğlu Alaeddin'i Bur-sa'ya göndermesi üzerine harekete geçti. Bursa'dan İstanbul'a gelen Kadı Efdalza-de de Bursa halkının yardım isteğim bildirdi. Selim, ilkin tahtını ve Rumeli topraklarım güven altına almak için oğlu Şehzade Süleyman'ı (Kanuni) Kefe'den çağırdı. Bu arada İstanbul'daki Venedik balyosu Nicolo Giustiniani'ye iltifatta bulundu. 18 Temmuz 1512'de Anadolu'ya geçerken balyosu da yanında Bursa'ya götürdü. Yeniçerileri de Mudanya üzerinden Bursa'ya sevk etti. Harekât kış mevsimine değin sürdü. Selim, kışı Bursa'da geçirirken Vezi-razam Koca Mustafa Paşa'yi idam ettirdi ve Hersekzade Ahmed Paşa'yı bu göreve getirdi. Kardeşi Korkud'u, her biri bir başka yerde gizlenmeye çalışan yeğenlerini yakalatıp boğdurttu. Şehzade Ahmed de 5 Nisan 1513'te Yenişehir Savaşı'nda yenilerek aynı akıbete uğradı.

Selim, Bursa'dan Gelibolu'ya, oradan Edirne'ye giderek padişahlığım kutlamak için gelen yabancı elçileri kabul etti. İstanbul Kadısı Sarı Gürz'ü ise halka zulmettiğini haber aldığı Semendire Beyi Bâli Bey hakkında soruşturma yapmakla görevlendirdi. Fakat Sarı Gürz de İstanbul halkı arasında rüşvet yemekle tanınıyordu. Bu nedenle Selim kendisine "bir habbe ve bir akçe alayım, deme!" uyarısında bulunmuştu. Buna karşın Sarı Gürz, Bâli Bey'i 50.000 akçe rüşvet karşılığı akladı. Toplumdaki bu tür bozulmaları izleyen ve halkın düşüncelerini dile getiren Ali bin Abdülke-rim'e göre "okuduğunu tutmaz ve Kuran'ı işitmez azgun ve bozgun âlimler ile kadılar" çoktu. Bunların yüzünden halkın kimi "tokluktan" kimi "yokluktan" ölmekteydi.

I. Selim'in, Venedik balyosuna yakınlık göstermesine karşın bu cumhuriyetle yeni bir antlaşma ancak 17 Ekim 1513'te imzalanabildi. 1513-1514 sonbahar ve kışını da Edirne'de geçiren Selim, İran seferi hazırlıklarını tamamladıktan sonra 20 Mart 1514'te İstanbul'a hareket etti. 30 Mart'ta Eyüp'e yakın Fil Çayırı'nda ordugâh kurdu. Ordu birliklerinin Anadolu yakasına geçmelerini bekledi. Eyüb Sultan'ı, babasının ve büyükbabası Fatih'in türbelerini ziyaret ettikten sonra bir savaş meclisi topladı. Bu toplantıya "kalem-i fetva ile ve alem-i fetva ile" tanınmış ulemayı da çağırdı. Bunlar, Şah İsmail ve yandaşları ile savaşmanın, kâfirlerle savaşmaktan öncelikli olduğuna ilişkin fetva verdiler. Sefere

çıkmadan, Rus Çarı III. Vasil'in elçisi, değerli hediyelerle İstanbul'a geldi. Bundan memnun kalan Selim, Moskova'ya Man-kub Beyi Kemal'i elçi gönderdi. 22 Nisan 1514'te Üsküdar'a geçen Selim, burada iki gün kaldıktan sonra Maltepe, Tekir Çayırı, Gebze, Hereke yolundan İran seferine yöneldi. Şaha gönderdiği mektubunda, zırh giyip kılıç kuşandığını ve ata bindiğini bildirdi ve İsmail'i "sünnet-i seniyye üzere İslamiyete davet etti". Selim İran'a yürümesinin gerekçesini ise İstanbul'u, İslami-yetin tek merkezi yapmak isteğine bağlayarak Leşker ez taht-ı Sitambul ruy-i İran tahtem / Sürh-serrâ garka-i hûn-i melâmet sahtem (İstanbul tahtından İran ülkesine asker yürüterek Kızılbaşı melâmet kanına boğarım) dedi.

Çaldıran zaferinden sonra Amasya'ya gelen Selim, Doğu Anadolu'da sürdürülen harekât için İstanbul'dan destek birlikleri istedi. İstanbul'a Eylül 1515'te döndü ve kasım ayında yine Edine'ye gitti. Orada iken, gelen İran elçisi divanda kabul edilmekle birlikte Selim'in katına çıkarılmadı. Macar Kralı II. Ladislas, bir Osmanlı saldırısını önlemek için 1516 kış aylarında İstanbul'a arka arkaya üç elçi göndererek barış yolları aradı. 1516 ilkbaharında Doğu Anadolu'dan, Bıyıklı Mehmed Pa-şa'dan gelen bozgun haberlerine öfkelenen Selim, Vezirazam Hersekzade Ahmed Paşa'yı, yakasına yapışıp yumrukladıktan sonra azletti ve Yedikule'de tutuklattı. Ve-zirazamlığa atadığı Sinan Paşa'dan da ordunun ve donanmanın süratle yeni bir sefer için hazırlanmasını istedi. "Sefere eseceklerden tolgası olmayanların başı kesi-lüb kolçağı olmayanın kolu kesilüb" cezalandırılacağını duyururken tersanede de yeni gözler tesis edilerek gemiler yapılmaya başlandı. Mısır'a yapacağı seferi gizli tuttu. Ancak üstü kapalı olarak ulemanın olumlu oylarını aldı. Kemalpaşazade kendisine "Emr-i a'dâdan ihmal ve düşmen hususunda imhal kâr-ı ukala-yı sahib-i kemal değildür!" dedi. İstanbul'daki hazırlıkları ve Anadolu'ya sevk edilen birlikleri haber alan Memluk Sultanı Kansu Gav-ri, Selim'e gönderdiği ve "Oğlum hazretleri" diye başlayan mektubunda, Mısır-İs-tanbul arasındaki ticari ilişkilerin kesilmesinin ve tacirlere uygulanan amborgonun yanlışlığından, savaş tehdidinden yakındı. "İkimiz dahi elhamdüllillah İslam pa-. dişahleriyüz. Hükmümüz altında olanlar müminler ve muvahhidlerdür. Sufi gibi harici değillerdür" demekteydi.

Vezirazam Sinan Paşa 28 Nisan 15l6'da, Kayseri'de toplanan ordunun başına geçmek üzere Üsküdar'dan hareket etti. Oğlu Süleyman'ı Edirne'de saltanat naibi bırakan Selim de Rumeli Kazaskeri Zeyrekza-de Molla Rükneddin ile Karaca Paşa'yı, seferin Mısır'a değil, İran'a olduğunu bildirmek üzere Kansu Gavri'ye gönderdikten sonra 5 Haziran 15l6'da Üsküdar'a geçti ve "zahiren savb-ı mülk-i şah-ı Acem'e bâtı-nen kişver-i Şam'a" yöneldi.

İki büyük meydan savaşından sonra Suriye'yi ve Mısır'ı alan Selim 15 Şubat 1517' de Kahire'ye girdi ve "Yusuf Nebi tahtı"na

^S^feşâ^fc; : >

. ' .'Vcj-, .••,/_ . ;•"".'.•.. "'

~* . *???&>$£& ; ...

I. Selim'in 919/1513 tarihli tuğralı fermanı.



Cengiz Kahraman arşivi

oturdu. Her tarafa fetihnameler gönderildi. İstanbul'da ve ülkenin büyük kentlerinde zafer şenlikleri düzenlendi. Bu sırada İstanbul'da şiddetli bir kış hüküm sürdüğünden "Galata Boğazı" donmuştu. Bu nedenle de İstanbul Muhafızı (kaymakam) Pirî Paşa, Selim'in ordu için istediği "80 parça yarar gemi ve 20 parça kadırga" ile gerekli erzak ve mühimmatı gönderememekteydi. Oysa tersanede çok sayıda yeni gemi, ayrıca 6 top gemisi, 5 at gemisi yapılmıştı. Top gemileri o vakte kadar İstanbul tersanesinde yapılan teknelerin en büyükleri olup her birine "yirmi yedişer vukiyye demür atar" darbezenler yerleştirilmişti. Destek donanması ancak 26 Mart 1517'de İstanbul'dan hareket etti. İskenderiye'ye ulaşan gemiler, Selim'e görkemli bir donanma gösterisi sergilediler. Mısır'da ele geçirilen hazineler ve ganimet malları karadan gönderilmeleri sakıncalı olacağından bu donanmaya yüklenerek 15 Temmuz 1517'de İstanbul'a gönderildi. Aynı günlerde Mekke şerifi de oğlu Ebu Numeyy'i Kahire'ye göndererek Mekke'nin anahtarlarını İslam padişahı Selim'e takdim etti. Mısır valiliğine Hayır Bay'ı atayan Se-

lim, Abbasi soyundan gelen Halife III. Mütevekkil ile yeğenleri Ebubekir ve Ahmed'i de İstanbul'a gönderdi. Ayrıca, bölgede fitne çıkarmaları olası kimseleri de "İstanbul'a sürmekle ol diyardan fitne ve aşub harını kal' ve fesad urukını kat'" etmeyi amaçladı. Böylece "800 miktarı hane ve er, Kahire'den devlet-i bahire makarrı olan İstanbul'a" göç ettirildi. Selim, Doğu kervan yolunun İstanbul'a bağlanması ve başkentin en büyük baharat merkezi olması için de İskenderiye tacirlerinin birçoğunu, bu kentin uleması ve sanatkârlarıyla birlikte İstanbul'a gönderdi. Bu yeni göçlerle İstanbul'daki ticaret, kültür ve din ortamları önemli ölçüde etkilendi.

Yavuz, 13 Eylül 1517'de Mısır'dan ayrılarak istanbul'a hareket etti. Yolda, ani bir kararla Vezirazam Yunus Paşa'yı idam ettirip İstanbul Muhafızı Pirî Paşa'yı orduya çağırdı. Pirî Paşa 21 Ocak 1518'de Şam'a gelip fiilen vezirazam oldu. Mayıs 1518'de İstanbul'a dönen Selim zafer alayı düzenletmeden Topkapı Sarayı'na geldi. Çok sonraki yıllarda ortaya atılan rivayetlere göre Ayasofya'da düzenlenen dini bir törenle Abbasi Halifesi Mütevekkil'den halifelik sanını devraldı ve Mütevekkil minbere çıkıp Selim'i İslam halifesi ilan etti. Sırtındaki halifelik hilalini de çıkarıp Selim'e giydirdi. Ya da Eyüb Sultan Camii'nde padişaha halifelik kılıcını kuşattı. Mütevek-kil'in İstanbul'da birtakım uygunsuz davranışlarda bulunduğu ve bu nedenle Yedikule'de tutuklandığı, Kahire'ye gitmesine izin verildiği ve ölümüne (1543) değin halifelik sanını koruduğu ise daha güçlü bir başka rivayettir. Diğer yandan, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'ndeki belgelerde, I. Selim'in "cenâb-ı saltanat-meâb-ı hilafet-âyât", "hü-davendigâr hailede hilefetehu", "halife-i af âk", "müceddid-sıfat-ı hulefâ-yı selef", "vâris-i hilafet", "halifetullah ve halife-i Re-sulullah", "halife-i rûy-i zemin", "halife-i arz" sıfatlarıyla anılması ise, Mütevekkil'den halifeliği devralmasıyla ilgili değildir. Kırım hanının ise o yıllarda gönderdiği yazılarda İstanbul için "Darü'l-hilafe", Selim hakkında "cenab-ı hilafet-kıbâb" demesi de Mütevekkil'in halifeliği Selim'e devrettiği iddia edilen 1518'den önceki yıllara aittir.

Ağustos 1518'de Edirne'ye giden Selim yeni bir sefer için buyruklar verdi. Tersane çevresindeki mezarlıklar kaldırılarak tersane gözlerinin sayısı 160'a çıkarıldı. Selim, Vezirazam Pirî Paşa'ya ordusunun, donanmasının ve hazinesinin yeterliliğine güvenerek "sevahil-i Frengistan'da, papa, Fran-çesko, İspanya ve Venedik'in krallık davalarına" son vermeye kararlı olduğunu bildirdi. Her biri 700'er tonluk 150 gemi için Arap kürekçiler getirtildi. Memlukların Kızıldeniz donanmasının komutanı olan Selman Reis de İstanbul'a davet edildi. Kısa zamanda Gelibolu ve İstanbul tersanelerinde 250 gemilik bir donanma hazırlandı. Rodos şövalyelerinin reisi Fabrice Ca-rette, İstanbul'daki hazırlıkların Rodos'a yönelik olmasından kaygılanarak savunma önlemlerini artırdı. Fakat Selim, iki nedenden dolayı nereye dönük olacağını giz-

SEIİMI

500


501

SELEM H

I. Selim

G. Renda, Osmanlı Padişah Portreleri, İst., 1992

lediği seferi başlatamadı. Nedenlerden ilki "meczub-ı ilahi" olarak anılan ve Anadolu Alevilerinden büyük bir kitleyi çevresinde toplayan Bozoklu Celal'in "halife-i zaman ve Mehdi-i devran" sanım alarak başlattığı ayaklanmaydı. Celal, Selim'in padişahlığını dahi tanımayarak "Alemi, ben ser-beser alsam gerek, cümle münkir gitse kalsam gerek!" diyerek baskınlarını artırdı. 24 Nisan 1519'da Ankara yakınlarında Osmanlı kuvvetlerine yenik düşen Celal yakalanarak öldürüldü. Kesik başı istanbul'a gönderildi. Bu heyecanlı günlerde, Şehzade Ahmed'in hayattaki tek oğlu Mu-rad'ın, Amasya'da uzun süre gizlendikten sonra İstanbul'a geldiği söylentisi yayıldı. Amasya'dan getirtilen tanıklar dinlendikten sonra Üsküdar'da öldüğü anlaşılan hastalıklı gencin mezarı açıldı ve cesedin Mu-rad'a ait olmadığı saptandı.

Selim'i seferden alıkoyan ikinci neden, Edirne'ye hareket etmek üzereyken sırtında uç gösteren çıbanın hızla büyümesi oldu. Bir gün saray bahçesinde gezerken nedimi Hasan Çan'a sırtındaki ağrıdan söz etmiş, Hasan Can eliyle yoklayıp küçük bir sivilce bulmuş, bunun sıkılmasıyla da yara azmıştır. Ağrıların vücuduna yayılmasına karşılık Edirne'ye hareket eden Selim, Çorlu yakınındaki Sırt Köyü'nden ileriye gidemeyerek burada kurulan çadırda tedaviye alındı. Hekimbaşı Ali Çelebi ve hekimler, "yanıkyarası" (şirpençe) tanısı koyarak zift yakısı uyguladılar ve padişaha ağrılarını dindirici afyon verilmesini yasakladılar. Daha önce Edirne'ye gitmiş bulunan Vezirazam Pirî Mehmed Paşa ile devlet erkânı da ivedi olarak ordugâha çağrıldı. Manisa'da vali bulunan Süleyman'a da istanbul'a gelmesi için haber gönderildi. Araba ile İstanbul'a götürülmesinin hazırlıkları sürerken I. Selim 21 Eylül 1520 günü öldü. Yeniçerilerin ayaklanmasın-

dan korkularak ölümü gizlenmeye çalışıldı. Selim'in cenazesi öldüğü çadırda yıkanıp kefenlenerek yatağının bulunduğu yere geçici olarak gömüldü. Şehzade Süleyman, Bozdağ yaylağından 4 günde Üsküdar'a geldi ve bir kadırgayla İstanbul'a geçerek 30 Eylül günü tahta oturdu. Pirî Paşa, bu haberi aldıktan sonra Selim'in ölümünü açıkladı ve cenazeyi İstanbul'a gönderdi. İstanbul halkı, Selim'in cenazesini karşılamak üzere Edirnekapı dışında toplandı. Süleyman babasının tabutunu taşıdı. Zembilli Ali Efendi'nin kıldırdığı cenaze namazından sonra cenaze Mirza Sarayı denen yerde gömüldü. Türbesi 1522'de oğlu I. Süleyman tarafından yaptırılmıştır.

"İttihad-ı İslam" siyaseti güttüğü ve İstanbul'u İslam dünyasına merkez yapmayı amaçladığı ileri sürülen I. Selim'in kısa saltanatında, fethedilen yeni ülkelerin yoksulluğu ile birlikte Doğu ticaret yollarının yön değiştirmesi sonucunda ciddi ekonomik buhrana girildiği, bunun İstanbul'u da etkilediği, durgunluğun önlenmesi için, başkente her sınıftan iş ve ticaret erbabının göç ettirilmesine çalışıldığı saptanmaktadır. Ülkede ve İstanbul'da kalpazanlığın yaygınlaşması, Anadolu'da filizlenen ilk kitle ayaklanmaları da aynı ekonomik buhranın sonuçları sayılabilir. Buna karşılık Selim döneminde İstanbul'daki kamu hazinesi en yüksek değerlere ulaşmış ve padişahlar onun dönemindekinden daha fazla bir birikim sağlayamadıkları için saray hazineleri uzun zaman, onun "Sultan Selim Şah" yazılı mührüyle açılıp kapatılmıştır. İran' dan ve Mısır'dan savaş ganimeti olarak getirilen, maddi değerleri yanında sanatsal değerleri de yüksek olan murassa eşya, "Hazine-i Yusuf ve "Hazine-i Firavun" adları verilen koleksiyonlar, kutsal emanetler de sarayı ve İstanbul'u zenginleştiren öğeler olmuştur.

Tarihe ve edebiyata ilgi duyan Selim'in Farsça Divan Indaki şiirler, İran edebiyatının nazım örnekleriyle eş değerde sayılır. Divan'ı 1890'da İstanbul'da basıldığı gibi, 1904'te de Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından Berlin'de 500 adet bastırılmış ve II. Abdülhamid'e hediye edilmiştir. Tarih-i Vassafı yanından ayırmayan Selim'in, seferlere çıkarken sandıklar dolusu kitap götürdüğü ve konaklamalarda tarih ve edebiyat okuduğu bilinmektedir. Din bilginleri ile şairlerden ve yazarlardan seçkin bir grup her zaman yanında olmuş, Selim bunlarla din, tarih ve edebiyat konularını tartışmıştır. Kemalpaşazade, Tacizade Cafer Çele-bi(->), Ahî Çelebi, Revanî ve nedimi Hasan Can bunlardandır. At başı giderlerken Ke-malpaşazade'nin atının sıçrattığı çamurlarla kirlenen kaftanını bir "ziynet" sayması ve ölümünde tabutuna örtülmesini vasiyet etmesi, bilginlere saygısının kanıtı olarak gösterilir. Bu kaftan daha sonra tür-besindeki sandukasına örtülmüştü.

Uzunca boylu, kırmızı yüzlü, koç burunlu, geniş göğüslü, sakalsız ve burma bıyıklı olarak betimlenen Selim'in sade giyimden hoşlandığı, sarığını "selimî" denen tarzda sardığı, kulağına "menguş" taktığı da rivayet edilir. Selim için döneminde

ve daha sonra pek çok Selimname yazılmıştır. Cevrî'nin, İdris-i Bitlisi ile oğlu Ebu'l-Fazl'ın, İshak Çelebi'nin, Kemalpaza-de'nin, Keşfî Mehmed Çelebi'nin, Muhyi Çelebi'nin, Sücudî'nin ve Şükrî-i Bitlisî'nin Selimname'leti en tanınmışlarıdır.

Onu, çağın güneşine, egemenlik alanlarının genişliğini "asr" (ikindi) gölgesine, saltanatının kısalığını da ikindi vaktine benzeten Kemalpaşazade, ölümü için şu kıt'ayı yazmıştır: Az müddetde çok iş itmiş idi/Sayesi olmuş idi âlem-gîr / Şems-i asr idi asrda şemsin /Zilli memdûd olur zamanı kasır/Hayf Sultan Selîm'e bayf ü diriğ/Hem kalem ağlasun âna hem tîğ.

Bilinen tek eşi Hafsa Sultan (ö. 1534) için oğlu Süleyman, Selim'in türbesinin yanına ayrı bir türbe yaptırmıştır. I. Süleyman'dan başka oğullan, kendi sağlığında ölmüşlerdir. Kızları Beyhan Sultan (ö. 1559) Ferhad Paşa ile, Fatma Sultan (ö. 1553) Kara Ahmed Paşa ile, Hafsa Sultan (ö. 1538) İskender Paşa ile, Hatice Sultan (ö. 1536' dan sonra) Makbul İbrahim Paşa ile, Şah Sultan (ö. 1572) Lütfi Paşa ile, Hanım Hatun Sultan (ö. ?) Çoban Mustafa Paşa ile evlenmişlerdir. Fatma Sultan Topkapı'da bir cami, Şah Sultan Mevlevihanekapı'da bir tekke, Davutpaşa'da ve Eyüp'te camiler, Si-livrikapı'da mektep yaptırmışlardır.


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   125   126   127   128   129   130   131   132   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin