RÜSTEM PAŞA CAMÜ
372
373
RÜSTEM PAŞA HANI
:« .jul ».. ...::::.:iöf;.v.:::/.;:.o:::::::::::jtt::v//.::::.Jdi::::::v/;;:iBL:v://;::::c
Rüstem Paşa Camii'nin bodrum (solda) ve zemin kat planı. Kuran, Mimar Sinan
sonucu olmalıdır. 18. yy tamirlerinin caminin dış biçimlenmesinde olduğu kadar mekân etkisinde de etkili olduğunu düşündüren bir diğer ayrıntı, kıble tarafında ve yan cephelerde örtü altındaki büyük kemerlerinin içinin tümüyle boş bırakılarak bir ışıklı perde haline getirilişidir. Sinan'ın yapılarında bu kemerlerin içinde, genellikle üçlü pencereler vardır. Sinan'ın ne Rüstem Paşa Camii'nden önce ne de sonra böyle bir uygulaması olmuştur. Bu uygulamanın mekân üzerinde pek de olumlu olmayan bir etkisi görülür.
Cami ortalama 40x40 m büyüklüğündeki zemin kat üzerinde yükselen bir platforma oturur. Zemin katta üstteki ibadet mekânına tekabül eden, çapraz tonozlarla örtülü bir mahzenle buna paralel ve beşik tonozlarla örtülü, üstteki terasın altına gelen mahzenler, ardiye olarak yapılmıştır.
Uzunçarşı tarafında, ortalarında bir çeşme ve haznesi olan sekiz dükkân vardır. Cami terasına avlunun dört tarafında değişik planlarla yerleştirilmiş kapalı merdivenlerle çıkılır. Camiyi üç taraftan saran fevkani avluyu yandaki sokaklara açılan revak-lar çevirir. Son cemaat mahalli çevresindeki çatıyla örtülü revağın kuzeybatısında, aşağıdan gelen merdivenler arasında, terasın üstü örtülü olmayan bölümü vardır. Güneydoğudaki iki merdivenle caminin terasına çıkılıp yan kapılardan içeri giri-lebildiği gibi, galeri katına da erişilebilir. U-zunçarşı Caddesi tarafındaki merdivenlerin üzerinde, terastan çıkılan birer oda vardır. Bunlar müezzin ve kayyum odalarıdır. Mukarnas başlıklı sütunların taşıdığı beş açıklı son cemaat mahalli dışında, Sinan'ın diğer camilerinde görülen, ahşap örtülü ikinci bir revak dolanmaktadır. Ca-
Rüstem Paşa Camii'nin içinden bir görünüm. Doğan Kuban
Rüstem Paşa Camii ve çevresinin «j görünümü. Doğan Kuban
minin avlusunda ve teras üzerinde bir şadırvan yoktur. Caminin kullanılan şadırvanı sokak kotunda ve yine Uzunçarşı Caddesi üzerinde yapılmış duvarlarla çevrili kare bir avluda sekizgen planlı bezemesiz bir haznedir. Üstü sütunlarla taşınan bir çatı ile örtülüdür. Plan açısından ilginç bir yapı olan bu şadırvan kompleksinin cami ile aynı dönemde yapılıp yapılmadığı incelenmemiştir. Caminin kuzeydoğusunda ondan çok dar sokaklarla ayrılan Büyük ve Küçük Çukur hanlar vardır. Caminin Hasırcılar Caddesi cephesinde, galeri revakla-rını kapayan dükkânlar sonradan yapılmıştır.
ibadet mekânının çevreye bağlayan ilginç teras planlamasına karşın Rüstem Paşa Camii, Sinan camilerinin planimetrik gelişmesi içinde bir geçiş dönemi yapısıdır. Sinan'ın sekizgen baldakenli merkezi plan denemeleri içinde ilk aşamayı oluşturur. Sinan'ın bu camiyi Edirnekapı'daki camiyi tasarladıktan sonra yaptığı söylenebilir. Ortada büyük kubbe ile örtülü merkezi hacim ve yanında daha alçak iki yan bölümle, kıbleye göre bu enine mekân her iki camide de aynıdır. Fakat Mihrimah Sultan Camii'nde bir kare baldaken olan kubbeli orta hacim, çok büyük bir güçle, yan satımların üzerinde yükselir. Burada ise yan sahınlar kubbe kasnağına kadar yükselerek, Mihrimah Sultan Camii'nde elde edilen anıtsallığı yaratamamışlardır. Burada denemesi yapılan tasarım, kubbe yükünü pandantiflerle dört ayağa değil, sekizgen bir geçit alanıyla sekiz ayağa taşıtmak ve bunu mekân geometrisinde ifade etmektir. Mekân geometrisine egemen olan düşünce orta hacmi yan şahımlardan ayıran masif ayakların sekizgen planlarında
da belirlidir. Ne var ki kıble ve giriş yönle-rindeki diğer dört taşıyıcının dikdörtgen planlı ve duvara bitişik payandalarının yarattığı asimetri, kubbe altında sekiz kemeriyle tam bir simetri gösteren örtü ile bir uyumsuzluğa neden olmakta ve strüktüral baldakenin geometrisi bozulmaktadır. Mekân kuruluşundaki bu asimetri, yapının dış biçiminde de görülür. Fakat büyük bir olasılıkla, Sinan tasarımlarının dış şekillenmedeki mükemmelliğinden uzak bazı biçimsel deformasyonlar, yukarıda belirtildiği gibi, 1766 depreminden sonraki strüktürel müdahalelerin sonucu olabilir.
Caminin yan sahınları iki katta da aynalı tonozlarla örtülüdür. Fakat yapının dışında görünen sadece orta açıklığın aynalı tonozudur. Diğerleri kubbelidir. Aynalı tonozların dışarıya kubbe olarak yansıması için tonozların üzerine bir kubbe yapılmış olması gerekir. Böyle bir uygulamanın ne zaman yapıldığı ve niçin yapıldığı anlaşılmamaktadır. Caminin mihrap ve mermer minberi klasik dönem özellikleri taşırlar. Fakat mihrabın içi ve minber külahı çini kaplıdır. Cami girişinin iki yanında iki müezzin mahfili vardır. O dönemin yapı anlayışında nadir ve zengin malzeme kullanmak büyük önem taşıdığı için, patronlar özellikle tek parçadan nadir yapı taşlarını, bir tür takı gibi kullanmışlardır.. Müezzin mahfillerinin çift açıklıklı revakları-nın yan kapılara yakın köşelerinde kahverengi mermerler bu eğilimin ifadesidir.
Caminin Çini Bezemeleri: Rüstem Paşa Camii Osmanlı mimari tarihinde olağanüstü çini kaplamasıyla ün kazanmıştır. Örtüye kadar yükselen bu çini kaplama iznik duvar çinileri imalatının teknik ve desen açısından en mükemmel aşamasına ulaştığı dönemin ürünleridir. Çini kaplama, özellikle çiniyi bir cami inşaatı sırasında bütün yapının içini kaplayacak kadar çok kullanma, ancak Rüstem Paşa'nın ikinci sadrazamlık döneminde ve kendisinin is-
teğiyle ve büyük para sarfıyla kabil olabilirdi. Nitekim İznik atölyelerinin yeteri kadar çini üretememeleri nedeniyle Rüstem Paşa'nın Kütahya'da bir özel çini atölyesi açtırdığım Ş. Yetkin belirtir. Sinan, karar kendisine kaldığı zaman, çiniyi ancak belli noktalan vurgulamak için kullanmıştır. Bu nedenle de böylesine bir kaplama kararı doğrudan patrondan gelebilirdi. Çini kaplamanın tümüyle gerçekleşmiş olduğu da düşünülecek olursa, caminin Rüstem Paşa ölmeden büyük ölçüde bitmiş olması gerekir. Bu da caminin bitimini Rüstem Paşa'nın ölüm tarihi ile birleştiren yorumu haklı çıkaran bir gözlemdir.
Caminin son cemaat mahalli kemer üzengilerine kadar çini ile kaplıdır. Bunlar arasında sadece iki küçük mermer mihrap vardır. Kapının iki yanında, soldaki daha iyi korunmuş, büyük panolar yer alır. Pencereler üzerinde de ayetler yazılı çini kitabeler görülür. Son cemaat mahalli çinileri, yangın ve hırsızlıktan en çok zarar görmüş olan kaplamalardır. Fakat özenle korunması gereken giriş kapısının solundaki büyük pano lacivert zemin üzerinde iki büyük ağaç gövdesi çevresinde sümbüller, nar çiçekleri, laleler, salkımlar ve beyaz noktalı petalleriyle bahar çiçekleri, sazlar, çintamaniler, cin bulutlarından oluşan, kısaca çini bezeme üslubunun bütün klasik motiflerini asimetrik bir kompozisyon içinde, stilize edilmiş natüralist bir üslupla, 16. yy'ın en güzel soyutlanmış bir doğa yorumu olarak sunmaktadır.
Caminin iç kaplaması, tümüyle programlanmış bir görüntü vermez. Bunun bir nedeni bu kadar geniş bir uygulamada istenilen nitelikte çininin sağlanamamış olmasıdır. İkincisi yapının başından geçmiş olan yangın ve depremlerdir. Üçüncüsü de ihmaller, bozulmalar ve hırsızlıklardır. Fakat genel bir kaplama düzeni vardır. Genellikle büyük yüzeyler halindeki strüktürel öğeler, özellikle ayak ve payanda-
lar, daha monoton, geometrik şeması kolay anlaşılan çinilerle kaplanmıştır. Kıble duvarında mihrabın içinde, minberin arkasında daha büyük ve zengin panolar vardır. Mihrabın bir vazodan çıkan bahar açmış dallan, o dönemin saray nakkaşlarının çok sevdikleri bir kompozisyondur. Yan galerilerin altlarında da daha iyi korunmuş, özenli kompozisyonlar vardır. Bu kaplamada klasik dönem çini desenin bütün varyasyonlarının örnekleri görülür. Özellikle saz üslubu denilen, büyük saz yapraklarının egemen olduğu kompozisyonların en güzel örneklerini Rüstem Paşa Camii'nde bulmak olasıdır. Büyük boyutlu dikdörtgen çiniler üzerinde ondüle bir çift daldan çıkan saz yapraklarıyla oluşturulan düşey panolar çini kaplama ile yapılan bezeme sanatının en güzel örnekleri arasındadır.
II. Dünya Savaşı'ndan önce Rüstem Paşa Camii'ni ve çevresini anlatan Konyalı, haklı olarak yapının altında ve çevresinde yürütülen ticaretin yapı için yarattığı büyük tehlikeye dikkat çekmişti.
Bibi. W. Denny, Ceramics ofthe Mosque of Rüstem Paşa, New York-Londra, 1977; Good-win, Ottoman Architecture, 249-252; Konyalı, Abideler, 91-94; Kuran, Mimar Sinan, 135-
144' DOĞAN KUBAN
RÜSTEM PAŞA HANI
"Küçük Çukur Han" olarak da tanınan yapı Eminönü İlçesi'nde, Rüstem Paşa Kül-liyesi'nin ana yapısı olan caminin karşı köşesinde Mahkeme Sokağı'nın bir kenarında inşa edilmiştir.
Külliye ile ilgili bir tarih kitabesi olmadığı gibi, Küçük Çukur Han ile ilgili bir kitabe de yoktur. Ancak Rüstem Paşa'nın (ö. 1501) bu külliye ile ilgili vakfiyesi, bu yapının da tarihine ve mimarının kimliğine açıklık getirmektedir. Küçük Çukur Han, külliyenin diğer yapıları gibi en geç 1560'ta tamamlanmış olmalıdır. Mimarı da Sinan'dır.
RÜSTEM PAŞA HANI
374
375
RÜSTEM PAŞA MEDRESESİ
Yaklaşık 26x24 m ölçüsünde, kareye yakın bir alanda inşa edilmiş olan yapı 8x6 m ölçüsünde dikdörtgen bir avluya sahiptir. Dikdörtgen avlu iki katlı revak sistemi ile çevrilmiş ve revaklara mekânlar açılmıştır. Zemin kat mekânları birer kapı, üst kat mekânları ikişer pencere ile revak altına açılırlar. Üst kat mekânları ikişer pencere ile de cephede belirlenirler. Revak altına açılan pencereler dikdörtgen taş söveli olup, üzerlerinde tuğla-derz dokulu kemer alınlıkları yer alır.
Zemin kat mekânlarında zurnan içinde değişmiş olan üst örtü sisteminin aslında tonoz olduğu anlaşılmaktadır. Üst kat mekânlarının örtü sistemi ise köşe mekânlarında çapraz tonoz, diğer odalarda kubbe olup, revak sistemi de çapraz tonoz örtülüdür.
Yapının küçük dikdörtgen avlusuna iki açıklıkla girilir. Mahkeme Sokağı'nda bitişik iki açıklıkla girilen yapıda, kapılar eşit açıklıkta yay şekilli taş kemerlidirler. Diğer cephelerden farklı olarak giriş cephesi daha yüksektir. Sadece bu kanatta görülen yüksek hacimler revak sisteminde görülmez. Yapıda cephe düzenlemelerinde hâkim unsur pencerelerdir. Her mekâna bir çift pencere düzenlemesi dışında taş ve derz doku cephelere hâkimdir. Küçük Çukur Han'da giriş cephesi ile camiye bakan cephe aynı doku ve şekillenme ile inşa edilmiş ise de Unkapanı Caddesi'ne bakan cephede zemin katta bir sıra dükkân bulunmaktadır.
Uzun Çarşı Caddesi cephesi, külliyenin diğer fonksiyonel hacimlerine eklenerek devam etmekte ve üçgen formlu bir alanla uçlanan külliye alanının bu yüzeyinde bir şadırvan yer almaktadır. Küçük Çukur Han, Rüstem Paşa Külliyesi içinde, biri mevcudun yemlenip fonksiyonlandırıldı-ğıBurmalı Han(->), diğeri külliyenin önemli ticari yapısı Rüstem Paşa Hanı gibi ticari fonksiyonlu üçüncü bir han yapısı olmaktadır.
Bibi. G. Güreşsever (Cantay), "Anadolu'da Osmanlı Devri Kervansaraylarının Gelişmesi" (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fak,, yayımlanmamış doktora tezi), 1975: Güran, istanbul Hanları, 91-92.
GÖNÜL CANTAY
Büyük Çukur Han adıyla da bilinen Rüstem Paşa Hanı'ndan bir görünüm. Yavuz Çelenk, 1994
RÜSTEM PAŞA HANI
"Büyük Çukur Han" adıyla da tanınan yapı, Eminönü'nde Rüstem Paşa Külliyesi'ne ait ticari yapılar içinde en büyük olanıdır.
Mimarının Sinan olduğu bilinen Rüstem Paşa Külliyesi, başta camii, altındaki depo mekânları, dış cephelerdeki dükkânları ile Büyük ve Küçük Çukur hanlarla sokakların iki tarafında dükkânların yer aldığı çarşı yorumunu meydana getirirler. Diğer taraftan külliyenin inşasından önce varlığı düşünülen Burmak Han(->) ile birlikte, özellikle Kızıl Han'ın da katılımıyla ticari bir kompleks oluştururlar. Rüstem Paşa Külliyesi'nin, cami başta olmak üzere diğer fonksiyonel yapıları gibi Büyük Çukur Han'ın da tarih kitabesi yoktur. Ancak Rüstem Paşa'nın 1561 tarihli vakfiyesi ile yapıları tarihlemek mümkün olmaktadır.
Rüstem Paşa Camii, Küçük Çukur Han ve Burmalı Han'ın oluşturduğu yapılar adasında Kızıl Han Sokağı ve Unkapanı Caddesi ile iki yönde çevrelenen yapı, Mahkeme Sokağı ile de Küçük Çukur Han'dan ayrılır.
Özgün durumu ile günümüze ulaşmayı başaran yapı, 32,50x28,50 m ölçüsünde bir alanı kaplayan plan semasıyla, klasik kare planlı, avlulu han şemasına sahiptir. 11x8 m ölçüsündeki bir avlu etrafında üç katlı olarak inşa edilmiştir. Dışarıdan iki katlı olarak yükselen yapının bir bodrum katı vardır. Dikdörtgen küçük avlu özgün durumunu korumakta, sadece bir kenarı boyunca üç açıklıklı revak sistemi yer almaktadır.
Avlu ve katlara girişler birbirinden ayrıdır. Böylece iki ayrı cephede iki girişi bulunan yapıda, katlara girişi sağlayan ana giriş kapısı Mahkeme Sokağı'ndandır. Taştan basık yay kemerli giriş, beşik tonozlu bir hacim şeklindedir. Bodrum kat girişi ise Unkapanı Caddesi'ndendir. Bu mekânlar depo olarak değerlendirilmiştir. Burada da taştan yay kemerli kapıya bağlı, beşik tonoz örtülü giriş koridoru bulunur. Bodrum kattadaki revak sistemi kare kesitli taş payeler üzerine tuğla-derzden yuvarlak kemerli olarak inşa edilmiştir. Zemin ve birinci kat revak kemerleri ise sade üç açıklık halinde sivri kemerlidir.
Ocak nişlerinin varlığı görülebilen üst kat mekânlarına revak altındaki merdivenle ulaşılır. İç dokunun yer yer değişerek günümüze ulaşabildiği yapıda üst örtü sistemi kubbe olup, kubbeler çimento ile onarım görmüştür.
Yapıda Kızıl Han Sokağı ile Unkapanı Caddesi'ne açılan cephelerde dükkân sıralan yer alır. Zemin kat yüksekliğin-ce, yuvarlak kemerli dükkân sırasının oluşturduğu bu cephe taştandır. Mahkeme Sokağı cephesinde ise basık yay kemerli girişler mekânlara açılır. Bu cephede üst kat cephesi tuğla-derz hatıllı ve taş sıralı bir dokuya sahiptir.
Yapının cami ile Burmalı Han'a bakan cephesi Mahkeme Sokağı cephesiyle benzer şekilde inşa edilmiştir. Burada zemin kat ile birinci katı birbirinden ayıran tuğla-derz hatıl, üstünde iki sıra taş ile bir taş silme, cephede kuvvetli bir yatay hat oluşturur. Bütün cephelerde ve her iki katta yer alan pencereler dikdörtgen taş silmeli olarak cepheyi hareketlendiren unsurlar olmaktadırlar.
Bibi. Güran, İstanbul Hanları, 93 vd; G. Güreşsever (Cantay), "Anadolu'da Osmanlı Devri Kervansaraylarının Gelişmesi" (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak.; yayımlanmamış doktora tezi), 1975.
GÖNÜL CANTAY
RÜSTEM PAŞA MEDRESESİ
I. Süleyman'ın (Kanuni) kızı Mihrimah Sultanla (ö. 1578) evlenerek Osmanlı ailesine damat olan, iki dönem (1544-1553, 1555-156i) sadrazamlık görevinde bulunan Rüstem Paşa (ö. 1561) tarafından istanbul'da yaptırılan medrese, Cağaloğlu'nda Rüstem Paşa ve Hoca Hanı sokaklarının kesiştiği köşede bulunmaktadır.
Rüstem Paşa'nın İstanbul'daki camii medreseden daha sonra, yoğun bir ticaret merkezi olan Tahtakale'de yapılmış, külliye oluşumu gerçekleşememiştir. Medresenin yapıldığı yerin Rüstem Paşa'nın üstadı olan Hoca Kasım'ın mescidinin karşısında olması nedeniyle uğurlu sayıldığı Hadîkatü'l-Cevâmi'de belirtilmiştir. Rüstem Paşa'nın bu çevrede bir sarayı da olduğu bilinmekte, ancak yeri bugün tam olarak saptanamamaktadır.
Medrese Halic'e doğru eğimli, kuzey yönünde istinat duvarıyla sınırlanan bir teras üzerinde yükselmektedir. Kuzeydoğu duvarı istinat duvarından yaklaşık 7,5 m geriye yerleştirilmiştir. Üzerinde yer yer tuğla hatıl izleri de gözlenen karışık örgülü istinat duvarı, yolun eğrisine uyarak kuzeybatıya doğru kıvrılarak devam etmektedir. Duvarın Hocapaşa Hanı cephesinin ortasına yakın bir konuma sonradan geç Osmanlı (18. yy sonrası) karakteri gösteren bir su terazisi bitiştirilmiştir. İstinat duvarının doğu ucunda ise medresenin ilk yapıldığı sırada sahip olduğu dış avlu girişine ait olduğunu düşündüğümüz, kesme küfeki taşından yapılmış bir kapının izi hâlâ görülebilmektedir. 19. yy İstanbul haritasında medrese girişi önünde bulunan Rüstem Paşa Sokağı dar bir geçit şeklinde gösterilmiştir. Pervititch haritası-
nın hazırlandığı sırada ise Rüstem Paşa Sokağı geniştir; kapının yalnız batı ayağı kalmıştır; bu durumda dış kapı 1940'tan daha önceki bir tarihte yıkılmış olmalıdır.
Tezkiretü 'l-Ebniye, Tezkiretü 'l-Bün-yan ve Tuhfetü 'l-Mimarin 'e göre Mimar Sinan'ın eseri olan medrese Rüstem Paşa'nın ilk sadareti döneminde yapılmıştır. Atai'ye göre, ilk müderris 954/1547-48'de atanmıştır. Doğuda, Rüstem Paşa Sokağı üzerinde bulunan anıtsal girişinde yer alan sülüs hatla yazılmış Farsça yazıt ise yapımın 3 yıl sonra, 957/1550-5r'de tamamlandığına işaret etmektedir.
Mimar Sinan bu eserinde Osmanlı mimarlığında ilk kez Amasya'da, Kapı Ağası Medresesinde (1488-1489) uygulanan sekizgen planlı avlu düzenini tekrar etmekle birlikte, konuyu kendi yorumuyla değerlendirerek yeni bir çözüm arayışına girmiştir. Dışarıda yapıyı kareye dönüştüren bir düzen kurarak, özellikle köşe dönüşlerini zorlayan bu şemaya değişik bir çözüm sunmuştur. Medreseye giriş güneydoğu cephesinin ortasında yer alan kemerli kapıdan sağlanmaktadır. Sekizgen planlı avlunun ortasında, Şehzade Medresesi'ndeki-ne benzer, kümbet biçimli bir şadırvan yer almaktadır. Avlu çepeçevre eş yükseklikte revaklarla çevrilidir. Kıbleye doğru yönlendirilen dershane girişe dik eksen üzerindedir. Yaklaşık 42x43 m boyutlarında bir dörtgen plan üzerine oturan medresenin dershanesi, yarısı hücrelerin oluşturduğu ana kütleden dışarı taşacak biçimde kuzeydoğu cephesinin ortasına yerleştirilmiştir. Revak döşemesinden bir basamakla yükseltilen dershaneye basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Kapının iç cephesi Şehzade Medresesi'nin avlu kapısında olduğu gibi sığ bir mukarnaslı portal biçimindedir. Kare planlı olan mekânın cepheleri duvarlara yerleştirilen kemerli nişlerle zenginleştirilmiştir. Üstü Mimar Sinan'ın buluşu olan kaşlı Bursa kemerleriyle geçilen, 25 cm derinliğindeki üç nişle duvarlar derinleştirilmiştir. Güneydoğu duvarının ortasında sonradan yapılmış olduğunu düşündüğümüz küçük bir mihrap nişi yer almaktadır. Kuzeydoğu ve kuzeybatı duvarlarının alt kesimlerinde, kitap vb şeyler koymaya uygun birer niş bulunmaktadır
Pencereler dershane kütlesinin ana kütleden çıkıntı yaptığı cephelere; yan duvarlarda bir alt ve bir üst, kuzeydoğu cephesinde iki alt ve eşit yükseklikli üç üst pencere düzeninde yerleştirilmiştir. Kubbeye geçiş içte mukarnas dolgulu tonoz bingilerle sağlanmıştır. Geçiş bölgesi dış kütleye köşelerde sofaları olan bir basamakla yansımaktadır. Yapı, küçük farklar dışında, güneybatı-kuzeydoğu eksenine göre simetrik sayılabilir. Revakların gerisine hücreler dizilmiş; dershanenin bulunduğu kuzeydoğu kanadında, sekizgenden kare köşelerine geçişi kolaylaştırmak amacıyla bir kubbe ve piramidal yarım kubbe ile örtülen eyvanlar oluşturulmuştur. Kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinin derinliğine ustaca yerleştirilen iki eyvan yardımıyla, bu bölgelere, üçü eyvandan ulaşılan beşer hücre sığdırılmıştır. İç ve dış çokgen-
Rüstem Paşa
Medresesi'nin
avlusundan bir
görünüm.
Cengiz Kahraman,
1994
lerin farklılığı ve sekizgenin getirdiği zorluklar, toplamı 22 tane olan medrese hücrelerinin tek tip olmasını engellemiştir. Medresenin değişik boyut ve plan düzenlerine sahip hücreleri bulunmaktadır.
Medresenin güneybatı köşesinde hücreler, dışta sekizgen oluşturacak biçimde dizilmişlerdir. Kare ile sekizgen arasında kalan üçgen planlı alan alçak bir bahçe duvarıyla sınırlanarak hela ve gusülhanenin yer aldığı avlu olarak hizmete sunulmuştur. Giriş ve güney cephesinde çok küçük bir çıkıntı ile ana yapıya birleşen, güney köşesi ise farklı nitelikte örtü düzeniyle dikkati çekmektedir. Bazı müelliflerce hamam olduğu ileri sürülen mekânın dışa açılan alt ve üst pencerelerinin bulunması, yüksekliğinin hücrelerden daha fazla olması, mahremiyet ve ısıtma sorunlarını akla getirmektedir. Büyükçe bir kubbe ve sekizgen tabana oturan fenerli iki küçük kubbeyle örtülen üçgen planlı mekânın örtüden havalandırma düzenine sahip olması, buranın medresede kalan öğrencilere ve öğretim görevlilerine, hizmetlilere yemek pişirilen bir mutfak olarak tasarlanmış olabileceğini akla getirmektedir. Pervititch haritasında harap durumda gösterilen bu mekânın restore edilmeden önce sergilediği izler hakkında bilgi edinile-memiştir.
Rüstem Paşa Medresesi'nin vaziyet planı. Müller-Wiener, Bildlexikon
Medresenin dış cephelerinde duvar kaba yönü küfeki taşıyla oluşturulmuştur. Çevreyi harap eden yangınların yapıya da zarar verdikleri ve cephe dokusunun kötüleşmesine neden olduğunu sanıyoruz. Re-vaklarda duvarlar sıvalı olduğundan yapım tekniğini gözlemek mümkün olamamaktadır. Revaklarda iki tür taşıyıcı bulunmaktadır: Avlunun sekizgen köşelerinde "V " planlı, aralarda daire planlı sütunlar kullanılmıştır. Örtü, revak ve hücrelerde küresel üçgen geçişli kubbe, medreseye giriş holünde ve dershane önündeki revakta diğerlerinden farklı olarak aynalı tonozdur. Sekizgenle dörtgen ara kesitlerinde ortaya çıkan düzgün olmayan alanların örtülmesinde çeşitli tonoz biçimlerinden yararlanılmıştır. Bezeme öğesi olarak çok az şey korunabilmiştir. Dershane duvar ve örtüsü beyaz badanalı olduğundan herhangi bir kalem işi kalıntısı sezilememektedir. Taş işçiliği olarak revaklarda gülbezek ve kabaralar kısmen korunabilmiştir. Ana giriş ve dershane kapısında renkli ve Marmara mermeri geçmeli kemerler, silmeler dikkati çekmektedir.
1869'da işler durumda olan medrese 1914'te harap fakat işler durumdadır. İçinde ekler olduğu yapılan gözlemde saptanmıştır. 1918'de yangmzedeler tarafından işgal edilen yapı Cumhuriyet döneminde önce kimsesizler yurdu, 1966'dan sonra ise bir süre üniversite öğrencileri için yurt olarak kullanılmıştır. 1987'den bu yana medrese Eminönü İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından kullanılmaktadır. Türk 2000 Vakfı Merkezi'ne de iki hücre verilerek etkinliklerini burada sürdürmelerine olanak sağlanmıştır.
Rüstem Paşa Medresesi boyutları, tasarımı ve işçiliğiyle sultanlar adına yapılan medreseler düzeyinde, anıtsal bir yapıdır. Sekizgen plan üzerine özgün bir deneme olan bu yapının uygulanmasındaki zorluklar, Sinan'ı bu şemayı tekrarlamaktan uzak tutmuş gibi görünmektedir. Sinan'ın aynı dönemde yaptığı Haseki Darüşşifası'nda da sekizgen avlu düzeni bulunmakla birlikte, orada çok daha yalın bir düzenleme uygulanmıştır. Tasarım cesareti ve özgünlüğü açısından övgüye değer olan bu görkemli uygulama, sekizgen-kare karşıt-
RÜSTEM PAŞA SIBYAN MEKTEBİ 376
RÜŞTİYELER
İLK RÜŞTİYELERDEN MEKTEB-İ ULÛM-İ EDEBİYE'DEN BİR ANI
O sene (1842) imtihan dersi olarak fermanların tarih ibaresini verdiler... Ferdası gün oldu. Artık gayet âlâ ve bâlâ bayramlık elbiselerimizi lâbis olarak Ziya (paşa) dahi bizimle beraber Sultanahmed Câmi-i şerifine gittik. Câmi-i şerifin mekteb-i rüşdiye cihetine çadır etekleri ile hadd-i fasıl çekilip orada tecemmu ettik. Lâkin iki taraflı olup birisi biz ötekisi Sultanahmetliler. Birbirimize hain öküz gibi bakıyorduk. Talebelik hâli bu ya! Nihayet Câmi-i şerifin mihrabı önüne fevkalâde tertip verilip bütün konto minderler ile döşenmiş, şeyhülislâm, sadrazam ve sair vükelâ-yı fihâm gelip oturdular. O sene her nasılsa Zât-ı Şahane teşrif buyurmadılar.
İmtihana iptida Sultanahmetliler girdiler. Çünkü pederleri orada mevcuttu. Sü-leymaniyelilerin pederleri ise dükkânlarda işleriyle meşguldüler. İmtihan bir saat kadar sürdü. Sual olunan yirmi kadar şeyin ancak onunun cevabını verdiler. Sonra onlar çıkıp biz Süleymaniye takımı girdik. Lâkin biz başıbozuk! Kimi sarıklı, kimi fesli, hele fakir fesli takımdan idim. İşte bize o gün kırk sual soruldu. Bir ağızla cümlemiz cevap veriyoruz. Bizim böyle bağrışmamızdan orada mevcut olan vükelâya bir gülme arız oldu. Bunların gülmesinden bize başka bir neş'e gelip daha ziyade aşk ve şevke gelerek artık laubali olduk. Ortadan hicap ref oldu. Cevap veremeyeceğimiz sual dahi en sonra irat olunup hemen onun da cevabında iken îmamzâde Efendi:
— Haydi haydi anladık, gidin! Deyü âdeta kovdu.
(ibrahim Halil Aşçıdede'nin hatıratından) Ergin, Maarif Tarihi, II, 327-328
lığından kaynaklanan uyumsuz ayrıntılardan kaynaklanan çapraşık ayrıntılarıyla eleştiriye açıktır.
Dostları ilə paylaş: |