Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə113/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   147

Taksim Sanat Galerisi

Ertan Uca, 1994/ TETTV Arşivi

di ya da Sarkis Dranyan gibi ünlü sanatçıların tablolarının sergilendiği bir mekân olması açısından oldukça önemlidir.

1883'te Sanayi-i Nefise Mektebi'nin(->) kurulmasından sonra, İstanbul'da uzun yıllar tekrarlanarak devamlılığını koruyacak sergiler de açılmaya başlamıştır. Öğrenci eserlerinden meydana gelen geleneksel yıl sonu sergilerinin 1885'ten itibaren her yıl düzenli olarak yapıldığı, dönemin gazete ve dergilerinden öğrenilmektedir.

1900'de, İstanbul'da resim sergileri açısından en önemli adım, Şeker Ahmed Paşa'nın Pera Palas Salonu'nda açtığı ilk kişisel sergi ile gerçekleşmiştir.

İstanbul'da sanatçıların bir araya gelerek bir lokal kurma çabaları 1880'de Elifba Kulübü ile başlamış; ancak bu kulüp kısa bir süre sonra kapanmıştır. Mimar Ale-xandre Vallaury ve İstanbul'da yayımlanan Stamboul gazetesinin müdürü Regis Del-beuf un çabalarıyla böyle bir lokalin kurulması fikri 1900'de yeniden gündeme gelmiştir. Sanatçıların bir araya gelmelerini sağlayacak bu mekâna "İstanbul'un İlk Salonu" adı verilmiştir. Kurumun mensupları 1901'de Beyoğlu'nda Passage Orien-tal'de (Şark Pasajı) bir resim ve heykel sergisi açmışlardır. Sergide Osman Hamdi Bey, Ahmed Ali Paşa, Halil Paşa gibi Türk ressamlarının eserlerinin yanısıra, dönemin tanınmış isimleri olan Zonaro, Leonardo de Mango gibi sanatçıların eserleri de bulunmaktaydı. Aynı kurum 1902 ve 1903'te de sergiler düzenlemiştir.

Sanatçıların bir araya gelmeleri salon sergilerinden sonra daha kurumsal bir boyut kazanmıştır. 1908'de Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kurulması, uzun yıllar etkin olan Galatasaray Sergileri'nin de bir başlangıcını oluşturmuştur. 1914'te, Avrupa'dan yurda dönen sanatçılardan Hüseyin Avni Lifij başta olmak üzere, Ruhi Arel, Sami Yetik, Namık İsmail, Feyhaman Duran, Hikmet Onat ve Şevket Dağ'ın destekleriyle güçlenen cemiyet, 19l6'da 1. Galatasaray Resim Sergisi'ni açmıştır. 1916-1952 arasında 36 yıllık bir süre boyunca Galatasaray Lisesi'nde düzenlenen bu sergiler, Galatasaray Sergileri olarak bilinmektedir. Bu sergilerin organizasyonunu, 1916-1921 arasında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, 1921-1926 arasında Türk Sanayi-i Nefise Birliği, 1929'dan sonra da Güzel Sanatlar Birliği adını alan topluluk üstlenmiştir.

I. Dünya Savaşı sırasında İstanbul'da Şişli semtinde savaş resimleri yapmak üzere bir atölyenin kurulması, yeni ve farklı boyutta bir serginin de habercisi olmuştur. 19İ8'de aynı tema etrafında toplanan resimlerle oluşturulmuş olan bu sergi önce Galatasaraylılar Yurdu'nda daha sona ise Viyana ve Berlin'de sergilenmiştir.

Cumhuriyet'in kurulmasından sonra, yenilenen kurumlarla birlikte, sanat hayatı da yeni bir sürece girmiştir. Başlangıçta İstanbul'da yoğunlaşan sanat hareketleri, resim ve sanat sergileri, siyasi merkez olan Ankara'ya kaymaya başlamıştır.

Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında, yurtdışı eğitiminden dönen bir grup sanatçı tarafından Güzel Sanatlar Birliği'ne alterna-

tif olarak 1929'da Ankara Etnografya Mü-zesi'nde ve İstanbul Cağaloğlu Türk Oca-ğı'nda sergiler düzenlenmiştir. I. Genç Ressamlar Sergisi adı verilen bu sergiye katılan sanatçılar daha sonra Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği'ni kurmuşlardır. Bu birliğin çeşidi dönemlerde Ankara ve İstanbul'da açtığı sergiler 1940'a kadar devam etmiştir.

1932'de devlet desteği ile açılması öngörülen halkevlerinde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yurdun çeşitli köşelerinde sergiler düzenlenmiştir. 1933'te Cumhuriyet'in 10. yıldönümü programı içinde yer alan ve Milli Mücadele konulu resimleri içeren İnkılap Sergisi ve 1939'da ilki İstanbul'da açılan Devlet Resim ve Heykel Sergisi de devlet desteği ile açılan sergisi arasındadır.

Başlangıçta İstanbul Galatasaray Lisesi, Güzel Sanatlar Akademisi, konsolosluk binaları, halkevleri gibi kamu binalarında sürdürülen sergilerle birlikte 1950'li yıllardan itibaren özel sergi mekânları olan galeriler de sanat hayatındaki yerini almaya başlamıştır.

Ülkemizde sanatın yaygınlaşmasında ve sanat piyasasının oluşmasında önemli bir rol üstlenmiş olan sanat galerilerinin ilki, 1947'de seramik sanatçısı İsmail Hakkı Oygar tarafından Beyoğlu'nda açılmış, dönemin önemli sanatçıları olan Feyhaman Duran, Hale Asaf, Namık İsmail gibi sanatçıların eserleri sergilenmiş, ancak galeri bir yıl sonra kapanmıştır.

1950'de Adalet Cimcoz'un girişimi ile İstanbul'un sanat hayatında önemli bir yeri olan Maya Sanat Galerisi açılmıştır. Resim ve heykel sergilerinin yanısıra seramik, fotoğraf ve karikatür sergileri de açan galeri, varlığını 1955'e kadar sürdürebilmiştir.

Ülkemizdeki profesyonel galericilik anlayışında önemli bir rol oynamış olan Maya Sanat Galerisi'nin ardından 1969-1971 arasında özel sanat galerileri açma girişimleri olmuştur.

Mefkure Şerbetçi'nin kurduğu Galeri l, Fethi Karakaş'm kurduğu Küçük Galeri, İstanbul'un bu dönemdeki önemli galerilerinden bazılarıdır. Tüm bu özel galerilerin dışında 1970'lerin ortalarından itibaren Darüşşafaka'ya ait Darüşşafaka Galerisi, devlet ve şehir galerileri, bankaların, büyük şirketlerin açtıkları galeriler İstanbul'un sergi mekânları olmuştur. Ayrıca ilki 1987'de yapılan, sonuncusu 1992'de bir çağdaş sanat müzesine dönüştürülen Feshane'de 1992 Ekim-Kasım aylarında gerçekleştirilen İstanbul bienalleri de unutulmamalıdır.

1980, özellikle de 1990 sonrası, İstanbul'da sanat sergileri ve sanat galerileri açısından bir yükseliş dönemidir. Çeşitli müze, galeri vb salonlarda dönem dönem özel konulara veya sanatçılara ayrılmış sergiler dışında çok sayıda sanat galerisinde çeşitli resim, heykel vb plastik sanat sergileri açılmakta; ayrıca sanat galerileri geçmiş dönemlere oranla çok daha canlı bir sanat piyasasının oluşmasına yardımcı olmaktadır.

Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği'nin 1994 Plastik Sanatlar Raporu'na göre, üç büyük kentteki sanat galerilerinin sergileme mekânlarının üçte ikisi İstanbul'da bulunmaktadır. Rapora göre toplam 195 sanat galerisinin 114'ü gerçek veya tüzel kişilere, 26'sı ise banka galerilerine aittir. Dağılımda yer alan diğer galeriler ise devlete, belediyelere ve çeşitli kurumlara bağlıdır.

İstanbul'daki mevcut sanat galerileri arasında Ak Sanat Resim Galerisi (Beyoğlu), Yapı Kredi Beyoğlu Sanat Galerisi, Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi (Beyoğlu), Taksim Sanat Galerisi, Vakko Sanat Galerisi (Beyoğlu), ART Galery (Teşvikiye), Ar-tisan Sanat Galerisi (Nişantaşı), Atatürk Kitaplığı Sanat Galerisi (Taksim), Atatürk Kültür Merkezi Sanat Galerisi (Taksim), Emlak Bankası Sanat Galerisi (Tünel) vb açılan sergiler ve sergilenen sanat ürünleriyle dikkati çekenlerdir. Çoğu Beyoğlu ve Nişantaşı çevresinde toplanan bu sanat galerileri dışında çeşitli kuruluşların ve özel kişilerin açtıkları sanat galerileri İstanbul'un çeşitli yerlerine dağılmış bulunmaktadır.

Bibi. M. Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, îst., 1971; ay, "Türkiye'de ilk Resim Sergisi", Osman Hamdi Bey Kongresi Bildirileri, 2-5Ekim 1990, İst., 1992, s. 43-52; P. Tuğlacı, Ayvazovski Türkiye'de, ist., 1983; S. Tan-suğ, Çağdaş Türk Sanatı, ist., 1986; UNESCO AIAP Ulusal Komitesi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği, 1994 Plastik Sanatlar Raporu.

FATMA M. TEPECİ



SANAYi

Kol gücüne dayanan, lonca veya benzeri geleneksel yapılar içinde örgütlenmiş küçük çaplı zanaat üretiminden; inorganik enerji kullanan büyük imalathane ve fabrikalarda, geniş ölçekli üretime geçiş anlamındaki sanayinin ilk adımları İstanbul'da 1830-1840'larda atılmıştır. Daha önce, 15. yy'ın ikinci yarısından itibaren, kentte lonca ve gediklerde örgütlenmiş yoğun bir üretimin varlığı bilinmekle birlikte, 18. yy'ın ortalarına gelene kadar, en geniş anlamıyla bile olsa, çağdaş bir sanayi gelişmesinden söz etmek mümkün değildir.



Osmanlı Döneminde İstanbul'da Sanayi

Fethin hemen ardından tersanelerin kuruluşu ve Gelibolu'daki tersanenin istanbul'a taşınması (bak. Tersane-i Âmire); Zeytinburnu çevresindeki debbağhaneler (bak. dericilik); 17. yy'da Haliç ve Boğaziçi sahilleri başta gelmek üzere çeşitli yerlerde varlığı bilinen kâğıt değirmenleri, dökümhaneler, baruthaneler, tuğla ve seramik işlikleri, iplik büküm ve dokuma tezgâhları vb; 18. yy'ın sonlarına kadar sanayi öncesi üretimin ana kollarını oluşturmuştur.

III. Selim döneminde (1789-1807), bir ölçüde padişahın kişiliğine de bağlanan yenileşme adımlarının parçası olan ordunun yenilenmesi ve teçhizi doğrultusunda İstanbul'da kurulan birkaç büyük imalathane ve fabrika, sanayinin ilk habercileri sayılabilir. Daha önce eski bir dökümhanenin, ilk tophanenin bulunduğu yerde 1790'ların ortalarında inşa edilen ve üretime geçen Tophane, Tersane-i Âmire'nin aynı tarihlerde genişletilip yenilenmesi, 1790'da Baron de Tott'a Hasköy'de kurdurulan top dökümhanesi, Bakırköy'deki baruthane, 1795'te kurulan Azadı Baruthanesi, Levent Çiftliği, Dolmabahçe ve Fener'de kurulan tüfek atölyeleri, Üsküdar Selimiye'deki o zamanlar 1500 işçinin çalıştığı nakledilen iplik ve ipek fabrikası, Beykoz'daki ve Kâğıthane'deki yeni kâğıt değirmenleri, încirköy'deki cam ve porselen imalathanesi bu kuruluşların en önemlileridir.

Bu kuruluşların hemen hemen tümü ordu ihtiyaçlarına yönelik ve askeri amaçlıydı. Daha sonra, 19. yy'ın yarısına doğru gelişecek sanayinin de ilk planda ordunun ve askeriyenin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurduğu bilinmektedir. Beykoz'da 1813'te varlığı bilinen tabakhanenin 1840'larda buhar gücüyle teçhiz edilip genişletilmesi, böylece Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası'mn(-0 temellerinin atılması; yine 1830'da Tophane fabrikalarına ve Dolmabahçe'deki tüfek fabrikasına buharlı makineler konması; Feshane'nin(-t) kurulup 1840'larda bir dokuma fabrikasına dönüşmesi; Küçükçekmece civarında II.



m

SANAYİ

438

439

SANAYİ

leneksel olarak, sanayi alanında değil, dışa bağımlı ticaret alanında gelişmişti. "Milli" sayılabilecek özelliklerden yoksundu; çok büyük ölçüde gayrimüslimlerden oluşuyordu. Cumhuriyet öncesinden devralınan böyle bir ekonomik-toplumsal yapı, sanayinin hızlı gelişmesine olanak vermiyordu. Öte yandan 1914-1922 arasındaki savaş yılları ve Kurtuluş Savaşı'nı izleyen siyasal gelişmeler İstanbul'un ekonomik yönden ülkenin bütünüyle olan tarihsel kopukluğunu olumlu yönde etkilemiş, bir ulusal pazar bütünleşmesinin koşullarını hazırlamıştı. Yine savaş yıllarında, istanbul'un Müslüman ticaret burjuvazisi hem ekonomik hem de siyasal güç kazanmıştı. İşte bu kesim, 1923-1929 arasında, özellikle İstanbul'da kurulan, devletin tekel imtiyazına sahip olduğu kimi alanlarda, devlet adına işletme hakkına sahip özel şirketler aracılığıyla, kibrit, çakmak, ispirto, alkollü içkiler, barut ve patlayıcı maddeler, liman işletmeleri, akaryakıt ithali vb'de küçük de olsa bir sermaye birikimi sağladı.

1927 Sanayi Sayımı'nın verilerine göre Türkiye'deki toplam 65.245 işyerinin 8.636'sı (yüzde 13); bu işyerlerinde çalışan toplam 256.855 işçinin 42.582'si (yüzde 16,5) İstanbul'daydı. Dokuma, tütün, kâğıt-

l

R



İ

N

R İ



Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde sanayiye verilen önem zaman zaman yabancı ülkelerde düzenlenen sanayi sergilerine katılarak ve Türkiye'de de bu türden sergiler düzenleyerek gösterilmiştir. Gelişmiş sanayiye sahip ülkeler 19. yy'ın ortalarından itibaren yaygınlaşan sanayi sergilerine ürünlerine pazar bulmak için katılırken, Osmanlı Devleti'nin amacı daha çok ülkenin tanıtımını yapmak, ülke içinde de sanayiyi özendirmek olmuştur.

Osmanlı döneminde katılman ilk uluslararası sergi, Avrupa'da da ilk sayılan 1851 Londra sergisidir. 1853'te New York'ta açılan sergiye mesafe uzaklığı yüzünden katılınmamış, 1855'te Paris'te açılan uluslararası sergi Osmanlı döneminde katılı-nan ikinci sergi olmuştur. Bu sergiye İstanbul başta olmak üzere imparatorluğun çeşitli bölgelerinden 2.000 farklı mamul gönderilmiştir. 1862'de Londra'da düzenlenen II. Londra Uluslararası Sergisi'nde Osmanlı Devleti yine temsil edilmiş ve 787 üreticinin ürünleri 25 pavyonda sergilenmiştir.

istanbul'da açılan ve kendi türünde ilk olan sanayi sergisi 1863'teki Sergi-i Umu-mi-i Osmani'dirC-»). Sultanahmet'te özel olarak sergi için inşa edilen pavyonlarda açılan sergide tarım ürünleri yanında dokuma, deri, cam vb geleneksel sanayi ürünlerine de yer verilmiş, sergi İstanbul halkının da ilgisini çekmiştir.

Cumhuriyet döneminde İstanbul'da Spor ve Sergi Sarayı'mn 1949'daki açılışı sanayi ürünlerinin de çeşitli pavyonlarda sunulduğu bir sergiyle olmuş; bu türden sergiler daha sonraki yıllarda da tekrarlanmıştır. 1958'de, l Ekim-31 Ekim arasında Spor ve Sergi Sarayı'nda açılan Türkiye Milli Sanayi Sergisi, Cumhuriyet döneminde İstanbul'da gerçekleştirilen ilk kapsamlı sanayi sergisidir. 70.000 ırf'lik bir alanda özel ve devlet sektörlerinin imalat sanayii ürünleri, gıda, içki, tütün, mensucat (tekstil), giyim eşyası, kereste mamulleri, mobilya ve mefruşat, selüloz ve kâğıt, matbaacılık ve neşriyat, deri ve deri mamulleri, kauçuk, kimyevi maddeler, madenkö-mürü ve petrol ürünleri, taş-toprak-cam-çini mamulleri, maden izabesi ve madeni kaba mamuller, madeni eşya, makine, elektrik makineleri, nakil vasıtaları, diğer sanayi kolları diye ayrılarak ve bunlara maden, enerji, PTT, münakale, turizm işletme ve hizmetleri de eklenerek sergilenmiştir. 1958'de İstanbul'da gerçekleştirilen Türkiye Milli Sanayi Sergisi bir yönüyle Demokrat Parti iktidarının propagandası ve tanıtım niteliği de taşımıştır.

Tanıtım ve propaganda amacını aşarak sanayi ürünlerine pazar sağlamayı hedef leyen sanayi sergileri İstanbul'da 1980 sonrasında yaygınlaşmış; çeşitli kuruluşlar bel li sanayi dallarını kapsayan sergiler düzenlemeyi gelenek haline getirmişlerdir. Günümüzde İstanbul'un çeşitli bölgelerinde çok sayıdaki sergi mekânında düzen lenen bu türden sergiler dışında, Tepebaşı'nda İstanbul Sergi Sarayı'ndaki sanayi konulu sergiler en önemliler arasında yer almaktadır. İSTANBUL

1958'de düzenlenen Türkiye Milli Sanayi Sergisi:

1. Sergi amblemi ve l no'lu gkiş, 2. Danışma bürosu ve otopark, 3. Maden pavyonu, 4. Enerji pavyonu,

5. PTT pavyonu, 6. Sinema ve televizyon, 7. Mensucat sanayii pavyonu, 8. Danışma bürosu, 9. Elektrik

makineleri pavyonu, 10. Sergi Sarayı, 11. Lokanta ve gazino, 12. Turizm pavyonları, 13. Madeni eşya sanayii

pavyonu, 14. izabe ve madeni kaba mamuller sanayii pavyonu, 15. Makine sanayii pavyonu, 16. Demiryolları

pavyonu! 17- Havayolları pavyonu, 18-19. Denizyolları, 20. Kara nakil vasıtası pavyonu, 21. Teleferik,

22-23. Taş, toprak, cam mamulleri sanayii pavyonu, 24. Selüloz, kâğıt ve matbaacılık sanayii pavyonu,

25. Kereste sanayii pavyonu, 26. Danışma bürosu, 27. 2 no'lu giriş, 28, Muhtelif sanayii pavyonu,

29. Yiyecek ve hatıra eşyası standları, 30-31. Otopark, 32. Lunapark, 33. Açıkhava Tiyatrosu



N. Ahbayar koleksiyonu

Mahmud döneminde (1808-1839) kurdurulan ve su değirmenine bağlı olarak su gücüyle çalışan büyük bir baruthane, 1844'te Beşiktaş'ta kurulan kısa ömürlü dökümhane vb sivil iç pazarlara yönelmeyen, devletin (ordunun) ihtiyaçlarını hedefleyen sanayi kuruluşlarıydı.

1840'larda, Osmanlı sanayii ve onun kalbinin attığı merkez olan İstanbul, dönemin koşullarının ve Osmanlı Devleti'nin yapısının elverdiği çerçevede bir sanayileşme çabası içinde görülmektedir. Kentin batısında, Marmara Denizi sahili boyunca Küçükçekmece'ye doğru uzanan geniş bir alanda, çoğu bir süre sonra kapanan, oldukça fazla sayıda fabrika, imalathane ve tarımsal tesisin kuruluşu 1842'ye rastlar. 1840'ların başlarında, o dönemde İstanbul'da devletin sanayi atılımının mimarı ve yürütücüsü olarak görülen Dadyan aile-si'nden(->) Hovhannes Dadyan'ın Zeytin-burnu'ndaki, "Grande Fabrique" adıyla bilinen izabe ve makine imalathanesinde çelik raydan kilide, sapandan usturaya çeşitli dövme ve dökme parçalar, makine aksamı üretiliyor; aynı komplekse dahil başka bir bölümde de kumaş ve pamuklu çorap dokunuyordu. Bakırköy civarında, aynı dönemde Hovhannes Dadyan'ın sonradan Basmahane diye tanınan çuhaha-nesi açılmıştı (bak. Bakırköy Pamuklu Sanayi İşletmesi). Ayrıca bir demir döküm atölyesi, bir küçük tersane, baruthane ve fişekhane vardı. Yedikule'de bir tuzla, Kü-çükçekmece yakınında iki baruthane yöredeki diğer önemli tesislerdi. Hereke'deki pamuk ipliği ve ipek dokuma fabrikası, İzmit'teki kâğıt ve yünlü dokuma fabrikası, Beşiktaş demir-döküm fabrikası; ayrıca Beykoz'daki tabakhane ve kundura fabrikasının genişletilip modernleştirilmesi, aynı şekilde Feshane'nin yeni makinelerle donatılıp dokuma bölümüyle genişletilmesi bu döneme rastlar. 1850'lerden sonra 1880'lere gelene kadar, Kırım Savaşı vb yenilgilerin, ekonominin giderek kötüleşmesi ve maliyenin iflasının etkisiyle, sanayi kuruluşlarında 1840'larda gözlenen gelişme ve çabaların durduğu görülür. 1860'larda İstanbul'da buhar gücü kullanan biri Üsküdar-Paşalimanı, biri Göksu, ikisi Unkapanı, biri Ayvansaray, biri de Kasımpaşa Tersanesi'nde bulunan 6 değirmen, daha öncekilere ek olarak kayda değer tesislerdir.

1855 Paris Sergisi'nde teşhir edilen Osmanlı sanayi ürünleri, bu ürünlerin hemen hemen tümünün İstanbul'daki fabrika ve işyerlerinde üretildiği düşünülürse, 19. yy'ın ortalarında İstanbul imalat sanayii konusunda bir fikir vermektedir. Bu sergide Feshane ve Hereke fabrikalarının kumaş dokuma ve ipliklerinin yanısıra Beykoz fabrikasında üretilmiş askeri kundura, fişeklik, palaska, çizmeler; Tophane fabrikasında imal edilmiş tüfek, tabanca, mermiler; Zeytinburnu ve Bakırköy fabrikalarında üretilmiş pamuklular, emprimeler, ka-liko, alacabez, yün ve fildekos çoraplar, Beykoz İncirköy (Paşabahçe Cam) fabrikası ürünü olan cam, fincan, bardak vb sergilenmişti.

1884'te Paşabahçe'de kurulan cam fabrikası, 1886'da kurulan özel sermayeli bir tekstil fabrikası; başarılı olamayan Beykoz mum fabrikası (1894), Küçükçekmece kibrit fabrikası (1897), Paşabahçe Tekel İçki Fabrikası'mn(->) öncüsü sayılabilecek bir rakı (içki) fabrikası, Bomonti Bira Fabri-kası(-») vb yanında; Haliç tersaneleri ve Ci-bali Tütün Fabrikası(->) 20. yy'ın başına kadar kentin en önemli sanayi kuruluşlarıydı.

I. Dünya Savaşı başlarken İstanbul, o zamanki sınırları içinde Osmanlı ülkesinin toplam sanayiinin yansından daha fazlasını barındırmaktaydı. 1915'te yapılmış, oldukça yetersiz ve güvenilirlik oram düşük bir sayımın yine de bir fikir verebilecek sonuçlarına göre, belli bir büyüklükte ve görece önemli 282 sanayi kuruluşunun 155'i İstanbul'daydı. Önde gelen sanayi dalı olduğu anlaşılan gıda sanayiinde 75 işletmenin 45'i, toprak sanayiinde 21 kuruluşun 20'si, deri sanayiinde 13 kuruluşun 11'i, ağaç mamullerinde 24 kuruluşun 15'i, kimya-ilaç sanayiinde 13 kuruluşun 5'i, kâğıt ve basın dalında 55 kuruluşun 44'ü İstanbul'daydı. Dokumada ise, büyük ve önemli kuruluşlar İstanbul'da bulunmakla birlikte, Rumeli ve Anadolu'daki 78 tekstil işletmesinden ancak 15'i İstanbul' daydı. Askeri amaçlara yönelik sanayinin ise hemen hemen tümü İstanbul'da toplanmıştı.

Cumhuriyet'e kadarki dönem boyunca, İstanbul'da sanayinin nitel ve nicel yapısı, ülkenin bütününde ekonominin ve sanayinin durumunu bütün yönleriyle yansıtıyordu. Bu, dönemine göre geri, dinamizmden yoksun, ordu ve devlet ihtiyaçlarının öne çıktığı, tümüyle bağımlı, imalat sanayii dalında özellikle zayıf ve yetersiz bir yapıydı. Batıda sanayi devriminin çoktan gerçekleştirildiği bir çağda hiçbir rekabet gücüne sahip olmayan Osmanlı (İstanbul) sanayiinin bu yetersizliği Cumhuri-yet'in kurulduğu dönemlerde, kentte (örneğin enerji, ulaşım ve haberleşmede olduğu gibi) yeni atılımlara temel sağlayabilecek hazır bir sanayi altyapı birikiminin bulunmamasına da yol açtı. Batı sanayi ürünlerinin gümrük sınırı tanımayan rekabeti ise geleneksel sanayi üretimini bütünüyle çökertti. I. Dünya Savaşı sanayinin çöküşünü veya geriliğini büsbütün perçinledi.

Cumhuriyet'in Kuruluşundan 1950'lere Kadar İstanbul'da Sanayi

Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul, ekonomik açıdan daha önceki dönemlerde de olduğu gibi ticaret ağırlıklı bir kent olmayı sürdürdü. 1930'lara kadar İstanbul'da var olan ve çoğunluğu yabancı sermayenin İstanbul'da yoğunlaşmış ticaret sermayesi ile doğrudan veya örtülü ortaklığına dayanan hafif sanayi kuruluşları, ithalatı azaltıcı veya önleyici değil, tamamlayıcı bir yapıya sahipti. Yerli sanayi henüz korumadan yoksundu. En yüksek kâr sağlayan ticaret, zaten çelimsiz olan sermayenin yöneldiği başlıca alandı. Sanayiye yatırım yapmanın çekiciliği yoktu. "Osmanlı burjuvazisi" denebilecek küçük bir zümre, ge-

YALOVA SİLlVR[10,l ÇATALCA B.ÇEKMECE0'03 ZEYTİNBURNU ÜSKÜD, ÜMRANiYE ŞlŞLJ SARIYER PENDiK K.ÇEKMEl

KARTAL


KÂĞITHANE

KADIKÖY


GOP

İSO'ya Bağlı

Kuruluşların

Yarattığı

Katma

Değerin

İlçeler

İtibariyle

Dağılımı,

1989

BAYRAMPAŞA!0'17 BAKIRK'

çılık, metalürji başta olmak üzere, İstanbul büyük işletmelerin en fazla bulunduğu kent niteliğindeydi. 1927'de, bütün Türkiye'de 20'den fazla işçi çalıştıran 212 dokuma atölyesi ve fabrikasının 62'si; metal ve makine dalındaki en büyük 53 işyerinin 20'si; kâğıt ve kâğıt ürünleri dalındaki büyük 33 işyerinin 21'i İstanbul'daydı. Yine de bu dönemde İstanbul'da sanayi, tarıma dayalı sanayide yüzde 87, dokumada hemen hemen yüzde 79, kimya ve ilaçta yüzde 72'nin üzerinde, küçük işyerlerinde yoğunlaşmıştı.

1929 dünya ekonomik bunalımının da etkisiyle 1930'lardan sonra uygulanmaya başlanan korumacı ve devletçi ekonomi politikası, bütün Türkiye ekonomisi gibi İstanbul sanayiinin yapısını da etkiledi. Devlet eliyle milli sanayileşme dönemine, İstanbul cılız bir sanayi altyapısı ve birikimiyle giriyordu. Sanayi yatırımlarının, planlı bir şekilde ve çok büyük ölçüde devlet tarafından gerçekleştirildiği bu dönemde, ithal ikameci bir ekonomi ve sanayi politikası izlenirken, devlet eliyle yaratılan sanayiden aslan payını alan, bu defa İstanbul olmadı. 1934'ten itibaren yürürlüğe giren I. Beş Yıllık Sanayi Planı'nda İstanbul'da büyük yatırım projeleri önde gelmiyor, aksi-



İstanbul'un en eski sanayi kuruluşlarından Feshane'nin 19. yy'ın sonlarındaki görünümü. Servet-i Fünun, 4 Mayıs 1892

SANAYİ

440

441

SANAYİ

Tablo H

İstanbul'da Küçük Sanayi Sitelerinde İşyerlerinin Ana Sektörlere Göre İlçelere Dağılımı (1993)

İlçenin Oto Soğuk Adı Tamircisi Demirci

Tornacı

Zirai Alet Ayakkabı imalatçısı Marangoz Sobacı imalatçısı

Mobilyacı

İl toplamı

5.053

2.229

1.786

25 1.745 232 5306

1.413

Adalar

Avcılar

55

25

16




25

Bağcılar

107

70

50




30

Bahçelievler

50




215

85 495

55

Bakırköy

18







15

54

Bayrampaşa

56

140

255

6 174

20

Beşiktaş




15

5




10

Beyoğlu

450




279

2

57

Beykoz

8

11

3

7 3

15

B. Çekmece

25

5

4

3 25

- 17

Çatalca

6

5

3

3 15 2 3

!5

Eyüp

55

15

11

1 "352

154

Eminönü




5




18 222 4.571

11

Fatih

357

15

30

2 4

25

G.O.Paşa

130

180

125

4 251 8 172

33

Güngören

527

105

152

145 45

50

Kadıköy

516

12

52

50

59

Kartal

57

15

22

15

19

K. Çekmece

141

1.104

55

104 12

34

Kâğıthane

145

55

45

155

140

Maltepe

85

25

20

70 5

60

Pendik

45

16

8

12

20

Sarıyer

549

5

53




5

Silivri

29

16

19

2 15

8

Sultanbeyli

12

55

15

3

1

Şile

5

4

1

1 8

3

Şişli

975

35

44

52

49

Tuzla .

4

12

17




5

Üsküdar

8

2

1

9

15

Ümraniye

250

165

263

115

358

Yalova

15

12

8

1 16

18

Zeytinburnu

373

105

15

30

48

Kaynak: îl Sanayi

ve Ticaret Müdürlüğü,

Küçük Sanayi

Sitesi Yapı Kooperatifi Birlikleri.




1932'de İstanbul'daki Teşvik-i Sanayi Kanunu'ndan yararlanan 444 işletmenin 170'i dokuma sanayiinde, 99'u tarıma dayalı sanayide, 57'si maden işleme sanayiinde, 4l'i ağaç ürünleri sanayiinde, 30'u kimya sanayiindeydi. Maden işleme sanayimin yüzde 67'si, kâğıt ve basım sanayiinin yüzde 6l'i, dokumanın yüzde 48,4'ü, kimya sanayiinin yüzde 39,5'i İstanbul'da toplanmıştı. Gıda, içki, tütün, deri vb'yi de içeren tarıma dayalı sanayide çalışanların yüzde 22'si İstanbul'daydı ve bu dalda yaratılan katma değerin yüzde 52,7'si İstanbul'da gerçekleştiriliyordu. Tarıma dayalı sanayide önde gelen dal, 31 işletme ve toplam çalışanların yüzde 48,6'sıyla dericilikti (Tablo I).

1910'larda ve 1926-1930 döneminde tz-mit-Eskihisar'da, Danca'da, Bakırköy'de, Zeytinburnu'nda, Kartal'da (Yunus Çimento) kurulan çimento fabrikalarını da içeren

ne geçmiş kötü deneylerin ve milli pazarın oluşmasının etkileriyle temel sanayinin Türkiye'nin çeşitli yörelerine dağıtılması öngörülüyordu.

1930-1939 arasında, sabit fiyatlarla sanayinin büyüme hızı yıllık ortalama yüzde 11,6 iken, bu ortalamanın İstanbul'un sanayi üretiminde biraz daha düşük kaldığı hesaplanmaktadır. Buna karşılık Teş-vik-i Sanayi Kanunu'ndan yararlanan, yani belli bir büyüklükte ve belli bir teknolojik düzeyde olan 1.417 kuruluştan 444'ü (yüzde 31,3) buralarda çalışan toplam 55.320 işçiden 14.949'u (yüzde 27) istanbul'daydı. Teşvik-i Sanayi Kanunu'ndan yararlanan bu kuruluşlarda yaratılan toplam katma değerde İstanbul'un payı, yüzde 4l'den fazlaydı ve diğer kuruluşlar arasında İstanbul, ileri teknoloji kullanan ve emek verimliliğinin Türkiye ortalamasının üstünde olduğu bir kent niteliğine sahipti.

taş ve toprağa dayalı sanayi sektörü de, bu alandaki tüm katma değerin yüzde 69'un-un yaratıldığı İstanbul açısından önemliydi.

1930-1939 arasında İstanbul'da sanayide görece hızlı gelişme gıda ve tekstilde gerçekleşti. Bu dallarda bir yandan devlet fabrikaları kurulurken veya mevcut işletmeler devlete geçip yeni yatırımlarla geliştirilirken (Paşabahçe Cam Fabrikası; Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, Paşabahçe Tekel İçki Fabrikası; Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası, Bakırköy Pamuklu Sanayi İşletmesi, Feshane, Cibali Tütün Fabrikası) aynı dallarda ve diğerlerinde küçük işletmeler de önemli rol oynuyordu. 1935'te İstanbul'da sanayi üretimi ve küçük sanatlarla uğraşan 95.000'i aşkın kişinin 42.750'si, yani neredeyse yarısı küçük sanayi alanındaydı. 1930'ların sonlarına doğru ayakkabıcılar, terziler, ekmekçiler, demirciler, inşaat işçileri, dokumacılar 3.000 ile 7.500 kişilik gruplar oluşturuyorlardı. II. Dünya Savaşı yıllarına kadar giden bu dönemin sonunda, 1940'ların başında İstanbul'da sanayinin durumunu 1941 verileriyle saptamak olanaklıdır. 1941'de Teşvik-i Sanayi Kanunu'ndan yararlanabilecek büyüklük ve nitelikteki sanayi kuruluşlarının yüzde 30'u İstanbul'daydı (1.052 firmanın 317'si). Bu kuruluşların 3l4'ü imalat sanayiinde yer alıyordu. İstanbul'da bu kuruluşlar tarafından sanayide yaratılan katma değer payı, tüm Türkiye'ye oranlandığında yüzde 33'tü. 1932'de aynı pay yüzde 41,3 olduğuna göre, temel sanayinin İstanbul dışına yayılması yönündeki ekonomi politikası etkisini göstermişti. Katma değer payındaki düşüş en fazla dokuma ve tarıma dayalı sanayi dalında göze çarpıyordu. 1941'de İstanbul'da Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamındaki kuruluşların 129'u dokuma sanayiinde, 77'si tarıma dayalı sanayide, 43'ü maden işleme sanayiindeydi. Toplam imalat sanayii Türkiye'deki benzer kuruluşların sayıca yüzde 34'ünü oluşturuyordu.

1940'lara kadar giden bu dönemde, tütün, içki ve deri başta olmak üzere tarıma dayalı sanayi, tekstil, taş-toprak sanayii (inşaat, inşaat gereçleri, çimento, şişe, cam vb) ve tersaneleri de içeren metal işleme sanayii, İstanbul'da en önde gelen sanayi üretim dallarıydı.


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin