Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə44/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   147

OSMANLI BANKASI

Osmanlı Devleti'nin son döneminde devlet bankası işlevini üstlenen banka.

Tanzimat döneminde Bank-ı Dersaadet' in kapanmasından sonra Osmanlı Devleti'nin Avrupa ile ticari ilişkilerini geliştirmek amacıyla birçok banka kurma girişiminde bulunuldu (bak. bankacılık). İngiliz ticari çevrelerinin önerdiği Bank-ı Osma-ni (Osmanlı Bankası) 1856'da İstanbul'da kuruldu. 1863'te devlet bankası konumuna getirilen ve Bank-ı Osmani-i Şahane adını alan bankaya Fransız sermayesi de ortak oldu.

Osmanlı Bankası'mn imtiyaznamesinde "Devlet-i aliyye memâlik-i şahanede bir devlet bankası ihdas etmek imtiyazını mü-essisîn-i mumaileyhime ita eder" deniyor ve bankanın padişahın himayesi altında kurulduğu belirtiliyordu. Osmanlı topraklarında banknot ihraç ayrıcalığı bu bankaya verilmişti.

Osmanlı Bankası devletin "hazine sar-

raflığı" görevini de üstlenmişti. Devlet hazinesinin tüm gelirleri banka şubeleri aracılığıyla toplanacak, Maliye Nezareti'nce üzerine çekilen her türlü havale banka kasalarından ödenecekti. Yıpranmış paraların tedavülden çekilmesi, iç ve dış borçların anapara ve faizlerinin ödenmesi bankanın görevleri arasındaydı. Banka bu tür hizmetler karşılığında yüzde l komisyon alacaktı. Bu arada, Osmanlı Bankası Babıâli'ye, gelirlerine mahsuben, yıllık yüzde 6 faizli ve en çok 500.000 İngiliz Lirası tutarında kredi açmayı ve muayyen gelir üzerine 60 ya da 90 gün vadeli hazine bonosu kabul etmeyi taahhüt ediyordu.

1875'te, imtiyaz süresi uzatılırken bankanın yetkileri genişletilmiş ve idare meclisi direktör ya da üyelerinden birinin banka temsilcisi olarak bütçe komisyonuna girmesi ve ileride akdedilecek borçlarda Osmanlı Bankası'mn rüçhan hakkı olması kabul edilmişti. Bu ayrıcalıklara karşılık banka, bu kez, hükümete 2.700.000 İngiliz Lirası'na kadar yüzde 8 faizli avans vermeyi kabul ediyordu. Aynı yıl Avustur-ya-Osmanlı Bankası, Osmanlı Bankası'yla birleşmiş, Avusturya sermayesi, İngiliz ve Fransız sermayelerinin yanısıra, devlet bankasında pay sahibi olmuştu.

Önce ticaret bankası olarak kurulan, kısa sürede devlet bankasına dönüşen Osmanlı Bankası geniş yetkilerle donatılmıştı. Nitekim 1875 sözleşmesi, hissedarlar genel kuruluna sunulurken, bankaya tanınan ayrıcalıkların dünyada benzeri olmadığı övgüyle belirtilmişti.

Osmanlı Bankası kurulduğu günden itibaren Osmanlı mali ve iktisadi yaşamına etkin bir biçimde katılmıştı. Babıâli'nin borçlan arasında Osmanlı Bankası'mn katkıda bulunduğu borç hemen hemen yok gibiydi. Dayandığı sendikaların mali gücü sayesinde Osmanlı topraklarındaki mali ve iktisadi girişimlerde ön planda yer almıştı.

Düyun-ı Umumiye'nin ilk şekli olan Varidât-ı Sitte İdaresi (1879-1880) Osmanlı Bankası'mn önderliğinde kurulmuştu. Düyun-ı Umumiye'nin kendisi, varlığını kısmen Osmanlı Bankası'na borçluydu. Osmanlı topraklarında demiryolu yapımı için uygulanan "kilometre garantisi" teminat usulünü 1888'de Osmanlı Bankası bulmuştu. Banka birçok demiryolu şirketine mali katkıda bulundu. 1883'te faaliyete geçen Tütün Rejisi'nin kurucularından biri oldu. Ayrıca Tönbeki Şirketi ve Ereğli Kömür Madeni Şirketi'nin işletilmesine de katılmıştı. Birçok altyapı yatırımıyla da ilgilendi.

Görüldüğü gibi, devlet bankası niteliği taşıyan Osmanlı Bankası, Düyun-ı Umumiye ile birlikte, Osmanlı maliye ve ekonomisini güdümleyen temel kuruluştu.

Osmanlı Bankası 1890'lı yıllarda biri mali, diğeri siyasi iki bunalım yaşadı. 1895 mali krizi bankayı iflasın eşiğine getirmişti. Çıkarılan söylentiler sonucu şaşkına dönen halk İstanbul'da banka veznelerine hücum etti. Paris ve Londra'dan önemli miktarda altın gönderilmesi ve başlıca büyük hissedarların kolaylık göstermeleri sonucu banka krizi atlatabildi. Siyasi kriz ise



OSMANLI BANKASI BİNASI

166

167

OSMANLI BANKASI OLAYI

Osmanlı Bankası Olayı'na karışan Ermenilerden bir grup serbest bırakıldıktan sonra gittikleri

Marsilya'da.

Nuri Akbayar koleksiyonu

Ermeni sorunuyla bağlantılıydı. Banka resmi bir kuruluş görünümündeydi. Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki ilişkilerde önemli bir rol üstlenmişti. II. Abdülha-mid döneminde tarihte siyasal nitelikli belki de ilk rehin olayı 1896'da, Osmanlı Ban-kası'nın merkezinde yaşandı (bak. Osmanlı Bankası Olayı).

19. yy'm sonlarına doğru banka etkinlik alanım giderek genişletti, imparatorluğun her tarafında çok sayıda şube açtı. Hazine veznedarlığının yanısıra bankacılık alanında da etkin oldu. Tarıma, iç ticarete ve uluslararası ticarete katkıda bulundu. Bankanın kuruluş döneminde önem taşımayan halk mevduatı gelişme gösterdi. Batı'daki tasarruf sandıkları uygulamasından esinlenerek "aile tasarruf sandığı" adı altında defterli bir mevduat uygulamasına geçti. 1914'te Osmanlı Devleti topraklarında 80 dolayında şubesi bulunuyordu. Bunlardan lö'sı Avrupa'da, 37'si Anadolu'da, ll'i Suriye-Filistin'de, 5'i Mısır'da, diğerleri Kıbrıs, Mezopotamya, Arabistan ve Arnavutluk'ta bulunuyordu.

II. Meşrutiyetle birlikte ittihatçı çevrelerde "milli" nitelikte bir devlet bankası kurma gereği giderek benimsenmeye başlandı, ittihatçılara göre, Tanzimat ertesi devlet maliyesi yabancı ellere geçmiş, Babıâli ülke çıkarlarıyla bağdaşacak bir para ve kredi politikası uygulayamaz olmuştu. Osmanlı Bankası, Düyun-ı Umumiye ile birlikte "devlet içerisinde devlet" görünümündeydi. Osmanlı maliyesi, Osmanlı Bankası ve Düyun-ı Umumiye'ye danışmadan iş göremiyor, bu kuruluşlar ise Londra ve Paris'teki idare meclislerinin sözünden çıkmıyorlardı. Bu amaçla I. Dünya Savaşı yıllarında zamanla devlet bankası işlevini üstlenecek Osmanlı Itibar-ı Milli Bankası kuruldu. Ancak, Babıâli, banka ile olan sözleşmesini feshederek uluslararası mali çevrelerde kapitülasyonların kaldırılışının doğurduğu kaygıları daha da derinleştirmek istemiyordu. Kurulacak olan "milli" banka zamanla devlet bankasına dönüştürülecek, Osmanlı Bankası'nın işlevini üstlenecekti.

Osmanlı Bankası'nın devlet bankası olarak ayrıcalığı 1925'e kadar sürdü. Banka, 1931'de kurulan Türkiye Cumhuriyet

Yüzyıl başında,

Osmanlı

Bankası Pera



Şubesi'nin

çalışanları.



Arkttekt,

S. 410 (Ocak 1994)

Merkez Bankası'nın ilk hissedarları arasında yer aldı. Haziran 1933'te yeni bir sözleşme ile bundan böyle artık hiçbir resmi niteliği bulunmayan bir ticaret bankası oldu. Eski statüden kaynaklanan Osmanlı banknotları da 1947'de tedavülden çekildi. 1952'de imzalanan son bir sözleşme ile Osmanlı Bankası bugüne kadar değişmeden kalan kesin statüsüne kavuştu.

ZAFER TOPRAK

OSMANLI BANKASI BİNASI

Beyoğlu Ilçesi'nde Karaköy'de, Bankalar Caddesi no. 15'te bulunan ve günümüzde Osmanlı Bankası Umum Müdürlüğü ve Merkez Bankası tarafından ortaklaşa kullanılan bina.

1890'da Osmanlı Bankası ve Tütün Reji idareleri tarafından 19. yy'da istanbul'da birçok bina yapmış olan Fransız asıllı mimar, Alexandre Vallaury(->) tarafından yapılmıştır. Binanın Osmanlı Bankası'na ait olan bölümü 1892'de açılmış ve günümüze kadar genel müdürlük ve merkez şubesi bu binada yer almıştır.

iki farklı kuruluş tarafından ortaklaşa kullanılan bina simetrik olarak her iki bölümde de aynı şekilde dikdörtgen bir boşluğun çevresinde gelişmiş galerili bir plana oturmaktadır. Girişin tam karşısında yer alan büyük merdivenler binanın dü-

Osmanlı

Bankası


binasının

deniz


cephesinden çekilmiş eski bir fotoğrafı. Nevsal-i Servet-i Fünûn, 1893

şey ulaşımını sağlamakta ve merdiven sahanlığının açıldığı dikdörtgen boşluğu çevreleyen koridordan büro mekânlarına ulaşılmaktadır. Cephe düzeni açısından farklı düzenlere ait öğelerin bir arada ve simetrik bir düzen içinde kullanılması, zemin katın bosajlı taş kaplaması ve cephesindeki yoğun bezemelerle bina, 19. yy'm seçmeci üslubunu açıkça yansıtmaktadır. Giriş ve asma kat hizasında bosajlı taş kaplanmış cephede ortada iki bölüme hizmet veren iki ayrı giriş kapısı ve her iki yanda yan yana düşey üç banttan oluşan dört pencere grubu yer almakta ve bu bölüm bir kat kornişi ile üst kadardan ayrılmaktadır. Bu kornişin üzerinde iki kat boyunca devam eden ve bir arşitravla sonlanan cepheyi Korint başlıklı yivsiz 12 sütun, 6 bölüme ayırmakta ve dört düşey banttan oluşan pencere grupları yapısında olduğu gibi, diğerlerine oranla daha alçak olan son kat cephesinde de, aralarında küçük sütunlar bulunan pencere grupları ve bunlar arasında askıçelenk, kâse, aslan kafası gibi antik Yunan kökenli bezeme öğelerinin kullanıldığı kabartmalar yer almaktadır. Binanın küçük taş kosolların taşıdığı taş kornişi üzerinde ise sonradan eklendiği açıkça belli olan bir kat vardır. Binanın Halic'e bakan güney cephesi ve yan cepheleri ise, ön cepheye oranla çok daha sadedir. Yan cephelerde son kat ve arka cephede üçüncü kat pencereleri üzerinde payandalarla desteklenmiş kiremit örtülü geniş ahşap saçaklar ile dördüncü katın ortasında ve her iki üst köşesinde yer alan cumbalar dikkat çekicidir. Ayrıca yine binanın Haliç cephesinin tam ortasındaki kemerli pencereleri ve sütunlu korkulukları bulunan bir kat yüksekliğindeki bölüm cepheyi vurgulamaktadır.

YILDIZ SALMAN

OSMANLI BANKASI OLAYI

26 Ağustos-3 Eylül 1896 günleri boyunca Ermeni komitacılarının İstanbul'da gerçekleştirdikleri terör eylemleri.

"Banka Vak'ası", "Banka Meselesi", "ikinci Ermeni Patırtısı" da denmiştir, ilk gün bir baskın düzenlenen Galata'daki Osmanlı Bankası (Bank-ı Osmani-i Şahane)

başlıca hedef seçildiğinden Osmanlı Bankası Olayı olarak tarihe geçmiştir, istanbul'da ilk bombalı terör eylemidir.

Osmanlı Imparatorluğu'nun devlet bankası işlevindeki Osmanlı Bankası'na karşı düzenlenen ve kanlı bir baskınla başlayan terör bir yıl öncekinden daha geniş çaptaydı ve birçok insanın ölümüne ve yaralanmasına neden oldu (bak. Ermeni ayaklanması).

1878 Berlin Antlaşması'nın 6 Doğu vilayetinde (vilayât-ı sitte) yapılmasını öngördüğü ıslahatın gerçekleştirilmediğini ileri süren Ermeni Taşnaksutyun örgütü, 1894'ten sonra Ermeni toplulukların bulunduğu yerlerde ayaklanmalar başlattı. Rusya'nın da desteklediği bu eylemlerin amacı Batılı büyük devletlerin daha çok ilgisini çekmek ve Ermeni sorununu gündemde tutmaktı. Örgüt, bu amaçla 30 Eylül 1895'te İstanbul'da da ilk eylemi gerçekleştirdi. Kumkapı'da başlayıp Babıâli'de sona eren bu ilk eyleme katılanlar kolluk güçlerince dağıtılmışlardı. Bunun, Avrupa devletlerinin müdahalesine yol açan ciddi bir sonuç vermemesi üzerine ertesi yıl yeni bir eylem planlandı.

Eylemi planlayan ve yönetenler, Kafkasya kökenli ve Taşnaksutyun üyesi Varto, Mar ve Boris adlı komitacılar ile Atina'dan gelen Armen Garo (Karakin Pas-tırmacıyan) idi. Eylem, tüm ayrıntıları ile olaydan üç ay kadar önce İstanbul dışında planlandı. Bu hazırlıkta, Taşnaksutyun örgütünün yanısıra, İstanbul'da faaliyet gösteren yasadışı Şant ve Kurban adlı ihtilal örgütlerinin temsilcileri de yer aldılar. Plan gereği, Beyoğlu'nda Ağa Camii'nin önünde, Galata Köprüsü'nün iki başında, Karaköy'de Getronagan Ermeni Lisesi'nde(-0, Tepebaşı'nda ve Galatasay'da uygun noktalarda terör timleri mevzilenecek; bunlar aynı anda halkın üzerine bomba yağdırarak eylemi başlatacaklardı. Zaptiye nazırına, sadrazama, suikast için de küçük gruplar oluşturulması kararlaştırılmıştı. Önemli noktaların ele geçirilmesi, belli-başlı devlet dairelerinin bombalı saldırılarla hizmet dışı bırakılması ve işgali, Beyoğlu cihetinde mevziler ve siperler hazırlanması, karakollara baskınlar, Patrikha-ne'nin, Ayia Tirias Kilisesi'nin, Credit Lyon-nais Bankası'nın işgalleri de eylem kapsamındaydı. En önemli hedef ise Osmanlı Bankası olup gerekirse bu banka, dinamitlerle havaya uçurulacaktı. Bundan a-maç, yabancı devletleri harekete geçirmek ve isteklerini Osmanlı hükümetine kabul ettirmekti.

Ağustos başında istanbul'a gelen eylemciler, Üsküdar, Hasköy ve Samatya'da hazırlıklara başladılar. İstanbul'da ilk defa kullanılacak olan ve o dönemin bir yeniliği sayılan bombaları ve dinamit kalıplarını, Arapgirli Serkiz ve Mikael kardeşlere imal ettirdiler. Bunları Kâğıthane'de denediler. 25'er kiloluk 12 büyük ve 740 küçük bomba ile yüzlerce Amerikan rovelve-ri, Üsküdar'dan Kabataş'a oradan da öküz arabaları ile Beyoğlu'na taşındı. Eylem komitesi, Beyoğlu'nda Karnavola Sokağı'nda Matmazel Uskuk'un evinde gizli toplantı-

lar yaptı. Çeteler ve gerçekleştirecekleri eylemler belirlendi. Samatya'daki eylemler, Kurban örgütünün oluşturacağı komiteye, Üsküdar ciheti, Taşnaksutyun'dan Avo'ya; Hasköy Hraç'a bırakıldı. Bombaların bir bölümü Galata'daki İngiliz Mekte-bi'ne taşındı. Bunlar olurken Taşnaksutyun istanbul merkez komitesi de Batılı büyük devletlerin elçiliklerine olay günü ulaştırılacak bildiriyi hazırladı. Eylemci grupların reisleri ve beyin takımı çoğunlukla dışarıdan gelenlerden, bombacı ve tetikçiler ise Osmanlı uyruğundaki Ermeni hamallardan oluşuyordu. Diğer yandan II. Abdülhamid'in hafiye örgütü de kesin ipuçları elde edememekle birlikte büyük bir ayaklanmanın başlayacağını öğrenmiş bulunuyordu. Beyoğlu cihetindeki karakollar polis ve askerle takviye edildiği gibi, önemli noktalar da sivil polislerce kontrolde tutuluyordu.

Olay, 26 Ağustos 1896 Çarşamba günü saat 06.30'da eylemcilerin, omuzlarında bomba çuvalları, ellerinde tabancalar ortaya çıkmaları ve hedeflere bomba atıp kurşun sıkmaları ile başladı. Birçok binanın da pencerelerinden ve damlarından bombalar atılıyordu, istanbul, bir anda paniğe boğuldu. Kimse ne olduğunu anlayamadı. II. Abdülhamid'in baskıcı rejimi yüzünden de sorup soruşturma olağanı yoktu. Yollarda ve meydanlarda cansız yatanları, bomba yarası ile çırpınan ve bağıranları görenler, saklanacak yer arama telaşına kapıldılar. Polis karakollarına dönük saldırılar daha yoğun olduğundan buralarda ölen kolluk görevlileri yanında eylemciler de çoktu.

Eylemin Osmanlı Bankası'na dönük safhası saat 13.00'e doğVu başladı. Banka baskınını gerçekleştirecek olanlar, Karaköy'de yaralıların ve ölenlerin arasından geçtiler. Bankanın görkemli binasına ön-

ceden müşteri gibi giren bir kısım eylemci de kendilerini beklemekteydi. Banka çevresinde ise silahlarını gizlemiş sivil giyimli çok sayıda polis vardı. 20 kadar komitacı bomba ve kurşun yağdırarak içeriye girerken karşı ateşle 3'ü öldü, 6'sı yaralandı. Bu beklenmedik durum, baskıncıları korkuttu ve planlarını aynen uygulama konusunda başarısızlığa sürükledi. Banka personeli ise baskıncıları soyguncu sanarak öldürülmek korkusuyla saklanmaya çalışmaktaydı. Hraç bağırarak eylemlerinin Osmanlı hükümetine karşı olduğunu, korkmamalarını duyurdu. Plana göre Türk personelin hepsi öldürülecekken bunları ayırmaya olanak bulunamadı. Buna karşılık Hraç, beş katlı binanın damına çıkıp mendilini sallayarak belli noktalarda bekleyen arkaşadaşlarına başarı işareti verdi. Bunlardan Margo, büyük devletlerin İstanbul'daki elçiliklerine örgütün hazırladığı bildirileri ulaştırmak üzere harekete geçti. Bu bildiride özetle, 6 büyük devlet tarafından seçilecek Avrupalı bir yüksek komiserin Doğu vilayetine atanması, kolluk güçlerinin yerli halktan oluşturulması, yargı reformu yapılması, inanç ve basın özgürlüğü, ülke gelirlerinin 3/4'ünün yerel gereksinimlere ayrılması, vergi borçlarının silinmesi ve vergi bağışıklığı, göçmenlerin serbestçe geri dönmeleri, politik suçlardan mahkûm Ermenilerin affı vb hususlar yer alıyordu. Aşağıya inen Hraç, Garo ile banka direktörü Auboyneau'nun odasına girerek elçiliklere dağıtılan bildirideki isteklerinin derhal yerine getirilmesini, çatışmalarda yakalanan arkadaşlarının serbest bırakılmasını, haklarında herhangi bir kovuşturma yapılmamasını, aksi durumda bankayı kendileriyle birlikte havaya uçuracaklarını bildirdiler. Direktör, bu istekleri Yıldız Sarayı'na ulaştırabilmek için önce baskıncılardan, daha sonra da sicim-



OSMANLI DÖNEMİ MİMARİSİ 168

169 OSMANLI DÖNEMİ MİMARİSİ

le pencereden aşağıya bir pusula sarkıtıp bankayı kuşatan askerlerden izin aldı. Giriş katının bir penceresinden dışarıya çıkarak Genel Müdür Sir Edgar Vincent ve Rusya Elçiliği Baştercümanı Maksimof ile Yıldız Sarayı'na gitti.

İlk dört saat boyunca üstünlük kuran Ermeni eylemciler, II. Abdülhamid'in iradesini almak üzere Yıldız'a gidenlerin dönüşüne kadar giderek umutsuzluğa kapıldılar ve savunmaya geçtiler. Hesapsız kullanılan bombaların ve mermilerin azalması, çok sayıda kayıp vermeleri, karanlığın bastırması nedeniyle akşam saatlerinde bankanın kapısından beyaz bayrak göstererek ateşkes ve görüşme talebinde bulundular.

26 Ağustos'ta sabahtan akşama kadar gelişen olayları, Fransa Elçiliği Maslahatgüzarı M. de la Bouliniere, Fransa Dışişleri Bakanlığı'na bildirmek üzere bir rapor yazdı. Bunda özetle, gün boyunca Ermenilerle polis ve asker arasında çatışmaların kentin birçok semtinde sürdüğü, Türk ahalinin sopa, bıçak vb ile Galata ve Beyoğ-lu'ndaki Ermenilere saldırdıkları, yer yer yağmaların olduğu, saat 13.00'te Osmanlı Bankası'na saldıran Ermenilerin korumaları katlederek içeriye girip personeli rehin aldıkları, Avrupa'yı kınayan ve aşağılayan sloganlar attıkları, bankayı havaya uçuracakları tehdidinde bulundukları ifade edilmekteydi'. Bouliniere, Fleche zırhlısının istanbul'a geleceğini, gerekirse, Beyoğlu'nda-ki sefaret görevlileri ile oraya sığınanların korunması önlemlerinin de alındığını belirtmişti.

Yıldız Sarayı'na gidenlerin bankaya döndüğü geç saatlerde içerideki 17 terörist, dirençlerini yitirmiş durumdaydılar. Ortada yatan ölü ve yaralı yandaşlarının görüntüsü morallerim büsbütün bozmuştu. Askerler ve polisler ise dışarıda dört yandan bankayı tam bir kuşatmaya almışlardı. 150 dolayındaki Türk ve yabancı banka personeli ise saatlerdir rehin tutuluyordu. II. Abdülhamid'in özel yetki tanıdığı Maksimof, Garo ile görüşerek kişisel isteklerinin yerine getirileceğini, ancak siyasal ve diplomatik önerilerin, yetkili makamlar arasında sonuca bağlanabileceğini, banka havaya uçurulacak olursa içindeki 157 masum insanın öldürülmesinden dolayı dünya kamuoyunun nefretini kazanacaklarını söyleyerek onu iknaya çalıştı. Eylemci, büyük devletlerin cevap vermeleri için bankada bir gün daha kalmayı düşündüklerini belirtti. Maksimof, zurnan yitirmenin doğuracağı kötü sonuçları hatırlattı. II. Abdülhamid'den güçlükle irade alabildiğini, yarın olasılıkla aleyhlerinde bir irade çıkabileceğini, hemen vapura geçmelerinin doğru olacağını, direnirlerse davalarına Avrupa'dan destek bulmalarının mümkün olamayacağını bildirdi.

Asıl sorun, bankadan çıkıp vapura gidebilmekteydi. Mevzilenen kolluk güçlerinin ateş etmeleri olasılığı vardı. Eylemciler, Maksimof u önlerine siper yaparak iki sıra halinde karşılıklı dizilmiş süngülü askerlerin arasından korkuyla Karaköy rıhtımına indiler. Sir Edgar Vincent'in yatına, ora-

dan da açıkta bekleyen Gironde gemisine geçtiler ve Marsilya'ya hareket ettiler.

İstanbul basım, sansür nedeniyle ancak Yıldız'dan gönderilen "tebliğ-i resmf'yi yayımlayabildi. 27 Ağustos 1896 günkü gazetelerde yer alan bu bildiride "birtakım eş-hâs-ı meranet-ihtisâsın", iş bahanesiyle bi-rer-ikişer bankaya girdikleri ve arbede çıkardıkları, birdenbire silah atmaya başlayan bu yaygaracı serserilerin "Ermeni me-tâlibi" derhal kabul edilmediği takdirde ellerindeki bombalarla bankayı berhava etme tehdidinde bulundukları, binayı işgal ve memurları esir etmeye kalkıştıkları, hükümetin böyle bir teşebbüs ihtimalini daha evvelden haber almış olması sebebiyle o civarda hazır bulundurulan asker, polis ve jandarmanın olayı bastırıp asilerin çoğunu tevkif ettikleri, Babıâli'yi berhava etmek üzere o tarafa saldıran güruhun da tenkil olunduğu, şehrin her tarafına devriyeler çıkarıldığı, hariçten gelen tertipçile-rin Fransa ve Rus elçiliklerinin himaye ve delaletiyle ve bir Fransız vapuruyla derhal kaçtıkları, bazı komitacıların intihar ettikleri, fakat ahali arasında da şiddetli çatışmalar olduğu bildiriliyordu.

Olay, duyulduğu ilk günden, Avrupa'da Osmanlı Devleti aleyhine işlenmeye başlanırken İstanbul'da da günlerce süren ve önlenemeyen tepkilere yol açtı. Ermeni eylemcilerin sivil asker ayrımı yapmaksızın rasgele bomba atıp kurşun sıkması, kentin Müslüman halkını ayağa kaldırdı. İstanbul'daki Ermeni cemaati ile Türkler arasında çok gergin bir ortam doğdu. Silahlı çatışmalar yer yer sürerken yakalanan örgüt mensupları ve komitacılar da tutuklandı. Ermeni evlerinden askerlere ateş açılması galeyanlara sebep oldu. Çarşılardaki Kürt hamallar da bıçak ve sopalarla Ermenilere saldırmaya başladılar. Beşiktaş'tan Sarıyer'e kadar Boğaziçi köylerinde çatışmalar oldu. Galata'da bir Ermeni evinden atılan bombalarla bir yüzbaşının ve birkaç askerin öldürülmesi üzerine buraya baskın düzenlendi ve içeriden 62 Ermeni militan çıkarıldı. Kentte resmen ilan edilmemekle birlikte sıkıyönetim uygulanmaktaydı. 29 ve 30 Ağustos günleri ortalık nispeten sakindi. Fakat 30 Ağustos akşamı Ermeni eylemciler bir kez daha Osmanlı Bankası'nın önünde bombalar attılar. Nizamiye birlikleri, bu eyleme silahla karşılık verdi. 3 Eylül 1896'da son kez bombalı ve silahlı çatışmalar olduğu, elçiliklerce ilgili hükümetlere bildirildi.

Ermeni Patrikliği kaymakamı imzasıyla Babıâli'ye gönderilen takrirde ise başkent İstanbul'da türlü cinayetler işleyen Ermeni terör örgütlerine mensup canilerin 26 Ağustos'ta Osmanlı Bankası'na yaptıkları baskın ve günahsız insanları öldürmeleri kınandı. Bu eylemlerin Ermeni cemaatine mal edilemeyeceği, yakalanan canilerin derhal cezalandırılmalarının beklendiği, Ermenilerin, Müslüman kardeşleriyle 600 yıldır süregelen sevgiyi ve bağlılığı korumaya kararlı olduğu ve bu amaçla İstanbul'da ve taşrada bütün Ermeni kiliselerinde canilerin lanetleneceği vurgulandı.

Avrupa basını ve yabancı kaynaklar, İs-

tanbul'daki olaylarda 4-6.000 Ermeninin öldüğü, cesetlerin arabalara yüklenip taşındığı gibi çok abartılı haberler yayımladılar. Fakat kaç Müslümanın öldüğüne ilişkin sayılar verilmedi. Oysa Osmanlı hükümeti, yabancı temsilciliklere gayriresmi olarak 129 nizamiye askerinin öldüğünü ve 300 Müslümanın tutuklandığını bildirmişti.

F. A. Barker ise gemide komitacılarla yaptığı röportajlara dayanan, İngiltere elçisine sunduğu raporunda, olayın tasarlanan geniş kapsamlı eylemlerin sadece teki olduğunu, tasarlanan diğer bombalı saldırıların gerçekleştirilemediğini, bunda da hazırlattırılan patlayıcıların yeterince güçlü olmamasının rol oynadığını, Osmanlı Bankası'nın ise kentin en göze çarpan yapısı olması bakımından tercih edildiğini, eylemcilerin amaçlarını Ermenilerin en alt tabakalarına kadar benimseterek Türk korkusu ile alargada duranları canlandırmayı düşündüklerim, eylemin hedefine ulaşması için de yüzlerce fedaiyi hareketin içine çektiklerini, çarşamba gününün tercihinde ise o gün Heyet-i Vükela (Bakanlar Kurulu) toplantısı olmasının etkili olduğunu açıklamıştır. Yine Barker'ın tespitlerine göre ihtilalcilerin 3 önderinden ikisi Vanlı, biri İstanbulluydu. Yükseköğrenimli bu 3 militan da Rusça, Fransızca, Rumca ve Türkçe bilmekteydi. Barker, "öldürdükleri Türklerin manzarasını korkunç ve vahşiyane" olarak nitelendirmiş, örgütün asıl merkezinin ise Pire'de veya Yunanistan'ın Makedonya'ya yakın sınır bölgesinde olduğu kanaatini de vurgulamıştır.

II. Abdülhamid'in emriyle kurulan özel bir mahkemede tutuklu Ermeniler ve Türkler yargılanırken İngiltere'nin öncülüğünde de Rusya ve Fransa, olayı gerekçe göstererek Babıâli'den Doğu vilayetlerine özerklik verilmesini ve ıslahat programının gündeme getirilmesini istediler. II. Abdül-hamid, karşılıklı notalarla işleyen diplomatik kanalı açık tutup konuyu unutulmaya bıraktı ve bir genel af çıkarttı. Doğu vilayetlerine bir müfettiş-i umumi göndermek, buradaki valilere Ermeni veya gayrimüslim yardımcılar atamak gibi oyalayıcı tedbirlere başvurdu.

İstanbul bakımından Osmanlı Bankası Olayı Türklerle Ermeniler arasındaki geleneksel ilişkileri bozdu ve yüzyılların eseri olan güveni ve dostluğu o dönem için neredeyse ortadan kaldırdı. Ermeni militanlar 1905'te II. Abdülhamid'e karşı suikast düzenleyerek İstanbul'da 10 yılda üç ciddi eylem gerçekleştirdiler (bak. Bomba Olayı) .

Bibi. E. Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Ankara, 1950, s. 512 vd; K. Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1983, s. 163 vd; Daniş-mend, Kronoloji, IV, 335-336; İSTA, X, 5206 vd. NECDET SAKAOĞLU


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin