17
yaptığını görüp de engellemediği, bir şeyin yapıldığını duyup da susmak suretiyle koymuş
olduğu kurallara takriri sünnet denir. Sünnet Kuran’dan sonra, İslam hukukunun ikinci
kaynağıdır. Sünnet,
esas itibariyle, Kuran’a dayanmakta ve onu açıklamaktadır.
İcma: Belli bir dönemde yaşayan İslam hukuk âlimlerinin bir mesele hakkında aynı
düşünceyi paylaşmaları anlamına gelmektedir. Bir çeşit içtihattır. Ancak tüm İslam âlimlerinin
aynı yönde içtihat etmelerinden dolayı icmayı içtihadı birleştirme kararına benzetmek yerinde
olabilir. Dolayısıyla tüm İslam hukukçularını bağlar.
Kıyas: Kuran sünnet ve icma ile varılan kuralın yeni ve benzer ve hakkında bir hüküm
bulunmayan bir meseleye benzetme yoluyla uygulanmasıdır.
Günümüzde İslam hukukunun Suriye, İran, Mısır, Tunus Pakistan, Yemen gibi bazı
ülkelerde uygulandığı görülmektedir. Ancak İslam hukukunun bu ülkelerde mutlak bir biçimde
uygulandığı söylenemez. İslam hukukunun etkili olduğu ülkelerde, toplumsal kuralların da
hukuk kurallarını etkilediği görülmektedir (Gözler 2016: 144; Anayurt 2005: 59).
Osmanlıda esas itibariyle İslam hukuku etkili olmuş ancak örfi hukuk da önemli bir yer
tutmuştur. Kuran ve sünnette (hadis), özel hukuk ilişkilerinin kamu
hukuku ilişkilerinden daha
fazla yer tuttuğu görülmektedir. Kamu hukuku alanındaki boşlukların, örneğin idare ve vergi
hukukuna ilişkin boşlukların, daha çok örf ve âdet ve maslahat (kamu yararı) gibi kaynaklarla
doldurulduğu söylenebilir. Dolayısıyla bunlara, İslam hukukunun yardımcı kaynakları denir
(Anayurt 2005: 59; Gözübüyük 2016: 16).
Fakat Tanzimat ile birlikte Batı hukukundan da etkilenme söz konusu olmuştur. Bu etki,
cumhuriyet döneminde daha belirgin olmuştur. Bu dönemleri incelemekte yarar vardır.
Osmanlı döneminde, 1839’da Tanzimat’ın ilanıyla cumhuriyetin ilanı arasında, hukuk
kurallarında birlik sağlanamamıştır. Gerçekten bu dönemde bir yandan İslam hukukunu esas
alan yasalar diğer yandan Fransız menşeli yasalar uygulanmıştır. Bu da hukukta ikiliğe,
çelişkilere yol açmıştır. Buna bağlı olarak da Osmanlı yasalaştırma hareketlerinin çok da
başarılı olduğu söylenemez (Kalabalık 2018: 147).
Cumhuriyet döneminde, cumhuriyeti kuranların önünde yasalaştırma bakımından iki yol
bulunmaktaydı. Bunlardan biri ya Türk toplumunun koşullarına ve yapısına uygun olan hukuk
kuralları koymak ikincisi de iktibas (olduğu gibi almak, yabancı bir yasayı tercüme etmek).
Cumhuriyeti kuranlar ikinci yolu seçmişlerdir. Yani iktibas yöntemini. İktibas yöntemi
seçilirken tek bir ülkenin değil farklı ülkelerin yasaları alınmıştır. Diğer bir anlatımla seçmeci
bir yaklaşım benimsenmiştir. Bu ilke şöyle ifade edilebilir: “En iyi nerede ise onu alıp süratle
uygulamaya koymak.” (Güriz 149-153; Kalabalık 2018: 147). İktibas edilen hukuk kurallarının
uygulanmasında doğal olarak bazı sorunlar ortaya çıkmıştır. Çünkü bir toplum için hazırlanmış
kuralların farklı bir topluma uygulanması işin doğası gereği kolay değildir. Zaman içerisinde
bu zorlukları, sorunları gidermek için iktibas edilen kurallar Türk toplumuna uygun hale
getirilmeye çalışılmış, esnetilmiştir. Örneğin bu çerçevede köy muhtarlarına nikâh kıyma
yetkisi tanınmıştır. Çünkü o yıllarda en çok şikâyet edilen konuların başında imam nikâhı ve
18
çok eşli (karılı) evlilik gelmekteydi. O dönemin ulaşım imkânları, iş gücüne duyulan ihtiyaç
dikkate alındığında şehre gelip zorunlu olan medeni nikâhı kıydırmak büyük bir külfet
oluşturmaktaydı (Gürkan 2012: 59).
İktibas çerçevesinde İsviçre Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu, İcra ve İflas
Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu; Almanya’dan Ceza Muhakemeleri Kanunu;
İtalya’dan Ceza Kanunu alınmıştır. Daha sonra bu yasalar yürürlükten kaldırılmış yerlerine yeni
ve zamanın koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun yasalar yapılmıştır. Yeni yapılan yasalar tercüme
şeklinde olmamakla birlikte Batı hukukundaki gelişmeleri dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Dostları ilə paylaş: