HUNZALILARIN ALTIN MEYVESİ: KAYISI 69 Bayram Murat ASMA Bugün Pakistan, Çin ve Hindistan sınırında Himalaya, Karakurum, Hindukuş dağlarının birleştiği noktada Hunza isminde küçük bir kasaba vardır. Hunza Pakistan’ın kuzeyinde Cemmu Eyaletine bağlı Baltistan denilen bölgede yer almaktadır. Zirvesinde karın hiç eksik olmadığı 8611 metre yükseklikteki K2 (Godwin-Austen), 7788 metre yükseklikteki Rakapoşi ve 7388 metre yükseklikteki Ulter dağları ile Hunza dünyanın en görkemli ve en yüksek dağlarının birbirlerine kavuştuğu bir yerde bulunmaktadır. İnsanlarının son derece sağlıklı ve uzun ömürlü olması nedeniyle Hunza, tüm dünyada tanındığı gibi bu konuda haklı bir şöhrete de sahiptir. Dağların iç kısmında bulunan vadide, modern dünyadan adeta tecrit edilmiş biçimde yaşayan Hunzalılar ile ilgili en eski yazılı kaynak 1890’lı yıllara dayanmakla birlikte bu insanlar ile ilgili efsane ve hikayelerin tarihi oldukça eskidir. Hikaye ve efsanelerin kökeni, İran’daki bir askeri karargahtan isyan ederek İranlı hanımlarıyla Himalaya dağlarına kaçan Büyük İskender’in 3 subayı üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Günümüzde Hunza İnsanı’nın uzun ömürlü olması ve çok sağlıklı bir yaşam sürmesi konusunda anlatılanları duymayan pek az insan vardır. Halkı Müslüman olup İsmailiye mezhebine mensup Hunzalıları görmek için her yıl binlerce turist bölgeye akın etmektedir. Doğu Türkistan ile İslamabat’ı birbirine bağlayan, Çin ve Pakistan’ın ortaklaşa gerçekleştirdikleri ve yapımı 20 yıl süren Karakurum Otoyolu’nun 1978 yılında tamamlanmasıyla, Hunza’ya ulaşmak artık geçmişe göre şimdi çok daha kolaydır.
Hunza vadisinden geçen Hunza ırmağı kısıtlı tarım alanlarını suladıktan sonra güneydeki Gilgit ırmağıyla birleşmektedir. Coğrafik olarak; Hunza, Nagar ve Gojal olarak üç bölgeye ayrılan Hunza Vadisi’nde yaşayanların tamamına yakını geçimini tarımdan sağlamaktadır. Denizden yüksekliği yaklaşık 2500 metre olan vadinin kuzeyinde Hunza, güneyinde Nagar ve vadinin dağlık yüksek kesimlerinde ise Gojal yer almaktadır. Bölgede 4500 metre yüksekliğe kadar kısımlarda köyler bulunmakta ve insanlar bu alanlarda tarım yapmaktadır.
James Hilton ünlü kitabı Kayıp Ufuk’da (Lost Horizon), 1920’li yılların başında ıssız bir vadiye düşen uçaktan kurtulan yolcuların keşfettiği hayali bir yeryüzü cennetinden bahseder. Bazı kaynaklar Hilton’nun kitabında bahsettiği, sağlıklı ve mutlu insanların yaşadığı hayali yeryüzü cennetinin bugünkü Hunza Vadisi olduğunu ileri sürmektedir.
Hunzalıların 100 yaşın üzerinde gayet sağlıklı olmaları, hatta 110 yaşında dahi çocuk sahibi olmaları başlangıçta hayretle karşılanmıştır. Hunza’da ilk tıbbi araştırmalar, 1920’li yılların başında dünyaca ünlü İngiliz araştırmacı Dr. Sir Robert McCarrison başkanlığındaki bir bilim grubu tarafından yapılmıştır. Sir McCarrison Hunzalılarla tanışması daha eski olup vadideki ilk incelemelerini 1903’de yapmıştır. Sir McCarrison 7 Ocak 1922’de Amerikan Tıp Dergisi’nde yayınlanan bir makalesinde “Hunzalılar kanser nedir bilmezler. Hunzalılar çok sayıda oldukça verimli kayısı ağaçlarına sahiptirler. Hunzalılar yaş kayısıyı güneşte kuruturlar ve bu kuru kayısıları bütün bir yıl boyunca temel gıda maddesi olarak tüketirler” şeklinde yazmıştır.
Nebraska Kearney’den bir göz doktoru olan Dr Allen E. Banik, Hunza bölgesini inceleyen diğer bir araştırıcıdır. Dr. Banik, Haziran 1958’de yaptığı inceleme gezisi sonrası yazdığı Hunza (Hunza Land) isimli kitabında, “ Hunza kayısıları ile ilgili benim ilk deneyimim, rehberimin kayısı ağacından meyve koparıp, dağların kar sularıyla beslenen akarsuda yıkayıp, bana uzatması ile oldu. Çok lezzetli kayısıları yedim,çekirdeklerini gelişi güzel yere attım. Bize eşlik eden yaşlı bir adam, şaşkın bir şekilde bana bir süre baktıktan sonra durdu, benim attığım tohumları eğilip yerden topladı. Kayısı çekirdeklerini iki taş arasında kırdıktan sonra tohumlarını bana uzattı. Rehberim gülümseyerek bana; onları yiyin, onlar meyvenin en güzel kısmıdır dedi”şeklinde yazmaktadır.
1974’de ABD Senatosu Özel Komisyon Üyesi Senatör Charles Percy, Hunza’yı ziyaret ettikten sonra ABD’ne dönmüş ve bölge ile ilgili gözlemlerini aşağıdaki şekilde yazmıştır; “biz Hunzakutların yaşam sitillerini meraklı bir şekilde gözlemeye başladık. Onların uzun ömürlü olmalarıyla tükettikleri yiyecekleri arasında bir ilişki var mı? Bazı Hunzakutlar, uzun ömürlü olmalarının kayısıya bağlı olduğuna inanırlar. Yazın kayısının yaş meyveleri yenir, kayısıların bir bölümü uzun kış mevsimi için güneşte kurutulur. Dünyanın başka yerlerinde tıpkı pirinç gibi kayısı da Hunzalıların başlıca besin kaynağıdır. Kayısı tohumları zengin yağı için sıkılır çıkan yağ yemek yağı olarak kullanılır”. Hunza insanının uzun ömürlü ve sağlıklı olmasına ilişkin yukarda verilenlerin dışında düzinelerce kitap yazılmış ve konferanslar verilmiştir. Sir McCarrison 1936 yılında verdiği “Beslenme ve Ulusal Sağlık (Nutriton and National Health)” konulu konferansların ana teması Hunza İnsanı’dır. Sir. McCarrison’un konferansları daha sonra Faber&Faber yayınevi tarafından 1944 kitap halinde yayınlanır. G.T. Wrench tarafından 1938 yılında “Sağlığın Dümeni (The Wheel of Health)”isimli kitap yayınlanır. Wrench kitabında Hunzalıların
uzun ömürlü olmalarının sırrını; stresten uzak bir yaşam, sahip olunan genetik yapı, doğal olarak yetiştirilmiş sebze-meyve tüketimine bağlamakta ve bu üç faktörün bir bütün olduğunu bildirmektedir.
Bu kitapları J.L. Rodale tarafından yazılan “Sağlıklı Hunzalılar (The Healty Hunzas)”, Jay Milton Hoffman ve John Westerdahl’ın ortaklaşa yazdıkları “Hunza: Dünyanın En Sağlıklı ve En Uzun Ömürlü İnsanlarının Sırları (Hunza:Secrets of the World’s Healthiest and Oldest Living People)”, Bernard Jensen’nin yazdığı “Dr. Bernard Jensen ile Bir Hunza Seyhati: Sağlık Dümeninin Tam Kitabı (A Hunza Trip Dr. Bernard Jensen: The Complete Book of the Wheel of Health)”, Carl Classic tarafından yazılan “Süper Sağlıklı Hunza’nın Sırrı (Secret to Hunza Superior Health)” izlemiştir.
Bugün internette yer alan yüzlerce web sayfasında Hunza İnsanı’nın son derece sağlıklı ve uzun ömürlü olması kayısı ile ilişkilendirilmekte, bu konuda anahtar rolü kayısı tohumlarında bol miktarda bulunan B17 vitaminin (nitriloside) oynadığı iddia edilmektedir. Hunza İnsanı’nın son derece sağlıklı ve uzun ömürlü olmasını, sadece kayısıya bağlamak aşırı iyimserlik olarak düşünülebilir. Ayrıca kayısının insan sağlığı üzerine katkısı net olarak ortaya konmuş değildir. Ancak bugün kesin olarak bilinen şey, Hunzalıların bütün yıl boyunca bol miktarda yaş ve kuru kayısı tükettiği ve kayısı tohumlarından elde ettikleri yağı ise yemeklik yağı olarak kullandıklarıdır.
Kısacası bir insanın daha uzun yıllar yaşamak istemesi içgüdüsel ve gayet doğal bir davranıştır. Uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrı, geçmişte olduğu gibi gelecekte de popüler bir araştırma konusu olarak sürekli gündemde kalacaktır.
Cevabını çok merak ettiğim bir soruyu sorarak bu makaleyi bitirmek istiyorum; “Dünyanın en sağlıklı ve en uzun ömürlü insanlarının en çok sevdiği ve tükettiği meyvelerin başında kayısının gelmesi, sizce bir tesadüf midir?” Ne dersiniz ...