Anne babalar çocuklarına neden bu kadar aşırı ilgi gösteriyorlar? Bunun pek çok sebebi olmakla beraber esas sebep sevgide aşırıya kaçmak, sınırı aşmaktır. Birçok konuda olduğu gibi burada da orta yolu bırakıp uç noktalara kaymaktır. Dinimizde her şeyin olduğu gibi sevginin yeri, sınırı bildirilmiştir. Örneğin, anne baba sevgisi ayrı, hanım sevgisi ayrı, çocuk sevgisi ayrı... Bunların sınırları ve dereceleri bellidir. Bunların da üstünde bir de Peygamber ve Allah sevgisi var.
Dinimizin bildirdiği bu sınırlar aşılırsa, bir başkasının hakkına tecavüz olacağından zulüm başlar. Bu da hem dünyada hem de ahırette sıkıntı demektir. Haksızlığın ve zulmün olduğu yerde huzur kalmaz, huzursuzluk olur.
Bunun için anne baba ve çocuklar hak ve hukuklarının sınırlarını çok iyi bilip bunları aşmamalıdır. Anne babanın kendi çocukları da olsa onların hakkını gasb etmeye hakları yoktur. Çocukları üzernide her türlü tasarrufta bulunma salahiyetine sahip değildirler. Ancak dinimizin müsaade ettiği kadar müdahale edebilirler.
Sevgide aşırılıktan bahsettik. Örneğin birçok anne baba konuşma esnasında şöyle derler: “Biz çocuklarımız için varız, onlar için yaşıyoruz...” Bu aklı başında bir Müslümana yakışan söz değildir. Bir insan sadece çocuklar için nasıl yaşar? Müslüman öncelikle dini için ahıreti için yaşar. Nihayetinde, çocuklar anne babaya cenab-ı Hakkın birer emanetidir. Emanet muhafaza edilir; onun için yaşanmaz. Çok kız babası, kızlarına o kadar düşkünler ki, istemeye gelecekler, kız gidecek diye ödleri kopuyor. Bütün bunlar ölçüyü aşmanın, aşırılığa kaçmanın alametleridir. Bu durum inanç zafiyetinin, inanç boşluğunun bir ifadesidir. Bu boşluğu başka şekilde doldurma gayretleridir.
Dinimize göre, bir kız evlenme çağına gelince, uygun biri talip olduğunda hemen evlendirilir. İslam büyükleri buna çok dikkat etmişler. Bunu, geciktirilmesi caiz olmayan şeyler sınıfına sokmuşlardır. Cenab-ı Hak anne babaya verdiği emanetçilik vazifesi bu çağda sona erer. Bu vazife bittiği halde, erkeğin şusu busu yok diye kızlarını evlendirmeyen mesul olmuş olur. Çünkü evlenmek gençlerin hakkıdır. Dinimizin önemli bir emridir. Ayrıca normal hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Çünkü dünya hayatı bunun üzerine bina edilmiştir. Evlenmeyen gencin ruhi ve bedeni dengesi bozulur. Dikkat edilirse, genelde evlenmeyen kimselerin ruhsal yönden rahatsız olduğu görülür.
Başkalarının hakkına tecavüz edilmemeli
Evlendirdikten sonra da, emanetçilik vazifesi bitmiş olacağı için emanetçilik vazifesine hâlâ devam etmek istenirse, başkasının hakkına tecavüz edilmiş olur ki, bu da büyük bir zulüm olur. Evlendirip onların yeni bir yuva kurmalarından sonra eskisi gibi yakından değil artık uzaktan ilgilenmesi gerekir. Çünkü birinci derece ilgilenme sona ermiştir. Kızdan artık babası değil kocası mesuldür. Erkek ise hem kendinden hem de hanımından sorumludur. Babanın evlenen oğlu ve kızı üzerinde mesuliyeti kalmamıştır artık.
Hak ve hukukta, sevgide sınır çok önemlidir. Sınır korunmaz, hanım, çocuk maksat haline gelirse o zaman durum çok tehlikeli boyuta varır. Bunun tehlikesi nedir, maksat çocuk olunca ne olur? Bunun cevabını dört asır önce İmam-ı Rabbanî hazretleri kısa ve öz olarak şöyle ifade etmiş: “Kişinin maksadı neyse mabudu o olur.”
İnsanoğlunun başına gelen bütün sıkıntıların sebebi orta yolu bırakıp aşırılığa kaçmasıdır.
Doğru yol “Orta yol” dur!
İnsanoğlunun başına gelen bütün sıkıntılar, belalar, cenab-ı Hakkın bildirdiği orta yolu bırakıp kendi kısa akıllarına göre açtıkları yollara sapmalarının neticesidir.
Aşırılıklar insanı hep orta yoldan, doğru yoldan uzaklaştıran birer tuzaktır. Konumuzla ilgili bir örnek verecek olursak; Batı’da aşırıya kaçıp çocuklar onsekiz yaşına gelince, kız olsun erkek olsun anne babası emanetçiliği bırakıp, ne halin varsa gör, diyerek sokağa bırakıyor. Aile bağları büyük ölçüde bu yaşta bitiyor. Aileler ile çocukları arasında yeteri kadar sağlam bağ olmadığı için de bugün Batı’da aile yok olmak üzeredir. Ailenin yok edildiği toplumların da ayakta kalması mümkün değildir. Tarihte bunun örnekleri çok görülmüştür. Bizde de, pek çok anne baba diğer bir aşırı uçta yer alıyor. Yani çocuklara karşı olması gerekenden fazla bir sevgi ve bağlılık ile aile yapısı bozuluyor. Genç evliler, hayatiyetlerini normal bir şekilde devam ettiremiyorlar.
Her aşırılıkta olduğu gibi sevgide de aşırı gidilirse nerede duracağı belli olmaz. Farkında olmadan insanı Allahtan başka şeylere tapma noktasına getirir. Çünkü, insanın maksadı neyse taptığı o odur. Eğer bir insan Allahı unutup, hep para için çalışırsa, o, artık paraya tapıyor, demektir. Yine sadece çocukları için yaşıyorsa, bunlara olan sevgisi herşeyin üzerine çıkmışsa ona tapıyor demektir.
Sevginin de bir sınırı var!
Eğer kişinin gayesi, maksadı cenab-ı Hak ise, herşey ona kavuşmada bir vasıta ise onun mabudu Allahtır. Artık onun her şeyi, her işi ahiret olur; evi, arabası, parası, çoluk çocuğu ahireti kazanmada birer vasıta olur. Dinimizin emrettiği de budur.
Kur’an-ı kerimin bir çok ayetinde bu konuda bizler uyarılmaktayız. Mal ve çocukların birer imtihan olduğu, bunların insanı Allahtan alıkoymaması gerektiği mealen şöyle bildirilmektedir: “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allahı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” (Münafikun, 9) “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır.” (Tekabun,15)
Bunun için de sevgide aşırıya kaçmamak, dengeyi korumak ve doğru yol olan orta yolda olmak gerekiyor. Hadis-i şerifte “İşlerin hayırlısı vasat (orta) olanıdır.” buyuruldu. Çünkü iyilik, doğruluk demek, tam orta yol demektir. Ortanın sağında, solunda olmak, iyilikten, doğruluktan ayrılmak olur. Hûd sûresinde mealen “Emrolunduğun doğru yolda bulun!” buyurulmuştur.
Orta yol, hak yol, doğru yol birdir. Bu da Ehli sünnet yoludur. Bozuk yollar ise, çoktur. Hattâ sonsuzdur. Allahü teâlâ, dinleri, nefsin arzularını ve aşırılıklarını önlemek için göndermiştir. Emir ve yasaklar taşkınlıkları önlemek içindir. Nefsin taşkınlıkları, insanı sefâlete, âile fâcialarına, felaketlere sürükler. Allahü teâlâ nefsin arzularına uymağı sınırlayan, hem de nefsi temizleyip aşırı, taşkın olmaktan kurtaran emirler ve yasaklar gönderdi. Peygamberleri ile gönderdiği bu emir ve yasakların toplamına (İslâmiyet) denir.
İslâmiyete uymak, nefsin bu aşırı arzuları frenlediği, tahdîd ettiği için, insana acı, zor gelir. Bunun için insan, islâmiyete uymak istemez. Nefse uymak ister. Saadete kavuşmak istemez. Felakete sürüklenmek ister. Allahü teâlâ, dünya arzularını, lezzetlerini yasak etmedi. Bunları, azgın, taşkın, zararlı olarak kullanmağı yasak etti. İnsan dine uymazsa, sahibinin, yaratanının gadabına, azâbına düçâr olur. Dine uyan kul, mesûd, rahat olur. Yaratanı onu sever.
Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek nefsin arzuları doğrultusunda zevk ve safâ süren, mahsûl almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevkleri, nefsin arzularını taşkın ve şaşkın olarak yapmakla geçiren de, ahıretteki ebedî nîmetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur.
Dostları ilə paylaş: |