Gösterim Tarihi: 21 Mayıs 2010
Dağıtım: UIP Filmcilik
Walt Disney Pictures ve Jerry Bruckheimer Films, İran topraklarında geçen destansı aksiyon macera “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nı sunar. Serseri prens Destan (Jake Gyllenhaal) istemeye istemeye gizemli prenses Tamina ile (Gemma Arterton) güç birliği yapar ve birlikte Zamanın Kumları’nı serbest bırakan, Tanrı’nın armağını olan ve zamanı tersine çevirerek, sahibine dünyanın hakimi olmasını sağlayan eski bir hançeri korumak için mücadele verirler.
Mike Newell’ın yönettiği (“Harry Potter ve Ateş Kadehi”), kadrosnda Sör Ben Kingsley ve Alfred Molina’nın olduğu, Boaz Yakin ve Doug Miro & Carlo Bernard’ın, Jordan Mechner’in hikâyesinden senaryolaştırdığı “Pers Prensi: Zamanın Kumları” 21 Mayıs 2010’da sinemalarda.
Filmin sorumlu yapımcıları; Mike Stenson, Chad Oman, John August, Jordan Mechner, Patrick McCormick ve Eric McLeod. Yardımcı yapımcı Pat Sandston. Kamera arkasında Oscar ödüllü (ve dört kez Oscar’a aday gösterilen) görüntü yönetmeni John Seale (“İngiliz Hasta”, “Harry Potter ve Felsefe Taşı”, “Kusursuz Fırtına”), yapım tasarımcısı Wolf Kroeger (“Son Mohikan,” “Kapıdaki Düşman”), kostüm tasarımcısı Penny Rose (“Karayip Korsanları” üçlemesi), ve kurgucular Michael Kahn (üç Oscar® ödüllü; “Kutsal Hazine Avcıları,” “Schindler’in Listesi” and “Er Ryan’ı Kurtarmak”), Martin Walsh (“Chicago” ile Oscar ödülü kazandı) ve Mick Audsley (Newell’ın “Mona Lisa Gülüşü” ve “Harry Potter ve Ateş Kadehi”) var. Görsel efekt süpervizörü Tom Wood (“Gün Işığı”), özel efekt süpervizörü Trevor Wood ( “Altın Pusula” ile Oscar kazandı), ve dublör koordinatörü George Aguilar (“Amerikan Gangsteri ,” “Başka Gün Öl,” Newell’ın “Donnie Brasco’su”) var. İkinci ekip yönetmeni/görüntü yönetmeni Alexander Witt (“Robin Hood,” “Metrodan Kaçış”) ve kompozitör is Harry Gregson-Williams (“Narnia Günlükleri” üçlemesi, “Cennetin Krallığı”).
HİKÂYE
Yapım Ekibi Jordan Mechner’ın Egzotik Dünyasını Yeni Boyutlara Taşıyor
“Seyirciyi, keşfetmedikleri dünyalara götürmeye bayılıyoruz,” diyor yapımcı Jerry Bruckheimer, “ve antic İran, içerinde en harika olanı. Hayal dünyası açısından çok zengin bir mirasa sahip, biz de “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nda bunu onurlandırmaya çalıştık. “Armageddon” ve “Karayip Korsanları” gibi destansı filmIleri örnek aldık, “Pers Prensi: Zamanın Kumarı” da o tarz filmlerden. İnanılmaz bir hayal gücüne sahip, kapsamı çok büyük ve olağanüstü aksiyon sahneleri var.”
Jordan Mechner “Prince of Persia” bilgisayar oyununu 1989’da çıkardı. “Bilgisayar oyunlarında henüz kullanılmamış bir evren arıyordum,” diyor Mechner. “Bilgisayar oyunlarının ilk zamanları, sinemanın ilk zamanları gibiydi. Daha önceden oluşmuş oyun türlerini, kılıçlı-büyücülü ve bilim kurgu tipi oyunları inceledik ve bu ortama uyacak öğeleri bulmaya çalıştık.”
Mike Newell şöyle dedi: “İzlediğinizin, yaşayan bir efsane olması fikrine bayıldım. Bu kesinlikle gerçek ve sıra dışı bir hikâye – şu an anladıığımız kadarıyla rasyonel ve fiziksel olmayan bir evfen. Bu filmed böyle şeyler oluyor.”
Destan’ın prens olmak doğuştan gelen bir hakkı değil – bu onun kaderiydi. 6. yüzyıl İran’ında – dünyanın tanıdığı en büyük imparatorluklardan biri – bir çocuk olan Destan, bir sokak çocuğudur, anne-babasızdır ve beş parası yoktur. Elma çalarken yakalanan bir çocuğu kurtarınca, İran ordusundaki yüzbaşı tarafından cezalandırmakla tehdit edilen Destan, once serbest bırakılır sonra da Destan’da özel bir şey gören soylu Kral Sharaman tarafından evlat edinilir. Sharaman’ın oğulları Tus (Richard Coyle) ve Garsiv (Toby Kebbell) ile birlikte büyüyen ve onu evlat edinen babası ve sevgili amcası Nizam’dan (Kingsley) bilgelik ve asalet öğrenen Destan, sert özelliklerini muhafaza ederek genç ve güçlü bir savaşçı olur.
“Hikâyenin beni etkileyen yanı, herkesin büyük bir potansiyele sahip olduğunu söylemesiydi” diyor Kingsley. “İşte o zaman bunun özellikle gençler için çok olumlu bir film olacağını düşündüm- sokak çocuğu olmanız, saraydaki bir çocuktan daha az potansiyele sahip olduğunuz anlamına gelmez. Filmimiz, yetişkinliğe adım atan bir çocuğun potansiyelini ve onun yaptığı seçimleri gözlemliyor.”
Destan, değerini kanıtlamak için, casusların; İran’ın düşmanlarına silah tedarik edilen silahların orada olduğunu bildirdiği, barış içinde kutsal bir şehir olan Alamut’a yapılan saldırıya liderlik etmektedir. Ama aslında Alamut’ta çok daha derin ve büyük bir hazine vardır – ölümlülere zamanı tersine çevirme olanağı tanıyan efsanevi Zamanın Kumları. Destan, Zamanın Kumları’nın anahtarı olan antik, cam saplı hançeri ele geçirir ama Kral Sharaman suikasta kurban gider ve Destan suçlanır. Artık kaçak olan ve ismini umutsuzca temizlemek isteyen Destan, ailesi yüz yıllardır Zamanın Kumları’nı muhafaza eden ve bunu korumak için her şeyi yapabilecek olan genç ve gözü pek Prenses Tamina’yla gergin bir ittifak kurar.
Başından itibaren yağ ve su gibi olan Destan ve Tamina, zorlu çöl ve ondan da zorlu düşmanlardan kurtulmaya çalışır. Bu düşmanlar; kurnaz Şeyh Amar (Molina) ve usta Afrika bıçak fırlatıcısı Seso (Steve Toussaint) ve her birinin kendine ait ölümcül tekniklerinin olduğu eğitimli Hassansin’ler. Kralın ölümünün gerçek sorumlusunu ve içinde yatan gerçek asaleti bulmak için Destan’ın cesareti ve savaş becerileriyle Tamina’nın kurnaz zekâsı gerekecek.
Gyllenhaal’a göre, yapım ekibninin, filmin perde arkasındaki hayal gücüne ilginç bir bakış açısı vardı. “Bu filmin gerçekte geçmesi Mike Newell ve Jerry Bruckheimer’ın parlak fikriydi. Mike dedi ki; “Bu filmin, hayallerin gerçeğe dönüştüğüne inanıldığı altıncı yüz yıl İran’ındaki zihniyette olmasını istiyorum. Bir hançer bulup zamanı tersine çevirebilir ve bunun olma ihtimalinden hiç şüphe duymazlar çünkü o zamanlar buna inanılırdı.”
Avrupa medeniyetlerinin insanlık ufkunda pek parlak olmadığı bir dönemde, güçlü İran, imparatorluğuna harika şehir ve yapılar katıyordu; Persepolis, Bağdat, Susa, Pasargadae, Bam Kalesi, İsfahan. Pers İmparatorluğu, batıda Fırat Nehri, doğuda İndus Nehri, kuzeyde Kafkasya, Hazar Denizi ve Aral Gölü ile güneyde Basra Körfezi ve Umman Denizi arasında kalan bölgeyi kapsamaktaydı. İran dışında imparatorlukta, Azerbaycan, Afganistan, Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbeskistan gibi günümüz modern uluslarıyla ile Türkiye ve Irak’ın doğu kısımlarını da içine almaktaydı.
Pers edebiyatından iki büyük eser Mechner’i çok etkilemiş: Büyük şair Firdevsi’nin yaklaşık MS 1000’de yazdığı ve İran’ın ulusal destanı Kabul edilen Şehname’si ve antic İran, Orta Doğu ve Hint halk hikâyelerinin ve efsanelerinin yer aldığı, 9. yüz yıla ait 1001 Gece Masalları. Mechner, antik Pers’in tarihsel gerçekliklerinin üstüne alternative bir dünya yaratabileceğini, binlerce yıl boyunca kendi efsanelerini yaratmış bir kültürden yeni mitler çıkartabileceğini fark etmiştir.
Mechner, akrobatik zekasıyla yer çekimine meydan okuyan ama fizik kurallarının ve insane kapasitesinin dışına çıkmayan bir kahraman yarattı. ‘Prince of Persia,’ ile, kanlı canlı bir karakter yaratmak istedim – yani atlayamazsa canı cidden yanacak biri” diyor.
Mechner, sadece bir uçurumdan öbürüne atlayan bir karakter yaratmakla kalmıyor, genç bilgisayar oyunu dâhisi, kendisi de büyük bir adım atarak “Prince of Persia” dünyasına hayat verecek yeni teknolojiler arıyordu. “ ‘Prince of Persia’ bilgisayar oyununun dünyası inanılmazdı” diyor sorumlu yapımcı Mike Stenson. “Harika bir hayal gücüne sahipti ve 2003’te oyuna dahil edilen Zamanın Kumları öğesi, tam beyaz perdeye uygun bir özellikti. Oyundan da öğeler olmalıydı ama tıpkı “Karayip Korsanları”nda olduğu gibi bize verilenden yola çıkarak kendi hikâyemizi geliştirmeliydik. Ama bize gore Jordan Mechner’ın oyundaki vizyonuna sadık kaldık.”
“Elbette beyaz perdenin “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nı Newell yönetecekti,” diyor Bruckheimer. “Mike, dram-komedi “Dört Nikah Bir Cenaze”den tutun da, cesur bir sokak filmi olan “Donnie Brasco”ya kadar her türlü filmi yönetebilecek biri. Sonra gidip “Harry Potter ve Ateş Kadehi”ni çekiyor, ki bu film tam da bizim aradığımız macera ve fantezi karışımına sahip. Mike’ın çok geniş bir çerçevesi var. Bu bizim için çok önemliydi. Geniş bir kitleye hitap edecek eğlenceli bir film istemiştik ama aynı zamanda karaktere ve hikâyeye odaklanacak, özel bir film.”
“Çok daha ince, çok daha karanlık, daha çok acının olduğu, hataya müsait insan doğasını çok iyi anlatan bir film, güzel bir İngiliz filmidir” diyor Newell. “Ama son zamanlarda, kendimi daha büyük bir eğlenceye verdim – “Pers Prensi: Zamanın Kumları” o harika, büyük eğlence- bu yüzden de çok mutluyum.”
BİR AKSİYON KAHRAMANININ ÖZELLİKLERİ
Jack Gyllenhaal Güçlü Kadronun Başında
Bir kahramanın özellikleri nelerdir? Destan rolünü canlandıracak oyuncunun çok yönlü olması gerekiyordu: Klasik filmlerdeki gibi şık, eğlenceli bir hovarda, fakirliğin verdiği bir öfkeye sahip, daha iyi bir adam olmaya istekli. Jake Gyllenhaal, oyunculuğunu birçok filmle kanıtlamıştı zaten: David Fincher’ın “Zodyak”ı, Sam Mendes’in “Jarhead”I ve Ang Lee’nin “Brokeback Dağı,”ki bu filmle Gyllenhaal an Oscar® adaylığı ve bir a BAFTA Ödülü kazandı.
“Jake Gyllenhaal uzun süredir takip ettiğim ve çalışmak istediğim bir oyuncu” diyor yapımcı Jerry Bruckheimer. “O, harika bir oyuncu, çok yakışıklı ve tam bir beyefendi. “Pers Prensi”ne çok iyi hazırlandı; dövüşerek, kılıçla savaşarak, parkour eğitimi alarak ve aa binerek vücudunu geliştirdi. 100 günden fazla süren çekimlerin her gününde çalışmaya da devam etti.”
Mike Newell da ekliyor: “Jake, halk adamı. Meraklı, açık, kibar, sağlam, çok komik. “Pers Prensi”nde de tüm bu özelliklerini kullanıyor. Hemen hemen çektiği her filmi izledim ve oyunculuğunu çok beğenirdim. Karizmatik bir oyuncu. Ama Jake’in doğuştan bir aksiyon kahramanı olacağı aklıma gelmezdi. Dövüşebiliyor, kılıç tutuyor, koşuyor, tırmanıyor, üstüne yapıştırmışsınız gibi ata biniyor. Bunu beklemiyordum işte. Bu, küçümsenecek bir şey değil.”
Gyllenhaal, prensin yaratıcısı Jordan Mechner’dan da büyük destek aldı. “Seyircinin, bir romandan ya da bilgisayar oyunundan hâlihazırda bağlantı kurduğu bir karakteriniz varsa, insanlar ona önem verecektir” diyor Mechner. “Ama oyuncunuz ve filminiz iyiyse, birince dakikadan sonar bu, sorun olmaktan çıkıyor. Bence Jake, rol için müthiş bir seçim. Kostümüyle onu iş üstünde gördüğünüzde, altıncı yüz yıl İran’ında bir prens olduğundan asla şüphe etmiyorsunuz. Güçlü, kahraman, esprili, duyarlı ve hassas, doğru şeyi yapacağına şüpheniz olmuyor.”
Bruckheimer ve Newell, kendisine rolü teklif ettiği zaman Gyllenhaal’u projenin kapsamı biraz gözünü korkutmuş. “Pers Prensi: Zamanın Kumları” daha once çektiğim filmlerden çok farklı” diyor Gyllenhaal. “Destan gibi ikonik bir karakter yaratmanın hem eğlenceli hem de zor olacağını düşündüm. Kahramanların hemen her şeyi yapabildiği ama Süpermen değil de yine de insan olduğu filmleri hep çok sevmişimdir.”
“Karakterin gelişimi ilk etapta tamamen fizikseldi” diye devam ediyor Gyllenhaal. “Forma girmek ve Parkour yapmayı, kılıçla dövüşmeyi ve bir savaşçının mantalitesini öğrenmek çok zordu. Bunları becerirsem, işin yarısını halledecektim. Diğer oyunculara uyması açısından Destan’ın standart bir İngiliz aksanıyla konuşmasında karar kılındığında Barbara Berkery adlı bir diyalekt koçuyla da bir o kadar çalıştım.”
Dünya çağında yapılan aramalardan sonar “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nda Prenses Tamina’yı canlandırması için Gemma Arterton seçildi. “Gemma, Londra’da bulduğumuz müthiş bir genç oyuncu. Kraliyet Drama Sanatları Akademisinden henüz mezun olmuş” diyor Bruckheimer. “Quantum of Solace”ta küçük bir rolü vardı. Onu, “Quantum of Solace” gösterime girmeden hemen once kadroya dâhil ettiğimiz için kendimizi çok şanslı sayıyoruz çünkü o Bond filmi çıktığından bu yana çok dikkat çekiyor. Gemma, çok büyük bir yıldız olacak.”
Newell da ekliyor: “Onun en çok sevdiğim yanı, ki umarım hep bu özelliğini korur, başarıya çok çabuk ulaşmış genç oyuncuların ukalalığı ve burnu havadalığının onda olmaması.”
“İşin boyutu, beyaz perdede yeni bir dünya yaratmak, ki bud aha önce hiç yapılmamıştı, aksiyon, hepsi benim için çok heyecan vericiydi.” diyor Arterton. Hep aksiyon filmi çekmek istemiştim ve o akrobatik haraketleri yapabilecek bir kız olarak görmüştüm kendimi. Filmi ilk duyduğumda,, kadroya gireceğim aklıma gelmemişti. “Quantum of Solace”ı henüz çekmemiştim, dolayısıyla ondan daha büyük bir filmed oynama fikri benim için çok uzaktı.
“Tam bana gore bir karakter” diye devam ediyor Artenton. “çünkü Tamina bir aksiyon şahsiyetinden daha da öte biri. Ruhani, çok bilge, düşünceli ve duyarlı da. Tamina’nın en güzel yanı inançlı olması, yapmaya çalıştığı şeye inanması. Ama aynı zamanda adamlara da kök söktürüyor, onların canlarına okuyor.”
Yapım ekibi, Destan’ın amcası, Destan’ı evlat edinen babası Kral Sharaman’ın kardeşi Nizam’ı canlandırması için Ben Kingsley’yle anlaştı. “Filminize inanılmaz oyuncular almak istersiniz” diyor Bruckheimer. “Ve Sör Ben Kingsley gibi biri filminize dâhil oluyor, filminizde rol almayı kabul ediyorsa çok şanslısınız demektir. Her açıdan Nizam rolü için kusursuz bir seçimdir.”
Deneyimli actor Alfred Molina da Şeyh Amar’ı canlandırıyor. “Kurnaz bir fırsatçı” diyor Molina karakterle ilgili. “Kanunlara karşı gelip gelmemek umurunda değil. Kimi zaman çok tehlikeli oluyor. Şeyh Amar, kendisine girişimci diyor. Metotları alışılmadık, temelde bir hırsız zaten. Ama kötü bir adam olarak başlasa da, Şeyh Amar istemeyerek de olsa Destan’ın müttefiki oluyor ve sonunda çok farklı sebeplerden de olsa aynı yolculuğa çıkıyorlar.
Kadro, Destan’ın kardeşleri sorunlu Tus ve militant Garsiv’I canlandıran Richard Coyle ve Toby Kennell’ın da içinde bulunduğu İngiliz oyuncular grubundan oluşuyor. Steve Toussaint, Afrikalı savaşçı Seso’yu, Ronald Pickup, Destan’ı evlat edinen sevgili babası Kral Sharaman’ı, Reece Ritchie de hizmetkârı ve yardımcısı Bis rolünde. Genç Destan rolündeyse, Parkour öğrencisi İngiliz delikanlı Will Foster’ı görüyoruz.
ZORLU AKROBATİK HAREKETLER VE PARKOUR
Film Ekibi Doğruca Kaynağa Gidiyor
Yer çekimine ve ölüme meydan okuyan inanılmaz Parkour hareketlerinden, devekuşu yarışlarına ve ortaçağ Yakın Doğu savaşlarına kadar her şeyiyle “Pers Prensi: Zamanın Kumları” dublör koordinatörlerine oldukça geniş bir alan tanıdı.. Cesur ekipte; birinci ekip dublör koordinatörü Greg Powell, Fas dublör koordinatörü Stephen Pope, dövüş koordinatörleri Thomas Dupont vd Ben Cooke ve Parkour koreografı David Belle vardı.
Oyuncuların hazırlıkları çekimlerden haftalar once başladı. Onları şekle sokmak için yoğun bir program uygulandı ve ata binmeyi öğrendiler. Jake Gyllenhaal’un koştuğu, bisiklete bindiği ve sporcu olduğu için kondisyonu zaten iyiydi.
“Akrobatik hareketleri kendiniz yapmayacaksanız, bu tarz bir filmed oynamanızın anlamı yok” diyen Gyllenhaal sözlerine şöyle devam etti: “Amaç, fonksiyonel olmak, benden isteneni verebilmekti. Ben de çoğunlukla koşarak, Parkour çalışması yaparak, ağırlık kaldırarak ve ara binerek iyi bir forma girmeye çalıştım.”
Diğer oyuncularla birlikte Gyllenhaal, İspanya’nın en iyi biniclerinden Ricardo Cruz Moral’le birlikte Madrid’deki çiftliğinde yoğun bir şekilde at binme eğitimi aldı. Gemma Arterton bu sayede kendini keşfettiğini söylüyor: “Hayatımda hiç ata binmemiştim, o yüzden film çekimlerine başlamadan once diğerleriyle birlikte ar binme kampına girdim. Harikaydı, artık at binmek hobilerim arasında. Filmde yaptığım akrobatik hareketlerden biri de, bana doğru koşan bir ata binmekti. Bununla gurur duydum.”
“Karayip Korsanları” üçlemesinde de çalışan Thomas Dupont, “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nda Ben Cooke birlikte dövüş koordinatörlüğü yaptı. Ayrıca filmed, uçları bıçaklı kırbaçlar kullanan, Hassansin üyesi katil Hasan’I canlandırdı. Dupont, 2500 metre yüksekte büyük bir aksiyon sahnesi çekti. “O kadar yükseklikte en zor şey, düzgün dövüşebilmekti. Dakikada birçok hareket yapmak zorundaydık. Bu uzun bir süre gibi gelmeye bilir ama bütün enerjinizi vererek koşuyor, atlıyor, zıplıyorsanız, bu insanı yorar. Oksijenin az olduğu 2500 metre yükseklikte de bu, sizi gerçekten zorlar.”
Film ekibi, “Pers Prensi: Zamanın Kumları”na Jordan Mechner’ın yarattığı bir özelliği daha taşıdı. “Bilgisayar oyununda, prens duvarlardan atlıyor ve Parkour temelli birçok yeteneği car,” diyor yönetmen Mike Newell. “Parkour, Paris banliyölerinde başladı. Çocuklar çok sıkıldığı için ellerinde ne varsa onlarla bu işe başladılar. Onlar hakkında bir sürü belgesel izledim, cidden duvarlarda yürüyüp çatıdan çatıya atladıklarını gördüm. Onlar sıra dışı sporcular. Biz de dünyanın en büyük Parkour uzmanlarından birini getirdik ve ondan bunu bize öğretmesini istedik.”
“İşin kaynağına inmeye karar verdik” diyor Bruckheimer. “En iyinin de iyisini istedik. O da David Belle.”
Belle genç bir efsane ve Parkour’un yaratıcısı.”Bu, bana film sektöründe olmayı isteten bir film işte,” diyor Belle. “Bu tarz bir film izlediğinizde, o kadar büyüleyici oluyor ki sahnenin bir parçası olmak istiyorsunuz. Ve bir anda bir parçası oluveriyorum. Bir çocuğun rüyasının gerçekleşmesi gibi.”
Fransızca’da Parkour “l’art du déplacement, olarak da biliniyor ya da hareket sanatı. Aslında gerçekten de bunu yapanlar ve “traceurs” adı verilen Parkour sporunu yapan kişileri izleyenler, bunun olağanüstü olduğunu kabul ediyor. “Pers Prensi Zamanın Kumları”nın aksiyon sahnelerinde hem Parkour var hem serbest koşu.
Bruckheimer diyor ki: “Bu gerçekten de bir sanat biçimi. İnsanların duvarlardan, ip olmadan kendi fiziksel güçleriyle sekmesini izlemek çok heyevan verici.”
Parkour’a şu anki şeklini beren Belle’in Parkour tanımı şöyle: “Kısa ve berrak”. “Parkour, bir insana fiziğini geliştirme imkânı tanıyarak, o kişinin engelleri aşmasını sağlayan bir eğitim metotu. İdman sırasında, birçok farklı ve çeşitli hareket yaratabilirsiniz. Bu hareketler, zorlu yollardan geçmesnize, binaların çatılarından atlamanıza yardımcı olacak. Vücudunuzu hareket ettirmeyi öğrenmenin farklı bir yolu.”
Belle, Gyllenhaal’un Parkour kabiliyetleri ve bunu yapmaya bu kadar istekli olması çok etkilemiş. “Jake beni kesinlikle ikna etti” diyor. “Yaptıklarını, çeşitli sahnelerdeki hareketlerini gördüm. Hiç şüphem yok.”
David Belle’le çalışmaktan çok heyecan duyan diğer kişi de, genç Destan’ı canlandırlan Parkour öğrencisi Will Foster’du. “Onunla idman yapacağımı öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım” diyor Foster “ama o, beni çok rahatlattı. Onunla konuşması da kolaydı çünkü ben de biraz Fransızca biliyorum. David bana bir sürü sıçrayış ve temel atlayış öğretti. İyi bir şey yaptığımı gördüğünde söylerdi ama sonrasında da onu nasıl geliştireceğimi söylerdi ki bu bunun bana çok faydası oldu. David çocukların şunu anlamasının çok önemli olduğunu düşünüyor: Parkour, kameranızı alıp, duvardan duvara atlarken kendinizi çekmeniz demek değildir. Uzun süre boyunca çalışmalı ve çok güçlenmelisiniz.”
FAS’TA YAZI GEÇİRMEK
Bunaltıcı Sıcaklarda Çekim
“Herkes bize ‘Fas harika bir yerdir,” diyor Mike Newell. “Sadece oraya Temmuz’da ve Ağustos’ta gitmeyin.’ Elbette Temmuzdan Ağustos’a kadar orada çekim yaptık.
“Fas’a vardığımızda kaldığım otelin neden boş olduğunu anlamaıştım” diyor Alfred Molina. “Avrupa’daki herkes Ağustos’ta tatil yapmaz mı” diye düşündüm. Yerli halk suratıma “Burada ne işin var?” der gibi bakıyordu. Sonra hemen anladım tabii, cehennem gibi sıcak olduğu için Fas’a gidilmezmiş. Kimse Ağustos ayında Fas’ta çalışmazmış. Ancak deliler ve İngilizler galiba.”
“Fas’taki antik dünyayla ilgili bir film yapmak çok mantıklı” diyor yapımcı Jerry Bruckheimer, “çünkü eski ve yeni bir arada. Marakeş’te şık restoranlar, butik oteller varken, diğer yanda esnaf 1000 yıl önceki gibi el üretim, ürünler yapıyor. Şehrin dışında, Fas’ın dağlarında, ovalarında ve çöllerinde hayat daha da geleneksel. Orada çok film çekildiği için, becerikli teknisyenler ve işçiler var, Fas hükûmeti daima misafirperver. Faslılar harika zannatkârlar, filmde birçok esnaf kullandık. Hepsi de çok başarılıydı.”
Kadro ve ekip 48 derece sıcaklıkla, yüksek irtifalarla, çöldeki ölümcül yaratıklarla mücadele etti. Altı ay hazırlığın ardından “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nın çekilmleri 23 Temmuz 2008’de başladı. İlk iki hafta çekimler, Marakeş’in 75 kilometre yukarısında 2500 metre yükseklikte Oukaimeden’de yapıldı. Yüksek Atlaslar’daki bu ıssız yere ulaşmak için Ourika Vadisinden, tehlikeli birçok dönemeçten geçmek gerekiyor. Ama filmin Saklı Vadi lokasyonu için kusursuz bir yerdi.
Bu ıssız yere giden bir yol inşa etmek için 20 Faslı işçi 3,5 hafta boyunca çalıştı. Bu sırada ilk üs kampında büyük bir yiyecek-içecek çadırı ve yemek pişirme tesisatı kuruldu, ayrıca birçok da prodüksiyon aracı kuruldu – oyuncuların karavanlarından teknisyen araçlarına kadar. Ulaşım koordinatörü Gerry Gore, Fas’a cipler getirdi ve Saklı Vadi bölgesine, ki burada tümsekli yollar Disneyland’deki Indiana Jones etkinliğiyle yarışır, nakilleri gerçekleştirdi.
Kuzey Afrika’daki yaz sıcaklıkları 37 derecenin altına çok nadiren düşer ve çekimler sırasında sıcaklık ortalama 43-46 derece arasında gidip geldi. Çekimler çoğunda Fas’taki yerler ya dünyadaki en sıcak yerlerdi ya da ona çok yakındı.
Izergane’nin yaklaşık 29 kilometre kuzeyinde, yaklaşık 500 arka plan oyuncusunun Alamut’a doğru ilerleyen Pers ordusunu oluşturduğu düz, kuru ve rüzgârsız Agafay Çölü var. Filmin teknik ve güvenlik danışmanı Harry Humphries ve Faslı arkadaşı Lotfi Saalaoui (filmin güvenlik ekibiyle çalışması için görevlendirilen polis memuru) yüzlerce yerel figüranı eğitti. Eski bir donanma mensubu ve Bruckheimer’ın uzun süredir arkadaşı olan Humphries, film endüstrisinin en deneyimli teknik, ordu mensubu güvenlik danışmanlarından. “Çok kısa bir süre içinde 400 insanı, kara ordusuna dönüştürmek zorunda kaldık” diyor Humpries. “Neyse ki, Komiser Muavini Lotfi harika bir eğitim çavuşu, dolayısıyla çoğu figüran daha önce hiç eğtim sahası görmemiş olmasına rağmen, Lotfi onları üç gün içinde kusursuz bir kara ordusuna dönüştürdü.”
Fas’ın 20 kilometre güney batısında, birkaç dükkân, bir jandarma karakolu, dost canlası halktan oluşan, 700 yıllık gözden uzak köy Tamesloht var. Burası, filmin kurgusal Alamus şehrinin lokasyonu olarak seçildi. Burayı, “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nın yapım tasarımcısı Wolf Kroeger tasarladı. Bu hayali yer, yerden 15 metre yükseklikte, kırmızı-beyaz çiçeklerle süslenmiş, balkonlui merkezde su fışkırtan bir çeşmesi olan Tac-Mahal benzeri bir yerdi. Etrafında bir sürü fil heykeli vardı. Sokaklar da birçok mimari ve dekoratif ayrıntı vardı: Dar bir yolda dizili dükkanlar, çanları olan küçük uçuk sarı renkte, çiçeklerle süslenmiş bir tapınak, çiçek tasarımlı kemerler, ayakkabı satılan tezgâhlar, kurutulmuş bitkiler ve çiçekler, eski, erkek ve canavar fresklerinden oluşan çamurdan duvarlar. “Çok büyük olduğu için içinde kaybolduğunuz pek fazla set yoktur” diyor senarist Carlo Bernard.
“Wolf Kroeger gerçek bir sanatçı” diyor Bruckheimer. “Harika bir vizyonu var. Detaylar konusunda çok dikkatli, büyük düşünüp büyük şeyler yapmaktan korkmuyor.”
Newell katılıyor: “Wolf, kendini ayarlamak konusunda inanılmaz bir kabiliyete sahip. İki şeyde harika: Biri, konseptin geneli, diğeri de küçük detaylar. Resimsel bir göze sahip, o da benim gibi doğubilimci sanattan etkilenmiş. Ama Wolf aynı zamanda İran ve Yakın Doğu mimarisinde de arıştırmalar yapmış. Günlerce İran resimlerine baktık.”
Kroeger, “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nın sadece setlerini yaratmadı, kadronun bulunduğu çevreyi ve tamamen hayal gücünün bir eseri olan tarih ve fantezinin harmanlandığı alternatif dünyayı yarattı. Kroeger’ın yanında sanat yönetmeni Jonathan McKinstry (Fas için), sanat yönetmeni Gary Freeman (İngiltere) set tasarımcısı Elli Griff, aksesuar sorumlusu David Balfour, silah-zırh yapımcusu Richard Hooper, yapım müdürleri John Maher (Fas) ve Brian Neighbour (İngiltere), ve sayısız sanatçıyla teknisyen çalıştı.
Kroeger be ekibinin yarattığı İslamiyet öncesi altıncı yüzyıl İran’ı, hikâyedeki doğaüstü öğelerin; hayal gücü, iyice araştırılmış tasarım öğeleri ve gerçek mimarinin bir harmanlaması sonucu oluşturulmuşturç Alamut, tamamen kurgusal. Shangri-la gibi ama kayda değer bir Hint etkisi var. “Tasarım açısından, setler, kostümler ve aksesuarlar tarihi görünümlü şeyler. Ama, gerçek bir tarihi film yapmadığımızdan, kendimizi tek bir tarzla kısıtlamadık. Fas’ın birçok yerinde çekim yaptığımız için, tasarımlarda inkâr edilemez bir Kuzey Afrika tadı da var” diyor Jonathan McKinstry.
Her tasarım departmanı, Faslı sanatçıların, zannatkârların ve inşaatçıların inanılmaz becerilerine güvendi. Griff’in set tasarım ekibinin, Balfour’un aksesuar ekibinin ve Hooper’ın silah-zırg ekibininn ihtiyaçları olan tüm malzemeler, Marakeş sanayi bölgesinde, devasa atölyelerde yapıldı. Kral Sharaman’ın atlar tarafından çekilen cenaze arabası ve şişman Mughal’ın tahtırevanı gibi malzemeleri Stuart Rose yarattı ve yaptı. “Set tasarım ve aksesuar depolarını ziyaretimiz, yaşadığım en inanılmaz deneyimdi şimdiye kadar.” Diyor sorumlu yapımcı Chad Oman. “Tabandan tavana aksesuar ve prodüksiyon tasarım öğeleriyle dolu devasa depolar vardı. İçinde lambadan kılıca, eğere kadar bir sürü alet vardı, hepsi de orada, yerli sanatçılar tarafından elle yapılmıştı. Gerçekten de dünyanın başka bir yerinde böyle bir zanaat ve sanatçılık olabileceğini düşünmüyorum.”
İster Fas’ın cehennem sıcağında özel kamyonunda, ister Pinewood Studios’da soğuk metal atölyesinde olsun, silahlar için başvuracağımız adam Hooper’dı. Hooper şöyle diyor: “Film için her şey sıfırdan yapıldı, tasarlandı, sanat departmanınca konsept onaylandı, daha sonra yapımcı, yönetmen veya oyuncu da onayladı. Ancak ondan sonra işleme koyuldu.”
“İran silahlarının tasarımları, altıncı yüzyıl tasarımları araştırmasından öğrenilenlerle ve “Prince of Persia” bilgisayar oyunlarından etkilenmiştir” diye devam ediyor Hooper. “Tarihi gerçeklik ve fantezi arasında denge kurmak istedim çünkü Jerry Bruckheimer ve Mike Newell o ince çizgi arasında gidip gelmemizi istedi. İran, Türkiye, Irak, Mısır müzelerini, Londra’daki British Museum’ı, Smithsonian’ı araştırdık. O zamanların Pers silah ve zırhlarıyla ilgili çeşitli kitaplar bulduk. Çeşitli tarz ve öğeler seçerek, ardından kendi kılıç, hançer ve kalkan tasarımlarımızı yaptık.”
Hooper ve ekibi yaklaşık 3,500 bireysel parça yaptı. Bunlara kılıç, mızrak, balta, ok, yay, ok kılıfı, kılıç kını, yay kılıfı, hançer ve Hassansin silahları dâhil. Silahlar demir, tahta, plastik veya sahne için hangi malzeme gerekiyorsa onlardan yapıldı. Filmdeki diğer ekip başları gibi, Hooper da Fas’taki zanaatkârlara güveniyordu. “Ülkenin harika zanaatkârlarının becerilerinden faydalandık” diyor Hooper. “Dericilerden metal işlemecilerine, giysi yapanlara kadar herkes vardı. Bunlar İngiltere ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerde çoktan unutulup gitmiş beceriler.”
Balfour bünyesindeki binlerce parçanın içinde en çok bir tanesi bu denli öneme sahipti: Zamanın Hançeri. Filmdeki diğer her parça gibi Zamanın Hançerinin son hâli de uzun bir araştırma, geliştirme ve deney sürecinden geçti. “İlk başta eski bir Hint tarzı hançere yöneldik” diyor Balfour, “ama Jerry Bruckheimer Hançer’in bilgisayar oyunundakine benzemesini istiyordu. Sorun; filmdeki hançerin kabzasını üç boyutlu bir şeye dönüştürdüğümüzde, filmde olması gereken fonksiyonlara sahip olmuyordu. Kabzayı yeniden tasarladık, cam kabza koyduk, metal filigran ve bıçak kısmından basıldığı zaman kumları salan bir düpme ekledik.
“Bence sonuc başarılıyrdı” diye devam ediyor Balfour. “Kabza hâlâ şık, oyundaki gibi, bıçak kısmını da işlemelerle zenginleştirdik.” Balfour Zamanın Hançeri’nin 20 farklı versiyonunu yaptı. Hepsi birbirinin benzeri ama farklı fonksiyonları var. “Asıl, birebir olanın metal bıçağı vardır” diyor Balfour. “Pirinçten yapılmıştır ve altın kaplamadır. Ağırlık şuradadır, çok kalitelidir.” Hançerin bu versiyonuna sürekli olarak bakım yapmak gerekti çünkü filmin birçok aksiyon sahnesi vardı. Oradan oraya atıldı, tekme atıldı Destan’ın elinden düştü, çamura saplandı,” diyor Balfour. “Hançerin başına bir sürü şey geldiği için ziyadesiyle tamir gördü. Ama aynı zamanda akrobatik sahneler için de birebir kopyalarını yapmak zorundaydık.”
Bu kadar sıkı bir çalışma, oyuncuları da etkilemiş. “İlk hafta Fas’a gittiğimizde, inşa edilen setleri ziyaret ettik” diyor Gemma Arterton. “O zaman bunun büyük bir yapım olduğunu iyice anladım. Şehir gibilerdi. Böyle şey görmemiştim daha önce. Bir şey hayal etmenize gerek kalmıyordu. Karşınızda duruyordu. Özellikle de bu yeşil ekran döneminde bu gerçekten de bir lüks. Bu filmin ilgimi çeken yanı dünyasıydı, bizimkiler gibi setlere gittiğinizde dünya çoktan yaratılmış oluyor.”
“Baktığımız her yerde incelikle işlenmiş duvarlar, kaplamalar, kale surları vardı” diyor Ben Kingsley. “Ve Fas’ta, doğanın kendisi, develer, binlerce atlı, kumlar. Setlerimiz o kadar ayrıntılıydı ki nefes almak için durakladığınızda içinize çektikleriniz bile sıra dışıydı. O çevreyi oluşturmak için saatlerce çalışılmuş. Bu bize çok moral verdi.”
Marakeş’in 42 kilometre kuzeybatısındaki Bouaissoun’un ay şeklindeki arazisi, Şeyh Amar’ın çöl kırallığı için kusursuz bir yerdi. Onun devekuşu yarışını, o huysuz kuşlarla dört günde çekebildik.
Devekuşları huysuzdur, kokarlar, korkaktırlar ve tehlikelidirder. Herhâlde o yüzden filmlerde çok yer almıyotlar. “Filmlerinden birinde devekuşu olacağı hiç aklıma gelmezdi diyor” Bruckheimer “ama gerçekten de çok eğlenceli ve heyecan verici bir sekanstı.” Bu sıra dışı kuşlara gözetmenlik etmek için devekuşu uzmanları Bill Rivers ve Jennifer Henderson geldi. Dublör koordinatörü George Aguilar ve ekibi, Rivers’ın yardımıyla, iki haftalık eğitim sonucu çekilebilen yarış sekanslarında devekuşlarına binmeleri için 8 profesyonel jokey tuttu. “Jokeylerden hiçbiri daha önce devekuşuna binmemişti” diyor Rivers. “Bu, at binmekten çok farklıdır çünkü devekuşları atlar kadar stabil değildir. Çok pratik gerektirir. Sizi ezip geçmemesi, tekmelememesi ya da üstünüze basmaması için üstünden düzgünce inmelisiniz.”
Alfred Molina, devekuşu sever Şeyh Amar’ı canlandırdı. Aktör, karaktere bürünmek için de elinden geleni yaptı. Molina anlatıyor: Devekuşum Anita’yı Destan’a gösterip hava atıyorum ve özellikle de bu devekuşunu ne kadar sevdiğimi anlatıyorum. Bu hayvanların davranışlarını önceden kestiremezsiniz, davranışları ve kararları Donkişçtvaridir. Jennifer Henderson’ın onları sakinleştirmek için sürekli boyunlarını tuttuğunu görmüştüm. Düşündüm ki bunu denersem sahneye yardımı dokunur.
“Anita’nın ben onun yumuşak boynunu tutarken kıpırdamaması için dua etmiştim. Boynunu tuttum, repliğimi söyledim. İki üç çekim harika gitti. Sonra bir çekimde – beni ne ele geçirdi bilmiyorum – ama Anita’yı övdüğüm diyalogun ortasında uzanıp onu boynundan öptüm, “ya gözüm çıkacak, ya paçayı kurtaracağım” dedim. Harika gitti! Ama günün sonunda Jennifer bana, dişi sandığım Anita’nın aslında Alan adında bir erkek olduğunu söyledi. Umarım bu kategoride bir MTV ödülü koyarlar.”
Ekip daha sonra, 200 kilometre süren, 2,5 saatlik bir yolculuk yaparak, Ouarzazate güneydoğusuna, Kuzey Afrika’nın Hollywood’una, 2260 metrelik Yüksek Atlas’taki Tizi n’Tichka geçidine gittiler.
Ouarzazate’nin 40 dakika dışarısında yer alan Little Fint vahasında, iki tane birbirinden ürkütücü levha vardır: “LÜTFEN BUGÜN SETTE DEVEKUŞLARINA DOKUNMAYIN” ve daha da kötüsü, “DİKKAT – KAYALARIN ALTINDA VE KENARINDA YILAN VE AKREP OLABİLİR, DİKKATLİ OLUN.”
Korkacak bir şey yoktu çünkü “Yılancı Ahbap” devredeydi. Sürekli gülen Faslı adam zehirli yaratıklar konusunda çok deneyimliydi. Çekim alanlarını, kadro ve ekip gelmeden önce temizlemekten sorumluluydu. Yılancı Ahbap’ın cam kavanozlarının bu yaratıklarla dolması çok vakit almadı. Hepsi çekimler sonunda serbest bırakılıyordu.
Çekim lokasyonuna geleni iki gün olmuştu ki, kum fırtınası çıktı ve ardından yağmur yağdı. “Fas’ta ilk mekan aradığımızda saatte 80 kilometre hızla esen rüzgâr vardı ama yerliler buna kum fırtınası demeye tenezzül etmiyordu. ‘Bu kum fırtınası değil, sadece esinti’ diyorlardı. Kum fırtınası çok daha korkutucu bir şeydir, çünkü her şey kararır, bir şey göremezsiniz, sizi boğar. Filmin en güzel sahnelerinden biri de kum fırtınasında geçiyor.” Diyor Mike Newell.
Bu kötü hava şartlarında, ekipmanların sürekli bakım gerektirmesi, görüntü yönetmeni John Seale’yi ve kamera ekibini Fas’taki çekimlerde çileden çıkarabilirdi ama o, Oscar kazandığı “İngiliz Hasta” filminde, Tunus’ta yaptıkları çekimlerde benzer koşullarla karşılaşmıştı. “Bu sıcaklığa ayak uydurduk, kameralar buna dayanıklıydı” diyor Seale. “Ama öyle bile olsa, sürekli sis bizi kötü etkiledi. Haftalarca tam olarak neden kaynaklandığını bulamadık ama sonra filmdeki sisin sebebinin daha sonradan bu inanılmaz sıcak olduğunu anladık. Ne yaptıysak ondan kurtulamadık. Hazırlıkların çoğu ekipmanlar için yapıldı. Kum fırtınaları kameraları çizebileceği ve çekimleri tekrarlamak gerekeceği için özellikle dikkatliydik.”
“Pers Prensi: Zamanın Kumları”nın bir sonraki lokasyonu çok özeldi. 1987’de UNESCO Dünya Mirası bölgelerinden seçilen, Fas motifleriyle, toprak ve blokaj taşlarından yapılan Ait Ben Haddou Berberi Evleri. Bu korunaklı şehrin yanında, Wolf Kroeger’ın Nasaf pazarını yapması için inanılmaz bir yer vardı. Arka planda Ait Ben Haddou öğeleri bulunacaktı.
Ouarzazate’ye gidildiğinde, birinci ve ikinci ekipler, şehrin merkezindeki Taourirt Kasbah’ında çekim yaptı. Eskiden, Fransız derebeyleri garnizonlarını henüz inşa etmeden önce Ouarzazate’de bir tek Kasbah varmış. Hâlâ güç ve egzotizm dolu o ilkel güzelliğe de sahip. Hâlâ Ouarzazate’nin kalbinin attığı yer, dar yollarında insanlar gelip gidiyor, kâğıt veya domino oynuyor, küçük dükkânlarda alışveriş yapıyor.
Dramatik Tiwiyne Gorge’da çekim yaptıktan sonra ekip, Erfoud’a giden Bin Kasbah Yolu’nun doğusundan 322 kilometre yol gittiler. Cezayir sınırına çok yakın olan bu yerde, film ekibi, Şeyh Amar ve haydutlarının hâkimiyet sürdüğü Köleler Vadisinin yasak girişini belirledi.
Fas çekimlerinin son iki gününde, ünlü Merzouga Kum Tepeciklerindeydik. 140 metreye yakın altın renkli kum tepecikleri. “’Pers Prensi: Zamanın Kumları’ adındaki bir filmin Fas’ta yapılan kum tepecikleri çekimleriyle son bulması uygun” diyor sorumlu yapımcı Eric McLeod. “Bunlar her Arabian Nights fantezisinin vazgeçilmezdir. Güneşin hareketiyle renk, rüzgârlala şekil değiştirirler. Fas’taki çekimlerin son gününde sıcaklık 51 dereceye çıktı. Batı yarımküreden ekip üyeleri başlarına Tuareg örtüleri taktılar ve kum tepeciklerinde daha rahat yürümek için yalınayak gezdiler.
“DNA’mda Fas çölü var çünkü payıma düşen kumu soludum” diyor Jake Gyllenhaal. “Ben Güney California’da büyüdüm ve Fas’ın havasıyla topografisi benzer, benim için zor olmadı. Daha önce burada çekim yapmıştım ama çölün derinliklerine gitmemiştim ve “Pers Prensi”ndeki gibi Fas’ı görmemiştim. Gerçekten çok güzel bir üşke. Bazen boş günlerde arabayla gezdim ve inanılmaz yerler görüp hayrete düştüm. Fas halkı çok tatlı, kibar ve çok çalışklan.”
DAHA SERİN İNGİLTERE’DE ÇEKİMLER
Dostları ilə paylaş: |