Hz. Muhammed ve evrensel mesaji hz. Muhammed'İn peygamber olarak gönderiLDİĞİ ortam



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə16/31
tarix24.11.2017
ölçüsü1,37 Mb.
#32819
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   31

d- Kurayzaoğulları Olayı (5/627)

Benî Kaynukâ' ve Beni Nadîr'in Medine'den çıkarılmasıyla, Hendek savaşı sonuna kadar şehirde sadece Beni Kurayza kalmıştı. Beni Kurayza, Hendek savaşında, biraz önce adı geçen Beni Nadîr'den Huyey b. Ahtab'ın tahrikiyle Müslümanları arkadan vurmaya karar vermişti. Kurayzaoğulları bu hareketleriyle Müslümanların helakına yol açacak bir davranışta bulunmuş oluyorlardı. Hz. Peygamber, Kurayzaoğullarının haberini alınca durumu incelemek ve engel olmak üzere, içlerinde Evs'in reisi Sa'd b. Muaz ile Hazrec'in reisi Sa'd b. Ubâde'nin de bulunduğu dört kişilik bir heyeti Kurayza yurduna göndermişti. Bunlar, Kurayza'nın reisi Ka'b b. Esed'le görüşerek ihanetten vazgeçmelerini istemişler, şayet ihanet ederlerse sonucun Kurayza için iyi olmayacağını bildirmişlerdi. Fakat Ka'b b. Esed İslâm heyeti ile alay etmiş, kaba ve sert davranmış ve uyarılara kulak asmamıştı.

Beni Kurayza daha önce de Nadîroğulları kuşatması esnasında Müslümanları arkadan vurmak üzere hazırlığa girişmiş, Hz. Peygamber bu nedenle Benî Nadîr kuşatmasını kaldırıp Benî Kurayza üzerine yürümek zorunda kalmıştı. Sonunda Benî Kurayza barış teklif etmiş, Nadîroğullarına yardım etmemek şartıyla barış teklifleri kabul edilmişti. Bu defa Hendek kuşatmasında savaş suçu işlemeleri, kendilerine savaş ilan etmek için yeterli bir sebepti. Çünkü güvenilirliklerini tamamen kaybetmişlerdi. "Kurayza'nın Medine'de kalması sürekli bir tehlike arzediyordu. Medine'den gitmelerine izin vermekse, Hayber'deki İslâm karşıtı entrika yuvasını güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktı."[439]

Hendek kuşatmacılarının Medine'den ayrılmalarından bir gün sonra Peygamberimiz Kurayzaoğulları üzerine yürümeye karar verdi. Yerine İbn Ümmü Mektûm'u vekil bıraktı. Müslümanların acele hareket etmelerini temin maksadıyla ikindi namazını Kurayza yurdunda kılmalarını söyledi. Kurayzaoğulları kalelerine çekilerek taşkınlık yapmaya, Hz. Peygamber'e ve hanımlarına sövmeye başladılar. Fakat kuşatma uzadıkça zor durumda kaldılar. Kendi başkanları Ka'b b. Esed onlara üç teklifte bulundu: Ya İslâm'ı kabul etmek, ya Cumartesi günü, yani hiç ummadıkları bir günde Müslümanlara saldırmak, ya da çocuklarını ve kadınlarını öldürüp, sonra ölünceye kadar Müslümanlarla çarpışmak. Fakat Yahudiler her üç teklifi de kabul etmediler.[440] Peygamberimiz Kurayza'yı İslâm'a davet etti. Onların bunu kabul etmemesi üzerine çarpışmayı başlattı.[441]

Kaynaklarımızda, Kurayza'nın bir yandan, eski müttefikleri Sa'd b. Muaz'ın vereceği karara razı olmak şartıyla teslim oldukları belirtilirken,[442] diğer taraftan daha yaygın rivayete göre onların, kuşatma şiddetlenince Hz. Peygamber'in vereceği karara uymak üzere teslim oldukları, bu arada eski müttefikleri olan Evs kabilesinin Hz. Peygamber'den onların bağışlanmalarını istediği; bunun üzerine Hz. Peygamber'in Evs'e, Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini teklif ettiği ve Evs'in de buna razı olduğu kaydedilmektedir.[443] Ancak birinci grup rivayetlerde Sa'd'ın hakemliği işin başında, yani teslimden önce, ikinci grup rivayetlerde ise, teslimden bir müddet sonra ortaya çıkmaktadır. Fakat, her ikisinde de sonuçta, Sa'd b. Muaz'ın hakem tayin edildiği belirtilmektedir. Hendek Savaşı'nda yaralanan Sa'd b. Muaz, Mescid-i Nebevi'nin içinde kurulan bir çadırda, Eslem kabilesinden Rufeyde el-Ensâriyye adlı bir hanım sahâbî tarafından tedavi ediliyordu. Bu hanım, müslümanlardan yaralı olanların hizmetinde bulunuyordu.[444] Hükmünü vermek üzere bir merkep üzerine bindirilerek Hz. Peygamber'in karargâhına getirilen Sa'd, büluğ çağına girmiş erkeklerin öldürülmesine, kadınların ve çocukların esir alınmasına, malların ise ganimet statüsüne tabi tutulmasına karar verdi. Ana kaynaklarımızda Sa'd b. Muaz'ın neye göre, sözgelimi örfe göre mi, Tevrat'a göre mi veya Kur'an'a göre mi karar verdiği konusunda açık bir bilgiye rastlayamadık. Ancak karardan sonra Hz. Peygamber'in hakeme "Allah ve Resûlü'nün hükmüyle karar verdiğini söylediği" kaydedilmektedir.[445] Çağdaş araştırmacılardan Muhammed Hamidullah, Sa'd b. Muaz'ın "Yahudilerin mukaddes kitabı olan Tevrat'ın mağlup düşman karşısında Yahudilere tanımış olduğu hakları aynen Müslümanlara tanıdığını" belirterek Tevrat'ın ilgili hükmü ile, Sa'd'ın kararı arasında isabetli bir bağlantı kurmaktadır.[446] Gerçekten Tevrat, mağlup düşman karşısında Yahudilere aynı hakları tanımaktadır.[447] Kurayza kabilesinin eski müttefiki olan Sa'd, muhtemelen Tevrat'ın bu hükmünü biliyordu. Sonunda karar infaz edildi. Kadınlardan sadece birisi, Hallâd b. Süveyd adlı sahâbînin üzerine kale duvarından değirmen taşı atarak ölümüne sebep olan bir kadın öldürüldü. Öldürülen Kurayzalıların sayısı hakkında kaynaklarda dört yüz ila dokuz yüz arasında çeşitli rakamlar verilmektedir. Malları, kadınları ve çocukları ganimet statüsüne tabi tutuldu; hurmalıkları gaziler arasında bölüştürüldü. O sırada Kurayza yurdunda bulunan Benî Nadîr Yahudilerinden meşhur Huyey b. Ahtab da Kurayza'nın akıbetine uğradı ve ihanetin cezasını canıyla ödedi. Kurayzaoğulları Gazvesi Zilkade 5/Ocak-Şubat 627'de gerçekleşmiştir.[448]

Ahzâb Sûresinde Kurayza Gazvesi'yle ilgili olarak şu ayetler yer almaktadır: "Allah; Ehl-i Kitaptan, müşrik ordularına yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter".[449]



e- Hayberin Fethi (7/628)

Kurayza Gazvesi sonunda Medine şehri Yahudi tehdidinden büyük ölçüde kurtulmuş olmakla beraber bir bütün olarak Hicaz'da bu tehlike henüz sona ermemişti. Çünkü Benî Kaynukâ' ve Benî Nadîr ile işbirliği içinde bulunan pekçok Yahudi, Hayber'de bulunuyordu. Medine'den çıkarılan Benî Nadîr Yahudilerinden bir kısmının Hayber'e yerleştiklerini ve bir grup Yahudinin Mekkelileri ve diğer müşrik Arap kabilelerini teşvik ederek Hendek kuşatmasına sebep olduklarını daha önce görmüştük. Hayber Yahudileri daha sonra buranın bir yıllık hurma mahsulü karşılığında Gatafanlıları kendileriyle birlikte Hz. Peygamber'le savaşmaya davet ettiler. Gatafanlılar dört bin askerle kendilerine destek olacaklardı. Suriye ve Irak bölgelerinden gelen ticaret yolu Hayber üzerinden Medine'ye ulaştığından, Müslümanların ticaret yolu tehlikedeydi; Hayber Yahudileri kervanlar için tehlike oluşturuyordu.

Beni Kurayza'nın akibetini öğrenen Hayber Yahudileri korkuya kapılarak, Müslümanlar onların üzerine yürümeden önce, Hayber,Teymâ, Fedek, Vâdilkurâ Yahudileri ile birleşerek Medine üzerine yürümeye karar verdiler. Gatafan kabilesine giderek, dört bin askerle onların desteğini de sağladılar.

Hz. Peygamber hicretin altıncı yılı Ramazan ayında, durumu incelemek üzere Abdullah b. Revâha başkanlığında bir heyeti Hayber'e gönderdi. Haberin doğruluğunu anlayınca bu defa Hayber reisi Üseyr'i buraya vali olarak atamayı tasarladı. Bu teklifi iletmek için Abdullah b. Revaha'yı otuz kişiyle tekrar gönderdi. Üseyr buna önce istekli davrandı; hatta otuz kişilik yahudi heyetini de yanına alarak İslam heyetiyle birlikte Medine'ye doğru hareket etti; ancak yolda fikrinden vazgeçti. İslam heyeti ise Medine'ye döndü.

Hudeybiye Barışı Hz. Peygamber'e Hayber'de gittikçe büyüyen tehlikeyi bertaraf etme fırsatı verdi. Çünkü Peygamberimiz, Hayber üzerine yürüdüğünde Mekkelilerin Medine üzerine saldırma ihtimali Hudeybiye Barışı sayesinde ortadan kalkmıştı. Peygamberimiz Hudeybiye Seferi'nden dönüp Medine'de bir ay kaldıktan sonra Müslümanların Hayber'in fethi için hazırlanmalarını emretti. Hayber, kaleleri sağlam, savaşçıları fazla ve ele geçirilmesi zor bir yerleşim merkezi idi. Dolayısıyla bu şehrin fethi, sebat ve sabır isteyen bir işti. Bunun için Peygamberimiz "Bizimle ancak cihada rağbet edenler gelsin" buyurdu.

İslâm ordusunun yola çıkmasından önce Medine'deki Yahudi kalıntılarından bazıları Müslümanları huzursuz etmeye, vadesi gelmemiş alacaklarını istemeye başladılar.[450] Medine'deki münafıklar da Yahudilerle haberleşerek Müslümanların gücü hakkında bilgiler verdiler. Abdullah b. Übey, Hayber Yahudilerine meydan savaşı yapmalarını, korkmamalarını, ancak tedbirli olmalarını tavsiye etti.

İslâm ordusu yedinci hicrî yılın Muharrem ayı sonlarına doğru (Mayıs 628) Medine'den hareket etti. Ordunun sayısı bin dört yüzü piyade, iki yüzü süvari olmak üzere bin altı yüz idi.[451] Habeşistan'dan gelen muhacirlerle, Eş'arîler ve orduya sonradan katılan Devsliler bu sayıya dahil değildir. Yaralıları tedavi etmek, yemek pişirmek ve Müslümanlara yardımcı olmak üzere, içlerinde Ümmü Seleme, Safiye bint Abdülmuttalib ve Ümmü Eymen'in de bulunduğu yirmi Müslüman kadın da bu sefere katıldı. Müslümanların bu gücüne karşılık Hayber'de tarihçi Yâkubî yirmi bin,[452] Vâkıdî on bin[453] düşman askeri olduğunu bildirmektedir. Ancak yirmi bin rakamı abartılı olmalıdır. İslâm ordusunun yolculuğu, yola çıkış günü de dahil, dört gün sürdü. Hz. Peygamber'in bu yolculukta Eşca' kabilesinden iki kılavuzu vardı. Gece vakti Hayber'e gelen Peygamberimiz, hücum için sabah olmasını bekledi. Çünkü o, prensip olarak geceleyin bir yere ansızın baskın yapmazdı.[454] Sabahleyin tarlalarına gitmek üzere kalelerinden çıkan Yahudiler, İslâm ordusunu görünce korkuya kapılarak kalelere sığındılar.

Medine'ye 150 km. uzaklıkta bulunan Hayber, Netât, Şıkk ve Ketibe denilen başlıca üç bölgeden ve bu bölgelerde bulunan hisarlardan ibaretti. Bu hisarların ismi şöyledir: Naim, Sa'b b. Muaz, Zübeyr, Übey, Nizar, Kamûs, Vatih, Merhab ve Sülâlim.

Peygamberimiz karargâhı önce Netât bölgesinin yakınına kurdu. Burada karşılıklı ok atışı yapıldı. Buranın elverişsiz olması nedeniyle İslâm ordusu Recî mevkiine (Mekke yakınlarındaki Recî değil) nakledildi. Hz. Peygamber Yahudileri İslâm'a davet etti; ancak onlar reddederek savaşa karar verdiler. Gatafanlılar, Hayber'in bir yıllık hurma mahsulüne karşılık dört bin askerle Yahudilere yardıma gelmişler ve Hz. Peygamber'in buraya ulaşmasından üç gün önce Hayber kalelerine yerleşip mevzilenmişlerdi. Kuşatma esnasında Hz. Peygamber Gatafanlıların başkanı Uyeyne b.

Hısn'a elçi göndererek, Hayber'den çekilmeleri halinde buranın bir yıllık hurma mahsulünü (bazı rivayetlerde yarısını) vermeyi teklif etti. Aynı teklif Fezâre kabilesine de yapıldı. Her ikiside reddettiler. Ancak kuşatma esnasında ailelerinin yurtlarında savunmasız olduğunu hatırlayarak endişeye kapıldılar ve derhal yurtlarına döndüler.[455] Uyeyne b. Hısn, fetihten sonra Hz. Peygamber'e gelerek dört bin askeriyle Hayber'den tam kuşatma esnasında çekildiğini belirtmiş ve Hayber ganimetlerinden pay istemiştir. Hz. Peygamber ise "Yalan söylüyorsun" diyerek bunu reddetmişti.[456] Onların çekilip gitmeleri Yahudilerin moralini bozdu. Bu sırada Simak adında bir Yahudi İslâm karargâhına gelerek, kendisine eman verilmesi karşılığında şehrin zayıf noktaları hakkında bilgi verdi. Bütün bu gelişmeler Hayber'in fethinin kolaylaşmasına vesile oldu.

Netât bölgesine yoğunlaştırılan hücum sonunda önce buradaki kaleler, onun ardından Şıkk ve sonra da Ketibe bölgesindeki kaleler peşpeşe fethedildi. En sonunda Kamûs kalesinin düşmesiyle Hayber'in fethi sonuçlandı. Hayber'in fethinde Hz. Ali'nin büyük kahramanlıkları görüldü.

Hayber'de Yahudiler, aralarında Hz. Peygamber'i zehirlemeye kalkan Zeyneb'in babası Haris, Merhab, Üseyr, Yâsir, Âmir, Kinâne b. Ebû'l-Hukayk'ın da bulunduğu doksan üç ölü, Müslümanlar ise on beş şehit verdiler.[457]

Hayber'de ele geçirilen menkul ganimetlerin beşte biri Hz. Peygamber'e ve ganimet âyetinde belirtilenlere taksim edilmek üzere hazineye ayrıldı. Beşte dördü ise gazilere paylaştırıldı. Benî Nadîr'den Huyey b. Ahtab'ın Medine'den çıkarken götürdüğü bir deve derisinin içini dolduracak miktardaki hazine uzun araştırmalardan sonra bulundu. Hz. Peygamber altın ve diğer değerli madenlerden oluşan bu hazineyi dul ve yoksul kadınlarla muhtaçlara dağıttı. Ganimet malları arasında bulunan Tevrat nüshaları Yahudilere iade edildi.

Hz. Peygamber, Hayber arazilerinin işletilmesini "İslâm devletinin onları çıkarma haklarının saklı tutulması şartıyla" ve yıllık hurma ve diğer tarım ürünlerinin yarısını İslâm devletine vermek kaydıyla Yahudilere bıraktı.[458] Hayber'in Fethi Mekke müşriklerini endişe ve üzüntüye boğdu; ancak başta Hz. Abbas olmak üzere Mekke'deki Müslümanları ise sevindirdi.[459] Hayber'in Fethi'yle Yahudilerin Arap Yarımadası'nda siyâsî bir güç olmaları sona erdi; ekonomik güçleri de zayıfladı. Daha önce Müslümanlara kafa tutan, tehdit eden bir unsur oldukları halde, bundan böyle onlara vergi veren tebaa durumuna düştüler. Hayber'den elde edilen ganimet ve her yıl gelen gelirler sayesinde İslâm devletinin ekonomik gücü arttı.

Hayber'in Fethi'nden sonra burada birkaç gün kalan Hz. Peygamber'i, Yahudi liderlerinden Sellâm b. Mişkem'in karısı Zeyneb bint Hâris zehirlemeye teşebbüs etti. Bir koyun keserek kızartıp güya ikram etmek maksadıyla Hz. Peygamber'i davet etti. Yanına Bişr b. Berâ'yı da alarak bu davete giden Hz. Peygamber daha ilk lokmada yemeğin zehirli olduğunu farketti ve lokmayı yutmadan geri çıkardı. Fakat aynı sofrada bulunan Bişr b. Berâ, Hz. Peygamber'e saygısızlık olur düşüncesiyle ağzına aldığı lokmayı zorla yuttu ve zehirlenerek vefat etti. Zeyneb bint Hâris'in kısas uygulanarak öldürüldüğü söylendiği gibi affedildiği de kaydedilir.[460]

Hz. Peygamber Hayber'in fethinde Yahudi liderlerinden Huyey b. Ahtab'ın kızı Safiye'yi (asıl adı Zeyneb ) başkomutan hakkı olarak kendisi aldı. Onu İslâm'ı kabul edip kendisine eş olmak ile, dininde kalıp akrabalarının yanına dönmek hususunda serbest bıraktı. Safiye İslâm'ı tercih ederek Hz. Peygamber'in zevceleri arasında yer aldı.[461]

Bu arada içlerinde Ebû Hureyre'nin de bulunduğu Devsliler ve Eş'arîler Hayber'e geldiler. Hz. Peygamber sahâbîlerle istişare ederek onlara da ganimetten pay ayırdı. İki gemi ile Necâşî'nin yanınından gelen ve içlerinde Câfer b. Ebû Tâlib'in de bulunduğu Habeşistan muhacirleri de Hayber'e ulaştılar. Peygamberimiz "Hangisine sevineceğimi bilemiyorum. Câfer'in gelişine mi, yoksa Hayber'in fethine mi?" diyerek sevincini açıkladı. Hayber'in fethi Muharrem-Safer 7/Mayıs-Haziran 628' de gerçekleşti.[462]

Hz. Peygamber Hayber'in fethinden sonra Vâdilkurâ üzerine yürüdü. Buradaki Yahudiler müstahkem kalelere sığınarak bir gün kadar direndiler. Fakat sonunda Hayber Yahudilerinin şartlarına göre teslim oldular. Buna göre yıllık arazi mahsullerinin yarısını İslâm devletine vergi olarak ödeyeceklerdi. Teymâ Yahudileri, Hayber, Fedek ve Vâdilkurâ'da meydana gelen gelişmeleri duyunca Hz. Peygamber'le cizye üzerine antlaşma yaptılar.

Hz. Peygamber Hayber'in fethinden sonra Muhayyisa b. Mes'ud'u İslâm'a davet ve Hayber Yahudilerinin akıbetini hatırlatmak maksadıyla Fedek bölgesine gönderdi. Fedek halkı topraklarının yarısı karşılığında Hz. Peygamber'le anlaşmak istediler; bir barış antlaşması gerçekleştirmek üzere Hz. Peygamber'in huzuruna heyet gönderdiler. Peygamberimiz bu şartları kabul etti. Fedek barış yoluyla elde edildiği için arazisinin yarısı Hz. Peygamber'e tahsis edildi.[463]

Hz. Peygamber'in Yahudilerle ilişkilerini ana hatlarıyla ortaya koyduktan sonra, bu ilişkilerin günümüze de ışık tutabilecek şekilde kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz. Peygamberimiz, Yahudileri ne pahasına olursa olsun Müslümanlarla birarada yaşayamayacak bir kitle olarak asla görmemiştir. Onun hedefi Yahudileri tamamen imha etmek veya İslâm hakimiyeti altındaki toprakların dışına göndermek de değildi. Şayet öyle olsaydı Hayber ve çevresindeki Yahudileri ortadan kaldırır veya onları İslâm hakimiyeti altında bulunan toprakların tamamen dışına sevkederdi. Halbuki böyle hareket etmemiş, Müslümanların güçlü olduğu bir dönemde adı geçen Yahudileri yerlerinde bırakmıştır. Yedinci hicrî yılın başında gerçekleşen Hayber'in fethinden, kendisinin vefat tarihi olan onbirinci hicrî yıla kadar dört yılı aşkın bir süre zarfında Müslümanlarla Yahudiler birarada yaşama tecrübesinin güzel örneğini vermişlerdir. Üstelik yarımadanın daha başka yerlerinde, mesela Yemen'de ve hatta Medine'de bile antlaşmalı olan, Müslümanların zimmeti ve himayesi altında Yahudiler yaşamaktaydı.[464] Kurayza Gazvesi'nden on beş ay kadar sonra gerçekleşen Hayber'in fethine giderken Hz. Peygamber'in yanında Medine Yahudilerinden on kişi bulunuyordu.[465] Sürgün veya imha edilen Yahudiler de antlaşmayı bozuncaya kadar Medine içinde Müslümanlarla birlikte yaşıyorlardı. Demek ki Peygamberimiz doğru dürüst yerinde duranlara ses çıkarmamıştır. Fakat, olayları anlatırken de temas ettiğimiz gibi Medine'nin içindeki Yahudileri, Müslümanların güçlü düşmanları olan müşriklerle işbirliği yaptıkları, tehdit unsuru haline geldikleri, devlet otoritesini ve sosyal barışı hiçe saydıkları için şehirden çıkarmış veya ortadan kaldırmıştır. Hemen yanıbaşında kendisinin can, mal ve namus güvenliğini tehdit eden birer kitle haline geldikleri için bir arada yaşamak artık imkansız hale gelmiştir. Şayet antlaşmayı bozmasalardı, müşriklerle işbirliği yapmasalardı, savaş suçu işlemeselerdi ve Müslümanların can güvenliğini tehdit eden birer unsur haline gelmeselerdi belki Medine'deki Yahudi kabileleri de yerlerinde bırakılabilirlerdi.[466]



3- Hristiyanlarla İlişkiler

a- Genel Bilgiler

Müslümanların hristiyanlarla ilişkileri İslâm'ın Mekke döneminde başlamıştır. Varaka b. Nevfel'in Hristiyanlıkla alâkası bulunduğunu, ilk vahiyden sonra Hz. Peygamber'in Varaka b. Nevfel ile görüştüğünü ve başından geçeni ona anlattığını; Müslümanların halkı ve idarecileri Hristiyan olan Habeşistan'a hicret ettiğini; Rebia'nın oğullarının kölesi Ninovalı Addas'ın Taif yolculuğu dönüşünde Hz. Peygamber'in huzurunda İslâm'ı kabul ettiğini daha önce, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliğinin Mekke dönemini ele alırken görmüştük.

Bunların dışında Mekke döneminde Hristiyan Bizanslılar ile Mecusî Sâsânîler arasındaki mücadeleleri Mekke müşriklerinin yanında Hz. Peygamber ve Müslümanlar da yakından takip etmişlerdir. Bu mücadelelerin seyri özet olarak şöyledir: Sâsânîler 611 yılında Antakya'yı, 614'te Kudüs'ü ve 619'da Mısır'ı ele geçirmişlerdi. Bunun üzerine Mekke müşrikleri kendileri gibi çok tanrılı dine sahip İranlıların hristiyan Bizanslılara galip gelmesine sevinmişler; Müslümanlar ise üzülmüşlerdi. Hatta müşrikler daha da ileri giderek ateşperest İranlıların kitap ehli olan Bizanslılara galip geldikleri gibi, kendilerinin de Müslümanlara üstün geleceklerini söylemeye başlamışlardı. Bunun üzerine Rûm Sûresi nâzil olmuş, Bizanslıların bu yenilgiden sonra bir kaç (3-9) yıl içinde galip gelecekleri bildirilmişti. Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'in bu haberine çok sevinmişler, müşrikler ise inanmamışlardı. Hz. Ebû Bekir ile müşriklerden Übey b. Halef bahse girişmişlerdi, anlaşmanın son şekline göre Rûmlar İranlıları 9 yıl içinde yenerse Übey b. Halef Hz. Ebû Bekir'e yüz deve verecek, şayet İranlılar Rûmları yenerse Hz. Ebû Bekir Übey b. Halef'e yüz deve verecekti. Gerçekten kısa bir müddet sonra kendini toparlayan Herakleios düzenlediği bir seferle İranlıları Fırat'ın gerisine püskürttü. 622 ila 627 yılları arasında Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'ı işgal ederek Mezopotamya'ya girdi; Tebriz'de ateş tapınağını yıktı. Bizanslıların ilk zaferi Bedir Savaşı sıralarına, son zaferi ise Hudeybiye Antlaşması'ndan birkaç ay öncesine rastlar. Bizans'ın İran'a galip geldiği sırada Übey b. Halef ölmüştü. Hz. Ebû Bekir onun varislerinden yüz deveyi alıp Hz. Peygamber'in emriyle fakirlere dağıttı.

Hz. Peygamber'in Medine'ye hicret ettiği sırada burada önemli sayıda Hristiyan bulunduğu görülmemektedir. Ancak Medine'de Ebû Âmir er-Rahib adında ve Hz. Peygamber'in fâsık dediği bir papazın varlığı bilinmektedir. Bu şahıs, hicretten sonra Medine'yi terkedip Mekke'ye yerleşmiştir. Orada müşriklerle işbirliği yapmış, etrafına topladığı kişilerle Uhud savaşında Müslümanlara karşı savaşmıştır.

Hz. Peygamber Hudeybiye Barışı'ndan sonra birçok devlet başkanına ve bu meyanda hristiyan olan Bizans, Mısır, Habeşistan hükümdarlarına İslâm'a davet mektupları göndermiştir. Bizans İmparatoru Herakleios İslâm'la ilgilenmiş; Mısır Mukavkıs'ı Hz. Peygamber'in elçisine iyi davranarak kendisine çeşitli hediyeler göndermiştir. Habeşistan hükümdarının da İslâm'a girdiği söylenmektedir.

Hz. Peygamber Haris b. Umeyr el-Ezdî'yi bir mektupla Bizans'a bağlı Busrâ valisine göndermiştir. Elçi Mûte'ye varınca Bizans'ın bir diğer valisi Şurahbil b. Amr el-Gassânî tarafından yakalanmış ve öldürülmüştür. Hâris Hz. Peygamber'in öldürülen tek elçisidir. Bu olay Rasûlullah'ı son derece üzmüştür.



b- Mûte Savaşı (8/629)

Bizanslılar ile Müslümanlar arasında yüzyıllar boyu sürecek olan silahlı mücadeleler Mûte Savaşı ile başlamıştır. Peygamberimiz hicretin sekizinci yılı Rebiulevvel ayında içlerinde Ka'b b.

Umeyr el-Gıfârî'nin bulunduğu on beş kişilik bir heyeti Belkâ'ya bir gecelik mesafedeki Zâtu Atlah'a bölge halkını İslâm'a davet için göndermişti. Ancak heyet üyeleri oka tutularak hepsi şehit edilmişler; yalnızca yaralı olarak kurtulan Ka'b Medine'ye dönebilmiştir. Bu olaya çok üzülen Hz. Peygamber onların üzerine bir ordu göndermeyi düşünmüş; ancak bölge halkının başka yere gittiklerini öğrenince bundan vazgeçmişti.[467]

Bir yandan, biraz önce bahsedilen şehit Hâris b. Umeyr'in, diğer yandan Zâtu Atlah'ta öldürülen Müslümanların maruz kaldığı hukuk ihlâline karşılık vermek üzere Hz. Peygamber, üç bin kişilik bir ordu hazırladı ve kumandanlığa Zeyd b. Hârise'yi tayin etti. Zeyd şehit düştüğü takdirde Câfer b. Ebû Tâlib'in, onun şehit olması halinde de Abdullah b. Revâhâ'nın kumandan olmasını, Abdullah da şehit olursa aralarından birini komutan seçmelerini, elçisinin şehit edildiği yere kadar ilerlemelerini emretti. Orduyu Seniyyetü'l-Vedâ'ya kadar uğurladı. Müslümanlardan, bölge halkını İslâm'a davet etmelerini; kabul ettikleri takdirde savaşmamalarını; aksi takdirde Allah'a sığınıp onlarla savaşmalarını istedi. Ayrıca Müslümanlara sözlerinde durmalarını, aşırı gitmemelerini; çocukları,[468] kadınları, yaşlıları ve manastırlara çekilmiş kimseleri öldürmemelerini; hurmalıklara zarar vermemelerini, ağaçları kesmemelerini ve binaları yakmamalarını tembih ve tavsiye etti.[469]

İslâm ordusunun Medine'den ayrılıp kuzeye doğru ilerlediğini öğrenen Şurahbil b. Amr el-Gassânî, kardeşi Sedûs'u bir orduyla onlara karşı sevketti. Meydana gelen savaşta Sedûs'un öldürülmesi üzerine Şurahbil korkarak kalesine sığındı. Müslümanlar yollarına devam ederek Maân'a kadar ilerlediler ve burada karargâh kurdular. O sırada Bizans İmparatoru Herakleios'un Beliy kabilesinden Mâlik b. Zâfile kumandası altında Behrâ, Vâil, Bekir, Lahm ve Cüzâm gibi Arap kabilelerinden oluşan yüz bin (bazı kaynaklarda yüz bini Rumlardan ve yüz bini de adı geçen Hristiyan Arap kabilelerinden olmak üzere toplam iki yüz bin) kişilik bir ordunun başında Maâb'a geldiğini öğrendiler. Müslümanlar Maân'da iki gün kalarak ne yapmaları gerektiğini görüştüler. Bazıları, Bizanslıların büyük bir orduyla geldiklerinin Hz. Peygamber'e bildirilmesini ve ondan gelecek habere göre hareket edilmesini teklif ettiler. Abdullah b. Revâha söz alarak, kendileri açısından asker, silah ve binek sayısının çokluğunun önemi olmadığını örnekler vererek anlattı; savaşmak gerektiğini, ya zafer kazanacaklarını veya şehadete ulaşacaklarını dile getirdi. Sonunda savaşa karar verildi. Maân'dan ayrılan İslâm ordusu, savaşın cereyan edeceği Mûte'ye giderek savaş düzenine geçti .

Savaşta Zeyd b. Hârise'nin şehit düşmesi üzerine sancağı Câfer b. Ebû Tâlib aldı. O da kahramanca çarpıştıktan sonra şehit olunca sancağa Abdullah b. Revâha sahip çıktı. O da şehit düşünce Müslümanlar sancağın Halid b. Velid'e verilmesini kararlaştırdılar. Halid sancağı alır almaz düşman üzerine saldırmaya karar verdi. Bu sırada akşam olmasına rağmen onun bu hareketi tesirini gösterdi. İslâm ordusunun sağ kanat komutanı Kutbe b. Katâde, Hristiyan Arapların komutanı Mâlik b. Zâfileyi öldürdü. Müslümanlar Halid b. Velid'in etrafında toplanarak pekçok düşman askerini öldürdüler. Geceleyin savaşa ara verildi.

Düşman ordusunun sayıca üstün oluşunu göz önüne alan Halid b. Velid değişik bir taktik uygulamaya karar verdi. Ordunun sağ kolundaki askerleri sola, solundakileri sağa, öndekileri arkaya ve arkadakileri öne alarak, düşmanın, Müslümanların geceleyin yardım aldıklarını sanmalarını planladı. Esasında onun asıl hedefi, düşmanın maneviyatını sarstıktan ve şiddetli bir hücum ile onları yıldırdıktan sonra, İslâm ordusunu yok olmaktan kurtarıp emniyet içerisinde geri çekmekti. Düşman askerleri ertesi sabah karşılarında değişik askerleri görünce şaşırdılar ve maneviyatları sarsıldı. İslâm ordusu ani bir hücumdan sonra geri çekildi. Halid'in planı hedefine ulaştı. Düşman askerleri Müslümanları takip etmeye cesaret edemediler. Halid'in kendilerini çöle çekip orada savaşmak istemesinden endişe ettiler. Sonunda iki ordu birbirinden ayrıldı. İslâm ordusu Medine'ye döndü. Peygamberimiz ve Medine'de bulunan Müslümanlar, hatta çocuklar, onları Cürf mevkiinde karşıladılar. Bazıları onlara, firar edenler anlamına gelen "ferrâr" veya "fürrâr" diye hitap ettiler ve soğuk karşıladılar. Mûte savaşından dönen gâziler, Medine'deki Müslümanların kendilerini soğuk karşılamaları yüzünden utançlarından evlerinden çıkamaz hale geldiler. Peygamberimiz ise onların firârî olmadıklarını bildirdi. Kendilerine, döne döne hamle yapan savaşçı anlamında "kürrâr" (veya kerrâr) denilmesini emretti. Onlara teker teker haber göndererek kendilerinin firârî değil, döne döne hamle yapan savaşçı olduklarını bildirdi.[470]

Kaynaklarda Mûte Savaşı'nın Bizans ordusunun yenilgisiyle sonuçlandığını belirten rivayetler bulunduğu gibi,[471] Müslümanlar açısından yenilgi olarak değerlendiren ifadeler de mevcuttur.[472] Şu kadar var ki bu savaş, Halid b. Velid'in savaştığı bölgedeki düşman askerlerinin yenilmesi ve Müslümanların az (sekiz, on bir veya on beş kişi) kayıp vererek geri çekilmesi sonucunda elde edilmiş bir başarı olarak kabul edilmelidir. Bizans ordusu tamamen mağlup olmamakla birlikte, savaşın Müslümanlar açısından zaferle sonuçlandığını söylemek mümkündür. Nitekim Hz. Peygamber'in değerlendirmesinden de bu anlaşılmaktadır.

Mûte Savaşı ile Halid b. Velid ve Müslümanlar Bizans ordusunu, onların savaş taktiklerini ve silahlarını yakından tanımış oldular. Bu tecrübenin, ilerideki yıllarda gerçekleşecek fetihler esnasında faydası olacaktır. Ayrıca Suriye ve Filistin'deki Araplar Müslümanların imanının gücünü ve kahramanlıklarını görmüşler, onları tanımaya başlamışlardır. Hz. Peygamber bu savaşta Halid b. Velid'e "Seyfullah" (Allah'ın kılıcı) lakabını vermiştir.[473]

Bu savaşta Müslümanlar, Hz. Peygamber'in yakınlarını, İslâm'a çok büyük hizmetleri geçmiş şahsiyetleri, Hz. Peygamber'in yakın dostu Zeyd b. Hârise'yi; amcasının oğlu ve daha bir yıl önce Habeşistan'dan dönmüş olan Cafer b. Ebû Tâlib'i ve ensarın büyük şairi Abdullah b. Revâha'yı kaybettiler. Bu kayıplar hem onları hem de Hz. Peygamber'i üzdü ve ağlattı. Peygamberimiz, savaşta şehit düşen Câfer'in ailesinin üzüntülü olduğunu belirterek onlar için yemek hazırlanmasını istedi.[474]



Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin