Xxhı- Büyü Ve Peygamber'e Büyü Yapıldığı İddiası
Turan Dursun, Bakara Sûresinin 102. âyetini ele alarak Hârût ve Mârûtadlı iki melek tarafından insanlara büyü öğretildiğinin anlatıldığını, alaylı bir ifade ile yazmaktadır.
'İslam'da boş inanç(hurafe) yoktur" derler. Oysa var olduğu bir gerçek, işte bir örnek: islâm'da "BÜYÜ" ve "büyüyle insanların etkilenebilecekleri" inancı var. Hem de Kur'an'da ve en sağlam kabul edilen hadislerde:
Bakara Suresi'nin 102. ayetinde, Bâbil'de, Hârût ve Mârût adlı iki meleğe, (gökten) büyüyle ilgili birşeyler indirildiği, bu iki meleğin "büyü öğrettikleri", öğretilen büyüler arasında, "karı kocayı birbirinden ayıracak türden olanın da bulunduğu" anlatılır.
Her neyse, önemli olan, iki meleğin, "büyü öğrettikleri''nin açıkça anlatılıyor olması.
Bakara Sûresinin 102. âyetinin anlamı şudur:
"Süleyman'ın mülkü hakkında onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular (Süleyman'ın büyü yaparak saltanatını kazandığını söyleyen şeytan ruhlu insanlara uyup, Süleyman'ın büyücü olduğuna inandılar). Oysa Süleyman, (büyü yaparak) küfre gitmemişti. Fakat o şeytanlar, küfre gittiler: İnsanlara büyü ve Bâbil'de Hârût ve Mârut adlı melekler((\QTi ilham alan iki kişiy)e indirileni öğretiyorlar. Halbuki onlar: "Biz bir fitneyiz (sizin için bir sınavız) sakın küfre git-me(yin)!" demedikçe kimseye bir sey öğretmiyorlardı. Fakat bunlar, onlardan, erkekle karısının arasını açacak şeyler Öğreniyorlardı. Ama onlar, Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine yarar vereni değil, zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun, onu sat(ıp onunla çıkar sağlayan)//!, âhiretie bir nasibi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Vicdanlarını sattıkları şey ne kötüdür, keşke (bunu) bilselerdi!"
Bu âyette yahudîlerin bazı zayıf karakterleri anlatılmaktadır. Şöyle ki: Yahudiler verdikleri sözden caymak, Allah'ın kitabının hükümlerini tanımamakla kalmamışlar, aynı zamanda Süleyman'ın, mülkünü büyü yoluyla elde ettiği hakkında şeytan ruhlu kişilerin söylediklerine inanarak Hz. Süleyman'ı büyücü sanmışlardı. Büyü küfür işlerindendir. Oysa Hz. Süleyman küfür işlememiştir. Yine yahudîler, Bâbil'de Hârut ve Mârut adlı iki melek hakkında söylenen rivayetlere de inanmışlardır. Evet o İki melek sihir öğretiyorlardı ama öğretirken bu bilginin, insanların sınanması İçin öğretildiğini, kötüye kullanıldığı takdirde bunun küfür olduğunu söylüyorlardı. Halbuki yahudhiler, öğrendikleri bilgiyi kölüyc kullanıyorlar, karı ile kocasının arasını açacak, insanlara zarar verecek şeyler öğreniyorlardı. Elbette bu tür davranışlar, insanları Allah'ın azabına sokar, rızasından yoksun bırakır.
Arapçası "sihr" olan büyü, gizli, ince, anlaşılması güç olaydır, inceliğinden dolayı sabah vaktine de seher denmiştir. Sihr hakkı bâtıl, batılı hak göstermek ve çıkar sağlamak amaciyle yapıldığından kötüdür; imansızlığa, ahlâksızlığa dayanır.
Büyü, tabiat üstü âlem ile bağ kurarak varlıklar üzerinde etki yapma amacını taşır. Bunun bir kısmı tamamen yalandır, bir kısmı da hakikatle hayâlin karışımıdır. Yâni bir kısmı az çok bir gerçeğe dayanır, ama bu gerçeğe pek çok yalan karıştırılmıştır.
Ayette şeytanların, insanlara büyüyü ve bir de Bâbil'de Hârut ve Mârût isimli iki meleğe indirileni öğrettikleri ifade ediliyor. Âyetin bu kısmı üzerinde tefsirciler birçok fikirler beyân etmişlerdir: Bir kısmı burada mâ'yı nâfiye kabul ederek: "Bâbil'de Hârût ve Mârût adında iki meleğe bir şey indirilmedi" diye mânâ vermiştir ki, âyetin alt tarafı bu mânâya uygun değildir. Bu mânâyı verenlerin maksadı, meleklerin, insanlara büyü Öğretmelerini kabul etmemektir. Hakikatte buna lüzum yoktur. Çünkü âyet, büyü ile meleklere indirileni ayırmaktadır: "Onlar, insanlara büyüyü, bir de iki meleğe indirileni öğretiyorlar" diyor. Şeytanlar, bu ikisini birbirine karıştırarak bir yığın hayâlât, vafk, tılsım ortaya atmışlardır. Demek ki, melekler, insanlara büyüyü değil, büyünün de dayandığı temel bilgiyi vermişlerdir.
Her bilgi iyidir. Büyünün kendisi de bilgi olarak kötü değildir. Allah, akıl sahibi İnsanların, her bakımdan bilgi sahibi olmalarını istemiş ve bu bilgilerini kötüye kullanıp kullanmayacaklarını sınamak dilemiştir. Bunun için semavî kuvvetler olan melekleri görevlendirmiş, melekler insanlara ilhâm ile bilgiler vermişlerdir. Peygamberin dışındaki insanlar, meleklerden ancak ilhâm ile bilgi alabilirler. Âyette geçen iki melek, aslında meleklerden ilhâm alma derecesine yükselen iki melek ruhlu insandır. İyiliklerinden dolayı bunlara "iki melek" denmiştir. Bu mânâyı veren müfessirler olduğu gibi "melekeyn" kelimesindeki lamı kesre ile "melikeyn" şeklinde okuyanlar da vardır. Ibn Abbâs, Hasan Basrî, Ebû'l-Esvcd (cd-Duclî) ve Dahhâk böyle okumuşlardır. Kral Süleyman'la uyum bakımından bu okuma, sözgelimine daha uygundur. O zaman "Bâbİl'de iki kirala indirileni öğretiyorlardı" demek olur. Gerçeklen kırallık kurumunun kökünde de büyünün bir çeşidi olan etkileme vardır. Çünkü kırallik, söz ve davranışlarıyla insanları etkilemek, kendine bağlamak ve yönetmektir. O takdirde indirme, ilhâm etme anlamına gelir. Hasılı diğer bilgiler olduğu gibi, büyünün dayandığı temel bilgi de Bâbil'de iki melek ruhlu insana veya iki kirala melekler tarafından ilhâm edilmiştir. Ama kötüye kullanılmak üzere değil, sâdece bilinmek ve şerrinden korunmak üzere ilhâm edilmiştir. Çünkü Bâbilliler, büyü işleriyle uğraşıp duruyorlardı. İnsanları bunların şerrinden korumak için büyünün ne olduğu, hangi sebepler zincirinin düzenlenmesinden meydana geldiği iki insana ilhâm edildi. Aslında insana olağanüstü gelen büyü, yalnız erbabınca bilinen, başkalarına gizli kalan sebeplerin düzenlenmesinden hâsıl olan bir olaydır. Herhangi bir olayın sebebi bilinmezse, büyü gibi görünür. Ama sebebi anlaşılınca olay, gariplikten çıkar. Meselâ; bugün tabiat kuvvetlerinden yararlanılarak yapılan uçak, bin yıl Önceki insanlar için büyük bir büyüdür.
Fahreddîn Râzî, tefsirinde, büyüyü sekiz çeşide ayırmaktadır. Bunlardan dördünü analım:
1- Göksel güçlerle yere âit güçleri birbirine karıştırarak yapılan Kildânî büyüsü, ibrahim Alcyhissclâm, bu tür büyü ile uğraşan milleti uyarmak için gönderilmişti. Kildanîler, yıldızlara büyük kuvvetler atfederek bazı rakamların özelliklerinden ve tılsımlardan yararlanmak suretiyle büyü yaparlar, yıldızlardan yararlanmak için onlara taparlardı. Bunlar büyücülüğün ve kâhinliğin sırrını bilmekle ün yapmışlardı.
2- Evham ve güçlü ruh sahiplerinin büyüsü. Bunlar insan ruhunun temizlenmesiyle bâzı güçler kazanacağına, kendi bedeninde olduğu gibi, başka bedenler üzerinde de etki yapabileceğine inanırlar. Bunun için sırf başka varlıkları buyruk altına almak amaciyle uzleic çekilir, çeşitli riyazetler yaparlar.
3- Üçüncü şekil, yalnız yere âit ruhlardan, yâni cinlerden yararlanılarak yapılan büyüdür. Yere âit ruhlarla münâsebet kurmak, semavî ruhlarla, yani meleklerle ilişki kurmaktan kolaydır. Hindistan'daki fakirizm bu son iki şekle girebilir.
4- Hayâli hakikat göstermek, göz boyamak şeklindeki büyü. Bu duyulan aldatmaktan ibaret bir büyüdür. Tıpkı gemide giden yolcunun kıyının hareket ettiğini görmesi gibi:
Mu'tezileye ve ehli sünnetten bâzı kişilere göre büyü, gerçek değildir. Büyü diye bir şey yoktur. İnsan hiçbir surette, dokunmadan başkasına etki yapamaz. Fakat Cumhura, yâni ehli sünnetin çoğunluğuna göre büyü vardır. Bâzı kimseler riyazet, İsimlerin ve rakamların özellikleri, afsun, uzlet gibi yollara başvurarak başka varlıklar üzerinde etki yapacak duruma gelebilirler. Cinlerin kötüleriyle temas kurup, onlar vâsitasiyle olağanüstü gibi görünen şeyler yapabilirler. Ancak bu olağanüstü işleri yapan, yine Allah'tır. Büyücü, büyüsüyle bir olayın sebeplerini bîr doğrultuda düzenlenmeğe sevk eder. O İsimlere ve rakamlara, Özellikleri veren de Allah'tır. Böylece her işin faili Allah olur.149
Âlûsî şöyle diyor: "Cumhura göre büyünün bir gerçeği vardır. Büyücü havada uçacak, suda yürüyecek, insanı öldürecek, eşek yapacak derecede bir hüner elde edebilir. Ama bülün bunları yapan gerçekte Allah'tır. Mu'tezile'ye ve mezhebimizde Ebû Ca'fer el-Esterâbâzî'ye göre büyünün aslı yoktur, hepsi göz boyamadan ve sandırmadan ibarettir. Hattâ mu'lezile, "Büyü ile yapılabileceği söylenen olağan üstü şeyler, peygamberlik yolunu tıkar, arük büyü ile mu'cizenin farkı kalmaz" tezini ileri sürerek büyücünün böyle olağan üstü şeyler yapabileceğini söyleyenleri kâfir saymışlardır. Ama gerçek, onların zannettikleri gibi değildir. Bazı araştırmacılar, mu'cize ile büyüyü ayırdetmiş-lerdir. Onlara göre mu'cizcde meydan okuma vardır, büyüde yoktur. (Yani büyü hünerini öğrenen herkes bunu yapabilir. Ama peygamber olmayan hiç kimse mu'cize getiremez). Allah, bu yüce makamı, yalancıların sızmasından korumuştur."150
Buraya kadarki açıklamalardan büyünün bir gerçeği olduğu, ama çoğunun da göz boyamadan, yalandan, kalpazanlıktan ibaret bulunduğu, Kur'ân-ı Kerîm'e göre büyü ile insanların arasını bozmağa çalışan, karı kocanın arasını açacak şeyler yapan kimselerin küfre gidecekleri, aslında Allah'ın izni olmadan büyü ile de bir kimseye zarar veremeyecekleri anlaşılmaktadır. Çünkü âyet bu hususu gayet açık olarak belirtmektedir: "Onlar, Allah'ın izni olmadıkça büyü ile hiç kimseye bir zarar veremezler."
Şimdi âyetin bu cümlesi üzerine parmak basalım ve Hz. Peygam-ber'e büyü yapılmış olduğu, bu yüzden Peygamber'in, altı ay yaptığı bir şeyi yapmadığını sandığı yolundaki rivayetlerin doğruluk derecesini araştıralım: 151
Dostları ilə paylaş: |