I- övünmesi, Çok İyi Arapça Bildiği İddiası: 3 Iı- hz. Muhammed'i Şehvetperestlîkle Suçlaması 4



Yüklə 0,85 Mb.
səhifə1/33
tarix04.01.2019
ölçüsü0,85 Mb.
#90132
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   33

Önsöz 3

I- Övünmesi, Çok İyi Arapça Bildiği İddiası: 3

Iı- Hz. Muhammed'i Şehvetperestlîkle Suçlaması 4

Iıı- Zeyd-Zeyneb Olayı 6

Iv- Hz. Muhammed'in Şehveti 8

V- Kadın Hakları 11

Vı- İslamdan Önce Kadının Durumu 13

A-İslâmdan Önce Kadının Durumu: 13

B-İslâmda Kadın: 15

C-Çok Kadınla Evlenme Sorunu: 15

D- Kadın Erkek Eşitliği: 17

E- Kadının Miras Hakkı 19

F- Hz. Muhammed'in, Hanımlarına Davranışı 21

G- Kadının Şahîdlîğî Sorunu: 21

H- Üç Boşama Sorunu: 22

Î- Hul1 Ve Tafvid Hakkı: 23

J- Kadının Örtünme Sorunu: 24

Vıı- Kız Çocuklarını Toprağa Gömme Mes'elesi: 26

Vııı- Kadının Uğursuz Sayıldığı Îddiâsı 28

Ix- Hadis Rivayetlerinde Olmayan Şeyleri Araya Sokması: 29

X- Kısas İle İlgili Sözleri 29

Xi- İslâmda Hoşgörü Yok Mu? 32

Xıı- İslam Ne Demektir? 34

Xııı- Dîn Ve Vîcdân Özgürlüğü 36

Xıv- Müellefe-Î Kulûba Verilenler Rüşvet Değil, İkramdır 40

Xv-Îslâmın Tanrısı 42

Ahiret Azabı: 47

Xvı- Allah, Her Yerdedir 48

Xvıı- Şirk Ne Demektir? 48

Xvııı- Allah, İnsanlar Arasında Ayırım Yapmaz 49

Xix-Allah'ın Mekri Ne Demektir? 50

Xx- İslâm Şeriatı, Bütün Dünyayı Bir Savaş Alanı Mı Görüyor? 51

Xxı- Kur'an'daki Yeminler 52

Xxıı- Mecazî Anlatımları Çarpıtma 54

Xxhı- Büyü Ve Peygamber'e Büyü Yapıldığı İddiası 56

Gerçekten Peygamber'e Büyü Yapıldı Mı? 57

Xxıv- Hz. Muhammed'in Sözlerini Yanlış Değerlendirme 60

Xxv- Şîfâ İçin Dua Okuma 62

Xxvı- Yine Çarpıtma, Tahrif 63

Xxvıı- Nesh, Görüş Değiştirme Değil, Silip Ortadan Kaldırma Demektir 64

"Görüş Değiştiren "Tanrı"" 64

Xxvııı- Mî'racda Namazın 50 Vakitten Beşe İndirilmesi Rivayeti 68

Xxıx- Garanîk Olayı Veya Şeytan Âyetleri Herzesi 71

Xxx-Kur'ân, İnsanlığın Ebedî Işığıdır 74

Xxxı- Evrenin Altı Günde Yaratılması 77

Xxxıı-Nûh Tûfânı 79





Önsöz

Tarih boyunca Yüce Kur'ân'a ve onun lebliğcisine saldırılar ol­muş, fakat bu saldırıların sesi kısılmış, Kur'ân Güneşi saldırı bulutları­nı aralayıp ufukla görünmeğe ve İnsanlığı aydınlatmağa devam etmiş­tir. Günümüz Türkiye'sinde de zaman zaman bu tür saldırılar gündeme gelmekledir. Bundan birkaç yıl önce doçent titrini almış bir kişinin, bilmezce yaptığı eleştirileri cevaplamıştık. Bugünlerde de özellikle iki kişi gündemdedir. Biri "Şeriat ve Kadın" gibi gerçekleri çarpıtan kita­bın yazarı İlhan Arscl'dir. Konunun uzmanı olmayan bu yazar, çoğu yerde yaptığı çarpıtmaları, lahrİficriylc uzmanları nezdindc gülünç du­ruma düşmektedir. Ölckİ de oldukça konunun içinde, fakat klasik medrese ölçüsünde yetişmiş bîrkişİ olmasına rağmen kalbindeki inkâr damgası, kendisini ışığa saldırmaya yöneltmiş, Ömrünü inkâr ile ka­patmasına neden olmuştur.

Sözünü ettiğimiz bu son kişi, talihsiz bir kurşunla artık hayattan ayrılmış bulunan Turan Dursun'dur. Kendisi, Klasik medrese artığı ba­zı hocalarda metin çözebilecek derecede bir parça Arapça öğrenmiş, bir ara müftülük de yapmış, sonra TRT de dinî program yapıcılığına geçmiş ve oradan emekli olup Kur'ân'a ve İslama saldın görevini üst­lenmiştir.

Ben bu zâtı hiç görmedim. Sadece adını duymuştum. Fakat İslâm aleyhinde yazılar yazdığını, ancak son zamanlarda öğrendim.

Tesadüfen bir gün, elime 2000re Doğru dergisi geçli. Orada Ayın Ya­rılması sorununu ele alıp Kur'ân etrafında kuşku uyandırma amacını taşıyan bir yazıyı okudum, buna cevap verme sorumluluğunu hisset­tim. Yazıp dergiye gönderdiğim cevap, bu yazar tarafından kırpılarak sözü edilen Dergide yayınlandı. Tabii yazar, eleştirileriyle birlikte, ya­zımı kırparak verdiği için cevabımız, İlmî gücünü kısmen yitirmişti.

Sonra bu zât, çeşitli dergilerde yayınlamış olduğu yazılarını, "Din Bu" adını verdiği kitapçıklar halinde yayınlamağa başladı. Bu tür yazı­ları, onun hayalına mal oldu. Onun, düşüncesinden Ötürü Öldürülmesi­ne gerçekten üzülmüştüm. Ne adla ve ne amaçla yapılırsa yapılsın te­röre, korkulmaya, sindirmeğe karşıyım. Insanlann aydınlanması, ilmin ilerleyebilmesi için özgürlük gerekir. Düşüncesinden Ölürü bir insanı öldürmek, aczin sonucudur. Bunu, fikre cevap verme gücünden âciz olanlar yapar. Kişiyi Öldürmek, düşünceleri öldürmez. Fikir, ancak karşı fikirle geçersiz kılmabilir. Yoksa düşünce sahibini öldürmek, onun düşüncelerinin daha çok yayılmasına yardım eder. Nitekim öldü­rülmesinden sonra Turan Dursun'un yazıları, eserleri daha çok revaç bulmuştur. Kurşun, karanlığı aydınlatmaz. Karanlığı aydınlatmak için kibrit çakmak, lamba yakmak gerekir.

Bu kitapları okuyanların çoğu, Kur'ân ve islâm hakkında temelli bilgiye sahib olmadıkları için, cidden olumsuz yönde etkilenmektedir­ler. Bir gün Samsun Tıb Fakültesinde bir Profesör arkadaşım, odama geldi, yanında Dursun'un birinci kitabı vardı. Okuduğu yerleri çizmiş, notlar almıştı, "imanım sarsıldı!" diyordu.

Kendisini kuşkuya düşüren konulan bir bir ele alarak tartışmağa başladık. Birkaç seans oturup ikişer, üçer saat konuştuk. Sonunda "Kur'ân-ı Kcrîm'in Evrensel Mesajına Çağrı" kitabımı okumağa başla- -di ve bir gün telefonla bana teşekkür etli "O adam artık billiî" dedi.

Bir profesörün dahi böyle olumsuz etkilendiğini görünce, din hakkında hemen hiçbir bilgileri olmayan gençlerin çok daha fazla etki­lenmekle olduklarını düşündüm. İşte kendilerine acıdığım gençlerin

ruhlarının, ebedî ışığı kaybedip ruhanî karanlıklara düşmelerini önle­mek için neredeyse kapışılmakta olan bu îmân düşmanı kitaplara ce­vap verme zorunluluğunu hissettim. Şimdi bu zâtın, kitabında ileri sürdüğü başlıca iddiaları bir bir ele alıp bunların doğruluk ve tutarsız­lık derecelerini akıl süzgecinden geçireceğiz. Başarı Allah'tandır.1


I- Övünmesi, Çok İyi Arapça Bildiği İddiası:

Birinci Kitabın 97 nci sayfasında şöyle övünüyor:

- "Daha öncelere dayanır. Klasik Arapça, Fusha Sahih Arapça de­niliyor kî, asıl Arapça, bozulmamış Arapça. O bozulmamış Arapçayi çok iyi bildiğimi söyleyebilirim. Bugünkü Arapçayı da bilirim, ama o önemi şurada, tslam kaynakları o Arapçayla yazılıdır. Hem Kur'an, hem hadis tüm İslam kaynaklarında. Ayrıca benim uzmanlık alanım var. Örneğin, fıkihçıyım ben, yani is­lam hukukçusuyum. Kelamcıyım, tslam kelamcısıvjm. O da ayrı bir daldır. Hadis bilimcisiyim, yani bir hadis nasıl çürük olur, nasıl sağlam olur. Usulü hadisten bilinir, Usulü hadisçiyim. Islamın bu dallarını sadece meslek olarak da değil, özel çabalarımla da öğrenmeye çalışırım. Yani beni bu alanda, karşımda olanlar da yanımda olan­lar da uzman olarak görürler. Ayrıca doğubilimciyim. Ben şimdi kendimden sıkılıyorum anlatmaktan. Bu arada tüm dinlerin kut­sal kitaplarını karşılaştırdım. Bir din etnologuyum."

Bu zaman, uzmanlık zamanıdır. Bir insan her dalda üslâd olamaz. Olmağa kalkarsa herşeyde yarım kalır. Bildiği habbeyi kubbe sanır. Golcü deniz zanneder. Burada merhum Mehmet Âkifin Köse İmamla tartışmasını hatırladım. Kendisine mesleğini soran İmama Akif, şâir olduğunu söyler, imam şâirleri epey hırpaladıktan sonra şi'rî savunan Âkirc der ki:

"Hem senin şi're müdafi çıkışın mânâsız,

Sana şâir diyen oğlum, seni gördüm yalnız!"

Bu yazar, klâsik Arapçayi, kendi ana dilinden daha iyi bildiğini de iddia ediyor: "Yazık ki bildiğim, yalnız Arapçadır. Ama klasik Arapçayı biliyorum ve sanırım klasik Arapçayı, kendi ana dilimi bildi­ğim kadar, hattâ daha da İyi bildiğimi söyleyebilirim."

Gerçekten iddia ettiği gibi Arapçayı kendi ana dilinden dana iyi biliyor mu? Kitabından vereceğimiz iki örnek, bu iddiasının abartılı olduğunu gösterecektir:

Birinci kitabın 34 ncü sayfasında Hz. Peygamber'in, azl (doğumu önlemek için, boşalmadan Önce ayrılma) ile ilgili bir sözünü aktarıyor: Ebu Said el Hudrî anlatıyor:

-"Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası'na çıktık. Ve Arap tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti. Bekârlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik, is­tiyorduk azil yapmayı Ancak, "Peygamber aramızdayken ona sorma­dan nasıl azil yapacağız?" dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de azl yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabil lirsiniz de. Yapmayabilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir." (Bkz. Bu-hari, eVSahih, Kitabu'I-Ilk/13; Tccrîd, hadis no: 1596; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'n-Nikâh/127, hadis no: 1438; Ebu Davud, Sünen, Kila-bu'n-Nikâh/49, hadis no: 2170.)

Bu metinde geçen "yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur" cümlesi, "mâ aleyküm ellâ tef'alû"dur. Bunun Türkçe anlamı, "Yap­mamakta sizin için bir sakmca yoktur" değil, tam tersine "Yapmama­nız için bir gerek yoktur, yapabilirsiniz" demektir. Yani hadiste, yaza­rın söylediğinin tersi söylenmektedir. Yapmamanızda bir sakınca yok­tur değil, yapmanızda bir sakınca yoktur. Hattâ mâ nâfiye (olumsuz edatı) da olabilir ki o zaman "Neden yapmayacaksınız?" anlamını ve­rir.

ikinci kitabın 46 ncı sayfasında, Arapça metni şöyle çevirmiştir: Birçokları gibi Ibn Hazm'ın da, sabitlerden, tapınaklarından, iba­detlerinden söz ederken yazdıkları şunlar da var: (Ibn Hazm, el Fasl..., 1/88)

-Altı çizili metnin Türkçesİ:

"Ancak onlar (Sâbiîlcr), 7 yıldıza ve 12 burca saygı göstermek gerekliğini söylerler ve bunların suretlerini (resimlerini, heykellerini) tapınaklarında yapıp bulundururlar. Bunların kadîm (öncesiz ve sonra­sız) olduklarını da söylerler. Bunlara kurbanlıklarla ve darıyla ya­kınlaşmaya çabalarlar. Bir gündüz ve gece içinde, Müslümanların namazlarına benzer 5 vakit namazları vardır. Ramazan ayında da oruç tutarlar. Namazlarında, Ka'be'ye, el Beytü'l-IIaram'a dönerler (kıble­leri Kabe'dir). Mekke'ye ve Ka'be'ye saygı gösterirler. Ölü etini, ka­nı, domuz etini haram sayarlar. Müslümanlara haram sayılan kurban­ları onlar da haram sayarlar. Hindistanlılar da Buda'ya (ya da pullara) yıldızlar adına tasvir (resim, heykel) ve saygı anlamında buna benzer bir yol izlerler. Arap toplumundaki putların kökenini de bu oluştu­rur. (1/88.)

Burada sâbiîlerin, yıldız tanrılara "kurbanlıklarla ve darı ile yak­laşmağa çalış"lıklarım iladc ediyor. Arapça metindeki ke­limesini, darı diye çevirmiş ve sâbiîlerin, kurban yanında darı ile de tanrılara yaklaştıklarını söylemiş.

Bildiğim kadarıyla tarihte hiçbir millet tanrı diye taptığına darı takdim etmemiştir. Çünkü dan, tanrıya takdim edilecek bir değerde görülmez. Aslında metinde geçen ( J^îJtj! ) kelimesi, darı değil, du­man, buhur, tütsü demektir. Tanrılara kurban kesenler, buhur yakarak güzel koku ve tütsü ile ibâdetlerini ma'budlarına takdim ederler. Dini törenlerde, mevlidlerde buhur yakmak, tütsü ile topluluğa güzel koku yaymak, hâlâ yapılagelmektedir.

Şimdi bu kadar basit şeyi dahi bilemeyen bir insanın, ana dilinden daha iyi Arapça bildiğini iddia etmesi uygun mudur? Bu iddia sahibi­nin, diğer metinlere yaptığı çevirilerin ne derece aslına uygun olduğu­nu okuyucu düşünmelidir.

Bu zât da İlhan Arsel gibi terceme eserleri tarayarak kendince islâm aleyhinde kullanabileceği noktaları seçmektedir. Aklanları ge­nellikle Diyanet çcvirilerindendir. Aldığı parçaların çevirisi, çoğun­lukla kendisine âit değildir. Kendi yaptığı çevirilerde nasıl hatâ yaptı­ğını, yukarıya aldığımız iki örnek göstermektedir. 2




Yüklə 0,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin