Vı- İslamdan Önce Kadının Durumu
Turan Dursun, yine 241. sayfada, hiçbir hukuk sisteminde, hattâ ilkel hukuklarda bile kadına dövme cezasının verilmediğini söylüyor. Sanki kendisi bütün hukuk sistemlerini bilen bir hukuk uzmanı imiş gibi konuşuyor. Acaba gerçek onun dediği gibi mi? Bunu anlamak için Kur'ân öncesi zamanlardaki toplumlarda kadının durumunu gözden geçirmemiz gerekir. Önce Tevrat'a bakalım:
Tevrat, zina eden kadın hakkında şu cezayı belirliyor: "Genç kadında kızlık nişanlan bulunmadığı hakikat ise, o zaman genç kadını, babasının evinin kapısına çıkaracaklar ve şehrinin adamları onu taşla taşlayacaklar ve ölecek. Çünkü babasının evinde zina etmiş olmakla İsrail'de alçaklık etmiştir.." (Tesniye: 22/20-21)
Turan Dursun'un. iddiaları yeni değildir. Bu iddiaları önce Islama saldırmak için kaleme sarılan Avrupalı müsteşrikler (doğubilimciler) -ki bunların çoğu papazdı- ortaya atmışlar, sonra bizim içimizde yetişen din aleyhtarları da onların çömezliğini yapmışlardır. Bundan takriben sekiz, dokuz yıl önce Yankı Dergisinin 12-21 Kasım, tarihli, 607 nci sayısının 39-40 ncı sayfalarında çıkan "Eşitsizliğin Kaynağı İslâm mı" başlığı altında bir makale yayınlanmıştı. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim üyelerinden Doç. Dr. Türkan Alkan tarafından hazırlanan bu makalede de islâm öncesi toplumlarda kadının durumunun daha iyi olduğu savı yer alıyordu. Doç. Alkan: "Ortaasya'da durum böyle iken Hıristiyanlık öncesi Avrupa ve îslâm öncesi Arabistan Yarımadasında da farklı değildi" diyordu. Bu sözlerinden şu mânâ çıkıyordu: îslâm-dan önce Arabistan'da kadına saygı gösterilirdi, ama islâm geldikten sonra kadın horlanmaya başladı. Şimdi Turan Dursun'un ve ilhan Ar-scl'in iddia ettikleri gibi.
Doç. Alkan, varsayımlarını, Islâmî kaynaklara değil, Islama pek sempatik olmayan bazı Avrupalılara dayandırıyordu. Margret Smith: "Islâmiyetten önceki köle olmayan Arap kadınların, bugünkü islâm kadınlarından daha özgür olduklarını ileri sürüyormuş. Ona göre islâmlığın ikinci ve üçüncü yüzyıllardaki aşın baskısı, kadını bugünkü duruma indirmiş."
Turan Dursun, ilhan Arsel, Doç. Alkan ve benzerlerinin iddiaları: 1) îslâm, erkeği kadından üstün tutmuş, 2) Şahitlikte dahi bir erkeği iki kadına denk tutmuş, 3) Erkeğe kadından fazla miras vermiş, 4) Dört kadınla evlenme hakkını, 5) Karısını dövme hakkını erkeğe vermek suretiyle, kadını mutsuz kılmış, 6) Ve kadını kara çarşaf altına, peçe arkasına gizleyerek dört duvar arasında yaşamaya mahkûm etmiştir, gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktadır.
işte bu bölümde Kur'ân'ın, bu konudaki hükümlerini inceleyerek bu iddiaların ne kadar haksız olduğunu göstermeğe çalışacağız. Kur'ân'ın kadına sağladığı hak ve Özgürlükleri anlayabilmek için Islâmdan önce, dünya genelinde kadının durumunu gözden geçirmemiz gerekir: 22
A-İslâmdan Önce Kadının Durumu:
Eski Yunanlılarda kadın, medenî ve vatanî haklardan yoksundu. Daima kocasının, kocası yoksa babasının, o da olmazsa akrabasından ve velilerinden erkeklerin vasiliği altında yaşardı. Onlara göre evlilik, sırf nesli koruma ile ev düzeni, yani ev işlerini yönelmeden ibaret idi. Kadının ne danışma ile görüşü alınırdı ne de hiçbir işe karışmasına imkân verilirdi. Erkeğin boşaması gayet kolay olduğu halde kadmin boşanma isteğinde bulunması, son derece güç idi. Erkeğin, kendi hayatında karısını başkasına devretmesi, yahut öldükten sonra başka bir kimsenin vasiliği alüna vermesi de mümkün idi. Kadın alım satım vs. gibi akitleri, velisi bulunmadıkça yapamaz, yarım hektar arpa tarlasına denk bir şeye de malik nîman sürüp git[j. G . uıamaz<«- Bu ağır esaret hükümleri uzun za-Bu kanundan Önce İse dul kadın, ikinci bir kocaya varırsa bütün malları elinden alınırdı.23 Bununla beraber dokuzuncu Milâdî asırda bile "Lsyunalin" kanunu gereğince dul kadının kocaya varması, cezayı gerektiren bir suç sayılırdı.
Konstantİn zamanında zina eden kadın ölüm cezasına çarptırılırdı. Jüstinicn bu cezayı hafifleterek öldürmeye karşılık manastırlarda hapis cezasını çıkardı. Zina eden kadın, evlenmeden menedilirdi. Karı koca ayrı ayrı dinlere bağlı oldukları takdirde ikisi arasındaki evlilik gayri meşru sayılıp ikisi de zina cezasına çarptırılırdı.
Musa Aleyhisselâm'ın şeriatine göre kadın, erkeğin akrabaları var oldukça onun mirasından bir şey alamazdı.
Hint mecusilerine göre de kadınlar, diğer varislerden geri kalan bir şey olursa onu alabilirlerdi. Fakat bu mallardan istifadeleri de çok ağır kayıt ve şartlara bağlı idi.
Avrupanin kuzey ülkelerinde Roma Devletinin henüz çökmediği tarihlerde kadının mirastaki durumu çok değişiklik gösterirdi. Bazı kanunlara göre ancak erkek varis bulunmadığı takdirde kadın varis olabilirdi. Diğer bazı ülkelerde de kadının bazı mallara varis olmasına izin verilmekle beraber diğer bazı mallara varis olmasına izin verilmezdi. Hele ingiltere'de ta, onîkinci milâdî asra kadar kadının kendisi de mülkü de kocasının mülkü sayılırdı. Yahudilerde bir hizmetçi telakki edilen kız çocuğuna miras düşmezdi. Ancak Ölen kimsenin oğlu olmadığı takdirde kızları mirastan pay alabilirlerdi.24
İlk hırıstiyan babalarından Totalyan, kadın hakkındaki görüşlerini şöyle anlatmış: "Kadın, şeytanın, insan ruhuna giriş kapısıdır, İnsanı yasak ağaca yönelten, Allah'ın yasasını bozan, Allah'ın sureli olan erkeğin şeklini bozan kadındır."
Kadını şer kaynağı kabul eden ilk kilise adamları, kadının, erkek gibi Allah'a ibadet etme hakkı olup olmadığı, cennete girip giremeyeceği, içine ebedî ruh girmiş bîr insan mı, yoksa ebediyeti olmayan bir fani mi olduğu meselesini tartışırlardı. Beşinci Milâdî asırda toplanan Makon Konsili, "Kadının ruhu var mıdır, yok mudur" meselesini tartışıp sonunda kadının, cehennem azabından kurtulan ebedî ruhtan yaratıldığına karar vermiştir.
Milâdî 586 tarihinde yani Peygamber (s.a.v.)'in gençlik yıllarında Fransızlar da "Kadının insan olup olmadığını" görüşmek için bir konferans düzenlemişler ve neticede erkeğe hizmet için yaratılmış bir insan olduğuna karar vermişlerdir.25
İranlılarda da kadının durumu öteki milletlerdekinden iyi değildi. Fars kanunları kadını alıp satmaya müsaade ediyordu. Erkek karısına sorumsuzca muamele eder, isterse onu ölüme dahi mühkûm edebilirdi, iranlılar, âdet halinde kadını evden çıkarırlar, kent dışında küçük bir çadıra kapatırlar, onlara yemek götüren hizmetçiler dahi, onlara veya onların temas ettiği eşyaya değip pis olmaması için ellerini, burunlarını ve kulaklarını kumaş parçasıyla sararlardı. Bundan daha kötüsü de bu yasaların, anne, kız, kızkardeş, hala ve teyze gibi mahremlerle evlenmeye izin vermesiydi. Meselâ Milâdî beşinci asrın ikinci yarısında hüküm süren İkinci Yezdücürd kendi kızı ile evlenmiş, sonra da onu öldürmüştür. Mısır'da Tanrı soyundan geldiğine inanan Firavunlar da kızkardeşleriyle evlenirlerdi.
Hint mccusilerine göre de kadınlar, diğer varislerden bir şey artarsa ancak onu alabilirlerdi. Fakat bu mallardan istifadeleri de çok ağır kayıt ve şartlara bağlı idi.
İngiliz piskoposlarından Dour, 1888 yılında Vestminister kilisesindeki hutbesinde şöyle demiştir: "Bundan yüz sene evveline gelinceye kadar kadın, erkeğin sofrasına oturmak hakkına sahibolmadığı gibi kendisine sorulmadan söze başlaması da caiz değildi. Kocası da başının ucuna kocaman bir sopa asardı, karısı ne zaman bir emrini tutmazsa o sopayı kullanırdı. Kadının sözü kızlarına geçmezdi. Erkek çocukları ise analarına, ev içinde bir hizmetçi kadından fazla değer vermezlerdi."
Buraya kadar Islâmdan önceki devirlerde çeşitli milletlerde kadının durumuna işaret ettik. Asıl konumuz Islâmda kadına ne gibi haklar tanındığım incelemek olduğundan, Islâmın beşiği olan Arap Yarımadasında Kur'ân'ın inmesinden önceki zamanlarda kadının durumunu ayrıca gözden geçirmemiz gerekecektir:
Câhilİyye Devrinde Kadın:
Islâmdan önceki Araplara göre erkek gibi savaşamaz, ailenin namus ve şerefini koruyamaz düşüncesiyle kız çocuğundan utanç duyulurdu. Bu yüzden Arap Kabileleri arasında küçük kız çocuklarını öldürenler, diri diri toprağa gömenler olurdu. Fakirliğe sebeb olmamak, ya da düşmanın eline geçip bütün kabileye ebedî utanç olacak bir olay vukubulmamak için Rebîa, Kinde ve Temim kabileleri içinde kızlarını gömenler vardı, işte Kur'ânı Kerîm, asırlarca bu anlayış içinde bulunan toplumun bu çirkin davranışını şiddetle kınamıştır:
"Onlardan birine kız çocuğu olduğu müjdelendiği zaman içi Öfke ile dolarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Şimdi ne yapsın, onu hakaretle tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? (dîye düşünür); bak ne kötü hüküm veriyorlar!"26
"Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza: Hangi günahı yüzünden öldürüldü (zavallıcık ne suç işlemişti ki öyîe diri diri toprağa gömüldü) diye!"27
Yeni müslüman olmuş bir Arap, Hz. Peygamber (s.a.v.)e şöyle demişti:
- Ey Allah'ın peygamberi, müslüman oldum ama henüz Islâmm tadını alamadım. Çünkü cahillik devrinde bir kızım vardı. Karıma onu süslemesini emrettim. Sonra onu götürüp yüksek bir uçurumdan aşağı attım. "Baba, beni niçin öldürdün?" dedi. Onun bu sözünü hatırladıkça içim yanıyor, hiçbir şey beni teselli etmiyor.
Peygamber (s.a.v.), Islâmın, câhiliyye devrinde işlenen günahları sileceğini buyurmuş ve onu tevbe ve istiğfara davet etmişür.28
Dostları ilə paylaş: |