Hukuk Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar: Hukuk Klinikleri
13-14 Haziran 2013
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Eskişehir
Açılış Konuşmaları
Sunucu: Değerli protokol, sevgili konuklar ve kıymetli öğrenciler
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi 20.yıl etkinlikleri çerçevesinde Raoul Wallenberg İnsan hakları ve İnsancıl Hukuk Enstitüsü ile ortaklaşa düzenlenen “Hukuk öğretiminde yeni yaklaşımlar: Hukuk Klinikleri Uluslararası Sempozyumu”na hepiniz hoşgeldiniz. Açılış konuşmalarını yapmak üzeere Anadolu Üniversitesi Hukuk fakültesi dekanı Prof.Dr.Sayın Ufuk Aydın'ı buraya davet ediyorum.
Ufuk Aydın: Merhaba değerli konuklar, yurtdışından gelen değerli bilim insanları, Ankara'dan, İstanbul'dan sempozyumumuzu onurlandıran değerli konuklar, sevgili öğrenciler. Bildiğiniz gibi bu yıl Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin kuruluşunun 20.yılı ve bu çerçevede çok sayıda etkinlik düzenledik. Bu etkinliğimiz de aslında son ve en geniş kapsamlı etkinliğimiz. Raoul Wallenberg İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk Enstitüsü ile birlikte düzenledik. Hukuk klinikleri, hukuk öğretiminde yeni yaklaşımlar, hukuk klinikleri özelinde bir sempozyum düzenledik. Hukuk klinikleri aslında hukuk eğitiminde oldukça yeni bir uygulama. İki yönlü bir uygulama. Bir yandan öğrencileri uygulamanın içine çeken, günlük yaşamda gerçek davacılarla, gerçek şikayetçilerle biraraya getiren bir uygulama. Bu yönüyle eğitsel, bir yönüyle de yoksul, marjinal, hukuka ulaşmada adalete ulaşmada güçlük çeken kişilere imkanlar sunan, sosyal yönü de olan bir uygulama.İki yönlü hem eğitsel, hem sosyal yönü olan bir uygulama hukuk klinikleri. Ülkemiz açısından son derece işlevsel olacağını düşünüyoruz. Ancak bugüne kadar yeterli ilgiyi gördüğünü söylemek hukuk kliniklerinin çok da mümkün değil. Son derece iyi niyetli birkaç çalışma var. Yarın özellikle Türkiye örneği karşımıza geldiğinde Türkiye'deki uygulamalar hakkında da bilgi alacağız ama maalesef ülkemizde yeterli ilgiyi gördüğünü söylemek pek mümkün değil. Biz bu alanın, hukuk klinikleri alanının bir yandan hukuk fakültelerinin kurucusu olarak, bir yandan adalet bürokrasisinin, Bakanlığın konusu olarak, bir yandan yüksek yargının bir yandan da şüphesiz baroların işbirliği içinde olabileceği bir alan olarak düşünüyor ve değerlendiriyoruz. Dolayısıyla bu alanda bu söyledğim kişi ve kurumların işbirliği yapmasının doğru olacağını, yerinde olacağını düşünmekteyiz. Bugünkü oturumlarda dünya uygulamalarını tarihçesiyle birlikte inceleyeceğiz. Daha doğrusu değerli konuşmacılar bizlere bilgiler sunacaklar. Yarın ise Türkiye'den örneklerle karşınızda olacağız. Daha doğrusu konuklarımız karşınızda olacak. Bir uluslararası sempozyum, gerçekten çok ciddi yardımlar, destekler aldık. İzin verirseniz sempozyumumuzun düzenlenmesinde katkısı, desteği olan kişi ve kuruluşlara da buradan teşekkür etmek istiyorum. Raoul Wallenberg Enstitüsü gerçekten çok büyük destekler sundu. Enstitü yetkililerine, başta Ville Forsman'a ve sevgili Gamze Rezan Sarışen'e, yıllardır bizimle işbirliği yapan, bu sempozyumun düzenlenmesinde bilimsel desteklerini esirgemeyen sevgili Prof.Dr.David McQuoid-Mason'a, üniversitemizin tüm olanaklarını hiç tereddütsüz emrimize sunan sevgili rektörümüz Prof.Dr.Davut Aydın'a çok teşekkür ediyorum. Tabi bunların yanında sempozyumumuzun Adalet Bakanlığı ayağında bize katkılar sağlayan Strateji Geliştirme Daire Başkanı Sayın Alpaslan Azapağası'nın da katkıları çok büyük oldu. Fakültemiz bünyesinde de çok genç bir arkadaş akademisyen grubu arı gibi çalıştı kelimenin gerçek anlamıyla ve bugüne geldik. Sevgili yardımcılarım Yard.Doç.Dr.Tolga Akkaya ve Yard.Doç.Dr.Elif Uzun, Düzenleme kurulunda görev yapan Yard.Doç.Dr.Mesut Aygün, Yard.Doç.Dr.Kasım Akbaş, Kıvılcım Turanlı Yücel, Yard.Doç.Dr.Ezgi Başak Demirayak, araştırma görevlisi Yusuf Sertaç Serter, Doç.Dr.Ayşe Hür ve aramıza çok yakın zamanda katılan ama dinamizmiyle, iş disipliniyle sempozyumun gerçekleşmesine sıradışı bir katkı sağlayan sevgili asistanımız Defne Topçu'ya ayrıca bir teşekkür etmem gerekiyor. Tabi teşekkürlerin en büyüğü dünyanın dört bir yanından bizim davetimizi kırmadan gelen, Güney Afrika'dan, ABD'den, Kenya'dan, Azerbaycan'dan Ürdün'den davetimize bizi kırmayarak gelen, Ankara'dan, İstanbul'dan gelen konukları unutmuyorum şüphesiz, değerli konuşmacılarımıza da teşekkür etmem gerekiyor. Uzun bir uğraş verdik. Bugün sempozyumu başlatıyoruz. Mutlaka kusurlarımız, eksiklerimiz vardır. Bağışlayacağınızı düşünüyoruz. Bu kapsamda hepinize geldiğiniz, sempozyumumuzu onurlandırdğınız için çok teşekkür ediyorum.
Sunucu: Dekanımız Sayın Ufuk Aydın'a değerli konuşmalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Raoul Wallenberg Enstitüsü'nü temsilen konuşmalarını yapmak üzere Sayın Gamze Rezan Sarışen'i buraya davet diyorum.
Gamze Rezan Sarışen: Çok teşekkür ediyorum, değerli konuklarımız öncelikle hoşgeldiniz. Raoul Wallenberg Enstitüsü olarak Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile beraber düzenlediğimiz Hukuk Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar: Hukuk Klinikleri Uluslararası Sempozyumuna katılımızdan ötürü teşekkürlerimizi sunuyoruz. Raoul Wallenberg Enstitüsü 2000 yılından beri Türkiye'de insan hakları eğitimi ve araştırmaları alanında kurumsal destek programları yürütmektedir. İsveç'teki Lund Üniversitesi bünyesinde kurulmuştur ve kurulduğu günden bugüne gerek İsveçte gerek Türkiye dahil çeşitli ülkelerde insan hakları alanıda çalışmalar yürütmekte, faaliyet yürüttüğü ülkelerde hukuk fakülteler, adalet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla yakın işbirliği içerisinde çalışmaktadır. Enstitü Türkiye’de yürüttüğü destek programlarında insan haklarının etkin korunması ve güçlendirilmesi çabalarına özellikle hukuk eğitimi alanında sunduğu kurumsal destekle katkı sunmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda Raoul Wallenberg Enstitüsü, 2011 yılından beri Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin hukuk klinikleri eğitimi alanındaki çalışmalarını desteklemektedir. Sempozyum programında da görmüş olacağınız üzere sempozyumun yarın sabahki oturumunda üniversitenin hukuk eğitimi alanında bugüne kadar gerçekleştirdiği çalışmaları dinleme şansımız olacak. Bugün ve yarın devam edecek olan sempozyumun klinik hukuk eğitimi alanıda farklı ülke deneyimlerinin ele alınacağı bir paylaşım ve ortamının yaratılacağını ümit ediyoruz. Sempozyumda Türkiye'deki hukuk klinik eğitimi deneyimlerinin yanısıra ABD, Güney Afrika, Azerbaycan, Ortadoğu ve Polonya gibi farklı sosyokültürel hukuk yapılarına ve geleneklere sahip ülke deneyimlerini de dinleme fırsatı bulacağız. Geçirmekte olduğumuz bu zor ve önemli günlerde Eskişehir'e gelerek bu önemli sempozyumu gerçekleştirmemizi mümkün kılan, Türkiye’den ve yurtdışından gelen konuşmacılarımıza ve siz değerli misafirlerimize çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca sempozyumun düzenleme sürecinde fikir görüş ve önerileriyle sempozyumun gerçekleşmesini mümkün kılan prof. David McQuoid-Mason'a, ayrıca sempozyum danışma ve düzenleme kurulu üyelerine de katkı ve desteklerinden dolayı çok teşekkür ediyoruz. Verimli bir iki gün geçirmeyi diliyoruz. Çok teşekkür ediyorum.
Sunucu: Sayın Sarışen'e değerli konuşmalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Şimdiyse açılış konuşmalarını yapmak üzere Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr Sayın Davut Aydın'ı buraya davet ediyorum.
Davut Aydın: Çok değerli misafirler, değerli katılımcılar, değerli öğrenciler ve değerli arkadaşlarım hoşgeldiniz. Hepinize üniversitemiz adına saygıyla selamlıyorum. Şu anda Global Kampüs'tesiniz, Global Kampüs'e hoşeldiniz. Global diyorum çünkü Bakü'den Brüksel'e, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden Batı Trakya’ya, Kosova’ya, Makedonya’ya, Batı Avrupa’daki Köln merkezi olmak üzere 22 Avrupa ülkesi dahil olmak üzere şu anda 30 ülkeden eğitim öğretim hizmetlerini sürdüren dünyanın 2.büyük üniversitesindesiniz. Anadolu Üniversitesi olarak 55 yaşında olmakla beraber özellikle son 30 yıldan beri uygulayageldiği açıköğretim sistemiyle şu anda dünyada artık başka ülkelerin model aldığı, işbirliği yaptığı bir üniversite konumundayız. Bundan 30 yıl önce İngiliz Açık Üniversitesi’ni model olarak kurulan Anadolu Üniversitesi bugün artık iş tersine döndü, şu anda İngiliz Açık Üniversitesi Open University ile işbirliği imkanlarını görüşen bir üniversite konumundayız. Gelecek yıl bu 30 ülkeye 7 ülke daha dahil olacaktır. Bunlar Bulgaristan, Romanya, Bosna Hersek, Arnavutluk, Gürcistan ve Nahcivan Cumhuriyetleridir. Hedefimiz 3 yılın sonunda 60 ülkedir. Şu anda 21000 öğrencimiz var. 1000 öğrencimiz burada, 20000 öğrencimiz ise 110 ülkede öğrencisi olan bir üniversiteyiz. Türkiye'deki tüm üniversitelerdeki öğrenci sayısı 33000’dir, bunun 21000’i bizdedir. 2000’i yurtdışındadır öğrenci olarak. Hedefimiz 3 yılın sonunda 200000 yabancı öğrenci ve Anadolu Üniversitesi olarak 60 ülkeyi hedefliyoruz. Şu anda üniversite olarak Türkiye'de tek başına, tek eğitim ihraç eden üniversiteyiz. Şu anda devletten bir lira yardım almadan, kendi geliriyle yaşayan bir üniversiteyiz. Bu ne anlama gelir? Şu anlama gelir, birinci nesil üniversiteler eğitim öğretim yapan üniversitelerdir. İkinci nesil üniversiteler araştırma yapan üniversitelerdir. Üçüncü nesil üniversiteler ki 21.yüzyılın üniversiteleri, hem eğitim öğretim yapar, hem araştırma yapar, hem de topluma hizmet fonksiyonlarını yerine getirir. Bu üç fonksiyonu yerine getirir ve bunları yaparken de kaynak yaratır, kendi kaynaklarıyla kendi ayakları üzerinde faaliyetini yürütür. Anadolu Üniversitesi bugün Türkiye'de 3.nesil bir üniversitedir. Örgün eğitimden yaşam boyu egitim içerisinde artık hepimiz biliyoruz ki yaşam boyu eğitim bebeğin anne karnında 4.ayından itibaren başlıyor ve mezara kadar devam ediyor. Vizyonumuz yaşam boyu eğitimdir, her yaş grubu, toplumun bütün kesimleri. Şöyle baktığınız zaman Türkiye'ye bir şey görürsünüz; Türkiye’nin bugün yaşadığı sorunların arkasında sosyal bilimlerin yeteri kadar gelişememesi ve sosyal bilimlerin sorunlara çözüm üretememesi yatar. Teknolojik olarak Türkiye çok ileri düzeyde işler yapıyor ama sosyal bilimlerdeki bu gerilik elbette pek çok sorunlarla bizi karşı karşıya getiriyor. Oysaki artık şu biliniyor; ülkelerin zenginliklerini ya da fakirliklerini belirleyen ana unsur, o ülkenin kurumlarının kalitesi ve başarısıdır. Bakınız buraya bir kitapla geldim “why nations fail-the origins of power, prosperity and poverty”. Yazarları Türk öğretim üyelerinden şu anda MIT'den Daron Acemoğlu ve Harvard Üniversitesi'nden James Robinson'dur. Şunu diyorlar, niçin bazı devletler zengin, kimi fakir? Fakirlik ya da zenginlik kaynağı nedir? Son derece açıklayıcı bilimsel bir eser ve pek çok örneklerle kurumları taşıyan ülkeyi zenginliğe götüren ana unsur ne sizin petrolünüz ne diğer kaynaklarınız, kurumların başarısıdır, kurumların performansıdır. Daha katılımcı olan kurumlar, toplumu daha kucaklayıcı kurumlara sahip olan ülkeler zengindir. Katılımcı ve kucaklayıcı olmayanlar, toplumun bir bölümünü ötekileştirenler, dışlayanlar, dezavantajlı diye çeşitli bireyleri sistemin dışına atan politik yapılar, kurumsal yapılar, ekonomik yapılar o ülkeleri fakir bırakıyor ve bunu çok güzel örneklerle de açıklıyorlar. Burada konumuzla çok yakından ilgili olduğu için özellikle üzerinde durmak istedim. Amerika'dan Rio Granada ekonomisinde Meksika ile Amerika arasında sınır bir şehir. Sınırı çizerken ikiye bölünmüş. Bir kısmı Amerika’da kalmış, bir kısım Meksika’da kalmış. Amerika’daki yaşayan bölümde fert başına gelir 30000 dolar, Amerikan kurumları eğitim kurumları, politik kurumları, hukuksal kurumlar aynı şekilde o yaşam biçimini düzenliyor. Öbür tarafta da Meksika’nın kurumları var. İkisi arasında inanılmaz uçurum var. Bu bir kültür değil, yeme içmesi her şey aynı ikiye bölünmüş ama ekonomik kurumların teşviki, başarısı, bireylerin önünün açılması, politik kurumların, siyasi kurumların, sağlık kurumlarının, eğitim kurumlarının, kurumsal yapının geliştirilmesi toplumu zenginleştirdi. İşte Acemoğlu Nobel'e aday öğretim üyelerinden birisi, dileğimiz odur ki önümüzdeki dönemde, yıllarda Nobel alacak Türk öğretim üyelerinden birisi. Okumanızı tavsiye ediyoruz çünkü işte eğitim sistemi içinde ne kadar fazla iyi eğitim yapılabilinirse, kurumsal yapımızı ne kadar kapsayıcı hale getirebilirse, toplumu kucaklayıcı hale getirebilirse, sorunların çözümüne katkısa bulunabilirse, kurumları zenginleştirirse ülkeyi zenginleştirir diyor. Özeti bu. İşte bu anlayış içerisinde Anadolu Üniversitesi olarak sadece örgün eğitim yapmıyoruz, toplumun bütün kesimlerine ve yaş grubuna yaşam boyu eğitim yapıyoruz. 15’den fazla bakanlıkla yürüyen projelerimiz var. Şu anda 400’ün üzerinde proje yürütüyoruz. Nerede bir eğitim sorunu varsa bizim işimiz, nerede bir iletişim sorunu varsa bizim işimizdir. Hem eğitimi, hem iletişimi, işte bu anlamda Anadolu Ünivetrsitesi olarak eğitim ve öğretimde bilgi teknolojilerinde de birleştirerek şu anda büyük bir dijital devrim gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Bugün itibariyle arkadaşlarım biliyorlar, açıköğretim sistemi içerisinde binden fazla dersimizi televizyonda üretilen TRT okulda sunulan programların, dil programlarının hepsini ditijal platforma taşıdık. Bugün itibariyle sayın başkanıma gösterdim. Size de sunmak isterim; google analytics’de 1 Eylül’den 13 Haziran’a kadar Anadolu Üniversitesi’nin bir öğrenme portalına girip ziyaret eden ziyaretçi sayımız 20885574 kişi. Neredeyse Fidel Castro’nun Kübasıyla, Kim’in Kuzey Koresi hariç tüm ülkelerden ziyaretçisi var Anadolu Üniversitesi’nin. 15 milyondan fazla kitabımız indirilmiş, 125 milyondan fazla kitaplarımız okunmuş. Dileyen inceleyebilir. Bu bir bilgi devrimidir. Artık bilgiyi teknolojinin ucuna koyduk. Bundan sonra bununla daha iyi işler yapmamız, bilgiyi daha iyi kullanmamız gerekir, daha iyi geliştirmemiz gerekir. Bununla ilgili inovatif uygulamalarımızı arttırmamız gerekir. İşte klinikler, hukuk klinikleri bunun ilk örneklerinden bir tanesidir. Biz bunları yaparken sektörlerle işbirliği halinde çok önemli bir yapılanmaya gittik; araştırma ve inovasyon, kısa adı Aricom olan bir merkez kurduk. Değerli katılımcılar, sektörler ister hukuk sektörü olsun, ister sanayi sektörü olsun, ister kamu sektörü olsun, ister sivil toplum sektörü, ne dersek diyelim sektörlerin üniversiteden dört tane talebi vardır. Dört şey isterler bizden: Birincisi nitelikli eleman ister. Bizim eğitimle nitelikli eleman sağlamamızı isterler. İkincisi araştırma isterler, araştırma talepleri vardır. Üçüncüsü araştırma sonuçlarının aktarılmasını isterler. Teknoloji transferi isterler. Dördüncüsü bilginin çok hızlı eskimesi nedeniyle yaşam boyu eğitim sertifika programları isterler zaman zaman. İşte bu dört boyutu gerçekleştiren araştırma ve inovasyon birimimizi de şu anda yapılandırıyoruz. Staj uygulamalarıyla iş dünyasıyla buluşturmasını sağlamak gerekiyor. İş dünyasıyla akademik dünya iki farklı dünyadır. Bu iki farklı dünyanın birbirinden alacakları var. İkisi beraber olursa ancak inovatif ve teknolojik yenilikler çıkabilir. Birbirimizle beraber çalışmamız gerekiyor. İşte bunun için kurduğumuz bu merkezden, bir anlamda regülatör görevi yapan bu merkezden artık öğrencilerimizi daha fazla proje bazlı staj uygulamalarına -Batı’da bunun sadına intern staj deniyor- uygulamalarını başlattık kurumlarla. Tek tek işbirliği yapıyoruz çünkü şunu biliyoruz artık; Türkiye’den mezun bir öğrenci, hangi alandan olursa olsun mezun olan bir öğrenci, iş dünyasına adaptasyonu ortalama iki yıl sürüyor. Bu süreyi kısaltmamız gerekiyor Bu da ancak stajlarla birlikte daha verimli hale getirilebilir. İşte bunun için başlattığımız proje bazlı staj uygulamasına hukuk klinikleri ile yeni bir boyut eklenmiş olacaktır. Hukuk klinikleri ile artık daha nitelikli hukuk eğitimi, daha nitelikli işbirliği, daha nitelikli uygulamalar, dezavantajlı grupların özellikle karşı karşıya kaldığı sorunların çözümüne katkı. Adeta bir hukuk laboratuarı, bir sosyal laboratuar. Tabi bunun aynı zamanda sivil toplum ayağına da bakmamız lazım. Türkiye’de sivil toplum boyutu yeni gelişiyor. Biz Anadolu Üniversitesi olarak şu anda uluslararası sivil toplum araştırmaları merkezi de oluşturduk. Uluslararası bir boyutta çünkü bizim görevimiz sadece Türkiye değil, bütün bu coğrafyadaki çeşitli ülkelerde de biraz önce ifade ettiğim gibi faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bunun bir ayağı da sivil toplum olacaktır. Dolayısıyla hukuk klinikleri bağlamında değerlendirmeler yapılırken sivil toplum ayağının da mutlaka geliştirilmesi, onlarla olan işbirliklerin de tekrar ileri düzeye taşınması, modele dahil edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Tabi bunu yaparken elbette ki ilgili kamu kurumlarıyla da birlikte hareket etmek gerekiyor. Biz Anadolu Üniversitesi olarak yaşam boyu eğitim vizyonumuz içerisinde her türlü işbirliğine hazırız. Bu anlamda başlayacak olan, başlayan ve yürütülen hukuk klinikleri sadece Anadolu Üniversitesi’nde değil, ülkemizin değişik hukuk fakültelerinde, değişik birimlerinde ve diğer ülkelerde de yaygınlaşması konusunda bir misyonu da yerine getireceğimizi ifade eder, toplantının hayırlı ve başarılı geçmesini diliyorum. Bu toplantıya katılanlara, konuklarımıza ben tekrar teşekkür ediyorum. Bu organizasyonun gerçekleşmesinde görev alan bütün arkadaşlarımıza üniversitemiz adına teşekkür eder hepinize saygılarımı sunarım.
Sunucu: Rektörümüz Sayın Davut Aydın’a değerli konuşmalarından ötürü teşekkür ediyoruz. Şu an aramızda bulunmamakla birlikte telgraflarıyla bizi onurlandıran Prof.Dr. Sayın Mehmet Sağlam’a, Sayın Oktay Vural’a, Sayın Kazım Kurt’a, Prof.Dr. Sayın Metin Lütfi Baydar’a, Sayın Necati Çetinkaya ya ve Sayın Oya Eronat’a teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bugün birbirinden değerli konuklarımız gerek konuşmacı gerek katılımcı olarak bizleri onurlandırmaktalar. İşte şimdi o konuşmacılarımızdan ilki olan Kwazulu-Natal Üniversitesi öğretim üyesi Sayın David McQuoid-Mason’u ana tema konuşmasını yapmak üzere buraya davet ediyorum.