Sayın Merhum Sefer İnal Bey'e;
Ömrünü Hakk'a ve halk'a yardım ile geçiren müstesna insanlardan birisi idi.
Tasavvuf ve tevhid yolunda epey aşamalar geçirmiş kendini bilen nadir insanlardan birisi idi. (2003) senesinin mübarek Kadir gecesinde kendisine Tac-ı Şerif giydirilmiş “Halife-i şahsiyye” unvanını kaza-narak, kendi varlığının Halifesi, oradan da Hakk'ın Halifesi olmuş müs-tesna insanlardan birisi idi.
Baba ve annesine hayırlı bir evlât, kardeşlerine hayırlı bir ağabey, evinde hayırlı bir eş ve çocuklarına hayırlı bir baba olmuş mutlu insan-lardan birisi idi.
Yaptığın hizmetlerden Allah (c.c.) razı olsun. Cümlemiz ne türlü hak-kımız var ise, helâl ettik, senin de bizlere hakk'ın geçmiş ise, helâl et sevgili kardeşimiz.
Günlerini geçirdi hep Hakk ile.
Dışında oluyordu halk ile.
Burada yatmaktadır. Zilhiccenin on üç’ünde,
“Medineli Sefer El Ensari” lâkabı ile. Ulaştı hem Rasûlüne.
Zilhiccenin on üçü manevi senenin kemali, ki bayramın da son gü-nüdür. O gün kurb'anlık kesilmez, çünkü Ehadiyyet günüdür, madde yoktur. O gün tek kurb'anlık kabul edilir, bu da tevhid ehlinin batı-nen canıdır.
İbrahim (a.s.) ma Cebrail (a.s.) koç kurb'anlık getirdi. Tevhid ehline ise, kurb'anlık olarak Rûh'u Sultani getirir; karşılığında ise, nefsini alır. Bu kemalâtın ifadesi ise, zilhiccenin on üçü olarak değerlendirilir.
Bir yılda on iki ay vardır, yedi ay nefis iklimini, beş ay ise, gönül iklimini ifade eder.
Kemâli, zilhiccenin 13 ü; yeniden başlayacak olan batini seyr-i sülûk senesinin bir olarak başlangıcı, zilhiccenin 14 ü’dür.
Kendisinde bu iki kemalât birleşmiştir.
Doğum tarihi, (01.11.1950) gizlendiği tarihi, (23.01.2005)
Bunları kısaca inceleyelim.
(1 + 1 + 1 + 1 + 9 + 5) =18
başka bir hesap ile,
(1 + 1 + 1) = 3 (50 + 3) = 53
(19-53) (2 + 3 + 1 + 2 + 5) =13
basit işlem de çıkan toplam sayılar,
(18) (19) (53) (13) bu değerlerdedir.
Hepsini yeniden toplarsak,
(18 + 19 + 53 + 13) = 103 (103) = 13
Görüldüğü gibi ortadan sıfır kaldırıldığın da toplam olarak yine (13) on üç'e ulaşılmaktadır.
Bunları kısaca ifade etmeğe çalışırsak;
(18) “Onsekiz bin âlemi”,
(19) “İnsan-ı Kâmil-i”
(13) “Hakikat-i Ahmediyye”yi,
(53) ise, bize olan yakınlığını ifade etmektedir diyebiliriz.
Bu sayılardan daha fazla özellikler çıkabilir, şimdilik bu kadarlıkla yetinelim ve diyelim ki, senenin en mutena vakitlerinden belki de en yüce vaktinde Rahmet-i Rahman-a intikâl etmiştir.
Allah (c.c.) lühü kendisinden razı olsun. Hep Huu dedi, sonunda Huu oldu gitti.
Ahirette görüşmek üzere yerinde, cennet bahçesinde ol sevgili kardeşimiz.
Allah (c.c.) lühü arkada kalan ailene, yakınlarına, ve bizlere, sabırlar versin.
Aynı gün dört cenaze vardı, (4 – 1) = 3 (1 ve 3) = 13 onlar dahi manen 13 tür.
Bilindiği gibi Kamer yani ay senesi (355) gündür;
toplandığında (3 + 5 + 5) = 13 eder.
Manevi senenin de son günü zilhiccenin on üçü ve kurb'anlık bayra-mının da son günüdür. Zilhiccenin on dördü ise yeni manevi senenin başlangıcıdır.
İşte bu iki arada emri Hakk vaki olmuştur, çok yüce bir vakt'tır. Onların ve cümle geçmişlerimizin Ruhlarına El Fatiha....
Sefer Bey’in rahmetli olmasından sonra Sayın Gülrûh ve Tanzer Uçak çifti Erenköydeki evlerini bu sohbetlerin devamı için açtılar. Terzi Babam da münasip gördü. Bu güzel hizmeti şimdi onlar devam ettiriyorlar. Allah razı olsun.
A İ L E S İ
Necdet Ardıç Uşşâki Efendimizin, aile hayatında da bizler için ideal bir yaşam tarzını barındırdığını görüyoruz. Hangi makam ve mevkiden olursa olsun, her insânın onun hayatından alacağı ve göreceği pek çok şey vardır. O her yönüyle ideal bir aile reisi, örnek bir eş ve iyi bir ba-badır.
Hazretimiz 1964 yılında (26 yaşlarında iken) mürşidinin işaretleriyle ailesinin de yakınen tanıyıp akrabalık bağlarının da olduğu İstanbul'dan Nüket Hanım validemizle evlenmişlerdir. Bu evliliklerinden İzzet ve Cemâl Cem adlı iki oğlu olmuştur.
Hazretimiz ile evlendiklerinde henüz 15 yaşlarında olan, onun haya-tında ve gönlünde müstesna bir yere sahip olup da beraberce huzur sevgi ve muhabbet dolu bir hayatı birlikte geçirdikleri muhterem eşleri Nüket Hanım validemiz ve de şahsiyetinden bahsetmek istiyoruz.
"Nüket", herkesin anlayamayacağı, ince, zârif mânâlı sözler, gibi anlamları olan bir isimdir. *(12)
Kendileri Necdet Ardıç Uşşâki efendimize eş olma şerefine nail ol-duktan sonra, zaman içersinde tasavvufa yönelip kendisine intisap ede-rek derslerini tekmil tarik bitirenler arasında yer almıştır.
O, güler yüzlü, seçkin, müşfik, mütevazi ve kibar bir hanım oluşunun yanında, İslâmda kadının kimliğini ve yerini açıklayan güzel bir yaşam biçimine de sahiptir.
Onun Terzi Baba ile aralarındaki aile bağları ise, hep sevgi, anlayış, hürmet ve fedakarlık üzerine kurulmuştur.
Nüket Hanım validemizin en belirgin özelliklerinden birisi, hiç kuşku-suz eşinin irşad faaliyetlerinde olan hizmet ve yardımlarıdır. Uzun yıllardır onun evi büyük küçük, kadın erkek birçok kimsenin "Terzi Baba"nın huzuruna gelip kendisini dinlediği; varsa, sorusunu sorup, cevabını aldığı ilim ve irfan yuvası olmuştur. Bazen sağlığı müsait olmadığı zamanlarda bile misafirlere en iyi hizmetleri verme-ye çalışmıştır. Hz. Aişe validemiz için kullanılan "ilim kapısı" ifadesini onun şahsiyeti için de kullanmamız mümkündür. Çünkü Hazretimizin huzuruna çıkmak isteyenler onun açtığı kapıdan geçmekteydiler.
O, kandil ve diğer sohbet gecelerinde çok sayıdaki ihvanı evinde en iyi şekilde ağırlarken, Pîr Hasan Hüsameddin Uşşâki Hazretlerinin hanı-mı "Halva-i Bacı" validemizin başlattığı "misafirlere helva ikram et-me" geleneğini de hâlen sürdürmektedir.
*(12) Osmanlıca Lûgat
Onun hizmetleri sadece Tekirdağlılara değil, muhtelif şehir ve bölge-lerden gelenlere de olmaktadır. Hanımların da tasavvufla ilgilenmele-rinde, sohbet ve zikir meclislerinde bulunmalarında da öncülük etmiştir. Hac ve umre seyahatleri başta olmak üzere, hazretimizle birlikte birçok seyahat ve davete icabet etmiştir.
Beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü olup evlendiğinde 15 yaşlannda bu-lunuşu, eşiyle seyahat ve davetlere katılması, mürşidinin tavsiyeleri doğrultusunda evlenmeleri, Hz. Ali Efendimiz ile Fatma validemizi biz-lere hatırlatmaktadırlar.
Hazretimiz, Nüket Hanım validemizin yaptığı fedakarlık, hizmet ve dostluğu her zaman şükran ve takdirle belirtir, her firsatta da bunu biz-lere ve çevresine ifade ederdi.
Terzi Baba’nın evliliklerinin kırkıncı yılı münasebetiyle Nüket anneme yazdığı şiirini de buraya ilâve etmeyi uygun bulduk.
N Ü K E T A N N E
Doğmuşsun bindokuzyüzkırkdokuzda,
Ne güzel sayılar var zuhurunda,
Yaşıyorsun Allah’ın huzurunda,
Sen de küçücüktün Nüket anne.
Ondokuz İnsân-ı Kâmil’in rumûzu,
Kırkdokuz onüçtür verir huzuru,
Muhammed Rasûllûllah’ın rumûzu,
Bunlarla doğmuşsun Nüket anne.
Annen Fatıma idi baban Mehmet,
Dünyaya gelmen annene olmuş zahmet,
Bunda da var imiş mutlaka hikmet,
Anasız büyümüşsün Nüket anne.
Küçüktün seneler geçti büyüdün,
Nişanlandın benimle çok güzel birgün
Aklımdan geçiyor sanki olmuş dün,
Hoş günlerimizdi onlar Nüket anne.
Nihâyet evlendik birgün hayâl misâli,
Pek anlamadı çevremiz bu hâli,
Çünkü gelmiş idi emr-i ilâhi,
O zaman eş olduk Nüket anne.
Kucağına İzzet geldi bir çocuk,
Sen de küçüktün o da bir yavrucuk,
Emekledi yürüdü oldu kuzucuk,
Tertemiz büyüttün Nüket anne.
Seneler geçip gitti geldi Cemâl Cem,
Küçüktü ikibuçuk kiloydu hem,
Zuhurat tamam olmuştu o dem,
Bunları birlikte yaşadık Nüket anne.
İşler çoğaldı meşguliyet arttı,
Böylece yüklerimiz çok ağırlaştı,
Dünya ahiret bir birine karıştı,
Gayret ettin yılmadın Nüket anne.
Başladın benimle seyehatlere,
Mânâ’dan aldığımız emirlere,
Neler verildi neler gayrilere
Lûtfun eksilmedi hiç Nüket anne.
Haremeyn’e gittik hem de beş def’a,
Tavaf ettik hep yedişer def’a,
Rabb’ım çok eyledi bizlere vefa,
Gayret ettin yollarda Nüket anne.
Sevdirdin kendini hep canlara,
Muhabbet verdin cümle yaranlara,
Merhem oldun Hakk’ı arayanlara,
Hep hizmette idin Nüket anne.
Kandil geceleri gülen yüzünle,
Memnun gider hep gelen hüzünle,
Tat verirsin geceye tatlı sözünle,
Halva-i bacı oldun Nüket anne.
Yaptığın hizmet halkadır amma,
Ancak oradan ulaşır Hakk’a,
Boşa gitmez hiçbiri geçer kayda,
Gayret et dayan Nüket anne.
Seneler geçti durmadan sür’atle,
Nasıl geldik bu günlere hayretle,
Sonuna ulaşırız belki gayretle,
Mahcub etmesin Hakk Nüket anne.
Yürüttü bu yolda senelerce Hakk,
Kırk’ıncı yılımız olmuş bile bak,
Muhabbet tacını başına tak,
Nice kırk senelere Nüket anne.
Dağıtmaktır işimiz hep muhabbet,
Geçen günleri sevgi ile yadet,
Sonuna kadar gayret eyle gayret,
Sevdiğim, nar tanem, nûr tanem,
Bir tanemsin Nüket anne.
40. Y I L D Ö N Ü M Ü
28.09.2003 tarihinde 40. Evlilik senesine basış yıldönümü :
İzmir’e Nefes-i Rahman’ın hakikatini getiren o mübarek dostlar, yine ziyaretimize geldiler. Bu seferki ziyaretleri ayrı bir önem taşıyordu, çünkü evliliklerinin kırkıncı yılına basacaklardı.
Her nekadar Nüket Hanımefendi annemiz, bu kutlamayı Umre ziyaretine denk getirmek istedi ise de, ilâhi tecelli bu yönde gelişmişti.
Tabii bir seyr içinde devam ettiğimiz sohbetlerimizle geçen günleri-mizi doldururken, bir yandan da bu özel günü nasıl değerlendirebiliriz diye düşünmeye başladık. Çünkü kırk sayısı birçok tecelliyi içerisinde barındıran kemalli ve mükemmel bir sayıdır.
Bu günü özel bir gecede geçirmelerine yardımcı olmak istiyorduk, fakat nasıl bir program olmalı ve nasıl geçirilmeliydi, ki bu evlilik yıldö-nümü unutulmayacak bir şekilde olsun?...
Bir yerden bilet alıp, programa dahil olursun, yemek eşliğinde güzel bir gece geçirirsin, masanı donatırsın, çiçeklerle, mumlarla, yemeklerle, sevdiğin şarkılar eşliğinde, hayat düzeyine uygun olarak bir gece geçirip evine dönersin.
İyi de bizler her türküyü, her şarkıyı dinleyerek kendimizden geçe-meyiz, her program bizim iç âlemimizin kaldırabileceği şekilde değildir.
Tüm bunları düşündüğümüz sırada sanayici bir kardeşimizin sünnet davetiyeleri geldi; tarih ve gün de aynı zamana rastlıyordu.
(28.09.2003) İzmir Prenses Otel’de yapılacak bir program ile akşam yemeği verilecekti.
Bu dostlarımız da dini bütün herşeyi Hakk ve hakkıyla yapan kar-deşlerimiz dendiler. Biz de o geceyi orada geçirmeye karar verdik. Hem dostlarımızın bu mutlu gününde yanlarında olmak, hem de Efendi Baba-mızla ve Annemizle güzel bir gece geçirmek istedik.
Bu kararımızı kendilerine birdiğimizde itiraz etmeden kabul ettiler. Böylece kırk’ıncı yıl dönümü de sünnet töreni içerisinde hazırlanan bir program ile kutlanmış olacaktı.
Oradaki programa bizler her nekadar bir sünnet törenine seyirci ola-rak katıldık ise de, bu sahnelerin aslında biraz olsun hakikatlerine göz atmamız, yaşantımızın her an ve her mekânda devamlılığını seyretme-miz açısından düşünülecek çok şeyler olduğu görüşündeyim.
Bu güzellikler Allah (c.c.) nün özel ikram-ı ilâhisi olmakla beraber, orada fiilen bulunan her bir ferdin özel olarak tenezzülâtından ibarettir. Bu da rahmaniyyetinin zuhuruna delâlettir.
O gün orada bu tecelliyi meydana çıkaran, tüm dostlardan Allah (c.c) razı olsun.
Gecenin programı sırasıyla şöyle devam etti.
-
Yemek müziği
-
Ney Taksimi
-
Sema gösterileri
-
Kûr’ân-ı Keriym okunması
-
Dualar
-
Hüseyin Tûran’dan (türküler)
-
Folklor (Zeybek Oyunu)
-
Telgrafların okunması
-
Sünnet çocuğunun taht üzerinde meş’aleler ile gelişi
-
Zara Hanımın konseri (Türk Halk ve Sanat Müziği)
-
Vedalaşma ve ayrılış
Yemek müziğinden hemen sonra program Mevlevihan törenleri ile başladı. Sevgi, çoşku, muhabbet olacak da, orada Hz. Mevlânâ anılma-yacak mümkün müdür?...
Mevlevilerin bu çoşkulu dönüşleri ile birlikte üflenen ney taksimi, tam bir ahenk içerisinde âlemlerin sessiz bir inleme ile kendi varlık âle-mindeki zuhurunu gösteriyor idi.
Bu muhabbet, âlemlerin maddesel yapısı içerisinde bulunan en kü-çük parçalarındaki atom yapılarının rakslarını (dönüşlerini) anlatırcasına çoşkulu idi. Bu dönüşü ancak tek bir şey durdurabilirdi, ki o da Allah (c.c.) nün kelâm-ı ilâhisi idi.
Zat-i tecellinin seslenişi bir anda tüm salona yayıldı. Evet... Mevle-viler durdu sesler kesildi, herkes bir anda bu sese kulak verdi.
Dostları ilə paylaş: |