Hanya'da faaliyet gösteren
mevlevîhâne.
L J
Girit'in Hanya sancağında i 880 yılında Kara Abdal Süleyman Şemsî Dede tarafından kurulmuş olup Mevlevîliğin Ege adaları ve Mora yarımadasına yayılışı kadar bölgede gelişen siyasî olaylar açısından da önem taşımaktadır.
18Z8'de Konya'da dünyaya gelen Süleyman Şemsî Dede. on beş yaşında iken Şems-i Tebrîzî Dergâhı türbedarı Seyyid Emîrşah Kaygusuz Abdal Dede"ye intisap etti. Mevlânâ Dergâhı'nda çile çıkarıp hilaf etnâme aldıktan sonra Sultan Dîvânî Dergâhı'na hizmet ve ilim tahsili için Af-yonkarahisar'a giderek dört yıl burada kaldı. Daha sonra Bursa ve İstanbul'daki ziyaretgahları dolaştı. Aydın Güzelhisar Mevlevîhânesi şeyhi Horasanı Ali Dede'-nin vefatı üzerine 1870 yılında bu dergâhın şeyhliğine tayin edildi. Bu görevde iken Hanya'daki Mevlevî muhiblerinin ısrarlı davetleri üzerine Hanya'ya gitti (1872). Geniş bir arazi üzerinde ve zengin vakıf-
49
larla kurduğu mevlevîhâneyi Mİ'rac kandiline tesadüf eden 27 Receb 1297'de (5 Temmuz 1880) hizmete açtı.
1302 (1885) tarihli mufassal vakfiyesinden edinilen bilgiye göre mevlevîhâne, Hanya'nın Zirtop mevkiinde eski Tuzhâne (Selhhâne, Tuzla) karşısında, üç taraftan Murines, İstelyanos ve Suda caddelerine açılan, etrafı yüksek duvarlarla çevrili 35.000 m2'lik bir arazi üzerinde tesis edilmiş, büyük vakıf gelirleri ve 36.000 kuruşluk nakitle desteklenmiştir.
Vakfiye düzenlendiği sırada mescidi, semahanesi, türbe ve hazîresi, çile çıkarmaya, yemek pişirmeye ve çiledeki dervişlerin ikametine tahsis edilmiş mutfağı, biri dolaplı iki su kuyusu ve sarnıcı bulunan mevlevîhânenin haremlik ve selâmlık binalarının inşaatları devam etmekteydi. Vakfiyede ayrıca sarnıç, çeşme ve şadırvan yapılması, ağaç dikilmesi, bağ ve sebze bostanı için kaynak ayrılmıştır. Vakfiyeye göre bağ. meyve ve sebze bostanlarının mahsulleri öncelikle mevlevîhânenin ihtiyaçları için kullanılacak, ihtiyaç fazlası ürün satılarak dergâha gelir temin edilecekti. Bu amaçla Hanya'da bir dükkân açılmış, ayrıca bir fırın ve değirmen işletilmiştir.
Yaşadığı müddetçe meşihatı ve mes-nevîhanlığı kendine meşrut kılan Süleyman Şemsî Dede. büyük oğlu Mehmed Şemseddin Efendi'yi mesnevîhanlık ve mürşidlik, ortanca oğlu Hasan Hüsnü Efendi'yi mütevellilik, küçük oğlu Hüseyin Arif Efendi'yi de Meşnevî okumak ve
50
müderrislikle görevlendirmiştir. Diğer dergâh hizmetleri ise şunlardır: Karilik. aşırhanlık, na'thanlık, sersemâzenlik, ser-kudümzenlik. serneyzenlik, defzenlik, du-âgûluk.
Vakfiyede matbah-ı şerif için vakfedilen eşya ve malzeme kırk bir kalemde 112 adet olarak tek tek sayılmaktadır. Bu liste, yeni kurulan bir mevlevîhâne için gerekli mutfak malzemesini göstermesi açısından önemlidir. Vakfiyede ayrıca dergâha vakfedilen 735 ciltlik 644 kitabın listesi de yer almıştır. Bunların otuz dokuz cildini Mesnevi ve şerhleri oluşturmaktadır. Listede diğer kitapların yanında dönemin zihniyetini yansıtan Tercü-me-i Telemak, Coğrafya, Atlas, Hen-dese-i Cedîd, Mecmûatü'l-mühendi-sîn, Risâle-i Hafriyye gibi eserler de yer almaktadır.
Şemsî Dede'nin 23 Zilhicce 1303'te (22 Eylül 1886) vefatı üzerine yerine geçen büyük oğlu Mehmed Şemseddin Efendi, postnişinliğin yanı sıra 1908'den ölümüne kadar (1924) Girit hâkimü'ş-şer'üği görevini de yürüttü. İkinci oğlu Hasan Hüsnü Efendi de (ö. 1937) bu yıllarda Girit evkaf müdür muavinliği yaptı. Dergâh bünyesinde açılan özel rüşdiye mektebi (Mekteb-i Kebîr-i İslâm) müdürlüğü ve muallimliği görevini yürüten üçüncü oğlu Hüseyin Arif Efendi (ö. 1942) siyasetle de meşgul oldu, İttihat ve Terakki Cemi-yeti'nin çalışmalarına katıldı.
Mehmed Şemseddin Efendi'nin ayrıca Hilâliahmer Cemiyeti Girit şubesi başka-
nı olması dolayısıyla Hanya Mevlevîhâne-si Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında, özellikle de Lozan Antlaşması ve mübadele esnasında zulme ve baskıya uğrayan, yerlerini terke zorlanan müslümanlann sığınağı olmuş, haklarının arandığı ve yardımların toplandığı bir merkez haline gelmiştir. Mehmed Şemseddin Efendi'nin bu yıllarda Osmanlı Devleti'nin Girit'teki yarı resmî temsilcisi gibi çalıştığı. Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi'nde muhafaza edilen Ab-dülhalim Çelebİ'ye yazdığı mektuplarından ve Osmanlı Devleti Atina sefirinin kendisine gönderdiği raporlardan anlaşılmaktadır.
1924 yılında nüfus mübadelesi şartlan gereği ailesini ve dergâhın bazı kıymetli eşyalarını, kütüphanenin bir kısmını, babasının ve bazı zevatın naaşlarını İzmir'e nakletmek için hazırlıklara başlayan Mehmed Şemseddin Efendi, İtalya'dan özel olarak kiralanan geminin Hanya Limanı'-na yanaştığını dergâhın bahçesinden görünce fenalaşarak orada öldü. Oğlu Bedri Efendi'nin (Özmen) (ö. 1995) gayretleriyle İzmir'e ulaşan Şemsî Dede, Mehmed Şemseddin Efendi ve diğer zevatın naaşları, tarikat âdabına uygun bir merasimle İzmir Mevlevîhânesi'nin hazîresine defnedildi. Mehmed Şemseddin Efendi'nin Girit'teki başarılı çalışmaları dolayısıyla ailesi İyi karşılandı. Kardeşi Hasan Hüsnü Efendi meşihata getirilerek yeni bir mevlevîhânenin kurulması için çalışmalara başlandı, devlet tarafından arazi tahsis edildi. Ancak ertesi yıl tekkeler kapatılınca arazi geri alındı. İzmir Mevlevîhânesi'nin yıkılması üzerine iki şeyhin naaşları Balçova Mezarlığı"na nakledildi.
Hanya'dan getirilebilen tekke eşyalarından sakal-ı şerif İzmir Karantina Kilise Camii'ne (Hüsnü Atabek Camii). "Allah"
ve "Muhammed" lafızları ile dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu büyük levhalar İzmir Asansör Camii'ne, kitaplarla iki büyük kristal avize ve saat ise Konya Mev-lânâ Müzesi'ne hediye edilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA :
Hanya Meuleuihânesi Vakfiyesi, VGMA, Defter, nr. 988, Rumeli 2, s. 249-254; Konya Mevlâ-nâ Müzesi Arşivi, Hanya Mevlevîhânesi zarfı; Karaabdal Süleyman Şemsi Dede. Tuhfetil'l-Mes-neuî ala hubbi'i-Hayderî ue Dîuançe-i Kara Şemsi, İstanbul 1305, s. 5-7; İbnü'l-Cemâl M. Râgıb, "Hanya Mevlevîhânesİ", Sâda-yı Hak, İzmir 28 Mayıs 1340 |1924j, "Cenaze Merasimi: Hanya'dan İzmir'e Nakl-i Kubur", a.e., 1 Haziran 1340 11924|; Abdiilbaki Gölpınarlı. "Konya'da Mevlânâ Dergâhının Arşivi", /FM,XVI1/1-4 (1955- 59), s. 156-178; İsmail Kara, "Gittikçe Uzaklaşan Hanya Mevlevîhanesİ", TT, sy. 135 (19951, s- 133-137; a.mlf., "Hanya Mevlevîhanesİ, Şeyh Ailesi, Müştemilâü-Vakfiye-si", İslâm Araştırmaları Dergisi, sy. 1, İstanbul 1997, s. 115-153 (maddenin yazımında şeyh ailesine mensup Kevser Atay. Bedri Özmen ve Ahmet Üzmenden İsmail Kara arşivine gelen belgelerden de istifade edilmiştir).
İHİ Mustafa Kara F HANZALE b. EBÛ ÂMİR ~"
Hanzale b. Ebî Amir Amr
b. Sayfî el-Ensârî Gİ-Evsî
(ö. 3/625)
Gasîlü'l-melâîke lakabıyla tanınan sahâbî.
L J
Câhiliye devrinde Râhib diye bilinen babası Amr (Abdüamr), önceleri Hanîf dinine mensupken daha sonra azılı bir İslâm düşmanı olmuştu. Hanzale'nin Hz. Pey-gamber'in Medine'ye hicretinden sonra müslüman olduğu tahmin edilmektedir. Uhud Gazvesi'nden bir gün önce Übey b. Selûl'ün müslüman oian kızı Cemîle ile evlendi. Resûl-i Ekrem'in Mekkeli müşriklerle savaşmak için Uhud'a gittiğini duyunca boy abdesti almaya fırsat bulamadan İslâm ordusuna katıldı. Savaşta müşrik ordusunun kumandanı Ebû Süfyân ile karşılaştı ve onu atından yere düşürdü. Ebû Süfyân'ın yardım istemesi üzerine İbn Şeûb diye bilinen Şeddâd b. Esved Hanzale'yi mızrağı ile şehid etti. Bazı kaynaklarda (meselâ bk. İbn Abdülber, 1,381) Hanzale'nin bizzat Ebû Süfyân tarafından öldürüldüğü kaydedil m ekt eyse de birinci görüş ağırlık kazanmaktadır. Uhud Savaşı'nı Bedir'in intikamını almak için gerçekleştiren Ebû Süfyân. Hanzale'nin öldürülmesini Bedir'de Öldürülen oğlu Hanzale'ye karşılık olarak kabul etti. Müşrikler intikam duygusu ile şehidlerin or-
ganlarını kesmeye başlayınca müşrik ordusunu destekleyen Ebû Âmir er-Râhib oğlu Hanzale'nin cesedine eziyet edilmesine engel oldu.
Hanzale'nin naaşım meleklerin yıkadığını Hz. Peygamber'den öğrenen müslü-manlar. ona boy abdesti alamadan şehid düştüğü için "gasîlü'l-melâike" (meleklerin yıkadığı kimse) lakabını verdiler. Ye-zîd b. Muâviye'ye karşı Medine halkının biat ettiği Abdullah, Hanzale'nin Cemî-le'den olma oğludur.
Bazı kaynaklarda, Hanzale'nin İslâm düşmanı babasını öldürmek için Hz. Peygamber'den izin istediği, fakat Resûlul-lah'ın buna müsaade etmediği kaydedilmektedir (İbnü'I-Cevzî, I, 608).
BİBLİYOGRAFYA :
İbn İshak. es-Sire, s. 312;Vakıdî, el-Meğâzî, I, 273-274; İbn Hişâm, es-Sfre2, III, 75, 123; İbn Sa'd, ei-Tabakât, II, 43; V, 66, 81; Zübeyri. ffe-sebü Kureyş, s. 123; İbn Ebû Hatim, el-Cerh ue't-ta'dii, III, 239;Taberî, Tarttı (Ebül-Fazl), II, 521-522; İbn Hibbân, eş-Şikât, I. 228; Hâkim. el-Müstedrek, III, 204; Ebû Nuaym, Hitye, I, 357; tbn Hazm. Ceuâmi'u's-stre, Beyrut 1403/ 1983, s. 127, 134; a.mlf., Cemhete, s. 182,333; Beyhaki. Delâ'ilil'n-nübüöoe (nşr. Abdülmutî Kalacî), Beyr-ıt 1405/1985, III, 214, 246, 278, 282; İbn Abdülber. el-İstîcâb (Bicâvî). I, 380-382; Süheylî. er-Rauzü'l-ünüf, V, 436-437; Ib-nü'1-Cevzi, Şıfatü'ş-şafoe, I, 608-610; İbnü'l-Esîr, Clsdü'lğâbe {Bennâj. II, 66;Zehebî, Tecrîdü es-mâ'i'ş-şahâbe, Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rife). I, 142; İbn Kesîr. el-Bidâye, IV, 21; İbn Hacer. et-İşâbe, I, 360-361; a.mlf.. Ta'cîlü'l-menfa'a, Haydarâ-bâd 1324, s. 108; Süyûtî. et-Haşâ'İşü't-kübrâ (nşr M Halîl Herrâs), Kahire 1387/1967, I, 538-539; Şâmî. Sübülü'l-hüdâ, IV, 314-315; Diyar-bekri. Târihu.'1-hamis, I, 445; Ahmed eş-Şere-bâsî. Yes'eiûneke fi'd-dîn ue'l-hayât, Beyrut 1980,11,462-464. ı—ı
IffiJ Kâmil Çakın
r HANZALE b. MÂLİK ~"
(Benî Hanzale b. Mâlik)
( C-JJLo ^jj AİÜüJf j-o )
Adnânîler'e mensup bir Arap kabilesi.
L J
Kabileye adını veren Hanzale b. Mâ-lik'in soyu Zeyd Menât b. Temîm b. Mür b. Ûd b. Tâbiha b. İlyâs b. Mudar yoluyla Adnan'a kadar ulaşır. Temîm kabilesinin bir kolu olan Hanzale bu kabile içerisinde kalabalık oluşu, gücü, mensuplarının itibarı, kahramanlığı, şiir ve edebiyat, fesahat ve belagattaki maharetleriyle temayüz etmişti. Müfâharelerde Temîm, Hanzale kabilesi mensupları tarafından temsil edildiğinden kaynaklarda bu iki kabilenin tarihi genellikle birlikte anlatılmıştır. Müstakil olarak veya Temîm kabile-
HANZALE b. MÂLİK
siyle birlikte çeşitli Arap kabilelerine karşı birçok olaya ve çarpışmalara katılan kabilenin eyyâmü7l-Arab*da önemli bir yeri vardır.
Kabile Hanzale b. Mâlik'in sekiz oğlu ile (Mâlik, Yerbû'. Rebîa, Amr, Mürre, Calib, Külfe ve Kays) varlığını sürdürmüştür. Bunlardan Mâlik'in soyu diğerlerinden daha kalabalıktı. Oğlu Dârim kabilenin ayrı bir kolunu kurmuş, Rebîa"nın oğullan İse Yerbû'a katılmışlardı. Hanzale'nin diğer beş oğlunun soyundan gelenlere, içlerinden birinin çağrısı üzerine bir elin parmakları gibi birlikte hareket ettiklerinden "Berâcim" adı verilmiştir.
Basra ile Yemâme arasındaki geniş bir arazide yaşayan kabilenin Samrnân ve Rakmetân adlı iki köyü vardı. Bunlardan Sammân'da birçok kuyu, sarnıç ve arklar bulunuyordu. Irk ve Gumeym vadileriyle Kürfe dağı da Hanzale'nin hâkimiyeti altındaydı.
Hanzate kabilesinin bazı mensupları çok erken tarihlerde müslüman olmuştur. Bunlardan Vâkıd b. Abdullah, 2. (624) yılda cereyan eden Abdullah b. Cahş se-riyyesinde yer almış ve bu sefer esnasında Mekkeli müşriklerin önde gelenlerinden Amr b. Hadramî'yi öldürmüştür. Ayrıca Habîb b. Hırâş Bedir Gazvesi'ne katılan müslümanlardandı. Kabilenin tamamının İslâmiyet'i kabul edişi ise 9. (630) yıla rastlar. Bu yıl Temîm kabilesinden bir heyet Hz. Peygamberle görüşmek üzere Medine'ye gitti. Heyetin başkanı, Hanzale'nin Dârim kolundan Utârid b. Hâcib idi. Temîmliler Resûl-i Ekrem'e, müslüman-larla müfâharede bulunmak için hatip ve şairlerini de getirdiklerini söylediler. Hz. Peygamber. "Hatibinize konuşması için izin verdim" deyince Utârid b. Hâcib etkileyici bir üslûpla Temîmliler'in faziletlerini dile getirdi ve hiç kimsenin kendileriyle fazilet yarışına giremeyeceğini ileri sürdü. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem. Sabit b. Kays'tan Utarid'e cevap vermesini istedi. Resûlullah'ın hatibi olan Sabit b. Kays. Allah'ı, resulünü ve müslümanları tanıtan veciz bir hitabede bulundu. Temîmliler şairlerinin de dinlenmesini arzu ettiler. İzin verilmesi üzerine Zibrikân b. Bedr ayağa kalkıp şiirini okuyunca Hz. Peygamber, Zibrikân'a cevap vermek için Hassan b. Sâbit'i görevlendirdi. Hassan, aynı vezin ve kafiyede uzunca bir şiir söyleyerek ona karşılık verdi. Bunun üzerine Hanzale kabilesinin önde gelen şahsiyetlerinden olup Mekke'nin fethinden önce İslâmiyet'i kabul eden Akra' b. Habis, "Hz. Muhammed'in hatibi ve şairi bizim hatip
51
HANZALE b. MÂLİK
ve şairimizden üstündür. Vallahi o Allah tarafından destekleniyor, davasında muvaffak olacaktır" dedi ve kelime-i şehâde-ti okuyup Resûl-i Ekrem'e biat etti. Ardından heyette bulunanların hepsi müslü-man oldu. Hz, Peygamber, kabilenin vergilerini toplamak için eşraftan Mâlik b. Nüveyre'yi zekât âmili olarak görevlendirdi.
Hanzale kabilesi. Resûlullah'ın vefatından sonra meydana gelen ridde olayları sırasında peygamberlik iddiasında bulunan Secâh'a katıldı. Mürtedleri organize eden Mâlik b. Nüveyre de bir süre sonra peygamberlik iddiasında bulundu ve kabilesinden destek gördü. Halife Ebû Bekir'in emriyle sefere çıkan Hâlid b. Velîd, irtidad edenleri bozguna uğratıp Mâlik b. Nüveyre'yi öldürtünce kabile yeniden İslâm hâkimiyetini kabul etti.
Daha sonra Müsennâ b. Harise kumandasında Irak'ın fethine katılan Hanzale kabilesi Cemel ve Sıffîn savaşlarına iştirak etmiş, bazı mensupları Emevîler ve Abbasîler döneminde valilik, kumandanlık gibi görevler üstlenirken bazıları da Hâricîler'İn safında yer almıştır.
Şair Cerîr b. Atıyye ve Ferezdak, hadis ve fıkıh âlimi İshak b. Râhûye, Hanzale kabilesine mensup meşhur şahsiyetler arasında sayılabilir.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Hişâm, es-Sfre2,1, 200-201; !V, 496, 560-562, 600;Ya'kübî. Târih, I, 229; Taberî. Târih lebül-FazI). lil, 147, 269, 276,464; İbn Düreyd, ef-İştİkâk, s. 218; İbn Hazm. Cemhere, s. 222-233;Yâkût. Mü'cemû'l-büldân, II, 104, 114, 116-117; III, 36, 58, 277, 423, 457; IV, 69, 107, 215, 452, 472; V, 261, 283; İbnü'l-Esîr, el-Kâ-mil, I. 549-550. 595-596. 622-623. 629. 631-632; Kalkaşendî, Mhâyetü'l-ereb,Beyrut 1984, s. 223; Kehhâle. Mu'cemü kabâ'ili'i-cArab, Beyrut 1402/1982, I, 310-311; Mahmûd Şükri el-Alûsî, Bulûğu'l-ereb, II, 69, 70-71, 72, 73, 74-75, 189, 290; J. Shleifer. "Hanzale", İA, V/ l,s. 221; H. Lammens, "Mâlik", a.e., VII, 258-259; G. Levi Della Vida, "Temîm", a.e., XII/1, s. 153-154; W. M. Watt. "Hanzala b. Mâlik", EH (Fr), 111,172. m
isa Ahmet Önkal
HANZALE b. REBÎ'
Ebû Rib'î Hanzale b. er-Rebî'
b. Sayfî el-Useyyidî et-Temîmî
(ö. 45/665 [?])
Hz. Peygamber'e kâtiplik yapan sahâbî.
Temîm kabilesinin Üseyyidoğulları koluna mensuptur. Câhiliye devri şair ve hatiplerinden Eksem b. SayfTnin kardeşinin oğlu ve ashaptan Rebâh (Riyâh) b. Re-
52
bî'in kardeşidir. Hz. Peygamber'e vahiy kâtipliği yaptığı için "Hanzaletü'l-kâtib" veya sadece "Kâtib" diye anılır. Resûl-i Ekrem'in diğer yazışmalarında da ona kâtiplik yaptı. Mekke'nin fethine katılan Han-zale'yi Resûlullah, Tâif Muhasarası'nda barış İsteyip istemediklerini öğrenmek için Tâif halkına elçi olarak gönderdi. Hz. Ebû Bekir döneminde de kâtiplik görevine devam eden Hanzale, Irak bölgesinde Sâsânîler'e karşı yapılan savaşta Hâlid b. Velîd kumandasındaki orduya katıldı. Hâlid onu ganimetleri halifeye ulaştırmakla görevlendirdi. Hz. Ömer döneminde Kâ-disiye ve Nİhâvend savaşlarına katıldı. Hz. Osman'ın muhasara edilmesi üzerine Mısırlı muhasaracılara karşı Medineliler'e yardımda bulunulmasını teşvik etti. Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra fitneden uzak kalmak düşüncesiyle Cemel Vak'ası ve Sıffîn Savaşı'na katılmadı. Kûfe'ye yerleşmekle beraber Hz. Osman'a yapılan hakaretlere bir tepki olmak üzere buradan ayrıldı. Fırat ile Habur nehri arasın-da bulunan Karkisiyâ şehrine yerleştiği ve 45 (665) yılında burada vefat ettiği tahmin edilmektedir. Onun Hz. Ömer döneminde (634-644) (Mes'Ûdî, s. 283) veya 50 (670) yılında (Safedî, XIII, 209} öldüğü de rivayet edilmektedir. Hanzale'nin Uhud'da şehid olduğunu söyleyen Diyar-bekrî'nin (Târîhu'l-hamis, II, 181] onu Hanzale b. Ebû Âmir ile karıştırmış olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber Hanzale'den unuttuğu hususları kendisine hatırlatmasını ister, bazan da mührünü ona bırakırdı. Bir ara, Resûl-i Ekrem'den ayrı kaldığı zamanlarda onun yanında iken aldığı manevî hazzı duyamadığı için kendisinin münafık olduğunu düşünmüş ve bu durumu önce Ebû Bekir'e, daha sonra Hz. Peygamber'e bildirmişti. Hz. Peygamber de insanın her zaman aynı manevî seviyede bulunamayacağını belirterek bu durumun münafıklık alâmeti olmadığını söylemiştir (Müslim, "Tevbe", 12-13; Tirmizî. "Kıyâme", 59).
Ebû Osman en-Nehdî, Yezîd b. Abdullah eş-Şıhhîr, Kays b. Züheyr ve Hasan-ı Basrî gibi kişiler Hanzale'den hadis rivayet etmişlerdir. Ondan nakledilen iki hadis Müslim'in el-CâmFu'ş-şahîh"i ile Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce'nin sünenlerinde ve Ahmed b. Hanbel'in ei-Müsned'inde (İV, 178-179, 346] yer almaktadır.
BİBLİYOGRAFYA :
Müsned, IV, 178-179, 267, 346; Müslim, "Tevbe", 12-13; Tirmizî. "Kıyâme", 59; İbn SaU et-Tabakât, VI, 55; Halîfe b. Hayyât. et-Ta-bakât (Zekkâr). I, 97, 289; Buhârî. et-Tânhu'l-kebir, III, 36; İbn Kuteybe. e/-Ma*ân/(Ukkâşe), s. 299-300; Belâzürî. Fütûh (Rıdvan), s. 247, 459; Taberî. Târih (Ebü'l-Fazl). III, 173. 368-369, 371, 460. 560. 570; İV, 129, 352, 386; VI, 179; İbn Ebû Hatim. el-Cerh ve'Ua'dll, III, 239; İbn Abdürabbih. el-'İkdü't-ferid, IV, 161-163; Cehşiyâri, et-Vûzera" ue'l-küUâb, s. 12-13, 15; Mes'Ûdî. et-Tenbth, Leiden 1967, s. 283; İbn Abdülber. el-lstfâb (Bicâvî). I. 379; Sem'ânî. el-Ensâb, X, 303-304; İbn Asâkir, Târthu Dımaşk lAmrevî), XV, 322-329; Yâküt. Mu'cemü'L-bül-dân, IV, 328; İbnü'l-Esîr. Ûsdü'lğâbe (Bennâ). II, 65; a.mlf., el-Kâmil, I!, 456, 480; III, 10, 160; Mizzî. Tehzîbü'l-Kemât, VII, 438-443; Zehebî. Târîhu'l-İsiâm: sene4t-60, s. 44-45; a.mlf.. Tec-ridü esmâ'i'ş-şahâbe, Beyrut, ts. (Dârü'l-MaTİ-fe|. s. 142; Safedî, el-Vâfî, XIII, 209; İbn Hudey-de, et-Mişbâhu'l-mudt (nşr Muhammed Azîmüd-din), Beyrut 1405/1985, 1, 81-83; Huzâî. Tahri-cü'd-delâlâti's-sem'iyye, s. 166-167; İbn Ha-cer. et-İşâbe, I, 359-360; Diyarbekrî. Târîhu'l-hamîs, II, 181; M. Mustafa el-A'zamî, Küttâbü'n-nebl, Riyad 1401/1981, s. 55-56.
İHlI Nuri Topaloğlu
HANZALE b. SAFVÂN el-KELBÎ
Ebû Hafs Hanzale b. Safvân el-Kelbî (ö. 127/745'ten sonra)
Emcvîler'in
Mısır ve İfrîkıye valilerinden.
L J
Aslen Dımaşklı bir ailenin çocuğu olup kaynaklarda hayatının ilk dönemleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Şevval 102'-de (Nisan 721) Emevî Halifesi II. Yezîd tarafından kardeşi Bişr b. Safvân'ın yerine Mısır valiliğine tayin edildi. Üç yıl sonra azledilerek yerine Abdurrahman b. Hâlid getirildi. Ancak Abdurrahman'ın valiliği sırasında Mısır Bizanslılar tarafından işgal edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca Halife Hişâm b. Abdülmelik Hanzale1-yi vali olarak yeniden Mısır'a gönderdi (118/736).
Hanzale. Külsûm b. İyâz kumandasındaki Emevî ordusunun Haricî mezhebine mensup Berberîler karşısında yenilgiye uğraması ve büyük bir kısmının öldürülmesi üzerine (123/741) İfrîkıye valiliğine tayin edildi. Safer 124'te (Aralık 741 -Ocak 742) İfrikıye'ye ulaştığında Sünnîler'İn mallarını helâl, kadınlarını mubah sayan Abdülvâhid b. Yezîd el-Hevvârî'nin önderlik ettiği Tanca Berberîleri ile. Ukkâşe b. Eyyûb el-Fezârî'nin önderlik ettiği İfrîkı-ye Berberileri eyaletin idarî merkezi Kay-revan'ı tehdit etmekteydiler. Önce telkin
ve tavsiyelerde bulunarak isyancıları ba-nş için ikna etmek isteyen Hanzale, bu girişiminde başarılı olamayınca üzerlerine ordu göndermeye karar verdi. Abdurrah-man b. Ukbe kumandasında yolladığı ordu, Zâb bölgesinde Ukkâşe'nin emrindeki Berberîler'i mağlûp etmek üzere iken Abdülvâhid'in Ukkâşe'nin yardımına yetişmesi sonucu yenik duruma düştü. Bir süre sonra liderlik yüzünden Ukkâşe ile Abdülvâhid'in arası açılınca Hanzale, Kay-revan halkının da gönüllü olarak katıldığı bir orduyu Abdülvâhid'in üzerine gönderdi. Bu ordu Asnam mevkiinde Berberîler'i ağır bir bozguna uğrattı. Abdülvâhid savaş meydanında öldürüldü. Hanzale'nin ordusuna çok sayıda âlimin de katılması, mücadelenin bir Sünnî-Hâricî çatışması olarak telakki edildiği şeklinde yorumlanabilir.
Daha sonra Ukkâşe'nin üzerine yürüyen Hanzale Kam mevkiinde onu da mağlûp etti ve Ukkâşe yakalanarak idam edildi (Cemâziyelâhir 124/Nisan 742). Yaklaşık 180.000 kişinin hayatını kaybettiği bu savaşı (İbn İzârî, ], 59} Hanzale'nin kazandığını öğrenen meşhur kadı Leys b-Sa'd'ın, "Bedir'den sonra katılmayı en çok istediğim savaş Kam Savaşı'dtr" dediği rivayet edilir. Bu savaştan sonra Trablus Berberileri'ni de yenilgiye uğratan Hanzale, böylece Kuzey Afrika'daki Berberi isyanlarını hemen hemen tamamıyla bastırmıştır.
Kuzey Afrika'da huzurun sağlanması, Hanzale'ye bu sırada dahilî çalkantılar içinde bulunan Endülüs'le de ilgilenme fırsatını verdi. Endülüs'e gönderdiği Ebü'l-Hattâr Hüsâm b. Dırâr el-Kelbt, olayları yatıştırarak huzursuzluğun elebaşılarını Kuzey Afrika'ya sürdü. Ancak Endülüs'te ileri gelen şahıslardan bazıları Ebü'l-Hat-târ'ın faaliyetlerinden rahatsız oldular. Bunlardan biri de Kuzey Afrika fâtihlerinden Ukbe b. Nâfi'in torunlarından Ab-durrahman b. Habîb idi. Ebü'l-Hattâr'ın kendisine bir kötülük yapmasından endişe eden Abdurrahman, Cemâziyelevvel 127'de (Şubat 745} gizlice İfrîkıye'ye geçti. Emevî Halifesi II. Velîd'in takip ettiği politikaya karşı çıkan Abdurrahman, Uk-be b. Nâfi'in bölge halkı nezdindeki itibarından istifade ederek (Belâzürî, s. 332) onları, Hanzale'ye karşı başlattığı iktidar mücadelesinde kendi yanında yer almaya çağırdı ve bu çağrısı geniş bir kabul gördü. Hanzale. fitne çıkabileceği endişesiyle Abdurrahman'la savaşma yoluna gitmeyip meseleyi barış yoluyla çözüm-
lemeyi denedi ve kendisine durumu müzakere etmek için Kayrevan eşrafından elli kişilik bir heyet gönderdi. Fakat Abdurrahman heyet üyelerini zincire vurdurarak kalabalık bir ordu ile Kayrevan'a yürüdü. Kayrevan halkının onunla savaşmak istemesine rağmen Hanzale müslü-manları birbirine kırdırmamak için onları bu düşünceden vazgeçirdi ve şehrin ileri gelenlerinin huzurunda beytülmâlden 1000 dinar aldıktan sonra Kayrevan'ı Ab-durrahman'a bırakarak Dımaşk'a hareket etti (I 27/745 veya ! 29/747). Fustat'a ulaştığında Halife II. Mervân'ın kendisini Mısır'a vali tayin etmek istediğini öğrendi. Ancak Mısır halkının onun valiliğine karşı çıkması üzerine Dımaşk'a gitmek zorunda kaldı. Hanzale'nin ölüm tarihi hakkında kaynaklarda kesin bilgi yoktur.
BİBLİYOGRAFYA :
Halîfe b. Hayyât. et-Târih (Ömerî], s. 371-376; Belâzürî, Fü£û/ı (Fayda), s. 332; İbn Abdül-hakem, Fütûhu İfrikıyye ue't-Endetüs (nşr. Abdullah Enîs el-Tabbâ'|, Beyrut 1964, s. 102-104; Kindi, e(-Wi/ât ue'Hcudât (Guest), s- 70-72,80-82, 87, 348; Ahbar Mecmû'a, s. 31, 41, 48; İb-nü'1-Esîr. el-Kâmil, Kahire 1357, IV, 260; İbn İzârî. el-Beyânü'l-muğrib, I, 58-61; İbn Ebû Dînâr. et-Mü^nis /î ahbâri İfrîkıyye ve Tûnİs, Tunus 1286, s. 40; Selâvî, eMstikşâ, Kahire 1312,5. 51; M. Abdullah İnan, Devletü'l-İslâm ft'l-Ende-lüs. Kahire 1969,1/1, s. 125-126; Tâhir Ahmed ez-Zâvî. Târîhu'l-fethi'l-'Arabî fî Libya, Beyrut 1972, s. 164-165; Sa'd Zağlûl Abdülhamîd. Tâ-rihu'l-Mağrib, İskenderiye 1979, s. 302-314; Seyyid Abdülazîz Salim. Târihu'l-Mağrib fi'l-faş-ri'l-İstâmi, İskenderiye 1982, s. 234-235; Zirik-lî. el-A'lâm (Fethullah). II, 286-287; Hüseyin Munis, Fecrü'l-Endetüs, Riyad 1985, s. 159, 176-180, 219-220, 359, 608-609, 662; R. Basset. "Hanzala b. Şafwan", £F (İng.l. III, 169.
IfflJ Mehmet Özdemir
HANZALE b. SAFVÂN er-RESSÎ
İslâm'dan önce tevhîd inancına bağlı kaldığı
veya Ashâbü'r-rcss'e
peygamber olarak gönderildiği
rivayet edilen kişi.
Kur'ân-ı Kerim'de, hadis mecmualarında ve ilk iki asırda yazılmış İslâmî kaynaklarda Hanzale b. Safvân'dan söz edilmemiştir. Onun adını anan rivayetlerin İli. (IX.) yüzyıldan sonra oluşmaya başladığı anlaşılmaktadır [El2 (Fr.|, lil. 172). Nitekim fetret dönemi hakkında geniş bilgi veren İbn Kuteybe (ö. 276/8891, eJ-Macâ-rii adlı eserinin ilgili bölümünde sıraladığı isimler arasında Hanzale b. Safvân'a yer vermemiş, aynı şekilde İbn Cerîr et-
HANZALE b. SAFVÂN er-RESSÎ
Taberi CâmFu'l-beyân'da, daha sonraki müfessirlerin Hanzale b. Safvân'la ilgi kurdukları Ashâbü'r-ress'in anıldığı iki âyetle (el-Furkân 25/38; Kâf 50/12) ilgili açıklamalar yaparken onun adını anmamıştır. Hanzale b. Safvân'dan ilk defa söz eden kaynaklardan Mes'ûdî'nin (ö. 345/ 956 |?|) Mürûcü'z-ze/ıeb'inde (I, 65} onun Hz. İsmail'in soyundan geldiği, As-hâbü'rress'e peygamber olarak gönderildiği, fakat onlar tarafından öldürüldüğü belirtilmiştir.
Daha sonra kaleme alınan tefsirlerin AshâbüY-res'ten bahseden âyetlere dair bölümleriyle diğer ilgili kaynaklarda Hanzale b. Safvân'ın Hz. îsâ ile Hz. Muham-med arasındaki fetret döneminde yaşamış tevhid inancına bağlı sâlih bir kişi veya Semûd kavminin devamı olan Ashâbü'r-ress'in peygamberi olduğu yolunda bilgiler yer almaktadır. Ayrıca Hac sûresinin 45. âyetinde, yaptıkları kötülükler yüzünden helak edildikleri ve zamanla yurtlarının harabe haline geldiği bildirilen kavmin Ashâbü'r-res olduğu, bunların peygamberleri Hanzale'yi öldürdükleri için böyle bir cezaya çarptırıldıkları ileri sürülmüştür (Zemahşerî, 111, 36; Fah-reddin er-Râzî, XXIII. 44). Ancak bu kavme dair yeterli bilgi bulunmadığı gibi (bk. ASHÂBÜr-RES) Hanzale b. Safvân hakkındaki kısıtlı bilgilerin doğruluğu da şüphelidir. Bazı kaynaklarda bu bilgilere efsanevî unsurların karıştığı görülmektedir. Nitekim gerek tefsirlerde gerekse diğer kaynaklarda yer alan bir rivayete göre Ashâbü"r-res, küçük çocukları kapıp dağa kaçırarak yiyen anka kuşundan kendilerini kurtarması İçin Hanzale b. Safvân'a başvurur ve onun duasıyla bu kuştan kurtulur. Buna rağmen rahata erince Hanzale'nin peygamberliğini reddedip onu öldürürler. Anka kuşu ile mücadele menkıbesi Hâlid b. Sinan'la ilgili olarakda nakledilir. Başka bir rivayette ise Hanzale'ye karşı çıkan bir kavmin "arim seli" denilen felâketle cezalandırıldığı kaydedilir.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Kuteybe. et-Ma'ârif (Ukkâşe). s. 58-62; Taberi, Câmi'u'l-beyân, XIX, 13-15; XXVI, 154-156; Mes'üdî, Miırîıcü'z-zeheb (Abdülhamîd), 1,65; Sa'lebî, 'Arâ'isü'l-mecâlis, s. 113; Zemahşerî, ei-Keşşâf (Kahire), (II, 36, 97; Fahreddİn er-Râzî, Mefâtthu'l-ğayb, XXIII, 44; XXIV, 82; Ze-keriyyâ b. Muhammet) el-Kazvînî, *Acâ"tbü't-mahlükât, Kahire 1401/1980, s. 281; Demiri, Hayâtü'l-tıayeüân, II, 87; Cevâd Ali, el-Mufas-şal, I, 348; Ch. Pellat, "Hanzala b. Şafvvan", EF (Fr), III, 172-173. |—ı
IHÎİ Mustafa Çağrıcı
53
HAPİS
P HAPİS ~"
Sanık veya suçlunun
yargı kararıyla
bîr yere kapatılarak
hürriyetinin kısıtlanması anlamında
hukuk terimi. L J
Sözlükte "alıkoymak, engellemek" anlamına gelen habs kelimesi örfî kullanımda "bir şahsı, bir canlıyı veya eşyayı bir yere kapatmak, bir süre alıkoymak", hukuk dilinde ise "sanık veya suçluyu belli bir mekânda cebren alıkoyarak şahsî hürriyetini kısıtlamak" anlamını taşır ve hürriyeti bağlayıcı cezaların en başta gelen türünü teşkil eder. Bu cezanın infaz edildiği yere habs. mahbes, hapsedilen kişiye de mahbûs denilir. Ayrıca "hapsetmek" anlamındaki secn kökünden sicn kelimesi hapishane, secin veya mescûn da mahpus karşılığında kullanılmaktadır. Bunun yanında esîr kelimesinin İslâm'ın ilk devirlerinde mahpus anlamını da içerdiği (Abdülhay el-Kettânî, II, 53-54), Abbasî döneminden itibaren sadece savaş tutsaklarını ifade etmeye başladığı görülür (Ahmed Muhtar el-Bezre, s 24-25)
Habs kökünün türevleri Kur'an'da iki yerde geçer (el-Mâide 5/106; Hûd 11/8] ve ikisinde de kelimenin sözlük anlamı kastedilir. Terim anlamındaki hapis ise on âyette "sicn" kelimesiyle ve bu kökün türevleriyle ifade edilmiş (bk. M. F. Abdiil-bâki, e/-Mu'cem, "sen" md.]. bazı âyetlerde de hasr kökünün türevleriyle (bk. el-Bakara 2/196; et-Tevbe 9/5; el-İsrâ 17/8] hapse yakın anlamlar kastedilmiştir. Yine Kur'an'da, âyetin bir yorumuna göre âhirette günahkârların "siccîn"de olacağı bildirilir (el-Mutaffifîn 83/7-8) ve bu ifade dünyadaki hapis (zindan) cezasına yapılmış bir işaret sayılır. Hadislerde de habs kelimesi genelde sözlük anlamında, yer yer de "secn" (sicn) kelimesiyle birlikte terim anlamında kullanılmıştır (bk. Wensinck, el-Muccem, "hbs", "sen" md leri). Bir malın özel mülkiyetten çıkarılarak Allah yolunda kullanılmak üzere kamu yararına ayrılması işlemi olan vakfa da ilk dönemlerde "habs" ve "tahbîs" denilmesi, edimini yerine getirmeyen borçluya karşı alacaklının zilyet olarak elinde bulundurduğu borçluya ait malı teslimden kaçınma hakkına hukuk dilinde "hapis hakkı" tabir edilmesi, kelimenin sözlükteki alıkoyma ve engelleme anlamıyla bağlantılıdır. Öte yandan İslâm hukuk literatüründe hapis, gerek idarî ve ihtiyatî tedbir gerekse ceza amaçlı ol-
54
Dostları ilə paylaş: |