İ İ TÜRKİye diyanet vakfi ansiklopediSİ Cİlt 16 hanefî mezhebi haya istanbul I 997



Yüklə 1,07 Mb.
səhifə20/20
tarix27.12.2018
ölçüsü1,07 Mb.
#87529
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20

Hanya'da faaliyet gösteren

mevlevîhâne.

L J

Girit'in Hanya sancağında i 880 yılında Kara Abdal Süleyman Şemsî Dede tarafın­dan kurulmuş olup Mevlevîliğin Ege ada­ları ve Mora yarımadasına yayılışı kadar bölgede gelişen siyasî olaylar açısından da önem taşımaktadır.



18Z8'de Konya'da dünyaya gelen Sü­leyman Şemsî Dede. on beş yaşında iken Şems-i Tebrîzî Dergâhı türbedarı Seyyid Emîrşah Kaygusuz Abdal Dede"ye intisap etti. Mevlânâ Dergâhı'nda çile çıkarıp hi­laf etnâme aldıktan sonra Sultan Dîvânî Dergâhı'na hizmet ve ilim tahsili için Af-yonkarahisar'a giderek dört yıl burada kaldı. Daha sonra Bursa ve İstanbul'daki ziyaretgahları dolaştı. Aydın Güzelhisar Mevlevîhânesi şeyhi Horasanı Ali Dede'-nin vefatı üzerine 1870 yılında bu dergâ­hın şeyhliğine tayin edildi. Bu görevde iken Hanya'daki Mevlevî muhiblerinin ısrarlı davetleri üzerine Hanya'ya gitti (1872). Geniş bir arazi üzerinde ve zengin vakıf-

49

larla kurduğu mevlevîhâneyi Mİ'rac kan­diline tesadüf eden 27 Receb 1297'de (5 Temmuz 1880) hizmete açtı.



1302 (1885) tarihli mufassal vakfiye­sinden edinilen bilgiye göre mevlevîhâne, Hanya'nın Zirtop mevkiinde eski Tuzhâne (Selhhâne, Tuzla) karşısında, üç taraftan Murines, İstelyanos ve Suda caddelerine açılan, etrafı yüksek duvarlarla çevrili 35.000 m2'lik bir arazi üzerinde tesis edil­miş, büyük vakıf gelirleri ve 36.000 ku­ruşluk nakitle desteklenmiştir.

Vakfiye düzenlendiği sırada mescidi, semahanesi, türbe ve hazîresi, çile çıkar­maya, yemek pişirmeye ve çiledeki der­vişlerin ikametine tahsis edilmiş mutfa­ğı, biri dolaplı iki su kuyusu ve sarnıcı bu­lunan mevlevîhânenin haremlik ve selâm­lık binalarının inşaatları devam etmek­teydi. Vakfiyede ayrıca sarnıç, çeşme ve şadırvan yapılması, ağaç dikilmesi, bağ ve sebze bostanı için kaynak ayrılmıştır. Vakfiyeye göre bağ. meyve ve sebze bos­tanlarının mahsulleri öncelikle mevlevî­hânenin ihtiyaçları için kullanılacak, ihti­yaç fazlası ürün satılarak dergâha gelir temin edilecekti. Bu amaçla Hanya'da bir dükkân açılmış, ayrıca bir fırın ve değir­men işletilmiştir.

Yaşadığı müddetçe meşihatı ve mes-nevîhanlığı kendine meşrut kılan Süley­man Şemsî Dede. büyük oğlu Mehmed Şemseddin Efendi'yi mesnevîhanlık ve mürşidlik, ortanca oğlu Hasan Hüsnü Efendi'yi mütevellilik, küçük oğlu Hüse­yin Arif Efendi'yi de Meşnevî okumak ve

50

müderrislikle görevlendirmiştir. Diğer dergâh hizmetleri ise şunlardır: Karilik. aşırhanlık, na'thanlık, sersemâzenlik, ser-kudümzenlik. serneyzenlik, defzenlik, du-âgûluk.



Vakfiyede matbah-ı şerif için vakfedi­len eşya ve malzeme kırk bir kalemde 112 adet olarak tek tek sayılmaktadır. Bu lis­te, yeni kurulan bir mevlevîhâne için ge­rekli mutfak malzemesini göstermesi açı­sından önemlidir. Vakfiyede ayrıca der­gâha vakfedilen 735 ciltlik 644 kitabın listesi de yer almıştır. Bunların otuz do­kuz cildini Mesnevi ve şerhleri oluştur­maktadır. Listede diğer kitapların yanın­da dönemin zihniyetini yansıtan Tercü-me-i Telemak, Coğrafya, Atlas, Hen-dese-i Cedîd, Mecmûatü'l-mühendi-sîn, Risâle-i Hafriyye gibi eserler de yer almaktadır.

Şemsî Dede'nin 23 Zilhicce 1303'te (22 Eylül 1886) vefatı üzerine yerine geçen büyük oğlu Mehmed Şemseddin Efendi, postnişinliğin yanı sıra 1908'den ölümü­ne kadar (1924) Girit hâkimü'ş-şer'üği gö­revini de yürüttü. İkinci oğlu Hasan Hüs­nü Efendi de (ö. 1937) bu yıllarda Girit evkaf müdür muavinliği yaptı. Dergâh bünyesinde açılan özel rüşdiye mektebi (Mekteb-i Kebîr-i İslâm) müdürlüğü ve mu­allimliği görevini yürüten üçüncü oğlu Hüseyin Arif Efendi (ö. 1942) siyasetle de meşgul oldu, İttihat ve Terakki Cemi-yeti'nin çalışmalarına katıldı.

Mehmed Şemseddin Efendi'nin ayrıca Hilâliahmer Cemiyeti Girit şubesi başka-

nı olması dolayısıyla Hanya Mevlevîhâne-si Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında, özellikle de Lozan Antlaşması ve mübadele esnasında zul­me ve baskıya uğrayan, yerlerini terke zorlanan müslümanlann sığınağı olmuş, haklarının arandığı ve yardımların toplan­dığı bir merkez haline gelmiştir. Meh­med Şemseddin Efendi'nin bu yıllarda Osmanlı Devleti'nin Girit'teki yarı resmî temsilcisi gibi çalıştığı. Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi'nde muhafaza edilen Ab-dülhalim Çelebİ'ye yazdığı mektupların­dan ve Osmanlı Devleti Atina sefirinin kendisine gönderdiği raporlardan anla­şılmaktadır.

1924 yılında nüfus mübadelesi şartlan gereği ailesini ve dergâhın bazı kıymetli eşyalarını, kütüphanenin bir kısmını, ba­basının ve bazı zevatın naaşlarını İzmir'e nakletmek için hazırlıklara başlayan Meh­med Şemseddin Efendi, İtalya'dan özel olarak kiralanan geminin Hanya Limanı'-na yanaştığını dergâhın bahçesinden gö­rünce fenalaşarak orada öldü. Oğlu Bed­ri Efendi'nin (Özmen) (ö. 1995) gayretle­riyle İzmir'e ulaşan Şemsî Dede, Meh­med Şemseddin Efendi ve diğer zevatın naaşları, tarikat âdabına uygun bir mera­simle İzmir Mevlevîhânesi'nin hazîresine defnedildi. Mehmed Şemseddin Efendi'­nin Girit'teki başarılı çalışmaları dolayı­sıyla ailesi İyi karşılandı. Kardeşi Hasan Hüsnü Efendi meşihata getirilerek yeni bir mevlevîhânenin kurulması için çalış­malara başlandı, devlet tarafından arazi tahsis edildi. Ancak ertesi yıl tekkeler ka­patılınca arazi geri alındı. İzmir Mevlevî­hânesi'nin yıkılması üzerine iki şeyhin na­aşları Balçova Mezarlığı"na nakledildi.

Hanya'dan getirilebilen tekke eşyala­rından sakal-ı şerif İzmir Karantina Kili­se Camii'ne (Hüsnü Atabek Camii). "Allah"

ve "Muhammed" lafızları ile dört halife­nin isimlerinin yazılı olduğu büyük levha­lar İzmir Asansör Camii'ne, kitaplarla iki büyük kristal avize ve saat ise Konya Mev-lânâ Müzesi'ne hediye edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA :

Hanya Meuleuihânesi Vakfiyesi, VGMA, Def­ter, nr. 988, Rumeli 2, s. 249-254; Konya Mevlâ-nâ Müzesi Arşivi, Hanya Mevlevîhânesi zarfı; Karaabdal Süleyman Şemsi Dede. Tuhfetil'l-Mes-neuî ala hubbi'i-Hayderî ue Dîuançe-i Kara Şemsi, İstanbul 1305, s. 5-7; İbnü'l-Cemâl M. Râgıb, "Hanya Mevlevîhânesİ", Sâda-yı Hak, İzmir 28 Mayıs 1340 |1924j, "Cenaze Merasi­mi: Hanya'dan İzmir'e Nakl-i Kubur", a.e., 1 Haziran 1340 11924|; Abdiilbaki Gölpınarlı. "Kon­ya'da Mevlânâ Dergâhının Arşivi", /FM,XVI1/1-4 (1955- 59), s. 156-178; İsmail Kara, "Gittikçe Uzaklaşan Hanya Mevlevîhanesİ", TT, sy. 135 (19951, s- 133-137; a.mlf., "Hanya Mevle­vîhanesİ, Şeyh Ailesi, Müştemilâü-Vakfiye-si", İslâm Araştırmaları Dergisi, sy. 1, İstanbul 1997, s. 115-153 (maddenin yazımında şeyh ailesine mensup Kevser Atay. Bedri Özmen ve Ahmet Üzmenden İsmail Kara arşivine gelen belgelerden de istifade edilmiştir).

İHİ Mustafa Kara F HANZALE b. EBÛ ÂMİR ~"

Hanzale b. Ebî Amir Amr

b. Sayfî el-Ensârî Gİ-Evsî

(ö. 3/625)

Gasîlü'l-melâîke lakabıyla tanınan sahâbî.

L J

Câhiliye devrinde Râhib diye bilinen ba­bası Amr (Abdüamr), önceleri Hanîf dini­ne mensupken daha sonra azılı bir İslâm düşmanı olmuştu. Hanzale'nin Hz. Pey-gamber'in Medine'ye hicretinden sonra müslüman olduğu tahmin edilmektedir. Uhud Gazvesi'nden bir gün önce Übey b. Selûl'ün müslüman oian kızı Cemîle ile evlendi. Resûl-i Ekrem'in Mekkeli müş­riklerle savaşmak için Uhud'a gittiğini du­yunca boy abdesti almaya fırsat bulama­dan İslâm ordusuna katıldı. Savaşta müş­rik ordusunun kumandanı Ebû Süfyân ile karşılaştı ve onu atından yere düşür­dü. Ebû Süfyân'ın yardım istemesi üzeri­ne İbn Şeûb diye bilinen Şeddâd b. Esved Hanzale'yi mızrağı ile şehid etti. Bazı kay­naklarda (meselâ bk. İbn Abdülber, 1,381) Hanzale'nin bizzat Ebû Süfyân tarafın­dan öldürüldüğü kaydedil m ekt eyse de birinci görüş ağırlık kazanmaktadır. Uhud Savaşı'nı Bedir'in intikamını almak için gerçekleştiren Ebû Süfyân. Hanzale'nin öldürülmesini Bedir'de Öldürülen oğlu Hanzale'ye karşılık olarak kabul etti. Müş­rikler intikam duygusu ile şehidlerin or-



ganlarını kesmeye başlayınca müşrik or­dusunu destekleyen Ebû Âmir er-Râhib oğlu Hanzale'nin cesedine eziyet edilme­sine engel oldu.

Hanzale'nin naaşım meleklerin yıkadı­ğını Hz. Peygamber'den öğrenen müslü-manlar. ona boy abdesti alamadan şehid düştüğü için "gasîlü'l-melâike" (melek­lerin yıkadığı kimse) lakabını verdiler. Ye-zîd b. Muâviye'ye karşı Medine halkının biat ettiği Abdullah, Hanzale'nin Cemî-le'den olma oğludur.

Bazı kaynaklarda, Hanzale'nin İslâm düşmanı babasını öldürmek için Hz. Pey­gamber'den izin istediği, fakat Resûlul-lah'ın buna müsaade etmediği kaydedil­mektedir (İbnü'I-Cevzî, I, 608).

BİBLİYOGRAFYA :

İbn İshak. es-Sire, s. 312;Vakıdî, el-Meğâzî, I, 273-274; İbn Hişâm, es-Sfre2, III, 75, 123; İbn Sa'd, ei-Tabakât, II, 43; V, 66, 81; Zübeyri. ffe-sebü Kureyş, s. 123; İbn Ebû Hatim, el-Cerh ue't-ta'dii, III, 239;Taberî, Tarttı (Ebül-Fazl), II, 521-522; İbn Hibbân, eş-Şikât, I. 228; Hâkim. el-Müstedrek, III, 204; Ebû Nuaym, Hitye, I, 357; tbn Hazm. Ceuâmi'u's-stre, Beyrut 1403/ 1983, s. 127, 134; a.mlf., Cemhete, s. 182,333; Beyhaki. Delâ'ilil'n-nübüöoe (nşr. Abdülmutî Kalacî), Beyr-ıt 1405/1985, III, 214, 246, 278, 282; İbn Abdülber. el-İstîcâb (Bicâvî). I, 380-382; Süheylî. er-Rauzü'l-ünüf, V, 436-437; Ib-nü'1-Cevzi, Şıfatü'ş-şafoe, I, 608-610; İbnü'l-Esîr, Clsdü'lğâbe {Bennâj. II, 66;Zehebî, Tecrîdü es-mâ'i'ş-şahâbe, Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rife). I, 142; İbn Kesîr. el-Bidâye, IV, 21; İbn Hacer. et-İşâbe, I, 360-361; a.mlf.. Ta'cîlü'l-menfa'a, Haydarâ-bâd 1324, s. 108; Süyûtî. et-Haşâ'İşü't-kübrâ (nşr M Halîl Herrâs), Kahire 1387/1967, I, 538-539; Şâmî. Sübülü'l-hüdâ, IV, 314-315; Diyar-bekri. Târihu.'1-hamis, I, 445; Ahmed eş-Şere-bâsî. Yes'eiûneke fi'd-dîn ue'l-hayât, Beyrut 1980,11,462-464. ı—ı

IffiJ Kâmil Çakın

r HANZALE b. MÂLİK ~"

(Benî Hanzale b. Mâlik)

( C-JJLo ^jj AİÜüJf j-o )

Adnânîler'e mensup bir Arap kabilesi.

L J

Kabileye adını veren Hanzale b. Mâ-lik'in soyu Zeyd Menât b. Temîm b. Mür b. Ûd b. Tâbiha b. İlyâs b. Mudar yoluyla Adnan'a kadar ulaşır. Temîm kabilesinin bir kolu olan Hanzale bu kabile içerisinde kalabalık oluşu, gücü, mensuplarının iti­barı, kahramanlığı, şiir ve edebiyat, fesa­hat ve belagattaki maharetleriyle tema­yüz etmişti. Müfâharelerde Temîm, Han­zale kabilesi mensupları tarafından tem­sil edildiğinden kaynaklarda bu iki kabi­lenin tarihi genellikle birlikte anlatılmış­tır. Müstakil olarak veya Temîm kabile-



HANZALE b. MÂLİK

siyle birlikte çeşitli Arap kabilelerine kar­şı birçok olaya ve çarpışmalara katılan kabilenin eyyâmü7l-Arab*da önemli bir yeri vardır.

Kabile Hanzale b. Mâlik'in sekiz oğlu ile (Mâlik, Yerbû'. Rebîa, Amr, Mürre, Calib, Külfe ve Kays) varlığını sürdürmüştür. Bunlardan Mâlik'in soyu diğerlerinden daha kalabalıktı. Oğlu Dârim kabilenin ay­rı bir kolunu kurmuş, Rebîa"nın oğullan İse Yerbû'a katılmışlardı. Hanzale'nin di­ğer beş oğlunun soyundan gelenlere, içle­rinden birinin çağrısı üzerine bir elin par­makları gibi birlikte hareket ettiklerin­den "Berâcim" adı verilmiştir.

Basra ile Yemâme arasındaki geniş bir arazide yaşayan kabilenin Samrnân ve Rakmetân adlı iki köyü vardı. Bunlardan Sammân'da birçok kuyu, sarnıç ve arklar bulunuyordu. Irk ve Gumeym vadileriyle Kürfe dağı da Hanzale'nin hâkimiyeti al­tındaydı.

Hanzate kabilesinin bazı mensupları çok erken tarihlerde müslüman olmuş­tur. Bunlardan Vâkıd b. Abdullah, 2. (624) yılda cereyan eden Abdullah b. Cahş se-riyyesinde yer almış ve bu sefer esna­sında Mekkeli müşriklerin önde gelenle­rinden Amr b. Hadramî'yi öldürmüştür. Ayrıca Habîb b. Hırâş Bedir Gazvesi'ne ka­tılan müslümanlardandı. Kabilenin tama­mının İslâmiyet'i kabul edişi ise 9. (630) yıla rastlar. Bu yıl Temîm kabilesinden bir heyet Hz. Peygamberle görüşmek üzere Medine'ye gitti. Heyetin başkanı, Hanza­le'nin Dârim kolundan Utârid b. Hâcib idi. Temîmliler Resûl-i Ekrem'e, müslüman-larla müfâharede bulunmak için hatip ve şairlerini de getirdiklerini söylediler. Hz. Peygamber. "Hatibinize konuşması için izin verdim" deyince Utârid b. Hâcib et­kileyici bir üslûpla Temîmliler'in faziletle­rini dile getirdi ve hiç kimsenin kendile­riyle fazilet yarışına giremeyeceğini ileri sürdü. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem. Sa­bit b. Kays'tan Utarid'e cevap vermesini istedi. Resûlullah'ın hatibi olan Sabit b. Kays. Allah'ı, resulünü ve müslümanları tanıtan veciz bir hitabede bulundu. Te­mîmliler şairlerinin de dinlenmesini arzu ettiler. İzin verilmesi üzerine Zibrikân b. Bedr ayağa kalkıp şiirini okuyunca Hz. Peygamber, Zibrikân'a cevap vermek için Hassan b. Sâbit'i görevlendirdi. Hassan, aynı vezin ve kafiyede uzunca bir şiir söy­leyerek ona karşılık verdi. Bunun üzerine Hanzale kabilesinin önde gelen şahsiyet­lerinden olup Mekke'nin fethinden önce İslâmiyet'i kabul eden Akra' b. Habis, "Hz. Muhammed'in hatibi ve şairi bizim hatip

51

HANZALE b. MÂLİK



ve şairimizden üstündür. Vallahi o Allah tarafından destekleniyor, davasında mu­vaffak olacaktır" dedi ve kelime-i şehâde-ti okuyup Resûl-i Ekrem'e biat etti. Ardın­dan heyette bulunanların hepsi müslü-man oldu. Hz, Peygamber, kabilenin vergi­lerini toplamak için eşraftan Mâlik b. Nü­veyre'yi zekât âmili olarak görevlendirdi.

Hanzale kabilesi. Resûlullah'ın vefatın­dan sonra meydana gelen ridde olayları sırasında peygamberlik iddiasında bulu­nan Secâh'a katıldı. Mürtedleri organize eden Mâlik b. Nüveyre de bir süre sonra peygamberlik iddiasında bulundu ve ka­bilesinden destek gördü. Halife Ebû Be­kir'in emriyle sefere çıkan Hâlid b. Velîd, irtidad edenleri bozguna uğratıp Mâlik b. Nüveyre'yi öldürtünce kabile yeniden İslâm hâkimiyetini kabul etti.

Daha sonra Müsennâ b. Harise kuman­dasında Irak'ın fethine katılan Hanzale kabilesi Cemel ve Sıffîn savaşlarına işti­rak etmiş, bazı mensupları Emevîler ve Abbasîler döneminde valilik, kumandan­lık gibi görevler üstlenirken bazıları da Hâricîler'İn safında yer almıştır.

Şair Cerîr b. Atıyye ve Ferezdak, hadis ve fıkıh âlimi İshak b. Râhûye, Hanzale ka­bilesine mensup meşhur şahsiyetler ara­sında sayılabilir.

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Hişâm, es-Sfre2,1, 200-201; !V, 496, 560-562, 600;Ya'kübî. Târih, I, 229; Taberî. Târih lebül-FazI). lil, 147, 269, 276,464; İbn Düreyd, ef-İştİkâk, s. 218; İbn Hazm. Cemhere, s. 222-233;Yâkût. Mü'cemû'l-büldân, II, 104, 114, 116-117; III, 36, 58, 277, 423, 457; IV, 69, 107, 215, 452, 472; V, 261, 283; İbnü'l-Esîr, el-Kâ-mil, I. 549-550. 595-596. 622-623. 629. 631-632; Kalkaşendî, Mhâyetü'l-ereb,Beyrut 1984, s. 223; Kehhâle. Mu'cemü kabâ'ili'i-cArab, Beyrut 1402/1982, I, 310-311; Mahmûd Şükri el-Alûsî, Bulûğu'l-ereb, II, 69, 70-71, 72, 73, 74-75, 189, 290; J. Shleifer. "Hanzale", İA, V/ l,s. 221; H. Lammens, "Mâlik", a.e., VII, 258-259; G. Levi Della Vida, "Temîm", a.e., XII/1, s. 153-154; W. M. Watt. "Hanzala b. Mâlik", EH (Fr), 111,172. m

isa Ahmet Önkal

HANZALE b. REBÎ'

Ebû Rib'î Hanzale b. er-Rebî'

b. Sayfî el-Useyyidî et-Temîmî

(ö. 45/665 [?])

Hz. Peygamber'e kâtiplik yapan sahâbî.

Temîm kabilesinin Üseyyidoğulları ko­luna mensuptur. Câhiliye devri şair ve ha­tiplerinden Eksem b. SayfTnin kardeşi­nin oğlu ve ashaptan Rebâh (Riyâh) b. Re-

52

bî'in kardeşidir. Hz. Peygamber'e vahiy kâtipliği yaptığı için "Hanzaletü'l-kâtib" veya sadece "Kâtib" diye anılır. Resûl-i Ek­rem'in diğer yazışmalarında da ona kâ­tiplik yaptı. Mekke'nin fethine katılan Han-zale'yi Resûlullah, Tâif Muhasarası'nda barış İsteyip istemediklerini öğrenmek için Tâif halkına elçi olarak gönderdi. Hz. Ebû Bekir döneminde de kâtiplik görevi­ne devam eden Hanzale, Irak bölgesinde Sâsânîler'e karşı yapılan savaşta Hâlid b. Velîd kumandasındaki orduya katıldı. Hâ­lid onu ganimetleri halifeye ulaştırmakla görevlendirdi. Hz. Ömer döneminde Kâ-disiye ve Nİhâvend savaşlarına katıldı. Hz. Osman'ın muhasara edilmesi üzerine Mı­sırlı muhasaracılara karşı Medineliler'e yardımda bulunulmasını teşvik etti. Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra fitneden uzak kalmak düşüncesiyle Cemel Vak'ası ve Sıffîn Savaşı'na katılmadı. Kûfe'ye yer­leşmekle beraber Hz. Osman'a yapılan hakaretlere bir tepki olmak üzere bura­dan ayrıldı. Fırat ile Habur nehri arasın-da bulunan Karkisiyâ şehrine yerleştiği ve 45 (665) yılında burada vefat ettiği tah­min edilmektedir. Onun Hz. Ömer döne­minde (634-644) (Mes'Ûdî, s. 283) veya 50 (670) yılında (Safedî, XIII, 209} öldü­ğü de rivayet edilmektedir. Hanzale'nin Uhud'da şehid olduğunu söyleyen Diyar-bekrî'nin (Târîhu'l-hamis, II, 181] onu Hanzale b. Ebû Âmir ile karıştırmış oldu­ğu anlaşılmaktadır.



Hz. Peygamber Hanzale'den unuttuğu hususları kendisine hatırlatmasını ister, bazan da mührünü ona bırakırdı. Bir ara, Resûl-i Ekrem'den ayrı kaldığı zamanlar­da onun yanında iken aldığı manevî hazzı duyamadığı için kendisinin münafık ol­duğunu düşünmüş ve bu durumu önce Ebû Bekir'e, daha sonra Hz. Peygamber'e bildirmişti. Hz. Peygamber de insanın her zaman aynı manevî seviyede bulunama­yacağını belirterek bu durumun münafık­lık alâmeti olmadığını söylemiştir (Müs­lim, "Tevbe", 12-13; Tirmizî. "Kıyâme", 59).

Ebû Osman en-Nehdî, Yezîd b. Abdul­lah eş-Şıhhîr, Kays b. Züheyr ve Hasan-ı Basrî gibi kişiler Hanzale'den hadis riva­yet etmişlerdir. Ondan nakledilen iki ha­dis Müslim'in el-CâmFu'ş-şahîh"i ile Tir­mizî, Nesâî, İbn Mâce'nin sünenlerinde ve Ahmed b. Hanbel'in ei-Müsned'inde (İV, 178-179, 346] yer almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Müsned, IV, 178-179, 267, 346; Müslim, "Tevbe", 12-13; Tirmizî. "Kıyâme", 59; İbn SaU et-Tabakât, VI, 55; Halîfe b. Hayyât. et-Ta-bakât (Zekkâr). I, 97, 289; Buhârî. et-Tânhu'l-kebir, III, 36; İbn Kuteybe. e/-Ma*ân/(Ukkâşe), s. 299-300; Belâzürî. Fütûh (Rıdvan), s. 247, 459; Taberî. Târih (Ebü'l-Fazl). III, 173. 368-369, 371, 460. 560. 570; İV, 129, 352, 386; VI, 179; İbn Ebû Hatim. el-Cerh ve'Ua'dll, III, 239; İbn Abdürabbih. el-'İkdü't-ferid, IV, 161-163; Cehşiyâri, et-Vûzera" ue'l-küUâb, s. 12-13, 15; Mes'Ûdî. et-Tenbth, Leiden 1967, s. 283; İbn Abdülber. el-lstfâb (Bicâvî). I. 379; Sem'ânî. el-Ensâb, X, 303-304; İbn Asâkir, Târthu Dımaşk lAmrevî), XV, 322-329; Yâküt. Mu'cemü'L-bül-dân, IV, 328; İbnü'l-Esîr. Ûsdü'lğâbe (Bennâ). II, 65; a.mlf., el-Kâmil, I!, 456, 480; III, 10, 160; Mizzî. Tehzîbü'l-Kemât, VII, 438-443; Zehebî. Târîhu'l-İsiâm: sene4t-60, s. 44-45; a.mlf.. Tec-ridü esmâ'i'ş-şahâbe, Beyrut, ts. (Dârü'l-MaTİ-fe|. s. 142; Safedî, el-Vâfî, XIII, 209; İbn Hudey-de, et-Mişbâhu'l-mudt (nşr Muhammed Azîmüd-din), Beyrut 1405/1985, 1, 81-83; Huzâî. Tahri-cü'd-delâlâti's-sem'iyye, s. 166-167; İbn Ha-cer. et-İşâbe, I, 359-360; Diyarbekrî. Târîhu'l-hamîs, II, 181; M. Mustafa el-A'zamî, Küttâbü'n-nebl, Riyad 1401/1981, s. 55-56.

İHlI Nuri Topaloğlu

HANZALE b. SAFVÂN el-KELBÎ

Ebû Hafs Hanzale b. Safvân el-Kelbî (ö. 127/745'ten sonra)

Emcvîler'in

Mısır ve İfrîkıye valilerinden.

L J


Aslen Dımaşklı bir ailenin çocuğu olup kaynaklarda hayatının ilk dönemleri hak­kında bilgi bulunmamaktadır. Şevval 102'-de (Nisan 721) Emevî Halifesi II. Yezîd ta­rafından kardeşi Bişr b. Safvân'ın yerine Mısır valiliğine tayin edildi. Üç yıl sonra az­ledilerek yerine Abdurrahman b. Hâlid getirildi. Ancak Abdurrahman'ın valiliği sırasında Mısır Bizanslılar tarafından iş­gal edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalın­ca Halife Hişâm b. Abdülmelik Hanzale1-yi vali olarak yeniden Mısır'a gönderdi (118/736).

Hanzale. Külsûm b. İyâz kumandasın­daki Emevî ordusunun Haricî mezhebine mensup Berberîler karşısında yenilgiye uğraması ve büyük bir kısmının öldürül­mesi üzerine (123/741) İfrîkıye valiliğine tayin edildi. Safer 124'te (Aralık 741 -Ocak 742) İfrikıye'ye ulaştığında Sünnîler'İn mallarını helâl, kadınlarını mubah sayan Abdülvâhid b. Yezîd el-Hevvârî'nin önder­lik ettiği Tanca Berberîleri ile. Ukkâşe b. Eyyûb el-Fezârî'nin önderlik ettiği İfrîkı-ye Berberileri eyaletin idarî merkezi Kay-revan'ı tehdit etmekteydiler. Önce telkin

ve tavsiyelerde bulunarak isyancıları ba-nş için ikna etmek isteyen Hanzale, bu gi­rişiminde başarılı olamayınca üzerlerine ordu göndermeye karar verdi. Abdurrah-man b. Ukbe kumandasında yolladığı or­du, Zâb bölgesinde Ukkâşe'nin emrinde­ki Berberîler'i mağlûp etmek üzere iken Abdülvâhid'in Ukkâşe'nin yardımına ye­tişmesi sonucu yenik duruma düştü. Bir süre sonra liderlik yüzünden Ukkâşe ile Abdülvâhid'in arası açılınca Hanzale, Kay-revan halkının da gönüllü olarak katıldığı bir orduyu Abdülvâhid'in üzerine gönder­di. Bu ordu Asnam mevkiinde Berberîler'i ağır bir bozguna uğrattı. Abdülvâhid sa­vaş meydanında öldürüldü. Hanzale'nin ordusuna çok sayıda âlimin de katılması, mücadelenin bir Sünnî-Hâricî çatışması olarak telakki edildiği şeklinde yorumla­nabilir.

Daha sonra Ukkâşe'nin üzerine yürü­yen Hanzale Kam mevkiinde onu da mağ­lûp etti ve Ukkâşe yakalanarak idam edil­di (Cemâziyelâhir 124/Nisan 742). Yakla­şık 180.000 kişinin hayatını kaybettiği bu savaşı (İbn İzârî, ], 59} Hanzale'nin ka­zandığını öğrenen meşhur kadı Leys b-Sa'd'ın, "Bedir'den sonra katılmayı en çok istediğim savaş Kam Savaşı'dtr" dediği rivayet edilir. Bu savaştan sonra Trablus Berberileri'ni de yenilgiye uğratan Han­zale, böylece Kuzey Afrika'daki Berberi is­yanlarını hemen hemen tamamıyla bas­tırmıştır.

Kuzey Afrika'da huzurun sağlanması, Hanzale'ye bu sırada dahilî çalkantılar içinde bulunan Endülüs'le de ilgilenme fırsatını verdi. Endülüs'e gönderdiği Ebü'l-Hattâr Hüsâm b. Dırâr el-Kelbt, olayları yatıştırarak huzursuzluğun elebaşılarını Kuzey Afrika'ya sürdü. Ancak Endülüs'te ileri gelen şahıslardan bazıları Ebü'l-Hat-târ'ın faaliyetlerinden rahatsız oldular. Bunlardan biri de Kuzey Afrika fâtihle­rinden Ukbe b. Nâfi'in torunlarından Ab-durrahman b. Habîb idi. Ebü'l-Hattâr'ın kendisine bir kötülük yapmasından endi­şe eden Abdurrahman, Cemâziyelevvel 127'de (Şubat 745} gizlice İfrîkıye'ye geç­ti. Emevî Halifesi II. Velîd'in takip ettiği politikaya karşı çıkan Abdurrahman, Uk-be b. Nâfi'in bölge halkı nezdindeki itiba­rından istifade ederek (Belâzürî, s. 332) onları, Hanzale'ye karşı başlattığı iktidar mücadelesinde kendi yanında yer alma­ya çağırdı ve bu çağrısı geniş bir kabul gördü. Hanzale. fitne çıkabileceği endi­şesiyle Abdurrahman'la savaşma yoluna gitmeyip meseleyi barış yoluyla çözüm-

lemeyi denedi ve kendisine durumu mü­zakere etmek için Kayrevan eşrafından elli kişilik bir heyet gönderdi. Fakat Ab­durrahman heyet üyelerini zincire vur­durarak kalabalık bir ordu ile Kayrevan'a yürüdü. Kayrevan halkının onunla savaş­mak istemesine rağmen Hanzale müslü-manları birbirine kırdırmamak için onla­rı bu düşünceden vazgeçirdi ve şehrin ile­ri gelenlerinin huzurunda beytülmâlden 1000 dinar aldıktan sonra Kayrevan'ı Ab-durrahman'a bırakarak Dımaşk'a hare­ket etti (I 27/745 veya ! 29/747). Fustat'a ulaştığında Halife II. Mervân'ın kendisini Mısır'a vali tayin etmek istediğini öğren­di. Ancak Mısır halkının onun valiliğine karşı çıkması üzerine Dımaşk'a gitmek zorunda kaldı. Hanzale'nin ölüm tarihi hakkında kaynaklarda kesin bilgi yoktur.

BİBLİYOGRAFYA :

Halîfe b. Hayyât. et-Târih (Ömerî], s. 371-376; Belâzürî, Fü£û/ı (Fayda), s. 332; İbn Abdül-hakem, Fütûhu İfrikıyye ue't-Endetüs (nşr. Ab­dullah Enîs el-Tabbâ'|, Beyrut 1964, s. 102-104; Kindi, e(-Wi/ât ue'Hcudât (Guest), s- 70-72,80-82, 87, 348; Ahbar Mecmû'a, s. 31, 41, 48; İb-nü'1-Esîr. el-Kâmil, Kahire 1357, IV, 260; İbn İzâ­rî. el-Beyânü'l-muğrib, I, 58-61; İbn Ebû Dînâr. et-Mü^nis /î ahbâri İfrîkıyye ve Tûnİs, Tunus 1286, s. 40; Selâvî, eMstikşâ, Kahire 1312,5. 51; M. Abdullah İnan, Devletü'l-İslâm ft'l-Ende-lüs. Kahire 1969,1/1, s. 125-126; Tâhir Ahmed ez-Zâvî. Târîhu'l-fethi'l-'Arabî fî Libya, Beyrut 1972, s. 164-165; Sa'd Zağlûl Abdülhamîd. Tâ-rihu'l-Mağrib, İskenderiye 1979, s. 302-314; Seyyid Abdülazîz Salim. Târihu'l-Mağrib fi'l-faş-ri'l-İstâmi, İskenderiye 1982, s. 234-235; Zirik-lî. el-A'lâm (Fethullah). II, 286-287; Hüseyin Mu­nis, Fecrü'l-Endetüs, Riyad 1985, s. 159, 176-180, 219-220, 359, 608-609, 662; R. Basset. "Hanzala b. Şafwan", £F (İng.l. III, 169.

IfflJ Mehmet Özdemir

HANZALE b. SAFVÂN er-RESSÎ

İslâm'dan önce tevhîd inancına bağlı kaldığı

veya Ashâbü'r-rcss'e

peygamber olarak gönderildiği

rivayet edilen kişi.

Kur'ân-ı Kerim'de, hadis mecmuaların­da ve ilk iki asırda yazılmış İslâmî kaynak­larda Hanzale b. Safvân'dan söz edilme­miştir. Onun adını anan rivayetlerin İli. (IX.) yüzyıldan sonra oluşmaya başladığı anlaşılmaktadır [El2 (Fr.|, lil. 172). Nite­kim fetret dönemi hakkında geniş bilgi veren İbn Kuteybe (ö. 276/8891, eJ-Macâ-rii adlı eserinin ilgili bölümünde sıraladı­ğı isimler arasında Hanzale b. Safvân'a yer vermemiş, aynı şekilde İbn Cerîr et-

HANZALE b. SAFVÂN er-RESSÎ

Taberi CâmFu'l-beyân'da, daha sonraki müfessirlerin Hanzale b. Safvân'la ilgi kurdukları Ashâbü'r-ress'in anıldığı iki âyetle (el-Furkân 25/38; Kâf 50/12) ilgili açıklamalar yaparken onun adını anma­mıştır. Hanzale b. Safvân'dan ilk defa söz eden kaynaklardan Mes'ûdî'nin (ö. 345/ 956 |?|) Mürûcü'z-ze/ıeb'inde (I, 65} onun Hz. İsmail'in soyundan geldiği, As-hâbü'rress'e peygamber olarak gönde­rildiği, fakat onlar tarafından öldürüldü­ğü belirtilmiştir.

Daha sonra kaleme alınan tefsirlerin AshâbüY-res'ten bahseden âyetlere dair bölümleriyle diğer ilgili kaynaklarda Han­zale b. Safvân'ın Hz. îsâ ile Hz. Muham-med arasındaki fetret döneminde yaşa­mış tevhid inancına bağlı sâlih bir kişi ve­ya Semûd kavminin devamı olan Ashâ­bü'r-ress'in peygamberi olduğu yolunda bilgiler yer almaktadır. Ayrıca Hac sûre­sinin 45. âyetinde, yaptıkları kötülükler yüzünden helak edildikleri ve zamanla yurtlarının harabe haline geldiği bildiri­len kavmin Ashâbü'r-res olduğu, bunla­rın peygamberleri Hanzale'yi öldürdükle­ri için böyle bir cezaya çarptırıldıkları ile­ri sürülmüştür (Zemahşerî, 111, 36; Fah-reddin er-Râzî, XXIII. 44). Ancak bu kav­me dair yeterli bilgi bulunmadığı gibi (bk. ASHÂBÜr-RES) Hanzale b. Safvân hakkın­daki kısıtlı bilgilerin doğruluğu da şüphe­lidir. Bazı kaynaklarda bu bilgilere ef­sanevî unsurların karıştığı görülmekte­dir. Nitekim gerek tefsirlerde gerekse diğer kaynaklarda yer alan bir rivayete göre Ashâbü"r-res, küçük çocukları kapıp dağa kaçırarak yiyen anka kuşundan ken­dilerini kurtarması İçin Hanzale b. Saf­vân'a başvurur ve onun duasıyla bu kuş­tan kurtulur. Buna rağmen rahata erin­ce Hanzale'nin peygamberliğini reddedip onu öldürürler. Anka kuşu ile mücadele menkıbesi Hâlid b. Sinan'la ilgili olarakda nakledilir. Başka bir rivayette ise Han­zale'ye karşı çıkan bir kavmin "arim seli" denilen felâketle cezalandırıldığı kayde­dilir.

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Kuteybe. et-Ma'ârif (Ukkâşe). s. 58-62; Taberi, Câmi'u'l-beyân, XIX, 13-15; XXVI, 154-156; Mes'üdî, Miırîıcü'z-zeheb (Abdülhamîd), 1,65; Sa'lebî, 'Arâ'isü'l-mecâlis, s. 113; Zemah­şerî, ei-Keşşâf (Kahire), (II, 36, 97; Fahreddİn er-Râzî, Mefâtthu'l-ğayb, XXIII, 44; XXIV, 82; Ze-keriyyâ b. Muhammet) el-Kazvînî, *Acâ"tbü't-mahlükât, Kahire 1401/1980, s. 281; Demiri, Hayâtü'l-tıayeüân, II, 87; Cevâd Ali, el-Mufas-şal, I, 348; Ch. Pellat, "Hanzala b. Şafvvan", EF (Fr), III, 172-173. |—ı

IHÎİ Mustafa Çağrıcı

53

HAPİS



P HAPİS ~"

Sanık veya suçlunun

yargı kararıyla

bîr yere kapatılarak

hürriyetinin kısıtlanması anlamında

hukuk terimi. L J

Sözlükte "alıkoymak, engellemek" an­lamına gelen habs kelimesi örfî kulla­nımda "bir şahsı, bir canlıyı veya eşyayı bir yere kapatmak, bir süre alıkoymak", hukuk dilinde ise "sanık veya suçluyu bel­li bir mekânda cebren alıkoyarak şahsî hürriyetini kısıtlamak" anlamını taşır ve hürriyeti bağlayıcı cezaların en başta ge­len türünü teşkil eder. Bu cezanın infaz edildiği yere habs. mahbes, hapsedilen kişiye de mahbûs denilir. Ayrıca "hapset­mek" anlamındaki secn kökünden sicn kelimesi hapishane, secin veya mescûn da mahpus karşılığında kullanılmakta­dır. Bunun yanında esîr kelimesinin İs­lâm'ın ilk devirlerinde mahpus anlamını da içerdiği (Abdülhay el-Kettânî, II, 53-54), Abbasî döneminden itibaren sadece savaş tutsaklarını ifade etmeye başla­dığı görülür (Ahmed Muhtar el-Bezre, s 24-25)

Habs kökünün türevleri Kur'an'da iki yerde geçer (el-Mâide 5/106; Hûd 11/8] ve ikisinde de kelimenin sözlük anlamı kastedilir. Terim anlamındaki hapis ise on âyette "sicn" kelimesiyle ve bu kökün tü­revleriyle ifade edilmiş (bk. M. F. Abdiil-bâki, e/-Mu'cem, "sen" md.]. bazı âyetler­de de hasr kökünün türevleriyle (bk. el-Bakara 2/196; et-Tevbe 9/5; el-İsrâ 17/8] hapse yakın anlamlar kastedilmiştir. Yi­ne Kur'an'da, âyetin bir yorumuna gö­re âhirette günahkârların "siccîn"de olacağı bildirilir (el-Mutaffifîn 83/7-8) ve bu ifade dünyadaki hapis (zindan) ceza­sına yapılmış bir işaret sayılır. Hadisler­de de habs kelimesi genelde sözlük an­lamında, yer yer de "secn" (sicn) kelime­siyle birlikte terim anlamında kulla­nılmıştır (bk. Wensinck, el-Muccem, "hbs", "sen" md leri). Bir malın özel mül­kiyetten çıkarılarak Allah yolunda kulla­nılmak üzere kamu yararına ayrılması iş­lemi olan vakfa da ilk dönemlerde "habs" ve "tahbîs" denilmesi, edimini yerine ge­tirmeyen borçluya karşı alacaklının zilyet olarak elinde bulundurduğu borçluya ait malı teslimden kaçınma hakkına hukuk dilinde "hapis hakkı" tabir edilmesi, keli­menin sözlükteki alıkoyma ve engelleme anlamıyla bağlantılıdır. Öte yandan İslâm hukuk literatüründe hapis, gerek idarî ve ihtiyatî tedbir gerekse ceza amaçlı ol-



54
Yüklə 1,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin