7.3.1. Kısa Dönem Üretim Fonksiyonu ve Azalan Verimler Kanunu
Firmalar kısa dönemde üretimde kullanmış oldukları girdilerden bazılarını değiştirebilmekte ancak bazılarını değiştirememektedir. Sermaye ve emek gibi iki girdinin ve bir çıktının söz konusu olduğu klasik üretim fonksiyonunu dikkate aldığımızda, uzun dönem ve kısa dönem üretim fonksiyonlarını aşağıdaki notasyonlarla gösterebiliriz.
Uzun dönem üretim fonksiyonu: Q = f(K,L)
Q = f(K, L) (emek sabit) veya
Kısa Dönem Üretim Fonksiyonu:
Q = f(K, L) (sermaye sabit)
Bu durumda kısa dönem üretim fonksiyonlarının aşağıdaki şekilde yazabiliriz.
Q = f(K) veya Q = f(L)
7.3.1.1. Toplam Ürün, Ortalama Ürün ve Marjinal Ürün
7.3.1.1.1. Toplam Ürün
Bir üretim sürecinde diğer faktörler sabitken belirli bir dönemde değişken girdi miktarının artırılmasına bağlı olarak elde edilen çıktıya toplam ürün denir. Burada değişken girdi ile toplam ürün arasındaki ilişkileri teorik, cebirsel ve analitik olarak açıklamak mümkündür.
Diğer girdilerin sabit olduğu varsayımı altında değişken girdi miktarının eşit oranlarda artırılması halinde toplam ürün önce artan oranlarda artacak, belirli bir düzeyden sonra söz konusu artış oranı azalarak devanı edecek ve bu süreç belirli bir düzeyde toplam ürünün maksimuma ulaşmasıyla sona erecektir. Bu düzeyden sonra değişken girdinin maliyeti de dikkate alındığında, değişken girdi miktarındaki artışlar toplam ürünün azalmasına neden olacaktır.
Bu durum, aşağıdaki alt başlıkta ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere, azalan verimler kanunu olarak iktisat bilimindeki yerini almıştır.
7.3.1.1.2. Ortalama Ürün
Ortalama ürün, toplam üründen hareketle elde edilmektedir. Bu bağlamda ortalama ürün, girdi başına düşen toplam ürün miktarıdır. Diğer bir ifadeyle girdi basma elde edilen ürün miktarına ortalama ürün denir.
Ortalama ürün aynı zamanda ilgili girdilerin verimliliklerine eşittir. Buna göre, APK aynı zamanda sermayenin verimliliğini, APL ise emeğin verimliliğini ifade etmektedir. Sermayenin ortalama ürününün artması, sermayenin verimliliğinin artması anlamına gelirken, emeğin ortalama ürününün artması ise emeğin verimliliğinin artması anlamına gelecektir.
7.3.1.1.3. Marjinal Ürün
İktisat bilimine marjinal fayda, marjinal ürün, marjinal gelir, marjinal maliyet gibi kavramlar 1870'li yıllarda kendilerine aynı zamanda Marjinalistlerde denilen Neo-Klasik İktisat ekolüne mensup iktisatçıların çalışmalarıyla girmiştir. Bunların öncüleri, Avusturyalı Carî Menger, İngiliz W. Stanley Jevons ve Fransız Leon Walras'tır.
Üretim konsepti dahilinde geliştirilen marjinal ürün kavramı, üretim sürecinde kullanılan girdilerden herhangi birisinin üretimde kullanılan miktarının bir birim artırılması halinde toplam üründe meydana gelen değişmeyi açıklayan bir kavramdır. Buna göre sermaye miktarının bir birim artırılması halinde toplam üründe meydana gelen değişme, sermayenin marjinal ürünü (MPK), emek miktarının bir birim artırılması halinde toplam üründe meydana gelen değişme ise emeğin marjinal ürünü (MP/J, olarak adlandırılmaktadır.
7.3.1.2. Azalan Verimler Kanunu ve Üretimin Üç Sahası
Bir üretim sürecinde diğer faktörler sabitken, girdilerden sadece birinin miktarının artırılıp, diğerinin miktarının sabit tutulması halinde, miktarı artırılan girdinin miktarının artmasına bağlı olarak toplam üretim bir düzeye kadar artacak, bu düzeyden sonra girdinin miktarının artırılması halinde ikame imkanı zorlaşacağı için miktarı artan girdinin verimi ve dolayısıyla toplam üretim düşmeye başlayacaktır. İktisat biliminde diğer girdiler sabitken, bir girdinin üretimde kullanılan miktarının artırılmasına bağlı olarak her ilave biriminin sağladığı ürün miktarının azalmasına, azalan verimler kanunu denir.
Azalan verimler kanunu İktisat biliminde ilk olarak Fransız iktisatçı Anne Robert Jacques Turgot tarafından ele alınmıştır. Değişen girdi oranları kanunu olarak da adlandırılan azalan verimler kanununun iktisat biliminde kabul görmesi hususunda Turgot'un yanı sıra Johann Heinrich von Thünen, ve David Ricardo gibi iktisatçıların da önemli katkıları olmuştur.
Turgot'a göre, verimli fakat işlenmemiş bir toprağa, hiçbir hazırlık yapılmaksızın bir miktar tohum atıldığında ilk bakışta bu tohum kaybedilmiş bir değer olarak düşünülebilecektir. Ancak, bu toprağın işlenerek bir birim emek harcanması halinde ekilen tohumdan ürün elde edilmeye başlanacaktır. Harcanan emek miktarının artırılmasına bağlı olarak elde edilen ürün miktarı da artacaktır. Belli bir düzeyden sonra ürün miktarındaki artış oram, emek miktarındaki artış oranından daha düşük olmaya başlayacaktır. Emek miktarının artırılmasına devam edilmesi halinde belirli bir düzeyden sonra, ürün artışı gerçekleşmeyecektir.
Azalan verimler kanunun işleyişini sayısal bir örnek yardımıyla daha anlaşılır hale getirebiliriz. Bunun için Tablo-8'deki sayısal verileri ve bu verileri kullanarak çizdiğimiz Şekil-39'dan yararlanacağız. Örneğimizde kısa dönem üretim fonksiyonumuzun aşağıdaki şekilde olduğu varsayılmıştır.
Q = f(L)
Toplam üretimin maksimum olduğu istihdam düzeyinde marjinal ürün sıfırdır. Bu düzeyden sonra emeğin marjinal ürünü negatif olduğundan dolayı, her bir ilave birim emek istihdamı toplam üründe azalmaya neden olacaktır. Bu düzeyden sonra üretim sürecinde rasyonel olmayan (irrasyonel) bölge söz konusu olmaktadır.
Bu açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, 3. birim emek istihdamına kadar toplam üründeki artış, artan oranlarda gerçekleşirken, bu düzeyden sonra üretime katılan her ilave birim emeğin toplam üretime olan katkısı azalmaya başlamaktadır. Aynı zamanda büküm noktası olarak da adlandırılan bu düzeyden sonra azalan verimler kanunu işlemeye başlamaktadır.
Buradaki analizimiz kısa dönemli bir analiz olduğundan dolayı tek bir girdideki değişmeleri dikkate aldık. Firmalar açısından temel amaç, kâr maksimizasyonu olduğuna göre girdi maliyetleri ve ürün fiyatları, firmaların üretim ve istihdam kararlarına etki eden en önemli unsurlardır.
Dolayısıyla firma öncelikli olarak sabit olduğunu varsaydığımız sermaye ile değişken olarak dikkate aldığımız emeğin fiyatına göre davranış belirleyecektir.
Emeğin firmaya olan maliyetinin sermayenin maliyetinden düşük olması halinde firma imkânlar dâhilinde daha fazla emek daha az sermaye kullanmaya çalışacaktır. Bu durumda firmanın toplam üretimi maksimize eden 7 birim emek istihdam etmesi rasyonel bir davranış olacaktır. Buna karşın sermayenin maliyetinin emeğin maliyetinden daha düşük olması halinde firma emek istihdamından mümkün olduğunca kaçınacaktır. Burada ise firma emeğin veriminin (ortalama ürününün) azalmaya başladığı 4 birim emeği dikkate alacaktır.
Bu açıklamalarımız, doğrultusunda firma kaç kişi istihdam etmelidir?
Öncelikli olarak firmanın 4'den az 7'den fazla işçi istihdam etmemesi gerekir. Bu sınırlar içerisinde kalmak koşuluyla kaç kişinin istihdam edilmesi gerektiği, girdilerin firmaya olan maliyetine ve bu girdilerle yapılan üretimin firmaya olan getirişine bağlıdır.
7.3.2. Uzun Dönem Üretim Fonksiyonu Ve Eş-Ürün Analizi
Üretim sürecinde kullanılan tüm girdilerin değiştirilebildiği dönem, uzun dönem olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde firmalar, girdilerin yanı sıra üretim miktarlarını ve dolayısıyla üretim ölçeklerini de değiştirebilmektedirler. Üretim teorisinde girdi-üretim ve üretim ölçeği arasındaki ilişkiler, ölçek verimi kavramı ile açıklanmaktadır. Bu konuyu açıklamadan önce uzun dönem üretim fonksiyonunun cebirsel ve analitik gösterimlerini açıklamamıza imkân sağlayan eş-ürün eğrilerini ele almakta fayda vardır.
7.3.2.1. Eş-Ürün Eğrilerinin Tanımı ve Özellikleri
Uzun dönemde firma üretimde kullanmış olduğu tüm girdileri değiştirebilmektedir. Dolayısıyla eş-ürün analizinde tüm girdilerin değişken olduğu varsayılmaktadır. Eş-ürün analizi, uzun dönemli bir analizdir. Eş-ürün analizinin daha kolay anlaşılabilmesi için teknolojinin sabit olduğu, iki girdinin kullanıldığı ve girdilerin sürekli olarak birbirleri yerine ikame edebildikleri varsayımından hareket edilmektedir. Bizde bu varsayımlar çerçevesinde üretim için sadece sermaye (K) ve emek (L) girdileri kullanıldığım varsayacağız. Bu durumda uzun dönem üretim fonksiyonunu aşağıdaki eşitlik yardımıyla gösterebiliriz:
Q = f(K,L)
Bir üretim sürecinde sadece iki girdinin kullanıldığı ve bu girdilerin değişken oldukları bir durumda aynı üretimi gerçekleştirmeye imkân sağlayan girdi bileşimlerinin geometrik yerine eş-ürün eğrisi adı verilmektedir. Diğer bir bakış açısıyla, üreticiye aynı üretim düzeyini sağlayan farklı girdi bileşimlerinin geometrik yerine eş-ürün eğrisi denir. Eş-ürün eğrisini q ile göstereceğiz. Bu tanımlama doğrultusunda eş-ürün eğrisini analitik olarak şekil yardımıyla da gösterebiliriz.
Şekil-40’da q ile tanımlamış olduğumuz eş-ürün eğrisi, K ve L girdilerinin istihdam edilen miktarlarının bir fonksiyonudur. Bundan dolayı şeklin eksenlerinde, K ve L girdilerinden istihdam edilen miktarlar yer
almaktadır.
Eş-ürün eğrisi üzerinde olmayan noktalar da belirli bir üretim düzeyini temsil etmektedir. Bu bağlamda aynı yapı içerinde sonsuz sayıda eş-ürün eğrisi çizilebilir. Firmaların/Üreticilerin iki girdinin farklı bileşimlerini kullanarak ulaşabileceği imkân dâhilindeki üretim düzeylerini gösteren eğrilerin tümüne eş-ürün haritası (paftası) denir.
Eş-ürün haritası Şekil-41'de analitik olarak gösterilmiştir
Eş-ürün haritasından hareketle eş-ürün eğrilerinin özelliklerini sayabiliriz:
—Eş-ürün eğrileri negatif eğimlidirler: Eş-ürün eğrisi üzerindeki bütün noktalar üretici açısından aynı üretim düzeyini temsil ettiğine göre, üretici aynı üretim düzeyinde kalabilmek için girdilerden herhangi birisinin kullanım miktarını artırmak istediğinde diğerinin kullanım miktarını azaltmak zorundadır.
—Eş-ürün eğrileri birbirlerini kesmezler: Her bir eş-ürün eğrisi orijinden uzaklaştıkça daha önceki eş-ürün eğrisine göre daha yüksek bir üretim düzeyini temsil etmektedir. Bir eş-ürün eğrisi üzerindeki bütün noktaların da aynı üretim düzeyini gösterdiğini dikkate aldığımızda, eş-ürün eğrilerinin birbirlerini kesmeleri halinde orijinden daha uzakta olan bir girdi bileşimi, orijine yakın olan bir bileşimden daha düşük bir üretim düzeyini gösterecektir. Bu durum teoriyle örtüşmemektedir.
-—Eş-ürün eğrileri orijine dış bükeydirler: Eş-ürün eğrileri sol yukarıdan sağ aşağıya doğru seyreden, negatif eğimli eğrilerdir. Eksenlere yaklaştıkça girdiler arasındaki ikame güçleştiğinden dolayı eş-ürün eğrileri orijine dış bükeydirler. Diğer bir bakış açısıyla eş-ürün eğrilerinin orijine dış bükey olmasının nedeni azalan marjinal teknik ikame oranıdır.
7.3.2.2. Marjinal Teknik İkame Oranı
Üretici aynı eş-ürün eğrisi üzerinde kalmak veya aynı üretim düzeyini korumak istiyorsa, bir girdiden bir birim daha fazla kullandığında, bunu diğer girdinin kullanım miktarını azaltarak, ikame etmek zorundadır. Buna göre üreticinin bir girdiden bir birim daha fazla kullanması halinde diğer girdinin kullanımından ne kadar vazgeçmesi gerektiğini gösteren orana marjinal teknik ikame oranı denir.
Diğer bir tanıma göre, üreticinin aynı eş-ürün eğrisi üzerinde bir girdiden bir birim daha fazla kullanma karşılığında diğer girdiden vazgeçmeye hazır olduğu miktarı gösteren oran, marjinal teknik ikame oranı olarak adlandırılmaktadır.
Marjinal teknik ikame oranının analitik gösterimi Şekil-42'deki gibidir.
Şekil-42'ye göre, üretici emek girdisinden istihdam etmiş olduğu miktarı Lı'den L2'ye çıkarmak istediğinde, aynı üretim düzeyinde kalabilmek için sermaye girdisinden kullanmış olduğu miktarı Kj'den K2'ye düşürmek zorundadır. Buna göre, katsayısı işareti daima negatif olan marjinal teknik ikame oranını aşağıdaki notasyonla gösterebiliriz.
Emek girdisinin miktarındaki değişimin (AL) çok küçük olduğunu varsaydığımızda, A ve B noktalan çakışacak ve dolayısıyla marjinal teknik ikame oranı, eş-ürün eğrisinin o noktasındaki eğimine eşit olacaktır. Bu durumda marjinal teknik ikame oranını aşağıdaki eşitlik yardımıyla gösterebiliriz.
Girdilerden birisinin istihdam edilen miktarını bir birim artırdığımızda, aynı üretim düzeyinde kalabilmek için diğer girdinin istihdam edilen miktarını azaltmamız gerekmektedir. Buna göre üretim sürecinde daha fazla emek kullanılması, üretimde (MPLAL) kadar bir artış meydana getirecektir. Diğer taraftan sermayenin üretimde kullanılan miktarının azaltılması ise üretimde (MPKAK) kadar bir azalışa neden olacaktır. Aynı üretim düzeyinde kalınacağını varsaydığımızdan dolayı, üretimdeki değişme sıfır olacaktır (A<2 = 0). Söz konusu etkileşimleri aşağıdaki eşitlikler yardımıyla da ifade edebiliriz:
AQ = MPKAK + MPLAL
AQ = 0=> -MPKAK = MPLAL
Yukarıda eşitliğin sol tarafı girdilerin marjinal ürünleri oranını, sağ tarafı ise marjinal teknik ikame oranını temsil etmektedir. Buna göre girdilerin marjinal ürünleri oranı, marjinal teknik ikame oranına eşit olacaktır.
Eş-ürün eğrisinin orijine dış bükey olmasının nedenlerinde de bahsettiğimiz üzere, eksenlere yaklaştıkça girdiler arasında ikame oranı azalmakta ve dolayısıyla Şekil-43'de ele görüldüğü üzere, eksenlere yaklaşıldıkça marjinal teknik ikame oranı düşmektedir.
Şekil-43'e göre, emek girdisinden kullanılan miktarları her defasında aynı oranda artırdığımızda, sermaye girdisinin kullanımından vazgeçilen miktar her defasında azalmaktadır. Dolayısıyla AKı>AK2>AK3>AK4 olmaktadır.
Şekil—43 ve yukarıdaki eşitlikler dikkate alındığında, eş-ürün eğrisi üzerinde yukarıdan aşağıya doğru hareket edildikçe marjinal teknik ikame oranı azalmaktadır. Bu duruma azalan marjinal teknik ikame oranı ilkesi adı verilmektedir.
İki girdi arasında tam ikamenin söz konusu olması veya bir girdinin kullanımının diğer girdinin kullanımına bağlı olduğu durumlarda eş-ürün eğrilerinin orijine dış bükey olma özelliği ortadan kalkmakta; eş-ürün eğrileri ya bir doğru halini almakta, ya da köşeli hale gelmektedir. Eş-ürün eğrilerinin söz konusu özel durumları Şekil-44'de analitik olarak gösterilmiştir.
Şekil-44'ün (a) kısmında birbirlerini tam olarak ikame eden girdiler söz konusudur. Bu türden birbirlerini tam olarak ikame eden girdilere ait eş-ürün eğrileri düz bir doğru şeklini almaktadır. Dolayısıyla eş-ürün hareketle hesaplanan ve girdiler arasındaki ikameyi açıklayan marjinal teknik ikame oranı da sabit olacaktır.
Şekil-44'ün (b) kısmında ise birbirleri ile ikame imkânı bulunmayan tamamlayıcı girdilere ait eş-ürün eğrileri yer almaktadır. Burada bir arabanın sadece bir şoför tarafından kullanılabileceği dikkate alınmıştır. Girdiler arasındaki marjinal teknik ikame oranının sıfır olduğu bu tür durumlarda girdilerden birisinin kullanımından bir birim vazgeçilmesi halinde aynı üretim düzeyinde kalabilmek için diğer girdinin sonsuz miktarda istihdamı gerekmektedir.
7.3.3. Eş-Maliyet Doğrusu
Firmalar/Üreticiler sınırlı kaynaklarla iktisadi karar birimlerinin ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri üretmektedirler. Buradaki sınırlı kaynaktan kasıt, firmaların bütçeleridir. Üreticiler mal ve hizmet üretiminde çeşitli girdileri kullanmak ve bu bağlamda bir maliyete katlanmak zorundadırlar. Buna göre, her bir girdi istihdamında maliyetle karşılaşılacağından dolayı, üretim konusundaki davranışlarının şekillenmesinde firmaların bütçesinin önemli bir yeri bulunmaktadır.
Firmaların nihai amacı, kârlarını maksimize etmektir. Bu amaca ulaşabilmek için, maliyetlerin minimize edilmesi ve/veya üretimin maksimize edilmesi gerekmektedir. Diğer bir bakış açısıyla firmalar mevcut girdiyle en yüksek üretimi ve/veya mevcut üretimi minimum girdiyle gerçekleştirmenin yollarım aramaktadırlar. Şüphesiz buradaki sihirli kavram maliyettir. Farklı alanlarda, farklı şekillerde tanımlanmakla birlikte firmanın üretim yapmak amacıyla kullandığı girdilere yapmış olduğu harcamalara maliyet denilmektedir. Dolayısıyla firmanın nihai amacı olan kâr maksimizasyonu gerçekleştirebilmesi, ihtiyaç duyduğu girdiler arasında bütçesini en etkin bir şekilde dağıtmasına bağlıdır. Bu bağlamda eş-maiyet doğrusu, üreticinin belirli bir bütçeyle hangi girdilerden ne kadar istihdam edebileceğini gösteren bir doğrudur. Diğer bir ifadeyle eş-maliyet doğrusu, üreticinin belirli bir miktardaki bütçeyle maksimum üretimi, ya da belirli bir üretim düzeyini minimum bütçeyle gerçekleştirebilmesine imkân sağlayan girdi (faktör) bileşimlerini gösteren doğrudur.
Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere, firmanın belirli bir harcama ile istihdam edebileceği sermaye ve emeğin bütün alternatif bileşimleri maliyet kısıtı ile açıklanmaktadır. İki girdinin ve bir çıktının söz konusu olduğu bir durumu tanımlayan maliyet yapısı (eş maliyet doğrusu) aşağıdaki eşitlik yardımıyla gösterilmektedir.
TC = rK + wL
Burada, TC toplam maliyeti, K sermaye miktarım, L işgücü miktarını, r ve w ise sırasıyla sermayenin fiyatı olan faizi ve emeğin fiyatı olan ücreti temsil etmektedir.
Bu eşitliğe göre eş-maliyet doğrusunun eğimi, girdilerin fiyatları oranına eşittir, Dolayısıyla girdi fiyatlarında bir değişme olması halinde eş-maliyet doğrusunun eğimi de değişecektir.
7.3.4. Üretici (Firma) Dengesi
Üretici dengesinin analitik olarak analizinde, eş-maliyet doğrusu ile eş-ürün eğrilerinden yararlanılmaktadır. Burada iki farklı açılım söz konusudur. Bunlardan ilkinde, firmanın maksimum üretim ile nasıl dengeye gelebileceği, diğerinde ise firmanın en düşük (minimum) maliyetle nasıl dengeye gelebileceği araştırılmaktadır. Dengeden kasıt, firma açısından kârın maksimizasyonudur.
7.3.4.1. Üretim Maksimizasyonu ve Üretici Dengesi
Firma (üretici) dengesinin oluşumu için eş-ürün haritası ile eş-maliyet doğrusundan yararlanılmaktadır. Bu bağlamda üretimin maksimizasyonundan hareketle firma dengesi ve maliyetlerin minimizasyonundan hareketle firma dengesi olmak üzere iki yaklaşım dikkate alınmaktadır. Üretimin maksimizasyonundan hareketle firma dengesinin oluşumu Şekil—46 yardımıyla analitik olarak gösterilmiştir.
Üretici dengesini açıklayabilmek için, Şekil-46'da 4 önemli nokta belirledik. Bunlardan A, B ve C noktalan eş-maliyet doğrusu üzerinde D noktası ise bütçe doğrusunun sağında yer almaktadır. Şimdi bu noktalan analiz edelim.
A, B ve C noktaları eş-maliyet doğrusu üzerinde yer aldığından dolayı
üretici sabit bütçesi ile bu noktalardaki girdi bileşimlerini rahatlıkla istihdam edebilecektir. Ancak üreticinin amacı kârını maksime etmek olduğuna göre, bu noktalardan kendisine en yüksek üretimi sağlayan faktör (girdi) bileşimine yönelecektir." Dolayısıyla üretici aynı maliyetle daha düşük bir üretim düzeyini tanımlayan A ve B noktalarındaki girdi bileşimleri yerine C'yi tercih edecektir. Çünkü C noktasının üzerinde bulunduğu q2 eş-ürün eğrisi, qı'e göre daha yüksek bir üretim düzeyini temsil etmektedir. C noktasındaki girdi bileşimleri, optimal faktör bileşimi olarak adlandırılmaktadır. Diğer taraftan şeklimizde q eş-ürün eğrisi üzerinde bulunan D noktası daha yüksek bir üretim düzeyini temsil etmesine karşın, üreticinin sabit bütçesiyle bu noktadaki girdi bileşimlerini istihdam etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla üretici açısından D noktasında bir dengenin oluşması imkânsızdır.
7.3.4.2. Maliyet Minimizasyonu Ve Üretici Dengesi
Üretici dengesinin oluşumunun açıklanmasında ikinci yaklaşım, maliyet minimizasyonu ile üretici dengesidir. Maliyet maksimizasyonundan hareketle firma dengesinin oluşumu Şekil—47 yardımıyla açıklanmıştır.
Şekil-47'de üretici dengesini açıklayabilmek için 5 önemli nokta belirledik.
Bunların tamamı aynı eş-ürün eğrisi üzerinde yer almaktadır. Şeklin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, şekilde üç farklı eş-maliyet doğrusu yer almaktadır. Burada eş-maliyet doğrularının orijinden uzaklaştıkça daha yüksek bir maliyet düzeyini temsil edeceklerini hatırlatmakta fayda vardır.
Firmanın A, B, C, D ve E noktalarındaki girdi bileşimleri ile aynı üretimi (c ı) elde ettiği dikkate alındığında, firma kâr maksimizasyonuna ulaşabilmek için söz konusu üretimi nasıl en düşük maliyet ile gerçekleştirebileceğinin yollarını araştıracaktır. Bu durumda firma açısından denge, orijine en yakın eş-maliyet doğrusunun eğimi ile eş ürün eğrisinin eğiminin birbirine eşit olduğu girdi bileşiminde oluşacaktır. Şekil-47'ye göre bu nokta, C noktasıdır. Dolayısıyla maliyet minimizasyonuna göre tüketici dengesi C noktasında gerçekleşmektedir. C noktasındaki girdi bileşimlerine aynı zamanda optimal faktör bileşimi de denir.
Her iki yaklaşıma ilişkin analizlerimizden de anlaşılacağı üzere, hem üretim maksimizasyonunda hem de maliyet minimizasyonunda firma dengesi C noktasında oluşmaktadır. Diğer bir ifadeyle üretici sabit bütçesiyle sermayeden Ki, emekten ise Lı kadar istihdam etmesi halinde üretimin maksimizasyonunda q2 üretim düzeyine, maliyet minimizasyonunda ise qı üretim düzeyine ulaşacak ve C noktasında dengeye gelecektir. Bu düzeyler, üreticinin sabit geliriyle ulaşabileceği en yüksek üretim düzeyidir. Hem Şekil-46'da, hem de Şekil-47'de dengenin oluştuğu C noktasında eş-maliyet doğrusunun eğimi, eş-ürün eğrisinin eğimine eşittir.
7.3.5. Ölçeğe Göre Getiri
Hatırlanacağı üzere uzun dönemin söz konusu olduğu üretim süreçlerinde firmalar girdilerin tamamını ve dolayısıyla üretim ölçeklerini değiştirebilmekteydiler. Firmaların bu şekilde üretimde kullandıkları girdilerin tamamını değiştirebilmeleri halinde azaları verimler kanununun ortaya çıkması önlenebilmektedir. Bundan dolayı üretim ölçeğindeki değişmelerin üretim miktarları üzerindeki etkileri, üretim teorisinde üzerinde en çok durulan konuların başında gelmektedir. Bir üretim sürecinde ölçeğin değişmesi halinde ortaya çıkan etkileşimler ölçeğin verimi kavaramı ile açıklanmaktadır. Bu bağlamda bütün girdilerin aynı oranda değiştirilmesi halinde, söz konusu değişim oranının ürün miktarında ne kadar bir değişim meydana getirdiğini gösteren katsayıya ölçek verimi (getirişi) denir.
BÖLÜM 8
MALİYET TEORİSİ
8.1. MALİYET KAVRAMI
Firmalar mal ve hizmet üretiminde kullanacakları faktörleri faktör piyasasından tedarik etmektedirler. Firmaların faktör piyasasında oluşan fiyatlar üzerinde genel anlamda bir etkilen bulunmamaktadır. Üretici dengesine ilişkin açıklamalarımızdan da hatırlanacağı üzere, üretici dengesinin oluşturulmasında eş-maliyet doğrusu ile tanımlamış olduğumuz bütçe kıstının önemli bir etkisi bulunmaktaydı. Dolayısıyla nihai amaçları olan kâr maksimizasyonunu gerçekleştirmede firmalar maliyetleri veri almak zorundadırlar. Bu öneminden dolayı 1970'li yıllardan itibaren maliyetler bir rekabet stratejisi olarak dikkate alınmaya başlanmıştır.
Üretim sürecinde kullanılacak bütün faktörler için bir bedel ödenmek zorundadır. Bu bağlamda firmaların üretim yapmak amacıyla katlandığı her türlü gider, maliyet olarak adlandırılmaktadır. Maliyet kavramı yerine zaman zaman masraf kavramı da kullanılmaktadır.
8.2. MALİYET TÜRLERİ
8.2.1. Açık Maliyet-Gizli Maliyet
Maliyet kavramına, iktisatçıların yaklaşımlarıyla muhasebecilerin yaklaşımları arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Her ne kadar günlük yaşamda muhasebeciler tarafından geliştirilmiş olan yaklaşımlar dikkate alınsa da, maliyetlerden hareketle ortaya konulan firma dengesinin ve kâr maksimizasyonunun sağlıklı bir şekilde analiz edilebilmesi için iktisatçıların bu konudaki yaklaşımlarının da dikkate alınması gerekmektedir.
Açık ve gizli maliyet arasındaki farkı, bir üretim süreci kurgulayarak açıklayabiliriz. Bir terzinin kendine ait bir atölyede gömlek üretimi yaptığını varsayalım. Gömlek üretiminde makinelerin yanı sıra, kumaş, iplik, ütü, düğme, tela gibi malzemeler kullanılmaktadır. Ayrıca enerjiyi de burada unutmamak gerekir. Tabi ki diğer üretim süreçlerinde olduğu gibi gömlek üretiminde de işçiler/emektarlar başroldedirler. Genel olarak gömlek üreticisinin emektarları tezgâhtarlar, makasçılar, makineciler, overlokçular, reçmeciler, düğmeciler ve ütücülerdir.
Kurguladığımız bu yapıda muhasebecilerin yaklaşımıyla düşündüğümüzde gömleğin maliyetinin hesaplanmasında enerjiye, kumaşa, ipliğe, düğmeye, telaya yapılan harcamaların yanı sıra çalışanlara ödenen ücretler dikkate alınacaktır.
Diğer bir bakış açısıyla terzi gömleğin üretim maliyetini hesaplarken, açık maliyetleri dikkate alacaktır. Bu bağlamda açık maliyet, firmaların üretim faktörlerini temin ederken yapmış oldukları ödemelerdir. Söz konusu maliyetler aynı zamanda muhasebeleştirilen maliyet olarak da adlandırılmaktadır.
Ancak, burada bir ayrıntıyı gözden kaçırmamakta fayda vardır. Yukarıdaki kurguda da belirttiğimiz üzere, terzi mülkiyeti kendine ait olan bir atölyeyi üretim sürecinde kullanmaktadır. Burada terzi kendi atölyesini kullanmayıp, başkasına ait bir atölyede üretim yapmış olsaydı, atölye sahibine bir kira ödemek zorunda kalacaktı. Diğer taraftan söz konusu atölyeyi gömlek üretiminde kullanmayıp, başkasına kiraya vermiş olsaydı, terzi bu durumda da bir kira geliri elde edebilecekti,, Bu açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, her iki durumda da terzi açısından muhasebe kayıtlarında görülmeyen bir maliyet ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan terzi kendi işinde çalışmayıp, başkasına ait bir atölyede çalışmış olsaydı, ücret geliri elde edebilecekti. Aynı şekilde kendi atölyesinde çalışmayıp, yerine bir başkasını istihdam etmiş olsaydı, o kişiye bir ücret ödemek zorunda kalacaktı. Hangi açıdan bakarsak bakalım terzi açısından muhasebe kayıtlarında görülmeyen bir maliyet ortaya çıkmaktadır.
Bu açıklamalarımız doğrultusunda, firma sahiplerinin kendi kaynaklarım üretim süreçlerinde kullanmalarına bağlı olarak ortaya çıkan maliyete gizli (örtük) maliyet denir. Diğer bir tanımlamayla, gerçekte ödeme yapılmayan, ancak bir alternatiften vazgeçilmesine bağlı olarak ortaya çıkan maliyetler örtük maliyetler olarak adlandırılmaktadır. Örtük maliyetler, muhasebeleştirilmeyen maliyetler olarak da tanımlanmaktadır.
Özetle, muhasebecilerin bakış açısıyla toplam maliyet hesaplamalarında sadece açık maliyetler dikkate alınırken, iktisatçıların bakış açısıyla toplam maliyet hesaplamalarında açık maliyetlerin yanı sıra gizli maliyetler de hesaba katılmaktadır. Bu farklı yaklaşımlardan dolayı iktisat biliminde, muhasebe kârı ve ekonomik kâr olmak üzere iki kavram geliştirilmiştir.
Bu kavramların açıklanmasında aşağıdaki eşitlikler dikkate alınmaktadır:
Muhasebe Kârı = Toplam Hasılat-Açık Maliyetler
Ekonomik Kâr = Toplam Hasılat-Açık Maliyetler-Gizli Maliyetler
2>
Dostları ilə paylaş: |