İçindekiler Göçmenlerin Bir Azınlık olarak Talepleri Neler Olmalıdır? 4


Kültürel Özerklik Tartışmaları Yeniden Canlanırken



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə10/20
tarix26.10.2017
ölçüsü0,86 Mb.
#14428
növüYazı
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   20

Kültürel Özerklik Tartışmaları Yeniden Canlanırken


Türkiye'deki sosyalist partilerden hiç birisi, şu ana kadar, Abdullah Öcalan'ın sunduğu somut barış teklifi ve program konusunda somut bir tavır almadı.

Öcalan'ın sunduğu barış teklifini ise gerek PKK gerekse HADEP gibi, birisi şu an dünyada en güçlü gerilla hareketi ve en modern Kürt örgütü, diğeri bin bir engellemeye rağmen Kürdistan'daki belediyelerin çoğunu kazanmış ve oralarda en büyük parti olduğunu kanıtlamış iki örgüt desteklediğini resmen açıkladı. Öcalan'ın bu örgütlerin fiili ya da manevi önderi olduğu ise, hiç kimse için sır değildir.

Düşünün, bir ulusal hareketin en etkili ve en güçlü hareketlerinin önderi, milyonlarca insanın desteğini kazanmış örgütlerin ve hareketlerin önderi somut olarak bir barış planı öneriyor, ama bunun karşısında hiç bir tek Türk sol ya da sosyalist partisi bile, soyut barış çağrıları ötesinde somut olarak, "işte bir an önce barışa ulaşmak için somut bir talep, biz bunu destekliyoruz, ya da en azından kamu oyunda tartıştırmak istiyoruz" gibi bir tavır geliştirmedi.

Sanki savaşan güçlerden birinin somut bir barış çağrısı ve programı yokmuş gibi soyut ve genel laflarla durum geçiştirilmeye çalışılıyor. Elbet bu da bir politikadır. Susuşa getirme, en can alıcı olandan dikkatleri uzaklaştırma politikası. Bugün, Öcalan'ın somut barış talebinden dikkatleri uzaklaştırma politikası sadece ve sadece bu savaştan çıkarı olanların işine yarar. Türk sosyalist partilerinin hepsi, maalesef nesnel olarak, bugünkü kritik anda bile, Kürt ulusu karşısındaki aynı vurdum duymaz çizgilerini devam ettiriyorlar.

Bir de radikal sol gruplar var. Bunlar da, Öcalan'ın teslimiyeti, uzlaştığı gibi gerekçelerle, soldan vurarak (ki aynı yaklaşım kısman legal Türk sosyalist partilerinde de var) somut konu konusunda bir tavır belirlemekten kaçınıyorlar. Bu "pis savaşın" son bulması için somut öneriler konusunda susuyorlar. Eğer gerçekten bir parça ciddi politikacılar olsalar, Öcalan'ın sunduğu barış teklifi ve programının, ulusal sorunun daha demokratik bir ortamda tartışmayı; daha doyurucu çözümleri dıştalamadığı, aksine bunun yolunu açtığını inkâr etmeden bu barış teklifi ve programı konusunda tavır alırlardı.

Türk solu, legaliyle illegaliyle, radikaliyle reformistiyle eski çizgisini devam ettiriyor. Bunda anlaşılmayacak bir yan da yok. Bütün dünyada egemen ulusların solu hep böyle davranmıştır. Türk solu da bundan azade olamazdı.

*

Özgürlük ve Demokrasi Partisi, Kürt sorununda başından beri gözlerini kapayan bir tutum içindedir. Hatta resmi söylemine yansıtılmaktan kaçınılan düşmanca bir tutum içinde demek daha doğru olabilir. Ah şu PKK olmasaydı, şu Türkler bu kadar milliyetçiliğin peşine takılmayacak ve sosyalizmin ne olduğunu o zaman ÖDP de dünya aleme gösterecekti. ÖDP'nin tavrı özünde budur. Bu tavırda, ezilen bir ulusu, bir özne olarak, soyut bir özne değil ama somut bir özne olarak, somut örgütleriyle, somut hatalarıyla desteklemek yoktur. Ya da bir özne olarak desteklenme koşullara bağlanmıştır. Demokratik olunacaktır örneğin. Şiddete başvurulmayacaktır. Cici çocuk olmalıdır bu özne eğer bir özne olarak var olacaksa, tıpkı şehirli küçük burjuva ve orta sınıfların çocukları gibi.



Önceden soyut bir barış çağrısıyla, Kürdistan'daki savaşta somut bir tavır almaktan bir ölçüde kurtulmak mümkündü. Ama şimdi Abdullah Öcalan, son derece minimum taleplerle ve işin ilginci, kendilerinin bile hayır diyemeyeceği somut taleplerle ve somut bir barış önerisiyle ortaya çıkınca, o yuvarlak, "pis savaş" (ki bu Türkler için bir "pis savaş"tır Kürtler için değil, onlar için haklı bir savaştır, ama ÖDP çevrelerinde bu pis savaş sanki her iki taraf ta aynı ölçüde pismiş gibi kullanılmaktadır veya bu yöndeki yanlış anlamalara karşı en azından hiç bir açıklama veya bunun yanlış olduğunu söyleme gayreti de yoktur.) söylemini sürdürmek zor olacaktı.

Burada, Nail Satılgan'ın bir zamanlar ortaya attığı ve Avusturya Marksistlerinden alınmış "Kültürel Özerklik" sloganı birden öne çıkarılıyor.

Nail Satılgan'ın söylediklerinin içeriği bir yana, kültürel özerklik sloganının bu sunuluş biçimi ve zamanı bile aslında, ÖDP'nin, somut tavır alma noktasından kurtulması için atılmış bir can simididir. Yeni kutsal formül bulunmuştur: Kültürel özerklik. Kürtler zaten Türklerin çoğunlukta olduğu şehirlerde yoğunlaşmış değil mi? Kürdistan'da bile zaten diğer uluslar ve Türkler nüfusun yarısı ve bazen fazlası değil mi? İşte, territoryal (yersel) olmayan kültüre dayanan özerklik tam da çözüm. Hem ciddi ciddi Marksist olarak özeleştiri imkânı falan da sunuyor. Sosyalistler şimdiye kadar somut çözüm üretemedi diyebilirsiniz ve somut çözümünüzü sunarsınız: Kültürel Özerklik. Ama orada somutun somutu bir öneri daha var. Hem öneriyi yapan her an silahları susturabilecek güçte, en azından şimdilik. Ama nedense bu konuda çıt çıkmıyor.

İçeriği bir yana, somut ortaya koyuluş biçimiyle, Kültürel Özerklik talebi, İmralı'da ortaya koyulan somut barış teklifine karşı susuş komplosuna hizmet etmekte, ister istemez de savaş taraftarlarının ekmeğine yağ sürmektedir.

Birçok kimse bu fikirde olmasına rağmen, bunu açıkça ifade etmekten çekinmekte, bir bekleyiş, arkadan, kulisten etkiler ve iteklemelerle bir şeylerin değişeceğini ummaktadır. Bu artık son verilmesi gereken bir yol. Önümüzde çok zaman yok. Önümüzdeki aylar, en fazla bir iki yıl, Türkiye ve Kürdistan'daki gelişmelerin kaderini belirleyecek. Ya barış ve en azından her şeyin daha demokratik bir ortamda tartışılmasına sağlayacak bir demokratikleşme ve Kürt gerçekliğini inkârın bırakılması ya da savaş ve çürüme. Alternatif bunlar. Bu somut alternatif içinde, Türkler ve Kürtlerin kendi içlerindeki bütün kartlar yeniden karılmış bulunmakta ve saflar yeniden düzenlenecektir. Tutkulu ve sert tartışmaların, yepyeni saflaşmaların dönemine giriyoruz. O halde böyle dönemlerin gereğine uygun olan yapılmalıdır. O kölece Ezop diline, diplomatik nezakete son. Yuvarlak değil keskin, flu değil net ifadeler gerekiyor.

*

Nail Satılgan'ın beş yıl önce atılmış ve bu gün ÖDP tarafından yeniden ortaya sürülen Kültürel Özerklik talebi bugün ortaya atılış biçiminin somut politik anlamı bir yana, içeriğiyle nasıl peki? Gerçekten, sosyalistlerin savunması gereken bir talep ve çözüm mü?



Geçen sayıda yayınlanan "Kültür ve Politika" başlıklı yazıyı yazdığımızda ne Nail Satılgan'ın ne de Öcalan'ın yazı ve önerilerinden haberimiz yoktu. Orada yazının sonlarına doğru aynen şöyle yazmışız:

"Bugünün dünyası için sosyalist talep, "çok kültür ve etnisiteye dayanan anayasal vatandaşlık" gibi bir talep olamaz. Böyle bir talep, belki kimi ülkeler için hala demokratik bir talep olarak geçerli olabilir. Ama sosyalist ve insanlığa önerilecek bir talep olamaz."

Bu gün de aynı kanıdayız.

Türkiye için, somut barış bağlamı ve güçler ilişkisinde bu talep demokratik olarak geçerliliğini sürdürüyor. Bu nedenle, bizim bir sosyalist olarak talebimiz olmamakla birlikte, Kürt ulusal hareketinin somut önerisi olarak biz onu destekliyoruz.

O yazıyı yazarken, "Kültürel Özerklik" talebinin yeniden piyasaya çıkıp bir aktüalite kazanacağını düşünmemiştik doğrusu, bu nedenle, Kültür'ü politikanın dışı olanla tanımlayan ama aslında kendisi böylece bir politik tavrı ifade eden yaklaşımla bir çatışmaya girilmişti o yazıda. Şimdi ise, tıpkı 19 yüzyılda olduğu anlamıyla kültürel özerklik tartışmaya giriyor. Yani onun politik bir içeriği var. Peki bu takdirde sonuç ne oluyor?

Bu konuyu, Almanya'daki göçmen Türkler, 1980'li yıllarda bir süre tartışmışlardı. O zamanlar, bu günkü ÖDP çizgisine damgasını vuranlarla aynı kökten gelen Göçmen grubu (ki Taner Akçam en önde gelen ve bilinen isimdi) Lenin'i eleştiriyor ve Kültürel özerklik talebini öne çıkarıyordu.

O dönemde, biz de buna karşı bir kaç yazı yazmıştık. Bunlardan biri de, özellikle yanlış anlamaları gidermeye yönelik, bir tartışma için en azından bir bilgi temeli sağlayacak, kavramsal netlik sağlayacak "Kültürel Özerklik tartışmaları ve Lenin" başlıklı yazıydı. (Bundan başka "Sünnet'le Başlayan Kültür Tartışmaları", "Göçmenlerin Bir Azınlık Olarak Talepleri Neler Olmalıdır?" gibi bu yazıyı tamamlayan iki yazı daha yazmıştık.)

Şimdi, öyle görülüyor ki, önümüzdeki dönemde bu Kültürel Özerklik tartışmaları yeniden canlanacak. Bu vesileyle, hem Türkiye'de bu yönde yürüyecek tartışmaya bir temel olması bakımından, hem de buradaki göçmenler hareketinin bir geçmiş deneyinin yeni kuşaklara ve kısmen de Türkiye'deki sosyalistlere aktarılması bakımından bu "Kültürel Özerklik Tartışmaları ve Lenin" başlıklı yazıyı aktarıyoruz. Yazıda Almanya veya Alman şehirleri için söylenen her şey aynen Türkiye ve Kürdistan'a da aktarılabilir.

Şunu belirtelim, aşağıdaki yazının başında Kültürel Özerklik talebi konusundaki yanlış anlamalara da değinilmekte. Nail satılgan'da böyle bir yanlış anlama bu anlamda yok. O kültürel özerkliği territoryal olanın karşısında yani o zamanki tartışmadaki anlamıyla alıyor.

(13 Temmuz 1999 Salı)

(Burada tekrar olmaması için derlemede zaten yer alman yazıyı aktarmıyoruz.)



Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin