İçindekiler Göçmenlerin Bir Azınlık olarak Talepleri Neler Olmalıdır? 4


“Proleter Kültür”ün İki Farklı Kullanımı



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə8/20
tarix26.10.2017
ölçüsü0,86 Mb.
#14428
növüYazı
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   20

Proleter Kültür”ün İki Farklı Kullanımı


Sayın Şafak,

Önce cevabim geciktiği için özür dilerim.

Çok dikkatli bir okuyucu olduğunuz belli ve dikkati çektiğiniz nokta dolayısıyla size teşekkür ederim. Yıllardır, birinin çıkıp da bu soruyu sormasını bekledim. Beni bu yükten kurtardınız.

Aralarında bir çelişki yok, sadece kültür kavramının farklı kullanımları söz konusu. Zaten o yazılardan birinde de dediğim gibi "kültür" kavramı çok riskli bir kavram.

Rusya'da devrim sonrası tartışmada, "proleter kültür" gerçekten sanat eserleri anlamında kullanılıyor. Ama bu tartışmada bağlamı, başka bir uygarlığın, burjuva uygarlığının üstünde, onu aşmış, sosyalist bir uygarlığın sanat eserleri, hatta sanat eserlerinden de öte, bütün düşünsel ürünleri anlamında.

Lenin bunlara karsı, "yahu bırakalım proleter kültürü, söyle kültürlü tüccarlar olabilelim şimdilik bu yeter" diyor. Yani biz daha burjuva kültürünü milyonlarca ezilene aktarmak gibi bir görevle yüklüyüz, proleter kültür saçmalığı nereden cıktı diyor.

Benzer şekilde Troçki de, proleter ve burjuva devrimlerinin farkından, burjuvazinin iktidara gelmeden önce kültürünü ve uygarlığını geliştirdiğinden, proletaryanın ise, geri bırakılmış ve ezilen bir sınıf olarak, tüm enerjisini, en iyi kafalarını kültüre değil, politik mücadeleye ayırmak zorunda olduğundan; iktidara geldikten sonra da uzun yıllar burjuva uygarlığının kültürünü önce özümlemek zorunda olduğundan; onu özümlemeden aşmanın mümkün olamayacağından; ama bu arada zaten; proletarya iktidara geldikten sonda kendisini yok etmek zorunda olduğundan, ilerde oluşacak sosyalist bir toplumun kültürünün ise, proleter değil, sosyalist, yani bir sınıfsız toplumun kültürü olabileceğinden söz eder ve bu kavramı Lenin gibi reddeder.

(Aslında bu konu Türkiye devrimci hareketince ve aydınlarınca anlaşılmadan kalmış konulardan biridir. Özellikle Lenin'in son donemdeki nefis yazıları; Trocki'nin "Edebiyat ve Devrim" ve "Yalnız Politikayla Yaşanmaz" baslığı altında derlenen, Turkce'ye yanlış olarak "Günlük Hayatın Sorunları" diye çevrilip yayınlanan kitapları iyi birer kaynaktır bu konuda.)

Tarih tabii Lenin ve Trocki'yi doğruladı. Gelişmenin zorunlu aşamalarının üzerinden atlanamaz. Onlar iradenin bir vurusuyla yok edilemez. İste Çin de sözüm ona bir zamanlar "Proleter kültür Devrimi" yapmaya kalkmış ve yıkmaya kalktığı burjuva kültüründen geriye düşmüştü.

Bu tartışmalar bağlamında, burjuva uygarlığından yüksek bir uygarlığın kültürü anlamında "Proleter kültür" olmaz ve olanaksızdır da.

*

İkinci Kullanımım ise, burjuva uygarlığı içinde, bir alt kültür formu olarak proleter kültür anlamında kullanıyorum. Yani isçilerin kendi düşünce ve duygularını ifade ettikleri estetik bicimler anlamında. Bunlar burjuva uygarlığının ötesinde, onu asmış bir kültürü ifade etmezler, o uygarlık içindeki bir sınıf tavrını ifade ederler. Daha doğrusu sınıfın bir bölümünün tavrını ve bleu jean orneginde olduğu gibi alışkanlıklarını.



Bu nedenle aralarında bir çelişki yok ama kültür kavramının farklı kullanımları var.

*

Eleştirinizin ikinci kısmına gelince,



Ceyhun Sunsay’a o zamanlar verdiğim cevapta aslında sizin sorunuza da cevap var.

Söyle yazıyorsunuz:



"Doğu Avrupa bürokrasisinin savunulacak tarafı yok, ancak bir ülkenin gençlerinin hiçbir antiemperyalist ve/ya ulusal bilinç taşımadan, varını yoğunu ithal mali, çoğu zaman da düşük kaliteli ve pahalı (Ör: Türkiye’de McDonald's) ürünlere yatırmasına karşı sessiz kalmak savunulabilir mi, bilemiyorum."

Siz de gençleri kotu etkilerden korumaya çalışanlar gibi yazıyorsunuz.

(Bunlar, Genelkurmay da, militanların kafası karışmasın diyen örgüt yöneticisi de, kızın başını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır diyen baba da, namusu kaybolmasın diye karısını ezen erkek de, Kürtleri Apo gibi bir yöneticiden korumak isteyen Türk solcusu da, doğu Avrupaili bürokrat da olabilir. Aslında korunmak gereken en büyük kötülük kendileridir.)

O dediğiniz pahalı ithal mallarına verebilecek parası olan gençler, hali vakti yerinde ailelerin çocuklarıdır.

Kaldı ki, McDonald örneğiniz tıpkı rock müziğe benziyor. Mc Donald Avrupa ve Amerika'da İsçi Kültürünün bir parçasıdır. O ülkelerin isçileri yerler CM Donald’da. Çünkü ucuzdur, iyi örgütlenmiştir, sağlıksızdır vs., vs..

Beni şahsen, Türkiye’deki iyi halli aile çocuklarının batı özentisiyle CM Donald’da yemelerinden ziyade; CM Donald'da çok ucuza bir sosyal hakki olmadan çalıştırılan insanlar ilgilendiriyor.

Ayrıca şunu şimdiden söyleyeyim. On yıl sonra, Türkiye’de de, garibanlar Mc Donald da yiyeceklerdir. Anladığım kadar bu geçici bir moda, heves.

Ulusal bilinç taşıyıp "Dürüm" ya da Lahmacun yese ne olacak?

Bu islerin kültürle, bilinçle ilgisi yok. Ucuz ve seri üretimin; organizasyonun; sermaye birikiminin; bilginin üstünlükleri söz konusu. Bunlara karsı bilinçle ya da yasaklarla mücadele edilemez. Bu otarşiye yol acar. Sonunun ne olacağı Doğu Avrupa'da görülmüştür. Görülmeden önce de, tek ülkede sosyalizm olur mu olmaz mı tartışmaları bağlamında Trocki tarafından on görülmüştür. Örneğin İhanete Uğrayan Devrim'de. Bu tartışmaların dayanması gereken bütün kavramsal ve metodolojik temeller orada vardır.

“Milli kültürü” çok korumak mi istiyorsunuz? Mc Donald'dan daha lezzetli, daha ucuz, daha kaliteli, daha temiz yerler açınız. İnsanlar hiç bir milli bilinç taşımadan sizin milli ve de anti emperyalist yemeklerinizi yerler. Tabii bu da bizim işimiz değil. Bu sermayedarların işi. O milli ve anti emperyalist "Dönerburger"i açanlar da, rekabet için isçisini ayni CM Donald’ın patronu gibi, hatta daha da fazla sömürecektir. Bizim açımızdan fazla bir şey değişmeyecektir.

Benim gerçekten "kültür Emperyalizmi" diye bir problemim yok. Bunlar, çeşitli geri ülkeler burjuvalarının, emek üretkenliği, dolayısıyla rekabetteki kötü konumlarını düzeltmekten başka bir işe yaramayan ideolojik araçlardır.

Ama burjuva uygarlığının; kapitalizmin ortaya çıkardığı sonuçları, değerleri eleştirmek, bir sosyalist program taslağı oluşturmak diye bir sorunum var.

Mc Donald örneğimize dönersek, burjuva uygarlığı hayatı öyle hızlandırmıştır ki, yemek gibi, insana en büyük zevk veren eylemlerden biri bile, aceleyle bir tıkınmaya dönüşmüştür. Antik uygarlıklardaki kadar olsun insan artik yaşamamaktadır. Vs. vs..

Kanımca eleştirilmesi, eleştirel bir gözlükle bakılması gerekenler bunlar.

İnsanin tekrar ağız tadıyla; bir dostlar meclisinde zaman stresi olmadan yemek yiyebilmesi için ne yapmak gerekir?

Bence ilk şart: kapitalizmi ortadan kaldırmak!

Saygılarımla

Demir Küçükaydın



Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin